02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hayri K. Yetik'le 'Edebiyatta Çalıntı’ üzerine ‘Amacım kısa bir denemeydi’ nıt bulma gereksinmesi doğunca uzayıp bu kapsamlı kitaba vardı. Çalıntı konusunda tartışmaların hiç bitmemesinin nedeni bu kavramın göreceliğinden mi kaynaklanıyor? Doğru, kavram göreceli, sanatçılar ürünleri söz konusu edildiğinde sakıngan ve hassas. Araya başka nedenlerin girmesi, olayın büyümesi olasılığı da var. Kişisel çelişkiler veya yayın endüstrisinin oyunları gibi. Kitapta görmüşsündür; Aydoğan Yavaşlı çalmaktan mahkum oluyor: İki yazar, Hüseyin Yurttaş ve Hidayet Karakuş mahkemede tanıklık yapıyor. Bilirkişi de suçlu buluyor. Ama suçlandığı hikâye olayı elli yıl önce Cahit Tanyol tarafından yazılmış. Yani çalıntı saBerk’in imzasını görmek neyi değiştirir onun için? Şairi açken onun şiirinden yapılan beste milyonlar kazanıyorsa işte o zaman vicdan rahatsız oluyor. O zaman buna bir çözüm gerekiyor. İmza sahibi önemli oluyor. Ama yanlış anlaşılmasın; edebiyat tarihini ve okuyucuyu yanıltma hakkına da sahip değil kimse; buna izin verilsin demek istemiyorum. İmza ve sahibi sanat yapıtının önemlidir, mistik de olsa neyse önemi onun için üretiliyor bir yerde. EDEBİYATÇI ÇALMAZ, KENDİNİN KILAR İntihal, bir edebiyatçı, bir bilim adazından derledim diyerek. Bu da bu işin ne kadar karmaşık olduğunu gösterir. Çalıntının tarihi de çok eski değil mi? Modern zamanlara özgü bir olumsuzluk değil herhalde. Biraz abartı olacak ama, yazı kadar eski diyebilirim. Ki antik dönemlerde kolektif bir anlayış vardır. Ayrıca kâğıt, kitap sınırlıdır. Antik dönemlerde de kalpazanlık biçiminde görülüyor çokça. Herodot, öğrendiklerimizin çoğu Samilerden aktarmadır diyor sözgelimi. Promete öyküsü Kafkasya kökenli midir acaba? Orpheus ile Euredyce de Gılgameş’ten benzerlikler içerir… Halk hikâyeleri, destanları, efsaneleri, masalları, atasözleri arasındaki bu tür benzerlikler de çalıntı değil mi? Hayri K. Yetik… Öykü, inceleme, araştırma, deneme, eleştiri ve şiir alanında ürün veren, neredeyse yazısının yayımlanmadığı dergi kalmayan ve kendisini daha çok şairliğiyle tanıdığımız önemli bir yazın emekçimiz. Hayri K. Yetik, çok tartışılacak, belki de cesaret isteyen, kırgınlıklara, küsmelere sebep olabilecek önemli bir yapıtla çıkageldi bu kez: Edebiyatta Çalıntı. Yanlış anlaşılmaktan rahatsızlık duyan Hayri K. Yetik ile bunları ve yapıtını konuştuk. ? Şahin YILDIRIM ayın Hayri K. Yetik, sizi daha çok şairliğinizle tanıyoruz. Bu arada denemelerinizi de okuyorduk; ama siz oldukça kapsamlı bir kitapla çıktınız karşımıza, Edebiyatta Çalıntı. Uzun uğraşlar gerektiren bir çalışma olmuş, biraz bu kitabınızın serüveninden söz eder misiniz? Biliyorsun çalıntı tartışması özellikle edebiyat dergilerinin başlıca tartışma konularındandır. Ben de bunlardan birinin arasına girecek olmuştum on yıl kadar önce; suçluyu suçsuzu ayırayım derken önüme bakir bir alan olarak çıktı. Başlangıçtaki amacım kısa bir denemeydi. Ama bilgi eksikliğinin yanında tartışmalar ötelerden uzayıp geliyordu. Her defasında daha ilginç bir başkası karşıma çıkıp da örnek ve kaSAYFA 20 S vında bulunan davacının da çalıntıda bulunduğunu aynı ölçütlerle ileri sürmek mümkün. Şimdi Aydoğan Yavaşlı’nın ödediği tazminat geri mi ödenmeli; yoksa davacı da aynı cezaya mı çarptırılmalı? Benim yanıtım var; ama sorun hukukçuların. Bir başka örnek Fransa’dan. Ouoluguem’in romanını yayımlıyor Seul Yayınevi, bir de ödül alıyor Le Devir de Violence; sonra Graham Greene’in romanından aşırma olduğu ortaya konuyor. Nasıl kanıtlandığını bilmiyorum; bence yalnız hukukçular değil, edebiyatçıların da dikkatli olması gerekir. Çalıntıyla esin birbirine karıştırılmamalı ya da benzerlik. Hırsızlık hayatımızın her alanında var. Komşumuzun evine hırsız girip bir şey çaldığında tüm mahalle ayağa kalkıyor, ama aynı komşumuzun bir yazısı, emeği çalındığında mahallenin duyarsız kaldığını görüyoruz, buna bakarak, biz edebiyata gereken değeri vermeyen bir toplumuz, diyebilir miyiz? Bu konu ilgilisinin sorunu, sıradan insan için pek bir anlamı olacağını sanmam. O, sıradan okuyucu yani; okuduğunda aradığını bulmak ister yalnızca. Aradığını bulmaksa çalıntı da olsa onun için fark etmez. İyi bir şiirin altında Ülkü Tamer’in değil de İlhan mı için intihar demek değil midir? Üstelik arada bir harf kadar mesafe var. Saygın, yeri, imzası belli olan bir edebiyatçının böyle bir şeye tenezzül edeceğini sanmıyorum. O “çalmaz kendinin kılar.” Bir başka deyişle minareyi çalan kılıfını hazırlar. Artık ona hırsızlık denemeyecek bir dönüştürüm geçirmiş olmalıdır. Kılıfını bulamamışsa, yani kendinin kılamamışsa bu bir talihsizliktir veya o kişi bir edebiyatçı değildir. Edebiyatçılığının bitmesi, edebi intihar olması bir yana. Burada bir çelişki yok mu? Sözgelimi anonim ürünleri herkes kullanıyor, kimse de bir şey demiyor. Kendisinden önce bir sözün söylenmediğini ileri sürmek biraz abartı da olsa ancak Âdem için söz konusu olabilir. Her söz, bir yerlerde bir biçimde söylenmiştir mutlaka. Önemli olan onun kullanım biçimidir. Anonim ürünler adı üstünde; ama halkın yaşamı içinde anonim olmayanlar da orta malı gibi kullanılır. Bırakın tek tek şiirleri, dörtlükleri, bazen şairlerin adı bile karışır. Kaç tane Yunus vardır, kaç tane Pir Sultan Abdal vardır bilebiliyor muyuz? Daha ilginç bir şey: Âşık, kendi koşmalarını araştırmacılara başka ozanların mahlasıyla veriyor. Halk ağ O çağlarda böyle bir dert de yoktu, bunu kazanç kapısına dönüştürecek kurumlar, hesaplar da. Edebiyat ürünleri yaşamın içindeydi; yaşama karışıyordu. Her kavim, komşusundan öğrendiğine kendi dilinden, imgeleminden yeni katkılarda bulunarak yeniden üretiyordu. Defter kitap yok ki bunlar sorun olsun. N’oluyor, Ermeni varyantında Aslı Müslüman oluyor, Müslüman varyantlarında Hıristiyanken. Ya da Homeros’taki Kyklop, Dede Korkut’ta Tepegöz oluyor. Bin Bir Gece Masalları Batı’ya geçince Centebury oluyor; Decameron oluyor. Bir saptama yapmak gerekirse, Türk edebiyatında çalıntı en çok ne zaman ve hangi türlerde yapılmıştır, niçin? Şiirde; çünkü şiirde çalıntıyı saptamak zor olmuyor. Anlatılarda dönüştürmek, kendinin kılmak daha kolaydır. Şiirde zordur çünkü. Değiştirdiğiniz, dönüştürdüğünüz anda bir başka buluşa, imgeye, yaratıma dönüşür. Zamanına gelince her zaman vardır bu; ama modernleşmenin başlarında, Cumhuriyet döneminde daha çoktur diyebilirim. Eski çağlarda ise çözümlemeyi güçleştiren başka yazın içi ve yazın dışı nedenler vardır. Sözgelimi Divan Edebiyatı’nda nazire var, nazirenin KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 839
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle