Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mustafa şerif Onaran Dergilerde ürdem Dergi Alanları Alanı ne kadar dar, ne kadar geniş olursa olsun; bizim görevimiz, dil özellikleri, düşünce ağırlıklarıyla edebiyatın içinde kalmaktır. "Magazin" özelliği gösteren kimi edebiyat dergilerinde öyle yazılar var ki, özel edebiyat alanıyla ilgilenen dergileri aşar. Ne, "magazin" özelliği gösteren dergileri küçümseyelim ne de özel alanda derinleşen dergileri önemseyelim. Edebiyat alanına değişik pencerelerden bakan dergileri aynı özenle ele almaya çalışalım. J M r a ı KurdMAul m KUomctrcTfefı dostluk, hiç bitmeyen acılar, kırgınlık; yaşamın dağdağası içinde kendini tanıyan, tanımaya çalışan, değiştiğini duyumsayan özbenlik..." Günü gelip kım göçmeyecek bu dünyadan? Ama Şükran Kurdakul gibi, yüreğini acılarda sınadığı halde kendisiyle barışık olmasını bilen bir ozan, ölüme aldırış etmez; günü geldiği zaman, bir halden bır hale geçer gibi, aramızdan süzülüp geçmesini bilir... ihar "Unlem" lzmır'de yeni çıkmaya başlayan bir "sanat dergisi". Şimdilik iki ayda bir yayımlanan derginin yönetmeni Lütfi Dağtaş'ın bana söylediğine göre, yakında aylık çıkmaya hazırlanıyormuş. Şükran Kurdakul'a ayırdığı "özel bölüm"de, onu, "edebiyatımızın kilometre taşı" olarak gösteriyor (Ünlem, Ocak Şubat 2004). Öner Yağcı, ilk şiirlerinden başlayarak, Şükran Kurdakul'un yaşama serüvenindeki dönüm noktalarına değiniyor. Öner Yağcı'nın eksik bıraktığı bir konuyu ramamlamakta yarar var: Şükran Kurdakul adını asıl, Neşet Halil Atay'ın yönettiği "tstanbul" dergisiyle duyurdu. "Istanbul" 1943'ten 1946'ya kadar yayunlanan bir "Halkevleri" dergisiydi. Şükran Kurdakul o derginin önde gelen ozanıydı. Her ne kadar Attilâ tlhan "Yiğit bir arkadaşımdır" diye Şükran'a sahip çıkıyorsa da, "Benden sonraki kuşaktır, dolayısıyla bir sonraki nesildir" demek çelişkisine düşüyor. Çünkü o dönemde "Istanbul" dergisinde, Attilâ 11han'ın Nevin Yıldız adıyla şiirleri, A. tlhan adıyla düzyazı alıştırmaları çıkardı. Şükran Kurdakul'un yanında bir sonraki kuşaktan gibi dururdu. Attilâ Ilhan kuşku yok ki edebiyatımızın önemli adı. Çok yönlü kişiliğiyle "üstat" sanına hak kazanıyor. Ama ben bu "kuşak" sözünü anlamıyorum. Her on yılda bir yeni kuşaklar gelmez. Bir felsefesi olmayan, akım özelliği göstermeyen her on yılı kuşak diye nitelemek doğru değil. Kaldı ki Attilâ Dhan ile Şükran Kurdakul arasındaki iki yıllık yaş ayrımı, kuşak anlayışıyla "ELDE KİTAP" Bir yazıdaki gerçeği paylaşmada bizdeki gerçeklik duygusuna uyum ararız Ozellikle ruhsal davranışların ortüşmesı, o gerçeği benimsemeyı kolaylaştırır. Nasıl üstümüze geçirdiğimiz gömlek, parmaklarımız arasındaki sigara bizim bir parçamız gibiyse, "Elde Kitap" da öyle. Kitapsız zaman iyi geçmeyen zamandır. Necati Tosuner de "Virgül"deki köşesinin adını "Elde Kitap" koymuş. Anı kıruıtılarından yola çıkıp sözü nereye getirecek, diye merak ediyorsunuz. Anı kınntıları diyoruz ama, bir de bakıyoruz yaşamanın anlamı olmuş o anılar. Necati Tosuner yaşamanın içinden geçmeden, kendi deneyimleriyle tartmadan öykü oluşturmanın yetersızliğine değiniyor. Sait Faik'in ustalığını anımsatarak, kırk yaşında doğan genç yazarlara sataşıyor. Iri sözler söylemenin, bilgiç tavırlar takınmanın bir genç yazara yakışmadığını dokundurmak istiyor. Sözü Murat Yalçın'ın öykü kitabı "tma Kılavuzu"na getirmek istediği için mi, böyle dokundurmalı yazıyor? "Ima" da "lmla"ya bir gönderme var. "îma Kılavuzu" yazın karmaşasına bir gönderme olarak da yorumlanabilir (Virgül, Tosuncuk, Şubat 2003). Necati Tosuner'in "oyuncakçı sergeni" gözüyle baktığı "Ima Kılavuzu "nda Murat Yalçın'ın yapmak istediği nedir? Hatice Meryem'in öyküleri üzerinde durduğum bir yazıda, "Kasabın Karısı" öykücüğüne değinirken "Ucu açık anlatılar düşlem gücümüzde biz roman boyutu kazanabilir" diyordum (Varhk, "Ucu Açık Anlatılar", Aralık 2003). Murat Yalçın "Ima Kılavuzu"nda, "Kısaltmalar" bölümünde "TIR"ı anlatırken; "Yol, boğa yılanıdır; yutar onu da" diyor. Yalnızca bir sözde romana kapı aralayan bir anlatım gücü olduğunu sezmeliyiz. "îma Kılavuzu" yerleşik öyküye başkaldıran bir tavır içindedir. Somut bir olayın soyut yönleri, belirsiz bir an'ın aynntıları, kendisini açıklayan bir gizlilik, önemsiz bir durum, öykü olmaya yetiyor (tma Kılavuzu, öykü, Yapı Kredi Yayınları, 2003 Istanbul). Necati Tosuner o belirsiz duyarlıklan öyküleştirmenin ustasıdır. Ne var ki Murat Yalçın'da, duyarlıklara da alaysamayla bakan bir gülmece yeteneği var. Necati Tosuner'in "oyuncakçı sergeni" nitelemesinde o gülümsemenin izlerini aramalı...» SAYFA 21 E debiyat dergileri deyip geçiyoruz ama, kimi alt başlıklarda "fikir, dil, kiiltür, sanat" gibi sözcükler de var. O zaman edebiyatın ağırhğı asıl önemini yitiriyor mu? Hele "sanat" deyince, öyle geniş sanat alanları öne geçiyor ki, edebiyat gerilerde kalıyor, görünmez mi oluyor? Gene de her çalışmanın temelinde edebiyat olduğunu unutmayalım. Daha önemlisi edebiyatın geniş alanlarında öyle ayrıntılar var ki, artık kimi edebiyat dergileri bu ayrıntılar üzerine yoğunlaşmak gereğini duyuyor. Orneğin eskilerden bu yana şiir ağırlıklı dergiler (Yusufçuk, Şiir Odası, Dize, Yasakmeyve, Şiir Atı), öyküye önem verenler (Seçilmiş Hikâyejer, Adatn Oykü, Yaba Öykü, Öykü, Düşler/Öyküler/, Hece Öykü), kitap tanıtımına, eleştiriye öncelik tanıyanlar (Virgiil, Edebiyat ve Eleştiri), dcneme ile günlüğü unutmayanlar (Kutn), mektup konusu üzerinde duranlar var (Posta Kutusu). Bu özel alanlann sınırları da belirgin değil. Araya başka ürünler de sıkıştırılıyor. Alanı ne kadar dar, ne kadar geniş olursa olsun; bizim görevimiz, dil özellikleri, düşünce ağırlıklanyla edebiyatın içinde kalmaktır. "Magazin" özelliği gösteren kimi edebiyat dergilerinde öyle yazılar var ki, özel edebiyat alanıyla ilgilenen dergileri aşar. Ne, "magazin" özelliği gösteren dergileri küçümseyelim ne de özel alanda derinleşen dergileri önemseyelim. Edebiyat alanına değişik pencerelerden bakan dergileri aynı özenle ele almaya çalışalım. değişik bir yorumla bakmak, değişik dönemlerin edebiyat dergilerini tarayarak bilinmeyen gerçekleri ortaya çıkarmak, benim diyen araştırmacının üstesinden gelemeyeceği iştir. "Şairler ve Yazarlar Sözlüğii"ne, edebiyatçı kimliği etkileyen olaylan da almıştır. Şükran Kurdakul'un anıları yayımlanınca, edebiyatımızın bu onurlu yolcusu yeniden gündeme alındı (Cezaevinden Babıâliye Babıali'den TÎP'e). "Berfin Bahar" ıle "Ünlem" Şükran Kurdakul için özel bölümlcr hazırladı. Öner Yağcı "kırk karanlığı'nda, 1946'da, daha 19 yaşındayken tutuklanan Şükran Kurdakul'u; "yarım yüzyıllık bir onurun, bir direnmenın habercisi" olarak anlatıyor (Berfin Bahar, Şııbat 2004). Aynca B. Sadık Albayrak, bu "direnme şairi"nin dört öykii kitabını değerlendiriyor. Bu öykülerde yaşamış bir duyarlığın izini sürerek "Tarihin Soluğu"nu anyor. Osman Bozkurt'la Sabri Kuşkonmaz şiirlerindeki toplumcu özü değerlendiriyor. H. Hüseyin Yalvaç'la Güngör Gencay anılarındaki gerçeği paylaşıyor. "Berfin Bahar" îsmet Arslan'ın sabırlı emeğiyle 10 yıldır yaşamasını sürdüren, giderek gelişme gösteren bir dergi. 'Şükran Kurdakul Belgeseli" diyebileceğimiz "Özel Bölüm", beni kırklı yılların îzmir'ine götürdü. O "kırk karanlığı"nda îzmir înönü Lisesi'nde Şükran'la sınıf arkadaşıydık. "Taşları düzleyen rüzgâr gibi" geçiyor içimizden zaman. SAYI 734 Şükran Kurdakul acılar döneminden geçen, çeliğe çifte su verilmiş gibi, çile çekerken güçlenmesini bilen bir ozan, bir edebiyat insanı. Şiirindeki toplumcu duyarlığı; "Kırk Kuşağı" toplumcularının savsöz şiiriyle "Yeni Toplumcular" arasında bir köprü gibi görmeliyiz. "Çağdaş Türk Edebiyatı"na C U M H U R İ Y E T K İ T A P ONURLU BİR EDEBİYAT YOLCUSU bağdaşmaz. "Ünlem"de Hidayet Karakuş, "Özgürlüğün yılmaz nöbetçisi" olarak nitelediği Şükran Kurdakul'un şiir dünyasındaki konuları şöyle sıralıyor: "Sevgi, kardeşlik, dayanışma, özgürlük, aşk, 'Kurtuluş Savaşı'nın soylu kalıtı, direnme, umut, yoksunluklardan ışık yaratma, mahpushane hücrelerinde geçen günler, baba özlemi,