02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yalçın Baykul’dan ‘İlklerin Efendisi Şinasi ve Şair Evlenmesi’ Doğu kültürüne akılcı ve sistematik düşünceyi sokan yazar... Tanzimat Edebiyatı Dönemi dediğimiz dönemin ve bu dönem yazarlarının düşünsel önderi Şinasi’ydi. Açtığı yoldan geçerek kendi sanatsal kimliklerini geliştiren Namık Kemal, Ziya Paşa, Abdülhak Hâmit gibi yazarların yanında ‘‘Milletim nevi beşerdir / Vatanım ruyi zemin’’ beytini daha da derinleştirecek ve Türk şiirinin ölümsüz adlarından biri olacak Tevfik Fikret’e değin onun aydınlatmacı misyonu ulaşabilmiştir. ? Yaşar AKALIN yıla sığan kısacık ömrünü, ürettikleriyle, gerçekleştirdikleriyle, bir Promethus sabrı ve özverisiyle ölümsüzleştiren, ozan, gazeteci, oyun yazarı, araştırmacı, kültür adamı vb. daha birçok sıfatla tanıdığımız (ya da tanıyamadığımız) Şinasi, bir uygarlığa kapılarını aralamak isteyen bir imparatorluğun, bu uygarlıkla eklemlenmesini sağlama çalışmalarının kültürel, edebi ve toplumsal mühendisliğini gönülden canla başla üstlenmiş, baş tacı etmemiz gereken aydınlarımızdan birisidir. Çoğu insanın müceddid/yenilikçi, yol açıcı, reformcu vb. terimleriyle tanımlama açısından ortak bir paydada buluştuğu Şinasi, salt bir misyon adamı olarak değil, birçok dostunun (özellikle Ebüzziya’nın) anlattıklarıyla değerlendirecek olursak bir ‘‘karakter’’ olarak yaşadığı dönemdeki ‘‘duruşuyla’’ da çok önemlidir. Doğu kültürünün derinliğini Batılı akılcı ve sistematik düşünebilme nitelikleriyle, kişiliğine yedirebilecek ölçüde bağdaştırabilmiş çok özgün bir karakter olarak kültür tarihimize adım atmıştır. Cesaretine büyük bir hayranlık duyduğum (ki İlklerin Efendisi Şinasi ve Şair Evlenmesi gibi bir yapıtı bırakın yazmayı böyle bir düşüncenin kendisi bile başlı başına bir cesaret örneğidir) sevgili dostum Yalçın Baykul bence bu büyük kültür adamımızı, sözünü ettiğim karakter olma noktasında derinleştirmesiyle önemli bir işi başarmıştır. Türk edebiyatı ve Türk kültür tarihinin kilometre taşlarından biri olan Şinasi ve yapıtı Şair Evlenmesi’nden bu çağın insanına sunulabilecek birtakım damarlar yakalayıp bunu tiyatro sanatının estetik ölçütleriyle ilişkilendirebilmek, Şinasi gibi ne yazık ki birçoklarımıza sadece okul kitaplarının tozlu sayfalarını anımsatan bir kişiliği bugüne taşıyabilmenin ne denli zorlu bir çabayı gerektirdiğini, sanıyorum bu ülkenin okumuş yazmış insanları takdir edeceklerdir. Başta belirttiğimiz ‘‘misyon’’ kavramına geri dönecek olursak, bir edebiyatçı, kültür adamı, düşünce adamı için (ne dersek diyelim) sayısı göz korkutacak bu denli çok yeniliği nasıl gerçekleştirebildiğini sormamak mümkün değildir. İlk çeviri şiirden, ilk özel gazetemizi çıkarmaya, ilk dilbilgisi kitabımızdan ilk tiyatro yapıtımıza değin kendini böylesine zorlu ve yoğun uğraşıların ortasında bulan (ya da tüm bu mücadelelerin ortasında olmayı seçen) birisi aslında son derece karmaşık bir tarihsel ve toplumsal atmosferin İlber Ortaylı’nın, ‘‘İmparatorluğun en uzun yüz yılı’’ dediği 19. yüzyıl tarihsel sürecinin içerisinde bu sürecin sosyokültürel aktörlerinden biri olarak yer alıyordu. Bilindiği gibi o dönemde aydın, edebiyatçı vb. olmak mutlaka politik sürece de dahil olmak anlamına geliyordu. Her ne kadar yaşamın belli bir döneminde (Tasviri Efkâr sonrası) kendini bu sürecin dışında tutmuş olsa da, düşünsel varlığı dönemin aydınlarında hâlâ bir yol gösterici, bir ufuk açıcı olma anlamında etkisini sürdürmekteydi. Şinasi, şaşırtıcı bir gayret ve cesaretle sadece Türkçe sözcükler kullanarak şiirler yazma girişimiyle bugünkü dil devriminin de öncüsü olmuştur. Yalçın Baykul’un bu önemli yapıtı, Şinasi’ye bir ‘değerbilirlik’ örneği... DÜŞÜNSEL ÖNDER Tanzimat Edebiyatı Dönemi dediğimiz dönemin ve bu dönem yazarlarının düşünsel önderi Şinasi’ydi. Açtığı yoldan geçerek kendi sanatsal kimliklerini geliştiren Namık Kemal, Ziya Paşa, Abdülhak Hâmit gibi yazarların yanında ‘‘Milletim nevi beşerdir / Vatanım ruyi zemin’’ beytini daha da derinleştirecek ve Türk şiirinin ölümsüz adlarından biri olacak Tevfik Fikret’e değin onun aydınlatmacı misyonu ulaşabilmiştir. Dostoyevski’nin Gogol için söylediği, ‘‘Biz Gogol’ün ‘Palto’sundan çıktık’’ sözü rahatlıkla modern Türk edebiyatına, Şinasi’nin eserlerine ilişkin olarak uyarlanabilir. Şinasi, hiç tartışmasız modern Türk edebiyatının başlatıcısıdır. Divan şiirinde Nedim’in hatırlattığı Türkçe’yi, halk dilini yeni bir edebiyat yaratabilmenin biricik ölçütü olarak ortaya koyma cesareti ondan gelmiştir. Yine cesaret diyorum, çünkü halkın konuştuğu Türkçeyi kullandığı Şair Evlenmesi’nin dilini ‘‘kocakarı masalı’’ diye küçümseyen bir geleneksel dilsel tutuculukla savaşmayı göze alabilmek kolay değildir. Şinasi’nin dil mücadelesinin en parlak örneklerinden biri de ‘‘Mebhusetün anha’’ tartışması olarak edebiyat tarihimize geçen, özetle ArapçaFarsça sözcükleri Türkçede kullanırken bu dillerin kurallarını Türkçeye dayatmayan Türkçenin temellerine uydurmaya çalışmak gerektiği tezine şiddetle karşı çıkanlarla yaptığı polemiktir. Bu tartışma bizim kültürümüze, düzeyli, akademik tartışma nasıl olmalıdır sorusunun yanıtını armağan etmiştir. Şinasi’nin kişiliğiyle, düşüncelerini örtüştürebildiğinin somut bir örneği olan bu tartışmadaki düzeyin, tekil bir durum olmadığını, Tasviri Efkâr’da, Osmanlı Devleti’nin bir Yunan gemisi olan ‘‘Arion’’u batırışı haberini (gemi Giritli isyancılara silah götürürken batırılmıştır) abartılı, aşağılayıcı ifadelerle verilişine ilişkin olarak yazdığı tekzip yazısındaki zarif eleştirilerinde göstermiştir. Meraklılarının Sayın Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından yayına hazırlanan çok önemli 45 bir çalışma olarak değerlendirilmesi gereken Ziyad Ebüzziya’nın Şinasi adlı yapıtında bulabilecekleri bu eleştiri, Şinasi’nin tavrındaki inceliği ve tutarlığı göstermesi bakımından çok ilginçtir. Sözünü ettiğimiz 19. yüzyılın kargaşası, Osmanlı’nın yaşadığı çalkantılı dönem ‘‘Batılılaşma’’ formülasyonuyla açıklanmaya çalışılan birçok olay, olgu ve durum, Şinasi’nin içinde yer aldığı sosyopolitik iklimi oluşturuyordu. Tanzimat Fermanı’yla daha da somutlaştırılmaya, hayatiyet kazandırılmaya çalışılan bu projenin mimari Mustafa Reşit Paşa, Şinasi’nin yakınlık duyduğu devlet adamlarından biriydi. Osmanlı aydınının sarayla hep bir dirsek teması içinde olması olgusu, salt Şinasi’de değil daha sonra gelen Namık Kemal ve Ziya Paşa’da da gözlemlenirken, Şinasi’yi de derinden etkilemiştir. Yönetim katında kurduğu ileşitimin olumlu ya da olumsuz olması, maddi koşullar da dahil olmak üzere, onun yaşamını bütünüyle etkileyebilmektedir. Bu tabloda sarayı statükocu, değişime direnen bir taraf, diğer yandan aydını da tüm bunlarla mücadale etmeye (saray ayak bağı olsa da) çalışan karşıt taraf olarak görmek pek de gerçekci bir yaklaşım değildi. YENİLEŞME ARZUSU III. Selim’den başlayan yenileşme arzusu, sarayın da değişimin öğelerinden biri olduğu gerçeğini bize hatırlatmaktadır. Türk tarihinin daha sonraki aşamalarında da görüleceği üzere, toplumsal dönüşüm öncelikli hep tepeden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Şinasi’nin içinde bulunduğu tarihsel dönemeçte, Batılılaşmanın halkla buluşturulma arzusu dışavurur. Devlet, Tanzimat’ı halka tanıtma genelgeleri düzenlemektedir; fakat Batılılaşmanın bireysel özgürlüklere ilişkin değerleri, kamuoyu, basın özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü vb. sarayın pek de sıcak baktığı değerler değildir. Saray, devleti yeniden yapılandırıp güçsüz düştüğü Batılı devletlerine yetişme anlayışına yönelik birtakım düzenlemeleri değişim olarak algılamaktadır. Şinasi’nin düşünsel terminolojisini oluşturan kavramlar da millet meclisi, efkârı umumiye, efkârı cedide, efkârı serbesti, mahkemeyi vicdan, gayreti milliye, hürriyet vd’dir. Bu terminoloji hem düşünsel, hem de edebi bir kopuşu dile getirirken, yeni bir edebi, düşünsel paradigmanın doğuşunu da müjdelemektedir. Tüm bu kavramların yaratacağı dönüşüm, elbette ki bir okur yazar kitlesi üzerinde gerçekleşmeliydi. A. Hamdi Tanpınar’ın sözünü ettiği Tanrının gölgesi hükümdar, saray ve kullarına uzanan bir güzellik hiyerarşisinin yarattığı hayat sistemi terk edilerek yeni bir edebi estetik oluşturulmalıydı. Belki de bir kültürel devrimi gerçekleştirecek böylesi bir dönüşümün kıvılcımlarını çakan Şinasi, yazdığı içerik yönünden yenilikçi şiirler, çıkardığı gazetelerle bu devrimin öncülüğüne soyunmuştur; fakat daha ilk hamlelerinde gözlemlediği, bilinçli okurlar olmadan hiçbir adımın atılamayacağı gerçeğiydi. Bu nedenle Tercümanı Ahval’i (ilk özel gazetemiz) birlikte çıkardıkları Agâh Efendi’ye bırakmış, asıl sorunun okurları bilinçlendirmek olduğunu belirtmiştir. Bu yine düşünsel, edebi paradigmanın gerçekleşebilmesinin önündeki asıl engeli Şinasi çok iyi biliyordu. Bu, Türkçenin üzerine ArapFars dilinin kuralları, sözcükleri ve tamlamalarıyla çökmüş Osmanlıca idi. Saray bürokrasisinin ve aydın kesimin jargonu olan bu sentetik dil, bilginin, halkla buluşmasını engelleyen ya da bilgi ve kültürü bir hükmetme aracına dönüşerek saraylı kesimin elinde bir keyfe göre biçimlendirilen bir oyuncak halini almıştı. Şinasi, şaşırtıcı bir gayret ve cesaretle sadece Türkçe sözcükler kullanarak şiirler yazma girişimiyle bugünkü dil devriminin de öncüsü olmuştur. Şair Evlenmesi, komedinin vazgeçilmez öğelerinden biri olan ‘‘yanlış anlaşılma’’ üzerine kuruludur. Dilsel iletişimi olmayan bir toplumsal formasyonun ironisidir. Din adamından şairine, devlet yetkililerine değin birbirini anlamayan bir toplumun arzı halidir. Bir başka ironi de, ne yazık ki Şinasi’nin kendisidir aslında; ‘‘değerbilir’’ anlamına gelen adına karşın, yaptıklarının bazılarını özetlemeye çalıştığımız bu satırlar da dahil olmak üzere, bu ülkede ona hak ettiği değer ve ilgi bir türlü gösterilmemiştir. Sevgili Yalçın Baykul’un bu önemli yapıtını, Şinasi’ye bir ‘değerbilirlik’ örneği olması umuduyla saygıyla selamlıyorum. ? İlklerin Efendisi Şinasi ve Şair Evlenmesi/ Yalçın Baykul /Mitos Boyut/ 96 s KİTAP SAYI 839 SAYFA 16 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle