Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erol Göka davranışlarımızı açıklıyor reğinden fazla bir kabullenmişlik işleminden geçiyor. Alanının psikiyatri olması Erol Göka’yı tarihten, kültürel oluşumlardan ve bir nevi sosyal psikoloji olarak tanımlanabilecek alanlardan alıkoymuyor. Göka’yı yine kendi alanının dışında hareket eden sinema profesörü Oğuz Adanır’ın tarih, kültür, zihniyet ve Osmanlı oluşumlarının sıra dışı nedenleri ilgilendirebiliyor. Bu oluşumların günümüze nasıl ve hangi yollarla aktarıldığına ilişkin çalışmalarıyla buluşturuyor ve ‘Türk Grup Davranışı’ kitabının referanslar listesinde önemli bir yere sahip oluyor. ‘Türk Grup Davranışı’nda ifade edilen Türk kavramında biyolojik, ırksal özellikler değil; ortak yaşantıya, yaşam ve kültürüne ve dile dayalı özellikler esas alınmış. Bu bağlamda ‘Türk’ün kim olduğunun oldukça tartışmalı bir konu olduğu da vurgulanıyor. Amaç ırka özgü nitelikleri ortaya çıkarmak gibi sahtebilimsel ve beyhude bir çaba da değil. Bu kaygı kitabın bütününde açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Ancak, Göka’nın koymuş olduğu ‘Türk’ başlığı daha geniş bir coğrafyayı işaret ediyor gibi. Bu da Anadolu’ya sadece Doğu’dan aktarılarak gelen zihinsel ve kültürel özelliklerin sonuçlarına ilişkin birer kanıt gibi. Türk Grup Davranışı Erol Göka; ‘Türk Grup Davranışı’ başlığını taşıyan kitabında; Türklerin şatafat düşkünlüğünü, trafikte neden canavar kesildiklerini, kadınerkek ilişkilerini, piknik sevgisini, eğitim sorununu ve nihayet Türklerin internetle olan bağlarını kültürel ve tarihsel dayanak noktalarıyla birlikte açıklıyor. ? Dilek TUNALI* şina Kitaplar’ ilk ürünlerini vermeye başladı. Türk toplum hayatının kültürel ve zihinsel dokusunun, değişen ve kalıcılaşan öğelerine sosyopsikolojik bir temelden hareketle tarih ve sosyal antropoloji kanallarını da dahil ederek genişleyen bir bakış açısıyla yaklaştı Erol Göka. Bu bakış açısı; Niyazi Berkes, Sabri Ülgener, Cemil Meriç ve Taner Timur gibi, bir dönem, Türkiye’nin günümüzdeki konumuna geçmişten aldıkları pek de dokunulmamış referanslarla yeni pencereler açmak ve bize özgü bir tarihe yeni düşünsel oluşumlar sunmak tarzında, bazen maddi, bazen de manevi anlamda sürgün edilen düşüncelerin izini yeniden sürmek gibiydi.. Bu iz sürme, 1980 sonrasında giderek değişen, karmaşıklaşan ve artık 2000’li yıllara gelen Türkiye’nin görünen yüzünde medyayı mafyaya; modayı politikaya; aşkları fuhuşa; fuhuşu internete bağlayan Türkiye’ye özgü bir olasılıklar hengâmesi içinde, yüzeyde görünen ani değişimler ve derhal bu değişimlerin yerini alan başka görünümlerle ilgili birçok yorum yapıldı, yazıldı. Gaston Bouthoul’un ‘Zihniyetler’ konusunda söyledikleri temel alındığında ‘Batı Dışı Modernleşmiş’ bir çerçevede, derinde duran ‘dirençli’ nedenler çok da fazla açığa çıkarılamadığı için, güncel olanın yorumu yine güncel bir yazma/deneme pratiği içinde geçiştirildi. Çünkü Bouthoul, bu tanımında toplumu katmanlara ayırırken, yüzeye yakın kalanların değişime daha açık olduğunu ve kolay değişebildiğini, derindeki bölümün ise neredeyse statik bir konumda kaldığını belirterek toplum ve zihniyet konusunun anlaşılmasını sağladı. Dolayısıyla ‘değişim’ denilen olgu, uzun vadeli ve meşakkatli bir süreci işaret ediyordu. Niyazi Berkes’in söylediği gibi; ‘İnsanlar, birbirlerine yapışık bir şekilde yaşamayı daima garantili buluyorlardı’. Bu noktada, toplumun farklı kültürel tabakalarındaki zihinsel modeller birbirlerinden çok da bağımsız değildir. Resmi olmayan pencerelerden zihinlerin alışkın olmadığı kodlarla konuşmanın ‘bıçak sırtı’ riskleri vardır. Alternatif bakış açıları ortaya çıktığında ilk etapta doğaldır ki yadsınır, ürkütür ve kolay ko ‘A GÜNCEL ÖRNEKLER ‘Yöntem Eleştirisi’nde, dikkat çekici unsurlar olan ‘gösteriş, şatafat, konukseverlik, kolay sınıf atlama vb.’ kültürel/zihinsel eğilimlerin evrensel mi, yoksa Türklere özgü mü olduğu konusuna bağlanan ‘Türk Grup Davranışı mı? Potlaç kültürü mü?’ sorunsalı yer alıyor. Her ne kadar, Erol Göka’nın referans gösterdiği Oğuz Adanır’ın çalışmaları (Eski Dünyaya Yeni Bir bakış, Osmanlı ve Ötekiler ) ile ortak bir kaynaktan besleniyor olsa da, ‘grup davranışı’ ve ‘potlaç’ ilişkisine gelindiğinde belki bu ayrımı ‘kapsayan’ ve ‘kapsanan’ olarak koymakta yarar var. ‘Nasıl modernliğin birçok tipi varsa potlaçın da evrenselliğini ortadan kaldırabilecek değişik türleri vardır’ diyor Göka. Oysa Oğuz Adanır’ın evrensel bir kültür modeli olarak ortaya koyduğu potlaça ilişkin öz, neredeyse tüm kültürlerde bulunan, dış kabuklarından soyulduğunda en indirgenemez çekirdeğinde ortaya çıkan özelliklerin bütünü olarak algılanması gerekiyor. İçinde oyun, rekabet, topluluk bilinci, irrasyonel boyut, dayanışma, düşmanlık, alışveriş, iktidar, otorite, prestij gibi ilk biçiminden soyutlanarak bugüne gelindiğinde geriye ne tür davranış ve düşünce biçimlerinin hangi kanallardan aktarılarak geldiğini ortaya koyuyor. Hem potlaç kültürünün evrenselliğini hem de dirençli bir şekilde bugüne aktarılan biçimini farklı güncel örnekler yer alıyor kitapta. Diğer bir nokta da; ‘başların bir anda ayak, ayakların baş olabileceği’ örneğinde olduğu gibi, Göka’nın ‘kolay sınıf atlama ve konukseverlik’ konuları kadar şatafat ve gösteriş düşkünlüğünün toplum hayatının her kademesinde maddi olarak farklı ancak zihinsel olarak benzer özelliklerle sürdüğü, lüks otomobil düşkünlüğünden, özel dersanelere kadar, trafik keşmekeşinden itibar düşkünlüğüKİTAP SAYI lay kabul görmez. Erol Göka; ‘Türk Grup Davranışı’ başlığını taşıyan kitabında; Türklerin şatafat düşkünlüğünü, trafikte neden canavar kesildiklerini, kadınerkek ilişkilerini, piknik sevgisini, eğitim sorununu ve nihayet Türklerin internetle olan bağlarını kültürel ve tarihsel dayanak noktalarıyla birlikte açıklıyor. DİPTEN GELEN DİRENÇ ‘Toplumların nasıl ve neden değiştikleri değil, neden değişmeden aynı kaldıkları’na ilişkin sorunsal Göka’ya göre daha fazla önem taşıyor. Bu nedenle kitabın başlığı olan '‘Türk Grup Davranışı', ‘kazılarda elde edilen verilerden daha önemli’. Çünkü toplumun sürekliliğini sağlayan, her yenileşmenin üzerine yapışan ya da her yenileşmeyi dipten gelen bir dirençle farklı bir şekle büründüren bu anlama çabası aslında onun konuyla ilgili oluşturduğu araştırma yöntemini de belirlemiş oluyor. ‘İnsan manzaralarına beşeri bilimlerdeki literatür rehberliğinde bakmak, en çarpıcı görünümleri kaydetmek ve bunların Türkiye’nin tamamında ortak olacak kadar yaygın olup olmadığını test etmek.’ Erol Göka, bulduğu fenomenler eğer bu testleri geçmişse, ulaşabildiği kaynaklardan onun tarihsel köklerine gitmeye gayret ediyor. Bunlar değişmeden kalmışsa, bu türleri ‘TÜRK GRUP DAVRANIŞI’ olarak işaretliyor. Buna göre; ‘Grup Davranışındaki Tarihsel Boyut Araştırması Disiplinler arası bir çalışmadır ve en derindeki psikolojik unsuru saptamaya yöneliktir.’ Göka, ‘grup davranışı’ kuramını (ya da düşüncesini) W. Bion’un tanımından hareket ederek Türklere özgü, değişmeden akta rılan (ya da değişmiş olsa bile bunun biçimsel örüntülerle kaplanıp, içte/derinde kalıpsal ve kolektif olan davranış biçimini sürdüren) davranış biçimlerinin aslında günümüz Türkiye’sinde çoğu kez ‘sorun’ teşkil eden konuların nereden ve hangi kaynaklardan aktarılarak geldiğini ortaya koymaya çalışıyor. Bu da bir bakıma ‘var kalma ve kendi varlığını yeniden üretme mücadelesi'. Bu saptamadan hareketle, daha çok yapısalcılık sonrası kültür, toplum ve sanat analizlerinde sıkça karşılaşılan duruma benzer bir ‘teşhis etme’ görüntüsü ortaya çıkıyor gibi olsa da, Erol Göka, kitabının sonunda birtakım çözüm önerilerinde bulunmayı es geçmiyor. Tarihe (özellikle Türk/Osmanlı tarihine) yeni bir perspektiften bakma yöntemi, 80’li yıllardan bu yana ‘ikinci kuşak tarih/kültür araştırmaları girişimi’ olarak nitelendirebileceğimiz bir hareketin de başlangıcı. Bu yaklaşım aslında her alanda olduğu gibi kültür ve bilgilenme alanında ya da üretilen bilginin paylaşılması, çoğaltılması ve yaygınlaştırılması anlamında daima zihinsel bir sendelemeye neden olan zamanı değerli kullanamama, ileriye doğru atılan her adıma karşılık iki adım gerileme ve nihayetinde meseleyi algılayıp gündeme gelmesine, tartışılmasına aracı olma türünden önce bir reddiyecilik, ardından bir kararsızlık sonunda da kısmen, tamamen ve hatta bazen ge ? SAYFA 10 CUMHURİYET 840