05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tülay Ferah’la ‘Dünya Çıplak’ üzerine ‘Onlar yaşamda görebildiğim gerçek kahramanlar’ le sürdürüyorlar. Bu emeğin adı da düzenden hiçbir şey istememek. Bu denli derinliğe sahip bir çocuğunun karsında ağlamak kendi varoluşunuzu o an sıfırlamak olurdu. İyi ki bu tuzağa düşmemişim. Yoksa onlarla birlikte olma şansım hiç olmazdı. Daha sonra onları görmeye gelen hayır sever kadınların akıttığı gözyaşlarına iğrenenek baktıklarını gördüm. Boyunlarına sarılıp ağlayan kadınların arkasında bana göz kırptılar. Hatta fısıldadılar, çatlak bir kadın daha geldi. Aramızdaki bağ güçlü gelişti. Yaşantılarını kasıklarını tutarak anlattılar, dinlemeye yürek dayanmaz, ben de onları dinlerken aynı şeyi yaptım. Kendimi onlara sevdirmek için bir gülüş değildi bu, hemen anlıyorlar, her şeyi anlıyorlar, benim gülüşüm bir ömrü, bir ev, bir araba almak için harcayan insanlari gülünç bulma duygusu, bende hep var olan bu duygu sokak çocuklarının tüm yaşam felsefesini oluşturuyor. Onlar düzenin sunduğu her şeyi ellerinin tersiyle itip, mutlak özgürlüğü seçiyorlar. Onlar şu çok büyüttüğümüz yaşamı çoktan çözmüşler. Dört yaşında bir çocuk vardı. Tek isteği vardı kaset yapmak. Devamlı türkü söylerdi. Aman ne acıklı türküler. Söyler söyler, bu şarkı da birilerini yakmış deyip, gülerdi. Gülerdi, o şarkıyı yazana o an acıyarak. Geçen zaman içinde onlarla birlikte olmak bana çok şey öğretti. Gözlerimi kamaştıran bir özgürlük sundular bana. Anladım ki, ben de onlar gibi olmak istemişim hep ama bende sokakta kalacak yürek yok ki. Onlarla tanıştığımdam beri kendimi sevmiyorum. Yaşa gelince, evet yaşı kaç olursa olsun sokakta yaşadığı yıl kadar yaş alıyorlar, bu yaşla orantılı olarak da saygı görüyorlar. Basit bir düzen bu. Ama insanı delirtecek kadar da saygın. Söz sokak çocuklarından açılmışken, romanın kahramanlarından İbo’nun polis Reha’yı her gördüğünde elini tutup öpmesi, bilinçaltında kilitlenen annebaba özlemi miydi yoksa? On altı yaşında bir çocuğun dünyasında annesinden babasından başka kim olabilir ki. Değer vermek anlamında. Anne ve baba iyi ya da kötü olsalar da bu böyle. Ama onun kendi küçük yaşamında çözümlediği büyük bir katı gerçek var, İbo başarılı bir öğrenci ama şunu çözmüş, okuyup adam olunca anası abası daha da gariban olacak. O kadar yoksullar ki, bu yoksulluğu taçlandıracak bir tek şey var anası babası için.. oğullarının okuyup büyük adam olması. İbo çok çalışkan, biliyor o okuyunca büyük adam olacağını ama büyük adam olunca anası babası daha da gariban olacak. Yüereği bunu kaldır mıyor. Bu gerçeğe katlanamıyor, çıkıp gidiyor evinden. Düzen anlamında düşününce çok doğru bir düşünce. Bu denli yoksulluğun olduğu bir ülkede hangi yoksul çocuk okuyup adam olduğunda gerçekten mutlu olur. Sıradışı kötü bir gerçek. İbo anasını babasını çok seviyor. Bu nedenle İstanbul’a geldikten sonra polis Rehay’la arasında saygın bir ilişki oluşuyor. Onu ne zaman görse senin de dediğin gibi elini tutup öpüyor. O el öpüşte onun tüm yaşamı var. Benim ülkemin gerçeği on altı yaşında bir çocuğu yuvasından edebiliyor. Tülay Ferah bir önceki romanı 'Gidersen Ölmem’de bir genç kızın kent yaşamında ayakta kalmak için verdiği mücadaleyi, terk edilme duygusunu, kaybedilen şeyleri yerine koymak için verilen çabayı, kadınerkek ilişkilerini derinlemesine incelerken çarpıcı bir yaşam biçimi ortaya koymuştu. Bu konuları biçimlendirirken yalın, doğal, dürüst bir tutumla yazarken tüm romanlarını özgün kılan ironiyle de yumuşatmıştı. Yazar yeni romanı 'Dünya Çıplak’ta da ironik anlatımını devam ettirerek, roman kahramanlarının yaşamlarındaki korkunç trajedileri size bir gülümsemeyle okutuyor. Gerçekler ama tüylerinizi diken diken eden katı gerçekler onun hınzır kalemiyle eli yüzü düzgün bir yapıta dönüşmüş. Ferah'la romanını konuştuk. SAYFA 20 ? Nevra BUCAK S evgili Tülay bize sokak çocuklarından söz eder misin? Örneğin romanda bir sokak çocuğunun yaşı, öbürlerinden büyük olsa da, sokak yaşına göre kıdeminin arttığını, bu kıdeme göre çevresindeki çocuklardan saygınlık kazanıp, ondan çekindiklerini anlatmışsın... Sokak çocuklarını basında potansiyel suçlular olarak okuyoruz. Ama onlar basında okuduğumuz haberlerden çok farklı. Onlarla uzun süre birlikte oldum. Suç işlemiyorlar mı, evet işliyorlar ama bu toplumda aklı başında dediğimiz insanlar da suç işliyor hem de sürekli. Benim için onlar yaşamda görebildiğim gerçek kahramanlar. Bir gece Taksimde sabahlamayı hayal bile edemiyorum. Canınızı ortaya koymak gibi bir şey bu. Onlarla ilk kez buluştuğumda kafamda kötü düşünceler vardı. Ya bana bir şey yaparlarsa duygusu. Onları gördüm. Yaşları dörtle on yedi arasında erkek çocuklar. Gördüğüm an gülmeye başladım. Gözlerine sinmiş, kendileri tarafından seçilmiş olan yalnızlık ve alaysama karşısında yapacak başka bir şey bulamadım. Onlar da gülmeye basladılar. Tek sözcük konuşmadan kahkahalarla güldük. Anlatılır gibi değil o an. Anlamıştım onları onlar da beni. Onlar karşılarında kendileri için ağlayacak, vahlayacak insan istemiyorlar, onlar varoluş nedenlerini sadece kendi özel emekleriy YÜREKLİ BİR KIZ Bir de romanın baş kahramanlarından biri olan Songül var. Songül varoşlarda yaşamasına, Taksim’e ilk kez yirmi yaşında çıkmasına karşın, yine de kendini ailesine göre eğitmiş, yürekli bir genç kız. Onun gece yarısından sonra babasından gizli Kuzey’le çetlesmesı bile bunu göstermiyor mu? Dediğin gibi Songül ancak yirmi yaşında Taksim’e çıkıyor, Taksim’e geldiği anda gürültüden sersemliyor. Oysa Songül İstanbul’da doğmuş. Sanıyorum İstanbul’da doğup da Taksim’i görmeden ölenler çok var. Varoşlarda yaşayanlar İstanbul’a sadece karın doyurmak için geldiklerinden, Taksim diye bir yeri merak bile etmiyorlar. Rastlantıyla yolları düşerse Taksim’i görebilirler. Onlar doğdukları, ölmeyi düşündükleri topraklarından İstanbul’a sürgün edildikleri için Taksim diye bir merakları yok. Taksim ya da başka bir yer. Onların dünyası İstanbul’da karınlarını doyurdukları toprak kadar geniş. Evet Songül de ancak yirmi yaşında Taksim’ e çıkıyor. Bu romanda bir kahramanlık olarak sunuluyor. İstediğini elde etmek için gösterdiği büyük bir cesaret oluyor. Bu bağlamda yürekli bir genç kız. Kuzey’le çetleşmesi de öyle. Çünkü ailesinin doğduğu günden beri ona ezberlettiği bir şey var, zamanı gelince evleneceksin. Kız da ne yapsın, yaşı yirmi, evlenmiyor diye her gün başına kakılıyor, o da Taksim’e çıkıp kahramanlık yapıyor. Romanın bütünü Taksim’de geçiyor. Gençlerin, âşıkların, sokak çocuklarının yaşadığı, buluştuğu, romandaki tiplemelerin birbirini tanımadan bir araya geldikleri yer Taksim. Kanlı, canlı bir Taksim bu, sanki romanın baş kahramanlarından biriymiş gibi. Her şey orada başlıyor. Songül için Taksim romantik bir yer. Bu nedenle oraya gidiyor. Oysa Taksim’in unutulan farklı bir yüzü de var ama Songül bunu bilmiyor. Taksim’i özellikle seçtiğini düşünüyorum, ne dersin? Evet Songül için Taksim romantik bir yer. Tabii o Taksim diye bir yer bilmediği için bu düşünce ona ait değil. İş yerindeki kız arkadaşı sevgilileriyle devamlı Taksim’de buluştuğu ve Taksim’in romantik bir yer olduğunu söylediği için Taksim’e çıkıyor. Taksim’in unutulan yüzü derken çok haklısın. Taksim’de yaşanan sosyal olayları unu ? KİTAP SAYI 878 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle