Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayşe Kilimci ile ‘Yeni Moda Aşklar’ı konuştuk ‘Aşkın kendisi hüzün…’ maca duygular takınmaktan ne zaman sahici kendileri olmaya yekinecekler... Duygusallık öykülerimden mi taşıyor, hayatın kendisinden, kadınların kalplerinden mi yoksa? Belki hem onlardan hem benden, kalemin ucuyla benzin döküyor olabilirim bu büyük ateşe... Yeni Moda Aşklar bize, farklı kadınların farklı aşk öykülerini anlatıyor. Her aşkta olduğu gibi, bu öykülerde yaşanan aşklarda da hüzün var. Ama sadece hüzün değil bu aşklarda var olanlar. Kadının aşkla gelişen, yeşeren duygusallığı ve büyüyen kişiliği… Aşkın kendisi hüzün zaten. Baksanıza yazar ne diyor, bir yaban kuş avuçta ne kadarcık durursa, o kadarcıkmış, aşkın ömrü... Beyin Cerrahı bir dostum anlattı, hormonların elinde oyuncakmış, aşk. O zaman ömrüne üç yıl zaman biçenler, cömert bile davranmışlar... Çocukların kıvrık telden üfledikleri irili ufaklı rengârenk baloncuklar vardır hani, köpük bulutu halinde yükselir ve sonra yere yağar, demek öyleymiş, yazık.. Ama, bilirkişilerin söylediğine bakılırsa, uzun sürmesi kalbi de göçertirmiş, dağ gibi insanı da yıkıp geçermiş...Olması gerektiği kadarmış aşkın ömrü, anlayacağınız, ağıda gerek yok... Ama nasıl bereketli bir nadasa bırakılıyor insanın gönlü, aşkın ardından... Sırf bunun için bile değer, o büyük yangın ateşinin üstünden atlamaya, is kokmaya, ateşe dokunmaya, ütülmeye, yanmaya, tütmeye... Bu büyük yangından sevgiye ve insan olmaya açabiliyorsak eğer, değer... Gökkuşağı gibi, külrenginin içinde çizilen yedi renk, ama, bir anlık...Ve ne güzel... Altından geçildikten sonra da o gökkuşağının, siz artık o eski siz değilsiniz, olmamalısınız, daha bereketli, daha akıllı, daha güzel olmalısınız... Ne güzel sormuşsunuz, hüznün yanı sıra kadın aşkla gelişiyor, yeşeren duygusallığıyla kişiliği büyüyor, evet, ama, en çok kadının... Karşı cins için aşk hızır acilde yarasına dikiş attırmanın ötesine pek geçemiyor... Baksanıza kitabın arka kapağına ne yazmışlar, aşık olunca bir yıldız sağanağına tutulduğumuza inanıyormuşum ben. O yüzden de benim tılsımlı öykü evrenimde aşk bir masal olup çıkıyormuş... Her öyküde bir başka aşkın tanımı var. Ayşe Kilimci’nin tanımı hangisi? Ben bir garip kasafancıyım, (Kasafancı:Yalana bal katan) aşkı tanımlamak ne haddime diyerek sözü bir şaire bırakmışım, üstad İsmet Özel’e; ‘Kaybedenin kazandığıdır aşk...’ ... İflah olmaz umucu kuş, aşk, onursuzluğu bile baştacı eden… Bu kitapla ve sonbaharda Altın Kitapların yayımlayacağı Şu Ölüm Dedikleri adlı kitabımla da ben uzunca bir süredir aşkı iş edindim, aşkı öykülüyorum. Elinde olanın dilinde olmazmış. Mitolojik masalların yer aldığı ‘Olimpos’ta Bir Kuş Var’ adlı kitabımda, çapkın Tanrı Zeus âşık olduğu kral kızının balkonda uyuyakalıp ürperdiğini görünce kızın üstüne çoban kepeneğini atar. Ben tuttum gökyüzünü bir ucundan çekip indirttim tanrıya, üstündeki yıldızlar, şimşekler, Samanyolu, ayla birlikte, kızın üstüne serdirttim. Belki böyle bir şeydir aşk; gökyüzünü sarınmaktır, sonuçlarına katlanarak... Kepeneği sarınıp zararsız ziyansız uyumak yerine, gökyüzünü sarınmak tehlikeli bile olsa, daha görkemli bence... Aşkın bilirkişisi gibi görünsem de yalan, nerden bileyim ben, aşk nedir? Bir tarihte ‘İnsan Hep Yeni’ diye bir öykü yazmıştım, sanırım aşk insanı hep yeni kılan, dünyamızı bile her gün yeniden yaratan tılsım. İyi ki var... AŞKIN KONUK OYUNCUSU Öykülerde kadın kahramanlar olduğu kadar erkek kahramanlar da var. Bu durumda, öyküler, kadının aşka yaklaşımının yanında erkeğin aşka yaklaşımı hakkında da ipuçları veriyor. Ama öykülerde asıl kişilerin kadınlar olduğunu görüyoruz… Zeyno’nun kocası anlatır sürekli. Memur efendi aşkı ne güzel anlatır. Allöfçü’nün Demiralisi de öyle... Pevin’in ki... Fakı hele, Fakı... Memetler Düeti’nin Memet Ablası? Hak ettiklerinden bile çok söz vermişim, erkeklere... Fazlasını anlatamazlar, çünkü aşkı kadınlar kadar bilmezler... Kadında her şey derin yazılır, daha iyi söze döker. Aşkın konuk oyuncusudur erkekler. Sahneyi terk etmek için tetik dururlar hep. Hamuru özletip yoğuran açmış yufkayı da, yani kadın... Ötekilere de söz vermişim, vermemiş değilim ki… Yeni Moda Aşklar, diyoruz… Aşkın yenisi eskisi olur mu bilmem ama, her zaman ‘moda’ olduğu aşikâr… Aşk, her zaman popüler olmayı başarmıştır. Bu kitapta yer alan her öykünün gerçek bir aşk olduğunu düşündüm ben… Bu gerçekliği veren ‘durumun’ ne olduğunu oturup düşündüm sonra.. Sanırım, aşkların hep mutsuz bitmesiydi, öykülerde yaşananların gerçek aşk olduğunu inanmamın nedeni… Ne dersiniz? Okunuz hedefi bulmuş, derim...Yeni Moda Aşkları ben aslında yazdıklarım için değil, yazmadıklarım, yazmaya değmeyecek günümüzün, yanılgı sonucu aşk denilen ilişki biçimlerini düşünerek söyledim. Bu ten işlerini düş işleri sananlar yanılıyorlar, aşk bu demek değil! ‘Neyse ki artık her şey aşikare, yaşanıyor ve bitiyor. Böylece aşkın aslında bir sanrı olduğu netleşiyor’ diyenler çoğunlukta. Ne ayıp... Ayıp yorgan altı der ya halkımız, işte aşkı yorgan altı diye nitelemek bu şekliyle sahiden ayıp.Öteki yorgan üstü mü diyeceksiniz, oradaki yorgan, Zeus’un ucundan çekip aldığı gökyüzü, o başka... Bir ‘cafe’ de iki dakikada Türkilizce âşık oluveren günümüz âşığının, yanındaki kıza, onca şiir, düş, renk dururken bir saat boyunca hiçbir şekilde aşkını diyemeyip, sonunda, ‘var ya,ben sana yazıldım’ diyerek söze döktüğü mü aşktır, yoksa geçenlerde Can Dündar’ın yeniden anlattığı Menderes, Aydan aşkı mı aşktır? Bu ikincisini bugünün insanlarının hafsalasının alabileceğini sanmıyorum. Ve yazılamayacak büyüklükteki bu aşkın asıl taşıyıcısı o sanatçı hanımefendinin önünde saygıyla eğiliyorum. Şair Özel, ‘ah, keşke olsaydı’ diye pişmanlık getirdiğimiz midir diyor, aşk için, ‘yoksa, ah, keşke olmasa idi’ dediğimiz midir? Keşkelerin doruğu aşk, aynı zaKİTAP SAYI Ayşe Kilimci’nin on yedi yaşında başlayan öykü serüveni bugün 34 yılını doldurdu. Bu tutkulu, keyifli uğraşına yurtiçi ve dışından gelen pek çok ödül eşlik etti. Yazar, çocuk kitaplarının yanında yetişkinler için kaleme aldığı eserleriyle de beğeni topluyor. Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’ne değer görülen öyküsünün de yer aldığı "Yeni Moda Aşklar" 1995 yılı Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazanmış başarılı bir eser. ? Şebnem ATILGAN ilimci, "Yeni Moda Aşklar"da aşkla bakışı, aşkla ölmeyi, aşkla insan olmayı, aşkın ömürlerimize kattığı güzelliği anlatıyor. Yaşandıkça derinlik kazanan, sızısıyla kalbimize, bin bir rengiyle hayatımıza pırıltılı bir iz katarak insanı daha da insan kılan aşklar, yazarın kaleminde, tılsımlı birer aşk masalına dönüşüyor. "Aşk, komutanım, dellenmektir, arz ederim!" diyor, bir kahramanı; "Tüfekten yana müdafaasız kalınan meydan savaşı", diyor bir başkası; "Anarşinin Allahı, kendine hükümsüzlük, amenna onursuzluk" diyor diğeri… Her yaşta kalpten savrulan iflah olmaz umucu kuş, aşk... Ayşe Kilimci, kitabında farklı toplum kesitlerinin aşk fotoğraflarının yer aldığı anlatı geleneğimizin izini sürerken, Eros’la birlikte yedi kat göklerde uçuran öyküleriyle, iyi ki varsın aşk’ın destanı, dedirtiyor. 1995 yılında Yunus Nadi Ödülü’nü kazandığınız "Yeni Moda Aşklar Destanı", Altın Kitaplar tarafından "Yeni Moda Aşklar" adı ile yeniden okurla buluştu. Kitabın adı, öyküleri bir parça tanımlasa da, öykülerinizden taşan duygusallık çok etkileyici… Öykü kahramanlarınızdan söz edebilir miyiz? YAMAN İNSANLAR Kahramanlar yaman insanlar.Yeşil Pancurlu Yuvamız’daki Selami’nin helali Halime sözgelimi…Tuttuğunu koparan, hayata sımsıkı sarılan fırtına gibi bir genç kadın… Kanadı Gümüşlü Kuş öyküsündeki Türkilizce konuşan Zeyno’ya sinir oluyorum, sinir ola ola yazdım onu. Memur Efendi’nin altıncı karısı Rahime’ye hayranım, elini kana bulamış da olsa... Deli Gönül’ü severim, bir zamanlar rastlıyordum İzmir’de artık yok, öldü. Bende resmi olan sayılı kahramanlarımdandır...Allöfçü Muhabbet zorlu bir avrat, genelev işletmecisidir kendileri. Mavi Kız Mariya da çok sevdiğim kahramanlarımdan, o da sahici bir kimliktir, çoktan öldü. Öykü günleri için İzmir’e gittiğimde oturduğu Gül Apartmanı’nın da yıkıldığını gördüm, içim sızladı. Pevin Hala gözümün önündedir, Tarsus’ta o fotoğrafı benim odamın altında çektirmişti, ben yüzünü, çalımla yaslandığı arabanın aynasından görmüştüm. Aşkın ve günışığının onun güzel yüzündeki ışıkla birleşmesindeki kamaşmayı hâlâ hatırlar ve kendi kendime sorarım,acaba şimdi ne hallerdedir Pevin, diye... Fakı’nın dil bilmez gelini ve Yeni Moda Aşklar Destanı’ndaki, kendine bir masal çatabilen Magda Melahat ve örgüt kızlarım da bana hem hüzün hem güç veren yiğit kadınlardır... Erkeklerden söz bile etmiyorum, erkeğin adı yok çünkü... Evet onlarsız da olmuyor, ama, hem öykülerde hem gerçek hayatta ne çok çentik atıyorlar kadınların kimliğine ve ne çok mayayı ekşitiyorlar... Ne zaman büyüyecekler bilmem... Koymaca akıllı olmaktan, kur K ? SAYFA 4 CUMHURİYET 839