02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bu, tükenmiş sözcüklerin huzurudur; konuşması imkânsızların konuşamaz olanların, konuşmak istemeyenlerin, konuşmaları istenmeyenlerin seslerinin huzurudur; Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Michael Cope/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ellerin huzurudur, buaraçlar tutan ellerin, yiyecek taşıyan ellerin, boş ellerin, diğer elleri tutan ellerin, silah tutan ellerin huzurudur silahlara karşı sadece kendilerini koruyan ellerin huzurudur. Bu, boşluğun huzurudur her şeyin kımıldayıp birleştiği, doğal dünyanın huzurudur; ağlamayan bebeklerin huzurudur, ağlayan bebeklerin; elbette, bu huzur, sonun ve başlangıcın, yağan yağmurların, büyüyen bitkilerin; sürekliliğin huzurudur, dibe çöken tortunun. ‘Bütün yeryüzüne, derin saygılar’ Michael Cope, Güney Afrikalı bir şair; 1952, Cape Town doğumlu. Babası, romancı Jack Cope. Hayatını, mücevher tasarımcısı olarak kazanıyor. “Scenes and Visions” adlı bir şiir kitabı var. İkinci kitabı, “Sonnets from the Northern Cape” yakında Kwela Book yayınlarından çıkacak. Chris Wildman’la, caz müziği ile kendi şiirlerinden oluşan bir CD çıkardılar: “Everybody Needs”. Şairin yazdığı tek romanın adı, “Spiral of Fire”. Cope’ın şiiri, imgesel, kişisel ve öyküsel özellikleriyle ön plana çıkar. Cope’u okurken gözlerimizin önüne, gündelik hayatın eşzamanlı yansımaları gelir. Ona göre; küreselleşen dünyada iş, para ve iktidardan başka çıkış olmadığı dayatılır. Oysa; yaşamdan farklı kesitler, sesler, renkler sunan şiir, bir başka yolu mümkün kılar. Cape Technikon’da mücevher tasarımcılığı dersleri veren Cope, aynı zamanda bir karate öğretmenidir. Evli; yetişkin bir oğlu, yeni büyüyen ikizleri var. KEMAN USTASI Joe Finkl, kasabadaki son anarşist olarak adlandırıyor kendini. Elli yılı aşkın süredir burada, kemanlar yapıyor, tam burada (savaşlar hariç) haftanın altı günü, bazen yedi. “Dinle aram yoktur. İstersem çalışıyorum. Böyle geçiyor zamanımın çoğu, çünkü, anlıyorsunuz, onları seviyorum, bebeklerimi, hmmm.” Kıymıkların, aletlerin, kuruyup atılmış tutkal kaplarının, yağlı paçavraların arasından uzanıyor bir ağaç kalıbına güzelce oyulmuş bir keman şeklinin çıkarıldığı. Tutuyor kalıbı kulaklarına, tıklatıyor üzerinde beyaz tüylerin göründüğü parmağını bükerek. “Dinleyin dikkatle. Şarkı söyleyecek. Duyabilirsiniz. Dinleyin.” “Çoğu insan özen göstermez, diyor, biliyor musunuz niçin? Önemsemezler çünkü. Kendinizi ele alın: Irk ayrımı, yoksulları soyan zenginler, yoksullar, birbirlerini soyarlar. Eminim, bazı insanlar onlar için savaşır, yoksulların birkaçı da savaşır, yazık ki yeterli değildir, bütün insanlar gereken özeni göstermeli kendi tarafını tutmaya. İspanya’da savaştım, Hitler’e karşı, Afrika’da. Savaşmaktan yoruldum sonra. Savaşın yüreği yoktur. Müzik daha iyidir.” Sıkıştırıyor çenesinin altına kalıbı, bir ezgi mırıldanıyor, yay gibi kullanıyor sol elini. “Parasız, ülkesiz yaşayabiliriz.” sonra tükürüyor kıymıkların içine, “yaşayabiliriz hahamsız, papazsız.” vuruyor usulca eliyle yüreğine, CUMHURİYET KİTAP SAYI 839 WONDERWERK’DEKİ* ATALARIMIZ düşüyor tozlara kalıp, aldırış etmiyor, dokunurken göğsüne: “ama bu yüreksiz hiçbir şeyiz biz, hiçbir şey bile değiliz” diyor. Kökleri uzundur onların. Yürürler üzerinde yüreğimin. Yüklenirler kemiklerime. Kaburgalarımdan geçer ayakları. Can verir düşüncem onlara. Taşları çiğnerler altımdaki, yağmurla beslenir kolları, bacakları. Yağmurlardır getiren onları, çiftleşirler durmadan. Katlanırlar, acı çekerler, bir deri bir kemik, onlar, yaşayan ölüler, yoklarlar yüreğimi. Sanki ben orada değilmişim gibi basarlar üzerine. Benim için değil, değişimlerin özgürce tutuştuğu mağaradan, yeryüzünden çıkan ateş için buradalar, aşağılarda tortusu zamanın. Nedeni budur gelişlerinin. Yüreğimin arasından karışırlar külden yüreklere, derinlerde. ÇOCUK YAPIYOR ÖYLE çocuk yapıyor öyle, biliyor değerli olduğunu duyumsuyor ıslak, ılık bir eli cebinde yürüyor başladığından beri ucuna dalga kıranın fırlatıyor onu martıların arasından yitiyor gözlerden cılız bir plof sesiyle geri dönüp gelirken eve güm güm atıyor kalbi biliyor değerli şeylerin denize ait olduğunu bir dondurma alıyor, iki dilim çikolata kaldırımlarda başka şeyler de çekiyor canı bir köpeği kaşıyor çalıntı duygularla tekmeliyor taşları, tekmeliyor teneke kutuları ÇAY TÖRENİ Derin saygılar, bu fincana. Desenini çizenlere, yapan işçilere, madenini çıkaranlara, derin saygılar. Kilini kazanlara, sırını döken işçilere, işçileri besleyen çiftçilere derin saygılar. Temiz havayı, suyu bize armağan eden büyük dönüşümlere derin saygılar, yaşayan canlılara bütün yeryüzüne, derin saygılar. Derin saygılar, bu çaya. Tomurcuğun gelişmesine, Havayı, suyu, ışığı çeken Hücrelere derin saygılar. Büyüten, harmanlayan, paketleyen Taşıyan, dağıtan işçilere Derin saygılar. Temiz havayı, suyu bize armağan eden Büyük dönüşümlere derin saygılar, yaşayan canlılara Bütün yeryüzüne, derin saygılar. Derin saygılar, bu suya. Yağan yağmurlara, Irmaklara, barajlara, Ustalara, tesisatçılara, derin saygılar. Okyanuslara, güneşe, Büyük alizelere Dünyanın dönüşüne, derin saygılar. Temiz havayı, suyu bize armağan eden Büyük dönüşümlere derin saygılar, yaşayan canlılara Bütün yeryüzüne, derin saygılar. BİRKAÇ HUZUR ÖRNEĞİ Bir huzur var içerde; öteden beri gelen; varlığı kıpırdatmayan; tüm evreni kaplayan bir huzur. Kendi olmanın huzuru, arzunun, düşüncenin, belleğin, tutkuların gücünün huzuru. İçinde hiçbir şey olmayan bir huzur, içinde bir şeyler olan, ve işte, kendi olmayan bir huzur, Tanrının huzuru. Bernadette Roberts Bir huzurdur bu kuş çığlıklarıyla dolu, sokak sesleriyle, kiriş gıcırtılarıyla eski evlerin, cırcır böcekleriyle dolu tiz yerlerin, bir huzur bu derin uykuların gizemi olan; karanlığı buralarda yaşamayan… Bu, huzurudur kıyıdaki dalgaların her biri en uç noktalara varan, hımbıl foklarla, balıklarla dolu, sade yaşamla, kıpırdayan kumun gürültüsüyle; huzurudur bu, göğüste tempo tutan yüreğin, kapakçıkların açılıp kapandığından habersiz, soluk alıp veren ciğerlerin huzurudur, bu yabanıl huzurudur beslenmek amacından sapmayan trilyonlarca hücre sisteminin. Bu, ölü tahtasındaki baba cesedinin, huzurudur, devrilmiş eski padişahın, etin kıpırtısızlığını gösteren ellerin. Uykusuz bir gecede uyuyan birinin huzurudur, bu sıcaklığında sevişen bedenin. GÜNEY AFRİKA’DA GAZOZ Amerikan şekerli suyunun kutusu çarmıhıdır İsa Kola’nın taşınır ışıltılı okyanuslar üzerinden dazlak misyonerlerle bu barbar ülkelere. İnancımızın odur kefili. Geleceğimizdir bizim, daha kaygısızdır Allahaşükür’den, rahatlatıyor bizi öğrenerek iki bin yıllık yalanlarımızı tanrısının usta, babacan ellerinde. * Wonderwerk Mağarası 750 bin yıldır insanlar tarafından ev olarak 100 yıl öncesine kadar devamlı kullanılmaktaydı. SAYFA 33
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle