Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Georges Perec'in 'Kayboluş'u dilimizde Çok katmanlı yapıların en güzeli onu yazıya geri döndüren bir meydan okuma oluyor Perec için; kitap 1969’da yayımlanıyor. Perec, arkadaşlarıyla günlerce e harfi kullanmadan konuşma, e harfi kullanmadan restoranda yemek ısmarlama gibi oyunlar oynamış. Bu sırada diğer Oulipo’cuların yazdığı kimi paragraflar, parçacıklar da romanın içinde yerini bulmuş. PÖSTEKİ SAYMAK Kelime oyunu meraklıları, Perec okurları zaten çoktan "Kayboluş"a ilgi göstermişlerdir. Aşağıdaki yazı genel olarak Türkçe edebiyatla ilgili olanlara seslenecek: Sınırlama altında yazı, dilin sınırlarını aramak, kullandığımız dili sınamak için de bir yöntemdir ya, bizce, Türkçenin bugün ne durumda olduğunu, günümüz Türkçesinin olanaklarını merak eden herkes için okunması şart bir metin Cemal Yardımcı’nın çevirisi. ? Armağan EKİCİ İ nsanoğlu geçiştirmeyi seviyor. Georges Perec’in birçok yapıtı da tek cümleyle geçiştiriliyor sık sık (Şeyler: "60’lı yılların toplumsal hayatını anlatan bir kitap, lisedeyken okutmuşlardı"; Yaşam Kullanma Kılavuzu: "Olay bir apartmanda geçiyor"). Oysa, Georges Perec, düz okumayla, bir cümleyle, bir fikirle geçiştirilebilecek en son yazarlardan biri. Kısa zaman önce Türkçede yayımlanan Kayboluş bu konuda iyice talihsiz Perec’in bir söyleşisinden alıntılıyorum: "eleştirmenler, bu kitabın kendisi hakkında değil de, neredeyse yalnızca kitabı ortaya çıkaran sistem hakkında konuştular. İçinde e harfi geçmeyen bir kitaptı bu; bunu söyleyince, üzerinde söylenebilecek her şey söylenmiş oluyordu". Talihsizlik: gerek Perec’in yazarlığının, gerek Oulipo akımının en önemli dönüm noktalarından biri olan Kayboluş, Perec’in kurduğu çok katmanlı yapıların en güzel örneklerinden biri aslında. Perec’i bir lipogramroman yazmaya iten motivasyonu biliyoruz: 1967’de, yazarlık kariyerinin başlarında, "Moby Dick kadar iyi bir kitap yazmadıkça yazmanın anlamsız olduğu" düşüncesi Perec’i bir "yazı kabızlığı"na uğratıyor. O günlerde katıldığı Oulipo’nun toplantılarında ortaya atılan fikirlerden biri olan lipogramı bir roman boyutunda, üstelik edebi değeri olan bir roman ölçeğinde kullanmak, Pösteki sayma eğiliminiz varsa tabii ki bir sözlükteki bütün e’siz sözcükleri saptayıp bunları gani gani kullanarak oldukça sıkıcı bir metin yazabilirsiniz. Oysa Perec’in her zaman okurunu eğlendirme, "yatakta yüzüstü yatıp okunacak" metinler yazma niyeti olmuş. Queneau’nun da bu ilkeye katıldığını biliyoruz: "Ahalinin canını sıkmak için kitap yazılmaz!" dermiş Queneau (güzel bir tartışma konusu). Kayboluş’ta da en önemli unsurlardan biri bu eğlence unsuru: kitap, hem bir klasik cinayet romanıdır, hem değildir: birçok maktul, birçok kayıp kurban vardır; sonunda katilin kim olduğu ortaya çıkar, okur aslında katilin kim olduğunu romanın başından beri bildiğini görür ama yine de şaşırır. Kitap, müthiş bir mizah kitabıdır: tek bir şakanın sayısız çeşitlemesinin etrafına yüzlerce başka şakanın örüldüğü bir pazaryeridir şakaların kimileri tümüyle düzayak (Bloody Mary/Porto Flip vakası), kimileri okurun oturduğu yerden kalkıp bir Don Giovanni librettosu ya da Arthur Gordon Pym bulmasını gerektirecek düzeydedir; dünyanın dört bir yanında düzinelerce mekânda geçer, bunlardan kimileri Türk okurunu özellikle eğlendirecek mekânlardır (Piyanocular Çarşısı). Yalnızca bu kadar değil: Oulipo üzerine defalarca yazılmış olduğu gibi, sınırlama, aslında yaratıcılığı kamçılayan, söylenmeyecek olanın söylenmesine yardım eden bir araç. 1967’de Perec gibi, üzerinde Şeyler’in getirdiği düşünsel saygınlığı taşıyan bir yazarın, yapısını Arsen Lüpen romanlarının bir parodisine dayandıran polisiye bir kitap yazması akla gelmezdi tabii, ama lipogram kısıtlaması ona böyle bir esnekliği de sağladı (Perec’in yeri geldiğinde neler yazabildiğini görmek için bir de Les Revenentes’ı okumakta fayda var). Perec kitabı yazarken içinde e harfi geçmeyen yüzlerce özel ad, metin, metin parçası toplamış, bu sınırlama sayesinde kendi zihninin bir fotoğrafını da çekmiştir: bu kitapta da, (Yaşam Kullanma Kılavuzu’nda olduğu gibi) neredeyse Perec’in bütün hayatı, bütün bir dünya, Perec’i beslemiş edebiyat klasiklerinin (Moby Dick, Poe, Mallarmé, Baudelaire, Oedipus ve Sfenks, Borges…) bir toplu fotoğrafı vardır. Bir harfi kullanmamak gibi basit bir teknik sınırlama, yazara kendisini ifade etmek, içinde gizli olan kelimeleri, cümleleri ortaya çıkarmak yolunda yepyeni bir anahtar sunmuştur. Yalnızca bu katmanlardan keyif alıp kitabı rafa kaldırmak mümkün roman ve okuyucu arasındaki asgari sözleşme bu düzeyde bence. Oysa Perec’in bir metnini deştikçe, Perec’in metinleri ve hayatı arasındaki ilişkileri okumayı öğrendikçe karşılaşacağımız okuma açıları dipsizdir: Warren Motte ve JeanJacques Poucel’in editörlüğünde 2004’te yayımlanan, Yale French Studies’in Pereckonings: Reading Georges Perec sayısındaki makalelerde anılanlar örneğin: "Kayboluş", Perec’in hayatına damgasını vurmuş bir kavram Cemal Yardımcı’nın kitaba "zorunlu müdahale"lerinden ilkinde andığı gibi, annesi ve babasını savaşta kaybetmiş, annesinden geriye bir "Acte de Disparition", "Kayıp İlmühaberi" kal Kitaptaki e’nin yokluğunun aynı zamanda kendi anne babasının yokluğunu simgelediği sık sık yazılır: Yalnızca kitabın başlığı ile "Acte de Disparition" arasındaki bağlantı değil, W ya da Bir Çocukluk Hatırası’nın e’ye adanmış olması ve e’nin Fransızca okunuşunun "eux" ("onlar") ile aynı olması da bunun önemli işaretleri arasında. Küçük e, kitapta birkaç kez anıldığı gibi, aynı zamanda bir kenarı eksik ufak bir yuvarlaktır tabii. Perec’in dudağındaki yara izini hayatı boyunca kendini ve ailesini izleyen lanetin, erken ölümün, haksızca cezalandırılmanın, sürgünlüğün, doğuştan bir bozuklukla doğmanın bir simgesi olarak gördüğünü biliyoruz. David Bellos, Perec biyografisinde sakal bırakıp bıyığını kesmesinin nedeninin de bu yara izini saklamamak olduğunu yazıyor. Demek ki, Kayboluş’un temel entrikasının bir aileyi izleyen ölüm laneti olması boşuna değil. Bir parçanın eksikliği, Perec’in sık sık kullandığı motiflerden biri; Yaşam Kullanma Kılavuzu’nda, kitabın ana şemadaki 100 bölüm yerine 99 bölümden oluşuyor olmasını, kitabın temel kurgusunda da sistematik bir şekilde kullanılan "eksiklik/yanlışlık" unsurlarını, "bisküvinin köşesinin ısırılmış olması" sembolizmini meraklıları hemen hatırlayacaktır. W ya da Bir Çocukluk Hatırası’nda en eski anısı olarak üç yaşındayken, "ailesiyle çevrelenmiş bir halde", "sanki sol alt köşesinden bir parça kopmuş" olan bir İbrani harfini gazetede işaret etmesini anlatan Perec’in, Kayboluş’un gerçek başkahramanı olan e harfini betimlerken kullandığı sıfatlarda benzer bir sembolizmi aklından geçirmediğine ihtimal vermiyorum. Perec, yazının başında andığım şikâyetinde haklı mıdır? Yerden göğe kadar haklıdır: bir eleştirmen (olumsuz bir tonlamayla) Yaşam Kullanma Kılavuzu’nu bir "buzdağı" olarak anarken, farkında olmadan meselenin püf noktasına değinmişti: Perec’in yapıtları, o tek cümlelik bildik özetlerin altında saklanan dev buzdağları, yurtsuz ve yetim Perec’in kendisine harflerden kurduğu yeni evler, yeni vatanlardır. ZORLU ÇEVİRİ... Bildiğim kadarıyla, Türkçedeki Kayboluş, bu zorlu çevirinin herhangi bir dünya dilinde üçüncü kez başarılması (Almanca: Eugen Helmlé, Anton Voyls Fortgang, 1969; İngilizce: Gilbert Adair, A Void, 1994). Başka dillerde Kayboluş’un izine rastlayamadım; yalnızca Danimarka diline bir kısmının aktarıldığı ile ilgili bir iz buldum. Durum buysa, Türkçe adına pek alışık olmadığımız bir öncülük durumuyla karşı karşıyayız demek anadilimiz adına sevinmemek mümkün değil. Cemal Yardımcı’nın her açıdan çok yetkin, tam olması gerektiği, hayal edeceğim gibi yaptığı bu çeviri, bana büyük bir okuma zevki tattırdı Cemal Yardımcı, Perec’in bulmacalar, oyunlar yumağı olan metnine, yine tam olması gerektiği gibi, Türkçeye aktarırken eklediği bulmacalarla (Savorgnan = Hicibilain, Arthur Gordon Pym bilmecesinin Türkçede aldığı hal…) yaptığı çeviriyi de ayrıca okunacak bir eylem olarak sunmuş, doğrudan doğruya, çeviriyi alıp özgün metinle ve diğer çevirileriyle karşılaştıracak okura hitap eden birçok unsur KİTAP SAYI mış; çocukluk, aile anısı yok, çocukluğunun geçtiği sokaklara dönerek anılarını hatırlamaya çalışmış. 20. yüzyıl Fransızcasının en büyük ustalarından biri Perec; kendisini hem Fransız toplumu içinde bir yabancı, hem de Yiddiş dilini, Yahudi aslını ve geleneklerini kaybetmiş bir çifte yabancı olarak görmüş (kitabın 53. sayfasındaki "zamanla alışılan bir anavatan" okunup geçilebilir, bence geçilmemeli). Adını bile kaybetmiş: Perec’i Fransızlar sık sık "Perrec" ya da "Pérec" olarak yazmışlar (ilk kitabı Uyuyan Adam’ın kapağı da böyle çıkmış). Bütün hayatına damgasını vuran o oyunculuk, her şeyi makaraya alma hali, bütün hayatına damgasını vuran bir hüzün ve melankoli ile el ele ilerlemiş. ? SAYFA 10 CUMHURİYET 838