Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? natın seçkin bir iş olduğunu, ama öte yandan, bu seçkin işin, iletişim ağında, ancak alıcının / algılayanın dağarına işleyebildiği ölçüde bir işlevinin olacağını benimsedim. İnsanı dışlayan bir sanat olamaz, diyorum. İnsanı hem özne, hem nesne olarak dışlayamaz sanat. Onun için en seçkin, en derinlikli ve en boyutlu tasarımları kurarken, ortaya çıkan kompleks yapının içine en kolay girilebilir ve içinde en kolay dolaşılabilir bir mimari oluşturması gerekir, diye düşünüyorum. Kısaca, siyasi ve toplumsal bir sanat yapmaya çalışırken, anonim değil, benliği olan, kişiliği olan insan o sanatın efendisi olmalı. Kırk yıldır buna çabalıyorum. Yunus'un, Karacaoğlan'ın, Pir Sultan'ın, ama aynı zamanda Necati'nin, Fuzuli'nin, Baki'nin, Nedim'im, Şeyh Galib'in deyişlerindeki ve kurgularındaki sanata benzer, elbette artık yirmi birinci yüzyıl ve bir Yüksel deyişi yakalayabilir miyim. Amatör ruhluyum. Her kitabım, hâlâ ilk kitabım gibi beni heyecanlandırıyor ve bu heyecanı yitirmedikçe, aramayı sürdüreceğim. Galiba o tasavvuf bilgesinin deyişindeki gibi, ben bir sonucu değil, süreğen arayışı arıyorum. İçinde dokuz boyut olan en kolay deyişi bulabilir miyim? DÜNYA BİRİNCİSİ Öyleyse vakit yitirmeden sormalı, Türk şiirinin tepedip noktalarını ve günümüzdeki şiirin konumunu nasıl değerlendirirsiniz? Şiir nereye? Yirminci yüzyıl Türk şiiri, bir spor deyimiyle söyleyeyim, takım olarak dünya birincisidir. Hem de bunu diğer dillere bunca az çevrilerek kanıtlamış, benimsetmiştir. Verdiğim örneklerden biri: Tanınmış bir Alman şairi ve eleştirmeni, bundan yirmi otuz yıl önce, büyük bir Alman gazetesinde yer alan yazısında, Alman şiirinin dışardan taze kana gereksinimi olduğunu, bunu da Latin Amerika şiiriyle, yine onun ifadesiyle, son derece zengin Türk şiirinden alabileceğini yazmıştır. Orhan Veli, ölümünden otuz altı yıl sonra iki dilli olarak çıkardığım ikinci kitabıyla Almanya'da en iyiler listesi birincisi yapılmıştır otuz beş Alman yazarı ve eleştirmeninin oylarıyla. Kısaca, Cumhuriyet şiirimiz bir bolluk, bereket ve doruklar şiiridir. Ama önceki bir soruya verdiğim yanıttaki gibi, günümüzde dip noktalar daha bir öne çıkar oldu. Bunu yine özellikle çok satarlar anlamında söylüyorum. Günümüz şiirini, son bir iki kuşağın şiiri olarak algılarsam, tarihsel boyutları hem Doğu hem Batı şiiriyle beslenmiş, çağdaş buyutları evrenselleşmiş bir şiir geçmişine sahip olan günümüz şair kuşaklarının belli bir düzeyin altına düşmeyecekleri ortadadır. Ben ama en fazla, Almanya'da 1971 ve 1987 yıllarında yaptığım çağdaş Türk Şiiri Antolojilerine Gülten Akın ve Sennur Sezer dışında kadın şair koyamamanın burukluğunu yaşamış biri olarak, hanım arkadaşların öykü ve romandan sonra şiire de yoğun yönelimlerine ve aralarında çok sevdiğim, çok değerli şairlerin olmasına seviniyorum. Bununla övünüyoCUMHURİYET KİTAP SAYI rum. İsim vermeyeceğim, istemeyerek atladıklarıma sonra yerinirim. Behçet Necatigil’e yakınlığınızı biliyoruz. Bizimle yaşamınızdaki ve yazınınızdaki Necatigil faktörünü paylaşır mısınız? O bir usta, bir bilge olmasaydı, dolayısıyla usta ve bilge olmanın ilk ölçütü, alçakgönüllü ve yüce gönüllü olmasaydı, böyle bir faktörden siz de söz etme vesilesi bulamayacaktınız. Ben Necatigil'in öğrencisi olmadım. Ama özellikle 1972 yazı, benim için çok yoğun bir Necatigil rahlei tedrisatıyla geçti. Bu yaşamımın en güzel, en unutulmaz yazıdır. Onun insanlığı, şiire yazına hikmetli bakışı, şiiri yazını bir sonsuz ırmak olarak bilip, bu akışın kesilmemesi için özellikle gençleri en ufak bir cevher bulduğunda desteklemesi, özendirmesi yüz yüze tanışmamızdan çok önce beni etkilemiş ve onun kişiliğine derin bir saygı ve sevgi oluşturmuştur bende. Yazısıyla, şiiriyle kişiliği yüzde yüz örtüşen bir şairdir. O yetmiş iki yazında Necatigil'e özenen şiirler yazdım, Aydınlık Kanayan Çiçek kitabımda yayımladım. Onun ölümünden sonra çıkan her şiir kitabımda bir Necatigil Bölümü vardır. Yol Dolayları'nda bu bölümün adı Necatigil Dolayları'dır. Bu, şu demek değil. Ben Necatigil okulunun temsilcisi değilim. Buna yönelmek, yalnız benim için değil, bu tek başına büyük şairin yanında, ister istemez cüce ve gülünç kalmayı beraberinde getirecektir. Açıkladığım gibi, daha açık bir siyasal/toplumsal şiire yöneldim başından beri. Ama onun sesinin de yankılandığı kimi satırlarda, ona adadığım metinlerde Necatigil ile yaşamında sürdürdüğümüz yazışma ve söyleşileri böyle bir çerçevede sürdürmek istedim. Bu metinler onunla bir söyleşidir. GRAFİK DÜZENLİ METİNLER Bir de şöyle bir kuruntum var galiba. O yaz bize geldiğinde duvarda asılı somut şiirlerimi yanılmıyorsam ilk kez gördü. Bu 1953 yılında başlayan, savaş yıkıntısının ardından, dili görsel ve sessel/tınısal boyutuna indirgeyerek, sanki yeni bir başlangıç yapma tasarımını ortaya koyan uluslararası bir akımdı. Ben daha çok görsel boyutu üzerinde çalışarak, tek harfle, tek sözcükle, daha sonra iki, üç vb. sözcükle grafik düzenli metinler üzerinde yoğunlaştım. Ama Brezilyalı bazı arkadaşlarla birlikte bu akımda da tek toplumsal içerik gözeten kişi oldum. Bu metinlerin çeşitlemeci (varyasyonlu/variyabıl) nitelikleri sanıyorum, şiirinde zaten anlam çokluğu arayan Behçet Necatigil'in ilgisini çekti. Daha sonra ortaya çıkan Kareler kitabındaki metinler, sağdan sola, soldan sağa, yukardan aşağıya, aşağıdan yukarıya, çapraz sayısız okuma varyasyonlarına olanak sağlar. Bu metinlerin oluşumunda, somut şiirle karşılaşması ufacık bir esin kıvılcımı yarattıysa, buna sevinirim. Ama galiba haddimi iyice aştım. Necatigil zaten, Doğu ve Batı boyutlarını en iyi sindirmiş bir şair. Rilke çevirileri de yaptınız, değerlendirmelerinizi almak isteriz? 875 ? SAYFA 19