23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hüseyin Avni Cinozoğlu'ndan 'Bir Albatrosun Düşler Defteri' Şiirin çektikleri olacakları seyre koyulursunuz. Olabildiğince hüznü çekersiniz içinize. Pek çok görüntü vardır perdede; en gerçeği İstanbul’dur. İstanbul görüntülüleri, gençliğin, heyecanın, merakın, özlemin ve aşkın o şehirde olduğunu fısıldar. Yine tarih kokan bu şehirde âşık olmamak, en azından o şehre âşık olmak mümkün değildir. Şair de bunu söyler pek çok kere: İstanbul ayık bir dukadır onu sarhoş eden kadınlardır. (88) adını verdi Marmara denizine saçları şelaleli amazon içedönük güzel anarşist ben de üç kez denedim Marmara denizine parlak bir yıldız gibi düşmeyi (71) Aynaları buğulayan intihar, hayatın bir başka yüzü olarak kıpkırmızı doğar. Bıkmadan, istekle gelir şairin üstüne, bu yüzden üç kez denenir ölüm ve başarılamaz. üç kez denize koştum yalnızlar rıhtımından üç kez buğulandı aynalarım(118) Yine aynalar intiharı yansıtır, ama anlatılan bu kez ötekilerin intiharıdır. İlmek ilmek işlenmiştir Caz kanayan yarasıdır zenci çocukların şiiri; mutluluğu bulamamış insanların sesine ortak olur ve anlatır kendileri gibi kapkara yaşamlarını ve intiharlarını… caz kanayan yarasıdır zenci çocukların ve afyon yorardı deli tayları para sesi rulet masaları intiharlar kim çoğalttı karanlığın aynalarını (38) Ölüm denenirken, başarısız olunur. Çünkü hayattaki mutluluğun, düşlerin tadına bakmıştır; acının ve felaketlerin farkında olsa da mutlu olduğunu, tekrar gülümsemeyi öğrenir. yıllar sonra gülümseyeceğim yağmuru tutmasını öğrendi saçlarım becerikli bir düş ustasıyım. (53) Çocukluk, şiirlerde bir tarihi anıt gibi dikilir şiir meydanına… çocukların düşleri, artık albatroslara emanet edilmiş olsa da kısa pantolonlu arkadaşlara, uçurtmalara, arnavut kaldırımlara, şehri izledikleri kuleye, uydurdukları yalanlara ihanet etmez şair. Aşk içtedir ve bir özlemek sızısı hissedilir mısralarda… çocukluk düşler tufanı (36) elveda çocuk aşlarımın göçebe düşlerimin memleketi (37) uzak denizler gibi çağlayan anılar çocukluğumun albenili düşleri bir yitik tarihin masalı gibi unutulmuş(25) korktum çocuktum dehşetinden dünyanın (83) biz şehir eşkiyası çocuklarız erken saldık uçurtmalarımızı (119) Çocukluğu böylesine vurgularken yapmak istediğim şey, şairin hâlâ çocuk ruhundan arınmadığı, dahası çocukluğu, şimdiki halinin annesi haline getirdiğini belirtmekti. Çocukluk dağların arkasında, kolay kolay gidilemeyen, ancak hep bizim olarak kalan bir köy değildir; Cinozoğlu’nun şiirinde, bir saat kulesinin her saat başında duyulan çan sesi gibi duyulur ve yitirilir. Öyle ki sadece kitap adlarına bile baksak bunu çok açık görürüz. 1980 yılında Masallar Sebiller Güvercinler, 1985 yılında Göçebe Bir Çocuğun Düşler Defteri… beş yıllık arayla yayımlanmış bu iki kitap, şairin çocukluğunun yaramaz vurkaçlarıdır. Top oynanan sokaklar, kız kaçıranlar, uzun eşekler bulunup yitirilir, ama hiç yok olmaz. Şairin gizli kalmış tarihi yeniden dillendirişine geri döndüğümüzde görürüz ki, o şiire dalarak kadınlar, kahramanlar, savaşlar çıkarmaya devam ediyor. Madenci gibi çalışırken, mekândan hiç kopmuyor, nerede olduğunu unutmuyor, ama hayal uçurtmaları Daha önce on beş şiir kitabı yayımlanmış olan Hüseyin Avni Cinozoğlu'nun seçme şiirlerinden oluşan bir kitap 'Bir Albatrosun Düşler Defteri. Başından sonuna bilinmeyen bir tarihi seslendiriyor Cinozoğlu. İsa, Yakup Peygamber, Kızılderililer, Raskolnikov, Van Gogh, Nedim, Süreya, Kubilay Han sıraya giriyor şiirler boyunca… Şair bazen sevinerek karşılıyor sevdiği insanları, davet ediyor onları yaşadığı yerlere… ? Didem ATAYURT sa’dan önce doğmuş, günümüzde hâlâ ayakta diri sesli bir şair karşımızdaki… Safranbolu’nun ahşap kokularının arasında, bir yanıyla evlerin içindeki kayıp ruhların hâlâ süren yaşamına konuk olan, sesiyle ise yenilik ve ustalık kokan şair ve öykücü Hüseyin Avni Cinozoğlu, iyi demlenmiş çay kıvamında seçme şiirleriyle yeniden aramızda. Daha önce on beş şiir kitabı yayımlanmış usta kalemin seçme şiirlerinden oluşan bir albatrosun düşler defteri, başından sonuna bilinmeyen bir tarihi seslendirir. İsa, Yakup Peygamber, Kızılderililer, Raskolnikov, Van Gogh, Nedim, Süreya, Kubilay Han sıraya girer şiirler boyunca…şair bazen sevinerek karşılar sevdiği insanları, davet eder onları yaşadığı yerlere… bilmem kaçıncı dilberini öptüm aşkın sultanı olduğum bu şehirde iki nehir birden dökülürdü saçlarına gözlerinin aylasından başlardı Venüs çizgisi (151) ey yağmurlarıyla ağulandığım şehir ey hüsnü aşkın güzelleri kendi halinde bir sevda dervişiydim Mehlika Sultan’a vurgundu müritlerim (99) Şairin yaşadığı Safranbolu görüntüleri, görünür bu kez perdeden. Dar sokaklarında telaşla dolaşan insanlar, bir eğime kurulmuş kahvehane masaları, işte öyle o eğime kapılmış oturan insanlar, tanıdık yüzler, sonra tanımadıklarımız, kaleye doğru çıkan merdivenler, boncuk kafe, güneş saati, sigara dumanı, ince belli bardaklar, ahşap evler, onların akı, siyahı, yeşili, moru, mavisi… eski Safranbolu olanca güzelliğiyle beynimizin kıvrımlarında gezinirken, şairin zihnindeki görüntüler "dur" der "dur ve izle"… ilk horozu öttü gümüş atlar eyerlendi nargileler içildi esnaf kahvesinde altın anahtarlarla açıldı camiler gün vurdu kepenklere mahya sevinciyle (28) Jaaz değil ut sesleri yakışır sana bindallı kızların ve çocukluğumun küçük sinemalarına beni götüren Arnavut kaldırımların (95) yalnızlığımı kucaklayan kollarını yalan değil çılgınca seviyorum hâlâ (122) lambalar yanar masallara yaklaşır geceler hilal sedef aylasıyla dağılır pencerelerde uzak denizlerin özlemiyle geçti çocukluğun ey atlarımla gökkuşağına uçtuğum şehir.(168) Sokrates ressamın yaptığı işi anlatırken "istersen bir ayna al eline, dört bir yana tut." (Platon Devlet, çev: Sabahattin Eyüboğlu M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, 1942) demiştir. Ressam, elindeki aynayla dünyayı, acısı ve tatlısı, geleceği ve geçmişiyle resmetmekle yükümlüdür. Şair de ressam gibi, eline ayna alıp dört bir yana tutar. Yansımalar, sadece birer yanılsama da olsa, çocukluk, hayaller, ölüm, diriliş ve nedense hep denizdir. Tüm bunlar kimi zaman iç içe, kimi zaman birbirinden kopuk görünür; ebrular kitabı… ölümü anlatır; sen umutsuzlar parkına sığındın ben üç intihar sığdırdım ömrüme buğulandı en güzel yaşımda köyümde çerçiden aldığım ayna (91) Buğulanır aynaları insanın ölümle birlikte, bedenden bir duman çıkar; vücudun kaybolan ısısı aynaya siner, buğular onu… kendi intiharının yanında, şaşkınlığını anlatır Nilgün Marmara’nın intiharına. Hangimiz çözebildik ki kağıt gibi elimizi kesen sırrını intiharın? adı Nilgündü intihar karası bir kardeş Şair ve öykücü Hüseyin Avni Cinozoğlu, iyi demlenmiş çay kıvamında seçme şiirleriyle yeniden aramızda. İ nın iplerini de gerçekten, acıdan, dehşetten kaçış şansıymış gibi elinden bırakmıyor. Gün içinde defalarca gidip geliyor, hayal sandığını kontrol ediyor, kilitleri açılmış mı, hayalleri dışarı kaçmış mı diye. Yine böyle düş dünyasını kontrolü vardır Kamelyalı Kadın şiirinde. Eldivenleriyle başlar tasvire hayalindeki kadını; sonra değirmenlerde savrulan saçlarıyla devam eder. Ama gitgide bir gerçeğe dönüş göze çarpar sonlara doğru; gerçek ürkütücüdür ve soğuk. En güzel şiirleri hep düşlere yazar sanki ve unutulmaz kimi dizeleri… ne kadar da benzer son sevdiğimiz kadın ilk sevdiğimiz kadına cesur olmasak da yeni bir aşka başlayacak kadar sonuna sonsuzluğuna inanmalıyız aşkların (185) loncadan firari şiirim İstanbul Safranbolu desenlidir. (76) Evet, haklıdır! Şairler loncasından, yaşıtlarından ayrı bir yerde durur şiiri ve kendisi. Safranbolu’yu bizim için anlamlı kılan sadece ahşap evler değildir artık; Safranbolu’nun o eskil kasabaya renk ve ses veren şairi Cinozoğlu da vardır tüm anlamların arasında. Tüm eskilerin ortasında, evinin balkonundan Safranbolu’ya bakan, tarih, efsane, harf kokan şiiriyle hep orada kalacak, ayrıksılığından yeni mitler doğuracak gibidir. Bilgeliği katık ettiği o şiirlerinden birinde seslenir bize dünyayı değiştirmek ister gibi… umut et, ışık ulaşır derin uçurumlara ağla yaşadıkça kurumaz göz pınarlarımız ağıtını duyan melekler yükseltir tahtını taçlandırır nadir bilgeliğini her gün dilek tut, unutma (176) Kül Yayıncılıktan henüz çıkmış Bir Albatrosun Düşler Defteri, hayallerinize bir yenisini eklemek için raflarda sizi bekliyor. Hayal kurmak istemeyenler okumasın! ? görseydi Van Gogh bizim harman yerini altın saçlı kızlar çizerdi tuvaline (161) Ya da bir devrimciyle tokalaşır, yüzyıllardır görememenin özlemiyle kimdi yeryüzünün ilk kahramanı Spartaküs mü kölelerin atası (166) Ama çoğu zaman bir acıyla çıkagelir tarih şairin çıkınından; İsa mıydı ruhuma üç çiviyle saplanan acı (139) Hayatın yükünü yüklenmiş Cinozoğlu, tarihin sırrını açığa vururken, lirik ve içli bir dil kullanır. Destanları anlatırken, kendi hayatından kesitlerle zihninin kapılarını aralar; gösterdiği imgelerle, okuru kapısına dayansın, içeri girmesi için kışkırtır. O kapıdan içeri girdiğimizde, elimize yılların tozu bulaşır; anı birikintileri, masada tepeleme izmarit dolu bir kül tablası... etraf karmaşık olsa da yine sizi konuksever bir yüz karşılar orada... yumuşacık bir koltuğa oturup, yüzünüzü şiirin duvarlarına gerili perdeye döner, SAYFA 16 Bir Albatrosun Düşler Defteri / Hüseyin Avni Cinozoğlu / Kül Sanat / Ocak 2006/192 s. KİTAP SAYI 840 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle