Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tahsin Yücel'le 'Gökdelen'i konuştuk “Öncelikle bugünden esinlenen bir roman yazmaya çalıştım” ? Erdem ÖZTOP ahsin Bey, ilk olarak şunu merak ediyorum. Kimi eserler olur ki, kahramanları usumuzdan hiçbir zaman silinmezler. Buna sebep Yusuf Aksu’ydu örneğin, şimdi de Can Tezcan ve Temel Diker katılıyor! Bunu neye bağlıyorsunuz, yani dünden gelip bugün hâlâ varlığını nasıl sürdürür bellekte bu adlar? Benim iki romanımın kişilerinden söz ediyorsunuz. Başka bir romancının kişilerinden söz etseniz, herhalde daha rahat yanıtlardım. Ama gene de yanıtlamaya çalışayım. Anlatı yerlemleri adlı kitabımda her türlü anlatının ister istemez üç temel öğe: kişi, süre ve uzam üzerine kurulduğunu göstermeye ve ele aldığım yapıtları bu üç temel öğeye dayanarak çözümlemeye çalışmıştım. Bununla birlikte, roman söz konusu oldu mu, çoğumuz için, kişiler önde gelir. Onların kişilikleri, edimleri, tutumları çeker bizi. Olumsuz oldukları zaman bile. Kimi yapıtları uzun süre unutamayışımızın başlıca nedeni bu olabilir. Benim romanlara gelelim dersek, Ya T lan öncelikle Yusuf Aksu’nun kişiliği ve bu kişiliğin çevresindekilerce algılanışı üzerineydi. Can Tezcan’la Temel Diker’se, Gökdelen’i götüren kişilerin başında geliyor. Bir de şu var belki: Çok özgün, çok farklı görünmelerine karşın, kendi çağlarında ve bizim çağımızda birtakım yaygın özellikleri taşımaları olanaklı. Ne olursa olsun, dolaylı övgüne teşekkür ederim. ÇOĞALAN GÖKDELENLER Yeni romanınız yayımlandı, Gökdelen. Bu roman nasıl doğdu acaba diye düşünürken söyleşi için bana ev adresinizi verdiğinizde çözmüş bulundum sorunun yanıtını, yanılıyor muyum? Evet, İstanbul’da hızla çoğalan gökdelenler nice evlerin çevrenini kapattığı gibi bizim evin de çevrenini kapatıyor. Buraya taşındığımızda evimize sabahtan öğleye kadar güneş girerdi. Şimdi karşıki gökdelenin camından bir yalancı ışık vuruyor yalnızca. Gökdelenler de, tıpkı ürünü oldukları kapitalizm gibi, kazanılmış hak diye bir kavram tanımıyor. Ama romanımın tek esin kaynağı ve tek iz Tahsin Yücel’in eserleriyle tanıştığımdan bu yana, sabırsızlıkla bir diğer yeni romanını bekler olmuşumdur. Elbette bu, "Kumru ile Kumru" için de geçerliydi; “sırada acaba ne var”ın peşine düşmüşken "Gökdelen"le çıkageldi Yücel! Gerçi bir önceki söyleşimizde bu romanın ipuçlarını vermişti ama bir bütün halinde okumanın beklentisindeydim haliyle. Yeni romanı Gökdelen’de Tahsin Yücel, bizleri 2073 yılına götürüyor ve orada her şeyin özelleştirildiği, bir tek yargının devletin elinde kaldığı, onun da İstanbul’u gökdelenlere boğmak isteyenlerce istila edilmesini konu alıyor… Kitabı okuyunca siz de fark edeceksiniz, ne çok da benzeşiyoruz günümüz ortamıyla, bakalım Tahsin Yücel’in önsezisi gerçek olacak mı, altmış yedi yıl sonra… Kara mizah öğelerinin fazlaca yer aldığı, "Gökdelen" romanı üzerine Tahsin Yücel’le, şimdilerde temelleri atılıp boy vermeye başlayan gökdelenlerin manzara olduğu evinde söyleştik… SAYFA 4 leği gökdelenler değil. Özellikle benim romanımın gökdelenleri her şeyden önce korkunç bir tekbiçimlilik ve başkalarından yalıtlanma eğiliminin göstergeleri. Bildiğin gibi, hep aynı örnekçeye göre yapılıyorlar; yani renkleri ve numaraları dışında, hepsi birbirinin aynı ve bugün İstanbul’u kuşatan gökdelenlerden kat kat yüksek ve kat kat büyük. 2073 yılının gökdelenleri. Peki neden 2073? Pek alışık olmadığımız bir zaman dilimidir anlatılagelen. Genelde hemen bilimkurgusal bir metin yazıldığı usa gelir. İlk anda düşündünüz mü, okurun, Tahsin Yücel bilimkurgu romanı mı yazdı acaba sorusunu çözmeye çalışacağını? Haklısın, okur ilk bakışta bir bilimkurgu romanı karşısında bulunduğunu düşünebilir. Örneğin mekik diye adlandırılan küçük uçaklar gibi birtakım öğeler de bu izlenimi güçlendirebilir. Ama Gökdelen bir bilimkurgu romanı değil, benim bir bilimkurgu romanı yazacak donanımım da yok ayrıca. Ben yalnızca insanların yaklaşık altmış yıl sonra erişeceği bir geleceği yansıtan, ama öncelikle bugünden esinlenen bir roman yazmaya çalıştım. Günümüzde ortaya çıkan ve gittikçe güçlenen birtakım eğilimlerden esinlendim. Umarım, 2073 yılının insanları benim Gökdelen’den yansıyandan daha iyi, daha insanca, daha özgür bir dünyada yaşarlar. BİR TÜR TÜKENİŞ... Anlattığınız konu bakımından da sormak istiyorum, neden böyle bir konuyu 2073 yılında anlatma gereği duydunuz, oysa hemen şimdi, şu anda da bu konu güncelliğine sahip, öyle değil mi? Evet, bir bakıma. Bugün de İstanbul’un dört bir yanına gökdelenler dikiliyor, bugün de romanda anlatılanlara benzetebileceğimiz politikacılar, yazarlar, patronlar var. Ama ben bütün bu kişilerin tutumlarının, eğilimlerinin, eylemlerinin bizi götürebileceği dünyayı, böyle bir dünyanın düzenini, insanlarını tasarlayıp anlatmaya çalıştım. Bir tür tükenişin, kurumanın romanını yazmayı denedim. Doğanın iyiden iyiye kuruması, düşüngülerin tükenmesi, her alanda tekbiçimliliğin egemen duruma gelmesi, kapitalizmin bunaltıcı egemenliği, insanların büyük çoğunluğunun toplumsal yaşamın dışına, kurumuş bir dünyaya atılması. Bugün birtakım belirtiler o noktaya doğru ilerlemekte olduğumuzu göstermekte, ama bizler o noktaya gelmedik daha. Örneğin günümüzde tüm ulusal varlıklarımızın özelleştirildiğine, nerdeyse ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 875