23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yor. Roman kahramanının anne imgesinden kurtulamadığı, yitirdiği annesini anılar dünyasında ararken keşfettiği tstanbııl kentinin nemli ve karanlık so kaklarını betimliyor. Yaşamdaki "ilk'lerin, ilk heyccanlarla ilk cinsel deneyimlerin ürperişini duyumsuyoruz onunla birliktc. Son Tramvay, Gürsel'in alıştığımız izleklcrini çok daha yetkin bir anlayışla siirdüren öykülerden oluşuyor. Kendi acılarının, başkalarının sürgün ve acılarını daha iyi kavramasına yol açtığını görüyoruz bu kitapta. Madam Suslova örncğin. Beyaz Rus olan bu yaşlı kadının Paris'teki dünyasına Chopin'in özlem dolu ezgileriyle götürüyor bizi yazar. Sonra, tünelde bir tren tarafından biçilen göçmen Türk ailesinin dramı. Paris'teki Müslüman mezarlığında yatan gurbetçiler. Bir kavak ağacına sevdalanan Mustafa'nın Paris banliyösündeki yalnızlığı. Barselona'da 1974'te, karanlık bir hapisane avlusunda, boyun omurgaları kınlarak idam edilen Bask devrimcisi Puig Antich. Ve hiç dinmeyen, alıp götüren özlemin buruk tadı... de ve onları inanılmaz bir betimleme gücüyle zihnimizde canlandırmayi başarıyor. Bu başarının aslında yalın bir söylemden kaynaklandığını belirtmeliyinı. Sesini fazla yükseltmeden, yumuşak ve etkileyici bir biçimde yapıyor bctimlemelerini yazar. Gcrçeği abartmaya, göz boyamaya hiç mi hiç kalkışmıyor. Kentler, oldukları ve göründükleri kadarıyla yetiyor ona. Büyük şairlere özgü bir güç var Gürsel'de: Azla yetinebilme, yoktan bir güzellik var etme gücü. Sevgiyle yaklaşıyor nesnelere, dolayısıyla nesneler heyecan uyandırıyor onda, yaşamını güzelleştiriyor. Dünyaya verdiğini geri almasını da biliyor. BİÇİM DEĞİSTİREN ÖZLEM Yıllar geçtikçe özlem de biçim değiştirdi. Dostlar çekip gittiler bu dünyadan, anılar soldu, sevilen kadınlar da yitip gittiler, dünyaya gözlerini açtığı ülke uzaklarda kaldı ve bir gün oraya temelli dönüş umudu da hiç mi hiç kalmadı. Yazar tüm bunlara karşın umutsuzluğa, özlemin yıkıcı çekimine tümüyle kapılmıyor. "Ne bir kentte ne de bir ülkede yaşıyorum ben. Benim ülkem dilimdir" diye sesleniyor okurlarına. Sözcükler. Onlarla yatıp kalkmak, onlarla çalışmak... îşte Nedim Gürsel'in dünyası: "Evet az sonra kâğıtların üzerinde sözcüklerle sevişecek, eski günlerin anılarını uyandırabilirse. Mermer bir yontuyla sevişmeye benzemez sözcüklere dokunmak. Onları bulmak, eleyip sevmek, geçmişin karanlığından çıkarıp buraya dek getirmck, dil döküp kandırmak gerek. Sonra da sevip okşamak, kaynaşıp halleşmek, bütünleşmek onlarla, seslerini, kokularını, çağrışımlarını yaşamak." Nasıl da titizlikle gerektiren, ama sonunda bizlere esnek, yalın, nefis bir yapıt kazandıran bir uğraş! Nedim Gürsel'in öyküleri AnneMarie Toscan du Plantier'nin çevirisiyle daha da yetkinlik kazanıyorlar, benzcrsiz bir duygu dünyası uyandırıyor içimizde. Nedim Gürsel'in yapıtları, izleklerine bakıldığında, okurda mutsuzluk duygusu da uyandırabilirler diye düşünmekten kendini alamıyor insan. Ama gerçek hiç de öyle değil. Tüm bu anlatılanlar okuru daha çok bağlıyor yaşama, çünkü yazar kin duymuyor, buruk değil, yavaş ve sakin bir sesle çağımızın dramlarını anlatıyor bize. • Nedim Cürsele Mektup Bu yıl Fransanın Bordeaux kentinde on altıncısı düzenlenen "Carrefour des Litteratures" adlı uluslararası edebiyat etkinllği çerçevesinde ilginç bir ödül verildi. "Bir yazara gönderilen en iyi mektup" konulu ödül, etkinliğe davetli yazarlara okurlarının yazdığı mektuplar arasından, gazeteci ve yazarlardan oluşan seçiciler kurulunca saptandı. ödülü, Nedim Cürsele yazdığı mektupta Bernard Bianc adlı okur kazandı. Aşagıda bu mektubun Türkçe çevirisini sunuyoruz. Sevgili Nedim Gürsel, Yirmi iki yıl boyunca "Uzun Sürmüş Bir Yaz" adlı kitabınızla yaşadım. Onu defcişik coğra/yalarda, çajitli kentlerde defalarca okudum; bir yerlcrde unulup yeniden satın aldığım, dostlarıma hediye etli&im oldu. Kitabınızla ilk kez 198ü de Bordeauxda, o zamanlar daha Vital Carle Sokağı'na taşınmamış olan Mollal Kitabevi'ndc tamştım. Yası benim yaşımdan daha fazla, küçük bir Citraen arabanı vardı. Torpido gözünii on beş kadar kitaplan oluşan ö'znel bir kütüphaneye dbnüştürmüştüm. 1984 llaziran'ında arabamı Bellacyakınındaki bir olo tamirchine satmak zorunda kalınca, okunmaktan eskimiş, nemden yumuşayıp hamurlaşmış kitabıntz da, Nâzım llikmet, Pablo Neruda ve Alejo Carpentier'ninkilerle birlikte tamircinin oldu. Elden çıkardığım gezgin kitaplıgımı oluşturan kitaplan, sonradan teker teker yeniden edindim. Ne var kisevgili Gürsel, sizin "Uzun Sürmüs Bir Yaz'ınız bu kitaplar arasında değildi. Mektubun tam burasında yazar, kendisine bu mektubu gönderen okurıın pek de matah birisi olmadığınt sanabilir. Ama ne olur, sonuna dek okuma nezaket ve sabrını gösterin yine de. O zamandan beri kıtabtnızt yanımda tasımama gerek yoktu, çünkü içimde tastyordum onu. Öyle kitaplar vardır ki, onları okuyup bir yerlerde unuttuktan sonra tekrar edinme ihtiyacınt duymazsınız. Arada bir kitaplıgtnıza baktıg'ınızda, o kitapların Raymond Guerin ve Pierre Guyotat arasında Sadık Hidayet ve Nâzım Hikmet'ten bir parça önde yer almayıstna biraz haytflanınınız o kadar. 2000 yılı Araltğına kadar sizin için de böyle oldu, hiçbir yapıtınız girmedi kitaphğıma. Oysa kitapçıya gıttiğimde G harfine bakmaktan kendimi alamıyor, kitaplannızı kartştırıyor, hatta "Komutanın lavsanları" ve "Son l'ramvay"daki öykülerden baztlannı ayaküstü okuduğum bile oluyordu. Ama, ilk kitabınıza sadık kalabilmek için ötekilerin hiçbirıni satın almadığımt da iliraj etmeliyim. Bana kalırsa öyle yazarlar vardır ki, onlar, başka kitaplar da yazarlar aslında bir tek kitabın yazarıdırlar. Bu düsüncemi yazarların paylaşmayacağından eminim, hatta ideal okur, onlara göre sevdiği yazarın tüm yapıtlarını okuyan kişidir. Oysa ben, bütün bu süre içinde, sizden yalnızca "Uzun Sürmüş Bir Yaz'ı okumuştum. Sonra SaintNazaıre günlüg'ü geçti elıme. Loire Irmağı'nın okyanusa döküldüğü cografyayı, bir dinozora benzettiğiniz köprüyü, balkondan görülen o eşsiz manzarayı sizinle birlikte kcşfettim desem ycridir. îşte o anda bazı yazarlarla yalnızca sözcükleri paylaşmanın yeterli olmadığını fark ettim. Onlarla bir manzarayt, bir bakışı, bir kentsel mekânı, hatta esen rüzgârla coşan denizi de paylaşmak gerekiyordu. Sözcüklerin ardında bir insan ve o insantn hayatının ağtrlığı da vardı çünkü. Bu tür yazarlarla okur konumundan çıktp bir yaşam dilimini paylaşmak tnümkündü. ",. Ertesi yılın mayısında kitabınızı yeniden satın aldım. Böylece yirmi iki yıl süren • bir gerilim sona ermiş oldu. Önümüzdeki sonbaharda Avrupa'nın son köprüsünden geçip Anadolu llisarı'na kadar uzanmak, orada, evinizin önünde sizi ve kitaplannızı, paylaştığımız sürgün • f. özlem ytllarım düşlemeyi planlıyorum. >e ''*'•• • Bernard Bianc 3, allee Emile Polo, 44250 Saint Brevin l'Ocean • Karayolları müfettişliği, Fikret Otyam'ın, yollarda çok dolaştığı için kendisine yakıştırdığı bir ünvandı. • Süleyman Demirel'le sadece Güneydoğu Anadolu'nun sulanması anlamında sevdası 'ayrf değil 'aynf idi. • Filiz Otyam Amerikada iki yıl değil altı yıl kalmıştı. • 'Ellerimizi kız koynuna sokmak için' (Sevgili Otyam'ın bedduası) belirtelim, Fikret Otyam'ı Rasin'in at portresinin önünde görüntüleyen fotoğrafçı Uğur Demir'di ve 1999 yılında çekmişti. • Ataol Behramoğlu'nun yazısında ise iki önemli tashih hatası var. Yazının sonlarına doğru Fikret Otyam "dan yapılmış bir alıntıdaki 'ayna' sözcüğü 'ana' olarak, sondan on dördüncü satırdaki 'sevgi kılıcıyla' sözü 'sevgi kıyıcıyla' olarak çıkmış. • Sevgili Fikret Oryam, Ataol Bchramoğlu ve okurlarımızdan öziir dileriz. NOT: Bir düzeltme de bizden!.. Sevgili Fikret Otyam'ın düzeltme mekrubundaki 'Nina' adı da 'Nena' olacaktı. K İ T A P SAYI 7 3 4 AYRILIK VE ÖZLEM Gürsel'in kitaplarında kadınla ilişkiler de ayrılık ve özlem üzerine kuruludur. Kısa kaçamakJar, cinsel ilişki, fahişelerlc düşüp kalkmalar, bitmiş aşklar... Bunların tümünde hep bir arayış gizlidir, bir tiirlü ele geçmeyen, soyut bir kadın imgesini, kadınlığı arayış. Bu imge ele geçmez hiçbir zaman, çünkü sürgünle, köksüzlükle özdeşleşmiştir, arayışını sürdüren erkek ülkesiyle, kökleriyle meşguldür hep, dolayısıyla sürekli bir ilişki kuramaz. Onu avutabilecek bir kadın yoktur dünyada. Uzun yolculuklara çıkar, gittiği ülkelerde hep bir yabancıdır artık. Sonunda ülkesine, eski dostlarının, yakınlarının yaşadığı kente döndüğünde de onların arasında kendisini bir yabancı gibi duyumsar: "Bir köprüdeymiş gibi mi yaşadım? Iki kıta, iki dil, iki kadın arasında? Belki de ayakları yere sağlam basmayan bir köprüyüm ben, bir geçiş. Ne orada ne burada. Hem orada hem burada!" Bu bölünmüş yaşam, öykülerin anlatıcısını hiçbir şeyle yetinmeyen, boşluk duygusuyla bir yerden bir başka yere savrulan, mutsuz bir insan yapmıştır. Ama Gürsel mutlak bir umutsuzluğa kapılmaz hiçbir zaman. Daha önceden de söylediğim gibi gerçekle bağlarını yitirmez çünkü. "Gövdemi dünyanın bir parçası gibi hissediyorum." Dünya, tüm değişkenliği içinde, tükenmez bir heyecan ve duygu kaynağıdır yazar için. Bir öyküsünde Nedim Gürsel yazarlık anlayışını şöyle tanımhyor: "Dünya ve insanlarla birlikte olmayı, denizin, sokaklann, kentlerin, çocuklarla ağaçların, toprakla kuşların, günle gecenin, kısacası doğa ve toplumıın nabzını tutmayı gerektiren yazarlık uğraşı, bu birlikte varoluş..." Şiirsel bir dili var Gürsel'in, "Gerçekle doğrudan ilişki kurma çabasında bir şair" olarak da nitelendirebiliriz onu. Bütün bu söylediklerimden sonra Nedim Gürsel'in kentlerin yazarı olduğunu belirtmek, kentlerin şiirini yazdığını öne sürmek pek şaşırtıcı olmasa gerek. Öncelikle de nereye gitse içinde taşıdığı, bir tiirlü vazgeçemediği, tutkuyla sevdiği Istanbul'un elbet. "Içimdc kentler uğulduyor" Nedim Gürsel annesinin adını verdiği kızı Leyla lle cenevrede, diye yazıyor bir öyküsün (2001). SAYFA 6 BİRÖZÜRVE DÜZELTME umhuriyet Kitap Eki'nin 26 Şubat 2004 tarihli ve 732. sayısında gazeteciliğimizin pirlerinden Fikret Otyam'la bir söyleşi yayımladık. Söyleşide bilgisizliğimizden, aceleciliğimizden ve düzeltmemizden kaynaklanan yanlışhklar yapmışız. • Mahmut Makal "Bizim Köy"ün yazarı olacaktı ve ona yazılmış mektup 1945 tarihini taşıyacaktı. • Yargıtay Birinci Başkanf mn adı 'Imran Oktem' olacaktı. • Otyam yazılanna 1950 yılında Aydınlık'ta değil 'Son Saat' gazetesinde başlayacaktı. • Adı Eşref olarak geçen Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi 'Ecvet Güresin' olacaktı. • Müzik derlemelerini Mannheim Alcvi Kültür Merkezi almıştı Zeynep Karababa'nın fotoğraflarını Filiz Otyam çekmişti. • Falih Rıfkı Atay, Fikret Otyam'a 'Otyat Bey' diye hitap ediyordu. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle