05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Böylesine bereketli topraklar herkesi çeker, bu doğal. Doğal olmayan, bu toprakların yurtlularınca sergilenen aymazlık! Öyle ya, bu doğurgan toprağın, ‘pezevenk’ fütursuzluğu içinde ele güne peşkeş çekilmesi, işbirlikçilik yapılarak yurdun tüm varlığının har vurulup harman savrulması başka türlü nasıl açıklanabilir? Mehmet Ali Kaya’nın kaleme aldığı “Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi” bütün bunları yeniden düşünmemi sağladı. itaplar Adası”na göz atanlar, arada sırada “kent”le “yurt” konusuna özgülenmiş kitaplara dalıp kentlilik, yurtluluk olgusuna değindiğimi, kenttaşlık, yurttaşlık bilinci çevresinde dönendiğimi, kitapların yanı sıra bu sorunsallara yer açtığımı görüyor olmalı. “Açık Sevr”den sonra “kapalı Sevr”in de biçimine getirilerek önümüze sürüldüğü şu günlerde, böylesi konuların iyice önem taşıdığı; bu çerçevede bilinç halinin, uyanıklığın, pazı gücüne yeğlenmesi gerektiği bir an olsun gözden ırak tutulmamalı derim. Öyle ya “açık Sevr”e, üstelik nüfusumuz ancak sekiz dokuz milyonken kafa tutmuş, yırtıp atmıştık bu dayatmayı, önümüze getirilen anlaşma maddelerini. Şimdiyse sayıca on kat arttık belki, ama “kapalı Sevr” karşısında diklenemez hale geldik ne yazık ki… Anadolu’da yaşayan halkların bu konuda daha duyarlı olması gerekiyor. Hele de bunların “entelektüel bilinci” olarak alabileceğimiz yurttaş, kenttaş entelijansı. Çünkü Anadolu, dişi bir toprak. Doğurgan, doyurucu. Zenginliği, verimliliği memelerinden taşıyor. Bundan ötürü de geçmişten günümüze ona karışmaya, bulaşmaya isteklenen pek çok “musallat sömürgen”le karşı karşıya! Diyeceğim, Anadolu, üretkenliği, verimliliğiyle bağrında yaşayanlar için de “zor yurt” aynı zamanda… Böylesine bereketli topraklar herkesi çeker, bu doğal. Doğal olmayan, bu toprakların yurtlularınca sergilenen aymazlık! Öyle ya, bu doğurgan toprağın, “pezevenk” fütursuzluğu içinde ele güne peşkeş çekilmesi, işbirlikçilik yapılarak yurdun tüm varlığının har vurulup harman savrulması başka türlü nasıl açıklanabilir? Mehmet Ali Kaya’nın kaleme aldığı Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi (İlya, 2005), bütün bunları yeniden düşünmemi sağladı diyebilirim… Şu halde Anadolu’nun tarihi, bir “talan tarihi” olarak da okunabilir pekâlâ. Nitekim Galatların Anadolu’yu istilası, benzeşim düzleminde günümüzün Sevr’iyle karşılaştırılabilir kolayca. Anadolu’yu tanımanın anlamı... BATI’NIN SALDIRGAN, BARBAR KOLU: GALATLAR Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi’nin yazarı Doç.Dr. Mehmet Ali Kaya, EÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünde bilimci. İyi ki böylesine kapsamlı bir çalışma yapmış Kaya, bir kez daha Hanya’yı Konya’yı düşünme fırsatı yakalıyoruz çünkü. Kim Galatlar, nerelerden kalkıp da ta buralara gelmişler? Galatlar, “Hellen ve Romalı yazarlar”ca “Galatai (=Galatlar), Galli (=Gall’ler) ve Keltoi (=Keltler) adıyla anılan bir toplum. “Galatlar, Galler ve Keltler arasında ırk bakımından, konuştukları dil açısından bir fark yok… Keltçe konuşan insanlar…” (17) “Galatların en eski yurdu”, “Ren Nehri’nin doğusu”. (19) “Keltçe konuşan bu halklar, yaklaşık (.) İÖ 500’lü yılların sonlarında İsviçre’nin Neuchatel Gölü’nün doğu ucunda… yeni bir kültür yarattılar.” “Avusturya kültürü de denilen Hallstaat kültürü… ve La Tene (İsviçre) kültürü döneminin ilk evresi (…) boyunca (Galatlar) sık sık göç yaşadılar.” “6. yüzyılın son çeyreğinde… (orta Avrupa’nın) tümü onlar tarafından iskân edilmişti.” (20) İngiltere’yi, İrlanda’yı, Fransa’yı, İspanya’yı, İtalya’yı da istila etmekte gecikmiyor Galatlar. “İÖ 3. yüzyılın ilk yirmi yılı tamamlandığında Balkan halklarını, Makedonya, Yunanistan, Thrake ve Batı Anadolu’yu vur(uyor)”lar bu kez de. (22) Kaya, bu değerlendirmelerin ardından, Galatların göçle yayılmasına değgin, bunun “bilinçli ve planlı bir hareket gibi görün(düğünü)” vurguluyor. Ayrıca Galatların, bu amaçla “Helenistik dünyanın merkezindeki siyasal gelişmeleri yakından izle(diklerini)”, en zayıf anlarını kolladıklarını (40) belirtiyor. Öyleyse, sömürgeci, yayılmacı olarak Galatlar, attıkları adımın hesabını yapan bir toplum. Bunu, onların sömürgeci karakterlerine bağlayabilmek olanaklı bence. Sözgelimi “İtalya’da Roma’yı ele geçirdikten sonra (.)kenti altın karşılığında Romalılara sat(an)” (33) Galatlar. “Her savaşçıya som altından bir heykel sloganını kullana(rak)” (26) Delphoi tapınağına saldıran da yine Galatlar. “Galatların göç etmelerinin ya da göçe zorlanmalarının nedenleri” arasında “aşırı nüfus artışı”, “toprakların yetersizliği”, “başka kavim ya da kavimlerin baskısı”, “iklimsel koşullar” sıralansa da “kendilerine bir savaşçı olarak çok güvenmeleri ve ganimet umudu, onların göç(lerinde) öyle görülüyor ki daha önemli bir etken… Çünkü savaşı, huzurlu bir yaşam süren zengin ülkeleri yağmalamayı, bu ülkelerin halklarından savaş tazminatı ya da haraç almayı, açıkçası onları sömürmeyi (.) yaşam tarzı olarak benimse(dikleri)” görülüyor Galatların. (33) 878 “K Anadolu, uçsuz bucaksız bir cennet olarak Galatların ayakları dibindedir artık. “…20 bin Galat (…) Niş üzerinden Thrake’ye, buradan doğuya yönelerek Byzantion’a (.) ulaş(ıyor). Marmara Denizinin kuzeyindeki kentlerden savaş vergisi (.) al(ıyorlar). Huzurlu bir yaşamı tercih eden kentler onlarla barışık kalmak için istedikleri vergiyi gönüllü olarak verirlerken, karşı koyanlar (.) saldırılar(a) katlanmak zorunda kal(ıyorlar). Bu arada komşuları, Anadolu’nun zenginliğinden söz etmeye başl(ıyorlar). Duyduklarından etkilenen Galatlar birdenbire Anadolu’ya geçmek arzusuna kapıl(ıyorlar).” (42) Saldırıp istila ettikleri son yurt Anadolu Galatların… Neden Anadolu? Açıkça görüldüğü üzere Galatlar, “Anadolu’ya, bu ülkedeki kentlerin zenginliği hakkında duyumlar aldıktan sonra geçmeye karar ver(iyor)” çünkü. (34) yağmalamayı yeğl(iyor).” (50) “Ancak Galat saldırılarının veya yağmalarının ayrıntıları, saldırının yayılma alanlarının sınırları, saldırıya maruz kalan veya yağmalanan yerleşim birimleri ve saldırıların insani boyutu ya da duygusal yanları eskiçağ yazarlarının ilgisini çok az çekebil(iyor).” (51) “Eskiçağ yazarlarının hiç üzerinde durmadıkları bu savaşlar hakkındaki bilgilerimizin kaynağını tamamen arkeolojik ve epigrafik bulgular oluştur(uyor).” (52) Sözgelimi Miletos’a “yapılan saldırılar, Galat saldırılarına uğrayan kent ya da küçük yerleşmelerin yalnızca maddi sıkıntılara katlanmak durumunda kalmadıkları, manevi açıdan da büyük acılar çektiklerine örnek oluşturduğu için ilginç… Nysa’lı Aristodemos’u kaynak olarak kullan(nan) Parthenios’un anlat(tığı) bir öyküye göre, kent surları dışında Thesmophoria kutlamaları yapmakta olan Miletoslu kadınlar Galatların saldırılarına uğra(yıp) kaçırıl(ıyor). Kadınların çoğu fidye karşılığında serbest bırakıl(ıyor). Ancak onlardan birisi kendisini kaçıran tarafından Avrupa’daki ülkesine, yani Gallia’ya (=Fransa) götürül(üyor). Kadının kocası Miletos’un saygın adamlarından… Karısını geri alabilmek için İtalya yoluyla Marsilia’ya kadar onların peşlerinden gi(diyor). Bir başka öykü, Galatlar tarafından kaçırıl(an) Miletoslu üç kızla ilgili… Onlar, Galatların esiri olarak yaşamaktansa ölmeyi yeğleyerek intihar e(diyor).” Galatlar, Miletos’un Didim’deki o ulu tapınağını da talan ediyor bu arada. “…Miletos’un komşusu Priene’ye (Güllübahçe) saldıran Galatlar, kent duvarları dışında ele geçirdikleri Prienelileri esir alarak, çiftlikleri ve çiftlik evlerini yakıp yık(ıyor), burada yaşayan insanların pek çoğunu katle(diyor). Tapınakları ve kutsal yerleri yağmal(ıyor).” (54) “Galatların Miletos’ta olduğu gibi Efes’te de kadınlara saldırmış olukları benzer öykülerden bilin(iyor).” (55) BATI’NIN GENETİK ŞİFRESİ: TALAN Batı, yukarıdan beri özetlenegelen bu Hallstaat kültüründen geliyor işte. Hoş Anadolu, Galat istilasından önce de İskender saldırılarını yaşamış, bundan önceyse Frigler tarafından yağmalanmış bir yurt. Evet, Anadolu için, “yağmalanan yurt” nitelemesi getirilebilir bir açıdan. Nitekim Anadolu’nun uygar insanları, Galatlara uzun yıllar “düzenli olarak” “galatika adıyla ünlenmiş olan vergiyi/haracı ödemeye devam e(diyor).” (53) “Ayrıca Galatların adlarının terör anlamına geldiği Iustinus tarafından kaydedil(iyor).” (51) “Galatların Anadolu’ya geçtikten sonra yerleş(tikleri) bölge Galatia (Galatya) adını al(ıyor). …Galatya’ya zaman zaman Gallograikia da denil(iyor). …Orta Kızılırmak havzasını içine alan bu ülke, üç Galat boyu tarafından paylaşıl(ıyor).” “Galatların Anadolu’daki ülkelerine ne zaman yerleş(tikleri) sorusunun en erken tarihli yanıtı, İS 3. yüzyılda yaşamış olan Iustinus(‘da)… bulun(uyor). (Buna) göre Galatlar, kendilerini yardıma çağıran Bithynia kralı Nikomedes’in krallığını zaferin bir ödülü olarak onunla paylaş(ıyor). Galatların payına düşen bölgeye Gallograikia denil(iyor).” (60) Şu geçen birkaç bin yılı kuş uçumu aşıp günümüze gelelim isterseniz… Günümüzün işbirlikçilerine, yurt satanlarına… Fazla söze gerek var mı? Zaman zaman bu işbirlikçiliğe, bu yurdun dilini konuşan yazarları da katılabiliyor. Bizim için, hele de şu son dönemde daha bir önem taşıyan kitap, yazarının dile getirişiyle alanında Türkçede verimlenmiş ilk yapıt: Çünkü “son yıllarda yapılan yüzey araştırmaları ve bu araştırmalara dayalı makaleler, araştırma raporları, yüksek lisans tezleri dışında, Galatlar ve Galatya tarihine ilişkin ne bilimsel yayın yapılmış ne de Türkçe kaleme alınmış bir kitap yayımlanmış.” (11,12) Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi, bu açıdan da dikkat çekici bir çalışma. Bu büyük tarih dersini, öncülleriyle birlikte okumanın tam sırası! ? SAYFA 31 ANADOLU’NUN BAŞ BELASI: İŞBİRLİKÇİLERİ “Galatlar Anadolu’ya geçmek için” beklerken, tüm talancılar gibi “sabırsız” bir tutum sergiliyor.(42) Nitekim Galatlı iki bey, tartışıp yollarını ayırıyor. İlki Çanakkale Boğazı önlerinde kalırken öteki İstanbul’a geçiyor. Çanakkale’de kalanlar, “Boğaz’ın güney kıyılarını kontrol altında tutan Suriye Kralı I. Antiokhos’un generali Antipatros’a haberciler (gönderip) Anadolu’ya geçmek istediklerini ilet(iyor).” Galat Beyi, “Antipatros ile anlaşarak, onun sağladığı (…) iki adet çift katlı gemi ve üç adet kruvazör ile Makedon elçilerin gözetiminde birkaç gün içersinde gece gündüz demeden buradaki Galatların tümünü Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısına taşı(yor).” (42, 43) İstanbul’a gelenler de işbirlikçilerle can ciğer olmakta gecikmiyor. “Byzantion ve Kalkhedon kentleri Anadolu’ya geçmek isteyen Galatlara engel olmaktan vazgeç(iyor). Hatta boğazdan geçmelerine bizzat yardımcı ol(uyor).” (43) “…Helenistik dünyanın en güçlü krallığı durumuna gelmiş olan Suriye’nin kralı I. Antiokhos’un tehdidi altında olmaları, onları bu Birlik’i (.) kurmaya zorl(uyor)” çünkü. Galatlar, “müttefiklerinin yardımıyla İstanbul Boğazı’nı bir köprü üzerinden geçerek İÖ 278/77 yılı kışında Anadolu’ya ayak bas(ıyor,) sonra (da), kısa süre önce Çanakkale Boğazı’nı gemilerle geçmiş (öteki) Galatlarla Bithynia’da bir araya gel(iyor).” (44, 45) “…İki liderin peşine takılmış olarak ilerleyen Kuzey Avrupalı barbarlara, Anadolu’da noktalanacak olan yolculukları sırasında yalnızca Galli denil(iyor).” (46) “…Onlar, kendilerinin Anadolu’ya geçmelerine yardımcı olan krallar ve hanedanların sınırlarını çizerek hedef gösterdikleri Anadolu’nun öncelikle ve özellikle kıyıya yakın olan batı kesimlerine saldırıp CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle