Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sonunda bir arkadaşımzın anncsıne âşık oluyorsunuz ama Doğrıı, hâlâ unııtamam o lstanbul'dan gelip eve kapanmış beyaz yüzlü, kederli genç kadını. Onunla ayrılığımızı kitapta şöyle anlattım: "Bir daha hiç görmedim Omer in annesini. Evleriyle bağlarını, her gece ölmesi için dua cttiğim Uncıı Bekir'in çarşıdaki dcposunu satıp başka bir kente taşındıklarını duydnk. Omer'le artık nc çclik çomak ne de her biri ceviz büyükliığündeki demir bilyalanmızla kaptan oynayamayacağım, uçıutmamı ona tutturup tütün tarlalarının içinden Karayük dağına doğru salamayacağım için çok iizüldüm tabii. Ama evlerinin kapısını çaldığimda annesinin o beyaz, kederli yüzüyle, dalgın bakışlarıyla karşılasmayacağım için daha çok iizüldüm. Akhisar'dan Balıkcsir'c döner dönmez de Komançi reisliğini bıraktım. Ne de olsa, bir ucundan kadınlar girmişti hayatıma, artık büyiımüş, koca adam olmuştum". KACIP CtTME AR2USU Bir yerde de şöyle yaztyorsunuz: " Uzun sürc, hatta dıyebılınm ki hayatım boyunca annemı kaybetnıek endı^eiiyle ya^adtm Onun yokolmau, bir daha dönmemek üzere çckıf) gıtme olaulıgı yakamı bırakmayan bir sanrı, bir karabasandı. Oysa çekıp giden bendım. Arada bir istanhul'a gchem bıle uzaklardaydım"'. Bir suçluluk duygusuyla mı yazdımz annemzle ilgilı balümlerı. Belki de. Aslında suçluluk duymamı gerektirecek bir durum yoktu. tyi bir öğrenciydim. Fazla üzmedim annemi. Ama hep kaçıp gitme arzıısııyla dolııydıım. Sonunda Paris'e yerleştim, annemi yalnız bırakarak. Bu durumdan hiç yakınmadı. Yine de, derinden derine, yazdıklarımda bir suçluluk duygusu var sanıyorum. Babamın olıımüyle altiıst oldu her şey. Öliimle ilk karşılaşmamdı. Bu karşılaşmada, imkânsız da olsa, yenik düşmemek için romanlar, öyküler yazdığımı, bir yanılsama da olsa ölümsüzlüğü kurmaca etkinliğinde aradığımı artık biliyorum. "\\cp uzaklarda aradım a$kı, uzaktakt kadınlara tutuldum. Hep özlemt, ımkansızı aradım onlarda" dıyorsunuz. Ama anlatmıyorsunuz hayatıntza gtren kadınları. Şu göçebe, babamdan daha uzun yaşadığım hayatıma birçok kadın girdi, ama çok azıyla gerçek anlamda bir ilişki kıırabildim. Bu kitap çocukluk yıllarımı anlattığı için hayatıma giren kadınlara yer vermedim. Birkaçının dışında. Onlara da, anlatının tııtarlılığı açısından, şöyle bir değinip geçtim. Yine de "Sağ Salim Kavuşsak'ın şenlikli bir kitap olduğunu sanıyorum, kadınlardan söz etmese de. Bir de, Sartre'in deyimiyle şıınu anımsatmak istcrim: "tnsan nevrozundan iyileşebilir ama kendinden kurtulamaz". Kendimden kurtulamadığım için yazıyorum, başkalarına ait öyküler hayal etsem de, aslında kendi varoluşumun gizlerini çözmeyc çabalıyorum bu öykülerde. Son kitabımda da, gerçekleri anlatmama karşın, çocıık luğumu bir başka Nedim'in çocukluğu gibi, biraz uzaktan, yılların ötesinden seyrediyorum. Ne de olsa, artık çocuk değilim. Ama, o çocuğu tanıyorum bir yerden. Ben değilim o, bir başkası. • Sağ Salim Kavuşsak/ Nedim Gürsel/ Dogan Kıtap/220 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P Nedim Gürserin Öykülerine bir Bakış te çürümeye terk edilmiş ya da düpcdüz ortadan kaldırılmışlardı. YANLIZ DECİLİM . ' Ülkesinden uzakta yaşamasına rağmen Nedim Gürsel'i bu olup bitenler derinden etkilemişti. Ne var ki, yazdıklarında umutsuzluğun, kin ya da mutlak acının izlerine pek rastlamıyoruz. Her zaman, hayata uyum sağlamak istediğini yazmaktan kendini alamıyor: "Yalnız değilim, içim dünyayla insanlarla kıpır kıpır." Bu nedenle Gürsel'i okurken yazarın sevgi dolu kişiliği hemen belli ediyor kendini. O insanları, kentleri ve doğayı seviyor, yazdığı her şeye yansıyor bu sevgi. Ikinci öykü kitabı Komutanın Tavşanları'yla ustalığını kanıtladı Nedim Gürsel. Kitabın başında yer alan iki metinde Istanbul özleminin öne çıkışına tanık oluyoruz. Yazar bir kadınla konuşur gibi konuşuyor kentle, ona "sen " diye hitap cdiyor, uzaklığından yakınıp sevdasından kahroluyor. Istanbul'un bu yakı nışa verdiği yanıtı okuyalım birlikte: "Gelmedin. Çekingen bakışların aklımda hâlâ. On altl yaşının kederli yüzü, çlkık elmacık kemikîerın, gözlerin aklımda. Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdın. Bir zeytin gövdesi gibi de buruk, acılı." "Puşkin Alanı" adlı öyküde de diğerlerinde olduğu gibi, geçmişle.gelecek iç içe, birbirlerıne karışmış bir biçimde veriliyor. Nedim Gürsel, üzerine kapsamlı bir inceleme kitabı yazdığı Nâzım Hikmet'ın ölümünden yirmi yıl sonra Moskova'ya gidiyor ve şairin dul eşiyle görüşüyor orada. Oykünün en heyecanlı, en duyarlı bölümlerinden birini oluşturuyor bu karşılaşma. Şairin Moskova'da, sürgünde yaşadığı apartman katını da betimliyor yazar. Bir başka gün de Nâzım Hikmet'in Insan Manzaraları adlı kitabında okuduğu bir şiirin çağrışımlarıyla geçmişe, Istanbu'da âşık olduğu bir genç kadının dünyasına dönüyor. Şiirdeki Naziler tarafından asılan partizan kız Tania'yla, genç yaşta ölen bu devrimci kadın arasında bir koşutluk kuruyor, giderek belleğinde özdeşleştiriyor iki kadını, Moskova'da, Puşkin alanında, adı Tania olan bir üçüncü kadını beklerken. Leningrad'da Suç ve Ceza'nın kahramanı Ruskolnikov'un kaldığı odayı gezerken yine geçmişin anıları bırakmıyor peşini. Bu daracık oda, askerlik dönüşü kendini kapattığı odayı, orada geçirdiği umutsuz günleri anımsatıyor yazara. Hayalinde, askerde yaşadıklarıyla sürgüne gönderilen Dostoyevski'nin bazı roman kahramanları arasında bir köprü oluşuyor. Nasıl bu kahramanlar sonu cinayete varacak bir psikolojik süreç yaşıyorlarsa bozkırda bir kışlada yaşanan karabasan da şiddete yol açacak, Gürsel'in öykü kahramanlarını insanlık dışı varlıklara dönüştürecektir. CEÇMİŞİN KANAYAN YARALARI Yazar, öykülerinde başka kentlerde, Atina, Roma, Konstantin, Cezayir başka ülkelerde de sürdürüyor yolculuğunu, ama her defasında geçmişin acı anıları, baskı döneminde yaşanan dramların çağrışımlarıyla karşılaşıyor. Ozgürlük uğruna yaşamlarını yitirmiş insanların anısı bırakmıyor peşini, gördüğü tüm güzelliklerde, gittiği tüm kentlerde geçmişin hâlâ kanayan yaralarını arıyor. ilk Kadın, aynı zamanda bir ilk roman. Gürsel'in öbür kitaplarıyla karşılaştırıldığında bu romanın otobiyografik özelliği hemen göze çarpıyor. Yazar ilk Kadın'da "Istanbul'da bir yatılı okul öğrencisininyaşadığınevroz'u anlatıSAYFA 5 "Tozlu raflardaki dosyalarda şarap gibi eskiyen, eskidikçe değer kazanmayan bu karalamalar." En sağda ilkokul yıllarında Nedim Cürsel. ama a Charies JULİET "edim Ciürsel Fransızcaya çevrilen ilk kitabı Uzun Siirmüs, Bir Yaz'ı ya/dığıııda yirmi ya^larındaydı. Daha sonraki kitaplarında yer alacak yalnızlık, özlem, yolculuk vb. gibi izleklcrin birçoğunu, yctkin bir anlatımla kalenıe alınmı^ bu kitapta bulmak miimkündür. O zaman Gürsel'in iilkesi askeri yönctimin pençesindeydi ve kitaptaki öykü kahramanları baskı dönemi boyunca hapscdilmiş, işkenceden geçirilmiş genç insanlardan oluşuyordu. Fransızca bilen bir ailede doğan Nedim Cürsel yuksek öğrenimini yapmak amacıyla gelmişti Fransa'ya. Siirgün, N U , langıçta, bir seçimdi yazar için. Yoksııl bir öğrenci olarak başkent Paris'e yerleşmeden önce üniversitenin ilk yılını Poiters'de tamamlamıştı. Sonra Sorbonne Universitesi'nde lisans ve doktora yaptı. ANILAR VE ÇAĞRIŞIMLAR Bu kitapta acı anılar ve çagrışımlarla dolu bir geçnıiş, şimdiki zanıanda da sürüp gider. Anlatıcının dünyaşını olanca ağırlığıyla kaplayarak. Once çocukluğun yasjandıgı bir bozkır kasabasıyla yaşlı bir büyükannenin yakınlığında duyurur varlığını. Sonra Istanbul yıllarını izlerız. Bu döncmin en belirgin tanıklığı anlatıcının öliim saplantısıdır. Oykiı kahramanları sıkıyönetimin hapisanelerinden geçmi^ler, "tabutluk" denilen dar hücrelere kapatılmışlardır. Çıktıklarında ayak uyduramazlar yaşama, psikiyatri kliniklerinde elektroşok ve morfin yardımıyla varoluşlarını sürdürebilirler ancak. Anlatıcı "nasıl sileceksiniz bunca kanı" diye sorar kitabın bir yerinde, bu insanların dramını dile getirirken. Nedim Gürsel, öykülerini siyasi düşüncelerle doldurmaktan ustalıkla kaçınıyor. Sağ ya da sol görüşlü olsun, tüm baskıcı düzenler birbirine benzer çünkü, aynı yöntemleri uygulayıp aynı zorbalığı sürdürürler. Bir sanat yapıtının ille de bu tür yönetimleri ayıplaması gerekmiyor elbctte. Nedim Gürsel'in, iç dünyaları yıkılmı^, özgürlüklerine kavuştuktan sonra bile yaraları hâlâ kapanmamış öykü kahramanları, o dönemin Türkiyesi hakkında yeterince bilgi veriyor bize. O dönemde aydınlar, sendika yöneticileri, sanatçı ve yazarlar baskı altındaydılar. Susturulmuş, hapis . .• "Belll sevlyorlar birbltierlni Evleri kendllerlnln değil ama, olsun. Hayat önierlnde Yasanacak guzel gunler var daha, doğacak cocuklar, okunacak kitaplarvar." S AYI 734