Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? ama sanıyorum Anadolu yılkı adamlarıyla yer buluyor romanda, öyle değil mi? An geliyor ve ana mekân ve ana karakterler oluveriyor onlar da. Evet, ama oldukça seyrek bir biçimde. Bu da doğal, romanın oluntularıyla bağıntılı olarak uzamı ve zamanı da sınırlıyoruz ister istemez. Şunu merak ediyorum bir de, 2073 yılı bürokrasisi, 2006 bürokrasisine öyle çok benziyor ki! Sadece onlar mı? Ünlü gazeteci Cüneyt Ender’i bile hemen eşleştirebiliyoruz, bunlar tümüyle rastlantı değil sanıyorum? Değil herhalde, imgelemimizi de yaşadıklarımız, gördüklerimiz belirliyor ister istemez. Ama, hemen söyleyeyim, nerdeyse tüm kişilerim gibi köşe yazarı Cüneyt Ender’i de tek bir örnekçeden yola çıkarak oluşturmadım, belirli kişilerden esinlenmiş olabilirim, ama öyle sanıyorum ki, günümüzün verilerinden yola çıkmakla birlikte, öncelikle imgelemimi kullandığımı sanıyorum. YAYGIN BİR ÖZELLİK Dostoyevski, Karamazof Kardeşler, Semerdiakof karakteri! Bunlar bir arka bellek olarak romanın temel taşları bölümünde yer alıyorlar diyebilir miyiz? Dostoyevski benim en sevdiğim dört beş romancıdan biridir, ama Gökdelen’i yazarken ondan esinlendiğimi sanmıyorum. Ama, açıkça görüleceği gibi, Mevlüt Doğan kişiliğini yansıtırken Smerdiakof’u bütünleyici, açıklayıcı bir örnek olarak kullandım. Hele İvan Karamazof’un Smerdiakof’u tanımlayan ve biraz serbest bir biçimde çevirdiğim "Sen hem sıkı bir salak, hem dört dörtlük bir üçkâğıtçısın" sözü yalnız Mevlüt Doğan’ı değil, onun çevresinde de, bizim çevremizde de pek çok kişiyi tanımlar gibi geliyor bana. Salaklık üstüne deneme adlı kitabımda da vurgulamıştım: Salaklık bayağı yaygın bir özelliktir, açıkgöz olmayı da önlemez. Diyeceğim, Mevlüt Doğan’ın kaynağı Smerdiakof değil. Thomas More’un Nusquama’sından söz edilmesi de böyle, hem ele alınan konuya daha bir açıklık getirmeyi, hem de Cüneyt Ender’le Can Tezcan’ın konuşmasına daha bir gerçeklik havası vermeyi sağlıyor. Romanda Marx’a da sık sık göndermede bulunuyor. Evet, çağdaş düşüncenin temel taşlarından biri olarak, kapitalist düzeni en iyi betimleyip tanımlamış düşünür olarak. Gökdelen’in kişileri arasında kadınlar çok küçük bir azınlık oluşturuyor. Evet, haklısın. Belki de konu doğurdu bu sonucu. Ama tümden yok oldukları da söylenemez. Örneğin Gül Tezcan var, gençliğinde Can Tezcan’la aynı eylemlere katılıp aynı serüvenleri yaşamış, gene onun gibi çok iyi bir avukat olmuş, ama kapitalist düzende avukatlık yapmayı aykırı bulduğu için mesleği bırakıp evine çekilmiş, kocasının çok istemesine SAYFA 6 karşın, artık kelebeklerin bulunmadığı bir dünyada çocuk doğurmaya da yanaşmamış olan, bu arada, eşinin yargıyı özelleştirme tasarısını sürekli eleştiren Gül Tezcan. Bu arada, Temel Diker’in ölmüş annesini, bir bakıma tüm yitirilmiş güzelliklerin simgesi olarak beliren Nokta Hanım’ı da unutmamalı. Romanın bir yerinde, Sabri Serin’le Can Tezcan arasındaki bir konuşmada inanç yüzdelerinden ya da yüzdeli inançlardan söz ettirtiyorsunuz, örneğin şu kişi Tanrı’ya yüzde Tahsin Yücel, Erdem Öztop ile söyleşi sırasında... beş inanır", dedirtiyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Olabiliyor. Özellikle bizim toplumuzda ve şu yaşadığımız günlerde çok sık karşılaştığımız bir olgu bu. Örneğin şu bizim ulusal eğitimimize yön verenlere bakın, öncelikle mantıksal, bilimsel yönelimli olması gereken bir öğretime ne yapıp yapıp dinsel verileri, dinsel inançları karıştırmaya çalışıyorlar. Böyle olunca da inanç kesin bilgiden, kesin bilgi inançtan bir şeyler götürüyor ve yüzdeli bilgiler, yüzdeli inançlar çıkıyor ortaya. Abdest suyunun kandaki alyuvar sayısını artırdığına yüzde yetmiş beş inanıyor, yüzde yirmi beş inanmıyorlar. Böyle bir şey. Kendi söylediklerine bile yüzde yüz inanan bir politikacı gösterebilir misin? Ama okurları korkutmayalım: Gökdelen’de konunun ayrıntılarına girmiyoruz. Son sorum, "ben insanı anlatmaya çalıştım romanlarımda," denir kimi kez, sizde olay ve durum daha çok ön planda desem yanılır mıyım? Hiç kuşkusuz, olaylar ve durumlar da kişiler kadar önemlidir bir anlatıda. Ama kimi zaman kişiler, kimi zaman olaylar daha çok öne çıkabilir. Şu var ki olay ve durumlar belli bir ölçüde kişileri, kişiler belli bir ölçüde olay ve durumları belirler. Kimi zaman bir oran, bir denge kurmaya çalışırız, kimi zaman da buna gerek görmeyiz. Gökdelen’e gelelim dersek, gerek Can Tezcan, gerek Temel Diker, gerek Sabri Serin, gerek Rıza Koç, gerek Mevlüt Doğan olayları ve durumları yaratan kişiler olarak çıkar karşımıza, onların ardında silindikleri de pek söylenemez. Sorulmasa da olur gerçi, ama neler var sırada? Bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Belki bir öykü, belki bir deneme kitabı, belki bir roman, belki de sessizlik. ? eoztop@aof.enadolu.edu.tr Gökdelen/ Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 288 s. KİTAP SAYI 875 CUMHURİYET