05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yurdumuzdaki öykü patlamasında, işçi öykülerinden yola çıkıp, belki de insanın gizlerine yeniden varmak olanağını bulacağız. “İ şçi Öyküleri” deyince ne anlarız? İşçinin yazdığı öyküleri mi, işçiyi anlatan öyküleri mi? Bir işçi de öykü yazabilir. Yazı emekçilerine de işçi gözüyle bakılabilir. Öyküyü yazan kim olursa olsun, önemli olan işçiyi anlatmaktır. Yaratım sürecinden, kendi yalnızlığına çekildiği durumlara kadar, değişik ortamlarda işçiyi tanımak gerek. Bir yazar kendine yakın bulduğu ortamı anlatır. O ortamda tanıdığı işçinin ayrıntı sayılabilecek bir durumu öykü olmayı bekler. Bir öykücünün dile egemen oluşunda, kurgusunda aramalıdır gerçeği. Bir öykücü dil bilincine varamamışsa, toplumcu duyarlığın gerçeğe yansıması neye yarar! Mustafa Şerif ONARAN Dergilerden emekçilerin hayatını anlatan öyküler’, salt onların öyküsü olarak kalmaz. Kalmamalıdır. Çünkü, onların hayatı, toplumsal hayatın bütün örgüsel bütünlüğü içinde en belirleyici düğüm noktasında yer alır. Herkesin hayatı, yediği, içtiği, giyindiği, oturduğu her şey onların varlığının belirtisidir. Herkesin hayatı, yalnızca böyle nesneler dolayısıyla değil, yaşantılar aracılığıyla da onların çalışmasının, üretmesinin, dövüşmesinin içinden geçer” (EVRENSEL KÜLTÜR, İşçi Öyküleri, Şubat 2006). “EMEK VE SANAT” “İşçi Öyküleri” neği nice örneklerle büyütmek gerekir. SEÇİCİ KURUL ÇALIŞMALARI Bir yarışmanın seçici kurulu aralarında tartışma olanağı bulamaz da, yazmakla yetinmek durumunda kalırsa, yarışmayı sonuçlandırmak olanağı bulunmayabilir. Kimi zaman seçici kurul arasındaki tartışmalarda yeni bir aday üzerinde uzlaşmaya varılabilir. “Madaralı Roman Ödülü” seçici kurulunda görev aldığım yıllarda böyle bir olay anımsıyorum. Ödülü kazanacak romancı üzerinde uzlaşma sağlanamadı. Tartışmalar ilerledikçe Talip Apaydın öne geçti, 1976 Madaralı Roman Ödülü’nü “Tütün Yorgunu” adındaki romanıyla kazandı. Kimi zaman seçici kurul üyeleri çok katı bir tutum içinde olabiliyor. Kimi zaman yarışmaya daha geniş açıdan bakılabiliyor. Aramızda Fakir Baykurt’un oluşu, onun uzlaşmacı davranışı, sonuca varmayı kolaylaştırıyordu. “İşçi Öyküleri Yarışması” seçici kurul üyelerinden Adnan Özyalçıner değerlendirme toplantısına katılamamış, “gerekçeli bir rapor” göndermekle yetinmiş. Onun yokluğunda toplanan “Seçici Kurul” oybirliğiyle birinci, ikinci, üçüncü olan öyküleri saptamış. Adnan Özyalçıner kendi önerisini ‘göz önüne almaksızın değerlendirilmeye gidilişini’, üstelik üçüncülüğü kazanan öykünün toplumcu duyarlıktan uzak; “işçileri, özellikle kadın işçileri uygulamadaki bu aksamalardan dolayı iş ve işçilik onurundan yoksun gösteren, bu yozlaşmayı bütün işçi sınıfını kaplıyormuşçasına sözüm ona eleştirmek için inanmış bir sosyalist işçinin inancını alaya alan” bir öykü olduğunu be “İŞÇİ ÖYKÜLERİ YARIŞMASI” Abdullah Baştürk’ün anısına düzenlenen “İşçi Öyküleri Yarışması” üç yıldır sürüyor. Giderek artan katılımla daha çok ilgi uyandırıyor. Dolayısıyla edebiyata yeni öyküler kazandırıyor. Kimi yazarlar bu yarışmaların yararına inanmıyor. Alaattin Topçu bunlardan biri: “Her ne amaçla düzenlenirse düzenlensin bu tür yarışmalara karşıyım. Her şeyden önce ‘sanat eserinin derecelendirilmesi’ beni rahatsız ediyor. Her ürün biriciktir ve bir başka ürünle kıyaslanamaz. Birinci, ikinci, üçüncü gibi yaftalar sanat eserinin biricikliği karşısında hiçbir şey ifade etmez” (DAMAR, Tartışma NotlarıI, Şubat 2006). Aydın Çubukçu da Alaattin Topçu’nun görüşünü tamamlar gibi bu yarışmalardan öykücü çıkamayacağına inanıyor: “‘İşçi Öyküleri Yarışması’na bugüne değin yüzlerce öykücüöykücü adayı katıldı, çok başarılı öyküler edebiyat güncemize kazandırıldı. Ama burada da bir sorun var: Ödül alanların ya da öyküsü yayımlanmaya değer görülenlerin önemli bir bölümü, yazmayı sürdürmedi. Kendini inatla halk hayatına adamış olan Zafer Doruk gibi artık öykücülüğüyle önemli bir yer tutanları saymazsak, yarışmaya katılanlar, heveskârlar ya da ‘Hiç olmazsa şuradan birkaç kuruş gelir’ diyenler olmalı diye düşünmekten geri duramıyoruz” (EVRENSEL KÜLTÜR, İşçi Öyküleri, Şubat 2006). lirterek, bu sıralamaya katılmadığını, seçici kurul üyeliğinden çekildiğini bildiriyor. Aslında Adnan Özyalçıner bu eleştirisiyle üçüncülüğü kazanan öyküyü değil, öteki “Seçici Kurul” üyeleri Vecihi Timuroğlu, Necati Tosuner, Ahmet Yıldız, Tuncer Uçarol’u eleştiriyor. Böylece onlar toplumcu duyarlıktan uzak kişiler olarak niteleniyor. Adnan Özyalçıner değerlendirme toplantısına katılsaydı, belki de böyle bir yargıya varmayacaktı. “Seçici Kurul Üyeleri” edebiyatımızdaki saygın kişilikleriyle kendilerini kanıtlamış yazarlardır. Önyargılı olmayan, öykünün içi kadar diline, kurgusuna da önem veren edebiyatçılardır. Vecihi Timuroğlu toplumcu bilinciyle kendini kanıtlamış bir yazardır. Necati Tosuner dilin gizilgücünü bilen bir öykücüdür. Ahmet Yıldız öykücülüğünün ötesinde bir dergi yönetmeni olarak çağdaş edebiyatı yakından izleyen savaşımcı bir yazardır. Tuncer Uçarol ayrıntılardaki gerçekleri görmesini bilen bir eleştirmendir. Bu yazarların ortak özelliği de içtenlikli, dürüst edebiyatçılar olmalarıdır. “İşçi Öyküleri Yarışması” bu yüzden gelişme göstermekte, güvenilir bir ödül olarak öne çıkmaktadır. LENA/DÜŞ HANÇERİ “Genelİş Sendikası”nın EMEK adında aylık bir yayın organı var. O yayın organında, Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökhan Cengizhan’ın katkılarıyla çıkan bir “EMEK ve SANAT” eki de var. Adnan Özyalçıner, ikincisi düzenlenen “Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri” ödül töreni için gönderdiği bildiride; “işçinin iş, emek, gündelik yaşamı ile çalışma yaşamı içindeki sorunları, özellikle sermaye sahibiyle aralarındaki uzlaşmaz çelişkinin doğurduğu eşitsizlik, sömürü, yoksulluk” durumlarını ele alarak, bizi öykü tarihimizde bir geziye çıkarıyor (EMEK ve SANAT, İşçiEdebiyat İlişkisi, Aralık 2004, OcakŞubat 2005). Adnan Özyalçıner, Refik Halid’in “Sus Payı” öyküsünü anıımsatarak işçilerin nasıl satın alındığını da anlatıyor. Bu yozlaşma sarı sendikacılığa, işbırakımı kırıcılığına kadar geniş boyutlar kazanır. İşçi öykülerinde bu yozlaşmaların da yeri olmalı. Eleştirel bakışı, toplumcu duyarlığı küçümsemek diye yorumlamamalı. Nitekim Adnan Özyalçıner asıl soruna değinmesini biliyor: “Konusu, teması ne olursa olsun öyküyü öykü yapan kurgudur, diliyle anlatımıdır...” Seçici Kurul’da özellikle Necati Tosuner dili işleme hüperinin bilincinde olan bir öykücüdür. Bir öyküde önce edebiyat değeri aranacağına göre, “İşçi Öyküleri”, önce dil özelliğiyle değer kazanacaktır. Yarışmaya katılan 186 öykü, edebiyatımıza 186 öykücü kazandıracağı anlamına gelmez. Gene de Zafer Doruk, Mavisel Yener, Zehra Ünüvar gibi öykücülerin öne çıkması, öykü edebiyatımız için birer umuttur. BİRKAÇ BAŞARILI ÖYKÜCÜ “İşçi Öyküleri Yarışması” üç yıldır, daha çok ilgi uyandırarak sürüyor. Zafer Doruk 2004 “İşçi Öyküleri Yarışması”nı “Soyka” adlı öyküsüyle kazanmıştı. BİLGİ YAYINLARI’ndan iki öykü kitabı çıktı: (ÇAL DEDİM KLARNETÇİ ÇOCUĞA, 2002, AŞKGÜZAR, 2004). “İşçi Öyküleri Yarışması”nın 2005 birincisi Zehra Ünüvar da “CİLVELİ KAHVE” adlı öykü kitabıyla BİLGİ YAYINEVİ yazarları arasında yer aldı. İkinciliği kazanan Mavisel Yener’se adı daha yaygın bir yazar. DERİN YIRTMAÇ adındaki öykü kitabıyla BİLGİ YAYINEVİ’nde yerini almış. Ayrıca Zehra Ünüvar ile Mavisel Yener gene Bilgi Yayınevi’nden çıkan çocuk kitaplarıyla çocuk edebiyatına emek veren yazarlar arasında. Gene de 2005 “İşçi Öyküleri Yarışması”na 186 öykü katıldığına göre, nice öyküler varlığını sürdüremeyecek demektir. Ama umutsuz olmamak gerekir. Tek bir öykücünün bile edebiyata kazandırılması önemli bir olaydır. Kimi öykücülere bir ışık tutulması yeter. Onlar nasıl olsa yolunu bulacaktır. Yarışmaların yazarlık güdüsünü geliştireceğini ummalıyız. Önemsiz görünen bir ayrıntı yazarlık yeteneğini belli eder. O yeteSAYFA 28 Üçüncülüğü kazanan Emine Başa’nın öyküsü “Lena/Düş Hançeri”; işçilik onurundan yoksun olanların, toplumcu duyarlığı olan bir işçiyi alaya aldığı bir öykü mü? İşçilik bilinci yanında gövdesinin özgürlüğünü tanıyan yabancı bir kadın işçinin topluma çok yönlü bakışı mı? Yozlaşan işçi ilişkilerinde devrimci bilincin giderek silinmesi mi? Olay, bir içkili yerde, Lena’nın gövdesinden yararlanmak olayı değildir. Oraya gelinceye kadar işçiler arasındaki ilişkilerde güven uyandırmayan belirsizlik üzerinde durulmalıdır. Adnan Özyalçıner “Toplumcu Gerçekçilik” anlayışının sıkıdüzeni içinde, Sovyet Yazarlar Birliği’nin 1934 toplantısında ilkeleri saptanan bir görüşle “İşçi Öyküleri”ne bakıyor. Bu görüş Sovyet Edebiyatı’nın gerilemesine yol açmıştı. İşçi de bir insan. Onu yaratıcı süreç içinde değerlendirmek, bir kalıp olarak ele almak demektir. Soruna Aydın Çubukçu’nun çizdiği geniş çerçeveden bakmak gerekir: “Emek dünyasının değişik görünümlerinin zenginliği, çalışarak yaşayan insanların hayatının bütün insanlığın özü, özeti, değişik yansımaların en net görüntüsünü sunan bir kesiti olduğunu söyleyebiliriz. Bundan dolayı onları anlatmadan, onların hayatından yola çıkmadan insana dair herhangi bir özelliği, yaşantıyı doğru biçimde anlatma olanağı Abdullah Baştürk’ün (üstte) anısına düzenlenen “İşçi Öyküleri Yarışması” üç yıldır sürüyor. yoktur. Bu yüzden ‘işçilerinFotoğraf: Lütfi Özkök ÖNCE İNSAN Yarışmalar, ödüller üzerine kötümser görüşler de öne sürülür. Ben iyimserim. Abdullah Baştürk savaşımcı bir sendika önderiydi. Onun adına düzenlenen “İşçi Öyküleri Yarışması” yaşatılmalı, toplumcu duyarlığa karşı diye yorumlanan öyküler yüzünden küçük düşürülmemelidir. DAMAR dergisi “İşçi Öyküleri” üzerine genişbir dosya düzenlemiş. 2005 yarışmasında ilk üç dereceyi alan Zehra Ünüvar, Mavisel Yener, Emine Başa’nın kadın olması, öykücülüğümüz adına umut veren bir gelişmedir. Onlar kadınlık duyarlığını, toplumsal duyarlığı yazmak için kullanıyorlar. İnsana değişik bir açıdan bakıyorlar. Orhan Duru da öyküde insan sıcaklığının özlemini duyuyor: “Gerçeküstü akımlara kapılanlar bile kişisel ya da toplumsal sorunlardan uzaklaşamazdı. Emek dünyasında neler olup bittiğini sergilemeye çalışırdı. Toplum içi çatışmaları özellikle irdelemeye çalışırdı. Şimdi böyle çabalar göremiyoruz. İnsan sıcaklığı duymuyoruz” (EVRENSEL KÜLTÜR, Öyküde Emek I, İnsanı Unuttuk, Mart 2006). Bu nedenle Tuncer Uçarol’un yargısına kulak vermek gerekiyor: “Bir İşçi Öyküsü, sadece bir öykü değildir” (EVRENSEL KÜLTÜR, Öyküde Emek I, Halka Sırtını Dönmeyen Öyküler, Mart 2006). Yurdumuzdaki öykü patlamasında, işçi öykülerinden yola çıkıp, belki de insanın gizlerine yeniden varmak olanağını bulacağız. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnu?n oluruz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 840
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle