05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zygmunt Bauman'dan 'Bireyselleşmiş Toplum' Bireycileşmiş kişilikler, bireyselleşmiş toplumsallıklar zancımız ise çok açık: Her eylemi ya da durumu ilk kez karşılaşıyormuşçasına bir şaşkınlık ve kararsızlık içinde izlemiyoruz. Ne yapacağımızı biliyoruz çünkü bizler bir toplumun parçasıyız ve bizim ilk defa yaşadığımız birçok şey daha önce başkaları tarafından tecrübe edildi. Böylece toplumun sonsuzluğu sayesinde yaşamadığımız olgulardan haberdar olup eylemlerimiz hakkında mümkün olduğunca kısa zamanda karar verebiliyoruz. Diyelim ki toplumun oluşturduğu bir kavramı onaylamıyoruz ve aksi yönde davranmak istiyoruz. Bu demek değil ki bizim dışımızda kalıp bu konu hakkında hiç düşünmemiş olan ve sadece bugüne kadar süregelmiş rutini izleyenler bir sürü ve biz yapayalnız kalsak bile o sürüden ayrılmayı başardık ve bir birey olabildik. Önceden de belirttiğim gibi toplum dediğimiz şey bireyden bağımsız kendi kurallarını kendi koyan, kendi kendine var ya da yok olan bir kavram değil. Toplum olabilmek ise herkesin düşündüğünün aksine gelip geçen koşullara karşı durabilmeyi yani aklı kullanmayı gerektiriyor. Bireyselleşme ise kendimizi koşulların esiri yapıp tek başımıza bir sürü olmamızı sağlıyor. Çoğumuz bu gerçeğin ve bireyin toplumun oynadığı oyunun her kuralını değiştirme hakkına ancak onun bir parçası olduğunda sahip olabildiğinin farkında değiliz. Peki, birey kuralları değiştirmeye çalışmak yerine kendi kurallarıyla oynamak isterse ne olacak? Ne de olsa yıllarca "Her koyun kendi bacağından asılır" ya da "Kendi düşen ağlamaz" gibi sözlerle beyni yıkandı durdu. İşte o zaman her gün sokakta dilenip sizi rahatsız eden ya da madde bağımlılığı yüzünden yaptığı bilinçsiz hareketlerle çevresine korku saçan insanlara kızma hakkınız yok olur. Çünkü bunları bir anlamda siz yaratmışsınızdır. Her şey ailede bir kardeşin diğerini gözetmeyi bekçilik olarak algılamasıyla başlıyor diyor Bauman. Kardeşimize göz kulak olmadık çünkü biz onun bekçisi değildik. Yoksulluk ya da yokluk umurumuzda değil çünkü biz kendimize şahane bir hayat kurduk ve birey olarak kendimize olan borcumuzu ödedik. Türkiye’de ve dünyada sosyal yardımlaşma kurumlarının ve sivil örgütlerin faaliyetleri gün geçtikçe etkisini kaybediyor çünkü her bacağını kurtarmayı başaran koyun arkada asılı kalanlara kendi düşen ağlamaz diyebiliyor. Fakat toplum olmanın unutulduğu bir dünyada kişi bir sonraki asılı koyunun kendi torunlarının çocukları hatta serbest piyasa ekonomisinin götürdükleri yüzünden kendi çocuğu bile olabileceğini düşünemiyor. İşte bu yüzden dünyada evsizlerin ve katrilyonerlerin sayısı hızla artıyor. Neden toplum olma eğilimi taşıyorduk ve bu eğilimin geçmişte kalmasının sebebi nedir? Zygmunt Bauman’ın bu soruya verdiği cevap "Çünkü insan sosyal bir varlıktır"dan çok daha fazlası. Bauman toplumu tanımlarken aslında bireyin hiçbir zaman sahip olamayacağı ama yaşamak ya da yaşamı algılamak için muhtaç olduğu sonsuzluk kavramını en önemli özellik olarak ortaya çıkarıyor. ? Ezgi YAZICI er şey bir gün insanın topluluğu sürü olarak görüp ondan ayrılma çabasıyla başladı. Düşünceleri, davranışları, duyguları hatta dış görünümü bile "onlar" gibi olmasın diye uğraştı durdu. Sonunda oldu. "Biz"den "ben"e uzanan süreçte galip gelmeyi başardı ve üçüncü kişiler bir yana, ötekinin varlığını bile tanımaz oldu. Nihayet "ben" artık "benim" dedi ve özgürleşti. Aslında tüm bunları yapmaktaki amacı da buydu: Bağımsız bir birey olabilmek. Halbuki Durkheim bireyi bu konuda oldukça net bir dille uyarmıştı. Özgür olmak demek, düşünülenin aksine, topluma ait olmak demektir çünkü toplum onaylanan paylaşılan ve yüceltilendir. İnsan dinlemedi. Bu sürü tarafından ne onaylanmak istiyordu ne de yüceltilmek. Hayatının her alanında olduğu gibi etikte de değer yargılarını unutmaya başladı. Anlamlı olan her şeyi sırf topluma ait olduğu için bir yana bıraktı ve anlamsızlığın yücelmesine katkıda bulundu. Bu müziği dinliyordu çünkü toplum bunu onaylamamıştı, bu diziyi izledi çünkü saçma bulunması ve olması umurunda SAYFA 18 H bile değildi ve bir gün bir insanı öldürdü çünkü sadece canı istedi. Birey özgürleşme sürecinde kendisini kaybetti; sırf gelişiminde ona katkıda bulunacak her türlü topluluğu yok saydığı için. İşte şimdi kendi yarattığı çıkmazın içinde tekrar yolunu arıyor. Ama geride bırakmaya çalıştığı binlerce kavram onun peşini bırakmıyor. Örneğin yoksulluk: Sokakta ya da televizyonda gördüğümüz binlerce evsiz insanın bir anlık zihnimizden geçişi ve herkes kendi kaderini yaratır ve yaşar düşüncesinin sonsuz rahatlığı. İşte bizim hayatımız; yani postmodern insanın hayatı ve bu hayata Zygmunt Bauman tarafından sunulan ve birçok makaleden oluşan bir rehber. Evet, bir rehber çünkü post modern yaşam ve insan cinsellikten eğitime kadar her konuda irdelenmiş ve incelenmiş. Her makaleden türlü türlü sonuçlara ve derslere ulaşılabilir. Fakat her makale içinde bulunduğumuz boş çabanın, toplumdan kopma çabası, bize sadece toplumun değil, çok değer verdiğimizi düşündüğümüz bireyin de sonunu hazırladığımızı haykırıyor. SONSUZLUK KAVRAMI Her şeyi en baştan alalım ve temel soruya dönelim: Neden toplum olma eğilimi taşıyorduk ve bu eğilimin geçmişte kalmasının sebebi nedir? Bauman’ın ilk soruya vereceği cevap "Çünkü insan sosyal bir varlıktır"dan çok daha fazlası. Bauman toplumu tanımlarken aslında bireyin hiçbir zaman sahip olamayacağı ama yaşamak ya da yaşamı algılamak için muhtaç olduğu sonsuzluk kavramını en önemli özellik olarak ortaya çıkarıyor. Toplum bize bizden yüzyıllarca yıl önce kazandığı bir özelliği yaşatabiliyor ve bizim ona kazandırdıklarımızı da nesiller sonrasına aktarıyor. Onun içerisinde hiçbir şey onu oluşturan bireyler istemedikçe kendiliğinden yok olmuyor; belki sadece geçen zamanda şekil değiştiriyor. Bizlerin toplumun bir üyesi olarak ka ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI Bu şartlarda çözüm nerede? Yukarıdaki satırları okuyan bir okuyucunun aklına muhtemelen ilk olarak sosyalizm gelecektir. Bauman ise hiçbir siyasi düzenin bu durumu düzeltebileceğini düşünmüyor çünkü ona göre ideolojiler herkesin kendi çıkarlarını barındıran hegomonyalar ve hepZygmund Bauman sinin eksik yönleri insanın bireyselleşme sürecini daha da hızlandırıyor. Önemli olan ise bizlerin çağımızın hastalığı postmodernizmle başa çıkabilmemiz. Postmodernizm Bauman tarafından çağımızın hastalığı olarak değerlendiriliyor ama günümüz insanı onu o kadar yüceltti ve kabullendi ki sanatımızdan günlük yaşantımıza kadar bir akım haline gelerek içimize işledi. Anlamsızlığın aslında birilerine göre anlamlı olabileceği bizleri o kadar heyecanlandırdı ki onun hayatımıza getirdiklerini gözü kapalı kabullendik. Örneğin artık kronikleşmiş hale gelen bağlanma sorunumuz… Dünyanın birçok yerinde çoğu insan çalıştığı işyerinde iki yıldan fazlasını geçirmeyi düşünemiyor. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi işverenin çalışanlarına yeterince güvenmediği için bağlanmak istememesi. Birkaç yıl sonra işe aldığı kişiden daha fazla dil bilen birini bulabilir. Bu da daha fazCUMHURİYET KİTAP SAYI ? 878
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle