29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Cinayet Fakültesi Pınar KÜR Gelgelelim bu donanımlı, zeki ve akıllı dedektifin bir de eski karısı var. Romancı Akın Erkan. Tehlikeli, gizemli, “en gündelik olayları bile en ince ayrıntısına kadar planlama alışkanlığında” olan bir kadın. Emin Köklü’nü hayatını geçmişte kâbusa çevirmiş ve ölüp ölmediği de bilinmiyor üstelik. Pınar Kür’ün okurları, bu ikilinin ilişkisini, aşkını ve evliliğini öteki romanlardan hatırlıyor elbet. Bilmeyenler ise, bu romandan hareketle Pınar Kür’ün öteki romanlarını da mutlaka okuyacaklardır, diye düşünüyorum. ? Çiğdem ÜLKER “B ir Deli Ağaç”ın, “Akışı Olmayan Sular”ın, “Hayalet Hikâyeleri”nin usta öykücüsü ve altı romanın yazarı Pınar Kür, on üç yıl sonra yeni bir romanla okuruyla tekrar buluşuyor.. “Cinayet Fakültesi” Ekim 2006’da Everest Yayınevi’nden çıktı. Yeni roman, konusunu adında taşıyor ve cinayetleri anlatıyor. Faili meçhul cinayetler, sırlar, geçmişe ait karanlık ilişkiler, akrabalığın ve aşkın ölümü özleten yoğunluğu ve günümüzün büyük tehdidi uyuşturucu bağımlılığı. Pınar Kür alıyor bütün bu malzemeyi ve cam kapıları, ultra modern mimarisi, bol ışığı olan, üstelik gençlerin kaynaştığı bir üniversite binasına götürüyor. Emekli matematik profesörü Ermin Köklü’yü de bu özel üniversitede işlenen cinayetleri çözmekle görevlendiriyor. Pınar Kür’ün dedektifi, eski moda dedektiflere hiç de benzemiyor elbet. Emin Köklü incelmiş zevkleri olan kendini ve çevresini filozofça yorumlayan, hem varlıklı hem kültürlü bir adam. Türkçenin dikkatsiz kullanımına, İngilizce özentili cümlelere ve tercüme kokan konuşmalara hiç tahammül edemiyor; örneğin “seri cinayet” deyimini, “bir dizi cinayet demek daha doğru” diyerek düzeltiyor. Karşısındaki genç akademisyene bakıyor ve “Amerikanca kokan sorusunun sinirlerimi bozduğunu belli edecek değildim” diye düşünüyor. KİTAP SAYI SÜRPRİZ FİNAL Pınar Kür, romancı Akın Erkan’ı kitabın sonlarına doğru konuya katıyor. Okurun bütün hazırlığını ve tahminlerini yok eden sürprizli finali de Akın Erkan’ın başrolde olduğu bir sahneyle gerçekleştiriyor. Roman biterken yeniden başlıyor. İlk cümleleri dönüp tekrar okuyorum; sanki roman son cümlelerine bağlanıyor.. “Şimdi ben katil miyim? Onu öldürdüm mü, yoksa öldürdüğüm hayaline mi kapılıyorum? Oyunu bozdum mu? Yoksa hâlâ oyunun bir parçası mıyım? Oyun, başka bir denizin kıyısındaki o eski bahçede başlamış ve bitmiş olabilir mi? Ben mi onun hayaliydim, yoksa o mu beni hayalim? O ölmeden kendi gerçekliğime kavuşabilir miyim? Onu öldürmediysem, bundan böyle nasıl yaşayacağım? Öldürdüysem, bundan böyle yaşamaya hakkım var mı?” (sayfa 1) diye düşünüyor Emin Köklü. Romanın ve hayatın gerçeği arasında yolunu şaşırarak. Finalde ise Akın Erkan’ın son sözleri “Bu sadece bir roman…Sersem!” oluyor. Yazar, bu cinayet romanı üzerinden sanatın o evrensel sorusuyla tekrar yüzleştiriyor okurunu. Hayat mı, sanat mı… Hangisi daha gerçek? Bir romanın gerçeği, hayatın gerçeğinden daha gerçek olabilir mi? Bir olaylar dizisini, sadece yazarak gerçek kılmak olası mıdır? SÖZÜN KEHANET GÜCÜ Pınar Kür’ün romanın son sayfalarında cinayetleri çözümlerken kurduğu final, bir Türk atasözünü çağrıştırdı bana. “Dile gelen ele gelir.” 875 ? SAYFA 23 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle