Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitaptaki öykülcrin büyük bölümünü claha öncelerde Adam( )ykü'cle okumuştum. Bunları, bir kitap bütünlüğü içinde bir arada okuyunca gördüm ki, Inan Çetin, bu ilk kitabı yayımlamakta gecikmiş bile. 4C;.J.SADIKflSLANKARA I lk aşktır o, ilk tutku, ilk doğum... Daha önemlisi, ilk kimlik kartı, ilk im/.a... İlk tomurcuklanma, ilk çiçeklenme... Kaç yaşında yayımlamiş olursanız olun, çoeukluğunuzdur "ilk kitap", bir yanıyla da isyanınız! Yaşamın en derin çizgisi, silinmcyecek kadar ona katılmış; öte yanıyla dayatılıp kazanılmiij bir mcydan savaşı. Baba olmaktır ilk kitap, anne olııp do ğurmak, emzirmek, yürütmek bacli ba di... Bagışlarsa Tanrılıktır... Bugüne dek kaç milyon insani böyle sine giizel, mutlundırıcı "ilk kitap" de nevimi yaşamı.ştır yeryüzünde, kim bile bilir bıınnr' Ama kaçı kalmıştır bunun? Kimileri yaprak üzerine toz bile kon duramadangelipgeçecektirbelkişuyeryüzünden... Saninlerini şenlendirecekrir yalnızca, o kadar... Ancak biz, ister toz kımıldatmayanı, ister kasırga koparanı olsun, bunların tümîinü de scvgiyle karşılamak, ötesin de kucaklamak zorunda değil miyiz? Yaz başı yazilarımm üçüncüsünü bu şenlenmeye ayırayını istedim, bir ilk kitaba. Işte bunlardan biri önümde. Genç yazar tnan Çetin'in ilk kitabı, Bin Yapraklı Lotus (lş Kültür Yayınları, 2003) bir öyküler demeti. İlk kitap ne demek bilir misiniz? Ne ki, "Yılankavi"de, bir çalımcık da olsa Orhan Pamuk'u anıştırdığı satırlaıia karşılaşılıyor. Çetin'in bundan uzak dur ıııası; önüne "Bakır"dakı, "Bin Yapraklı Lotus"taki, ama özellikle" Bakıı "daki ya zarlığı koyup onıın peşinden gitmcsinı söyleyeceğim. Ote yandan yazarın, öykülerine büyük ııstalıkla düşünsel sarmallar yerleştirdiği görülebiliyor. Bu açıdan, öykuciıluğü müzde farklı bir damara doğru hamle ya pıp bunu da geliştirebilirmiş gibi geldi bana yazar. Sanki bunu, söylencesel de ğerlerie de kuşatıyormuş, tarihten gelen bu söylenlerle harmanlıyormuş duygusu uyandırıyor insanda. Mehmet Zaman Saçlıoğlu'dan sonra, yeni bir öykücüyü daha selaııılıyorum bu volda! İnan Çetin, öyküde yeni arayışlar peşin de olduğunu açık seçik gösteriyor. Bilgece bir tutum ekleyerek de öykülerinde farklı bir durum yaratmaya yöneldiği g<>zleniyor yazarın. Alttan alan ama vakıır, kan kusarken kızılcık serbeti içtiğini söyleyen, ama bu arada kül yutmayan, ev rensel barıştan, sevgiden nıilim sapmayan bir tutum bu! Öykülerinde ilginç bir çekim yarattığı da söylenebilir Inan Çetin'in. Labirent bir anlatı, kendine girdap yaratacaktır, bundan kuşku duyuiabilir mi? Ama bütün bunlaruı aıdından, ilk üç öykü ile son dokuz (iykiı ayrı bölümler olarak alınabilirmiş gibi geldi bana. İnan Çetin'in dildeki tutıımıı üzerinde de durmalıyım. flkin, dileyansıyan emeğini görüyorsu nuz bu öykülerde onun... Sözdizimleri, öyküde dile nasıl emek verdiğini de gös teriyor aynı zamanda. üyle yoğun bir dil işçiliği sergiliyor ki Çetin, daha ilk satır larında kitabın alımlanabiliyor bu. Neresinden bakarsanız bakın, çok sağ lam bir dil. Ötesinde kendi öykuleme anlayışıyla bire bir örtüşen bir tutum içinde görünüyor yazar. Bakın İnan Çelin'in diline; uzak bakışla anlatılmış tek bölümce bile göremezsiniz öykülerinde. Görünen neyse, ne kadarsa, ancak bunu anlatan bir yazar çünkü o. Ancak ilk üçü dışında kalan öykülerde dilde yer yer takırtılarla da karşıiaşılabili yor. Birikiornek vereyim... "... tlkkezbu değin yıkılmış..." (61) diyor Çetin, "değin"i "denli" yapmalıydı. Nitekim 75. sayfada bu doğru kullanılmış: ".. O denli sa kin ve durgundu ki..." "Ceketimi çıkarıp sandalyeninarkalığınaastım..." (75) diyor yazar, "astım" söyleyişi doğru mtı sizcer" Bir başka öyküde de "... Kupürü keser ken..." (79) denilmiş; "kııpiir' iın Türkçesi "kesik",gazete kesiği anlamındazaten. Yani kesik, kesilmez. "C'am kenarlanna boydan boya çiçek ekilmişti," (84) tiiıncesinde "dikilmişti" demek daha doğru olurdu. Çiçek tohuınu yastıklara ekilir; evlerde yapılansa fidelerin dikimidir da ha çok. Bu arada Bin Yapraklı Lotus'un kapak tasarımının öykülerle bire bir örtüştüğü nü belirteyim. Mehmet l Jlusel / AyşeTop çu ikilisini, bu tasarımları nedeniyle kut luyorıım. Kitaptaki öykülerin büvük bölümünü daha önceleme AdamÖykü'de okıımuş tum. Bunları, bir kitap bütünlüğü içinde bir arada okuyunca gördüm ki, tnan Çe tin, bu ilk kitabı yayımlamakta gecikmiş bile. Tek tek okunduğunda insanın gözün dcn kaçabilen kimi ayrınrıların, öyküler topluca okunduğunda somut biçimde yerlerine oturması farklı boyut kazandı rıyor yapıta. Ne iyi etmiş de yayımlamış bunları İnan Çetin! Daha bu ilk kitabında, bir ıısta öykücüyle karşı karşıya olduğumu zu görüyoruz çünkü. Bin Yapraklı Lotus'ta İnan Çetin'in sevincini paylaşmamak, bana sorarsanız, yalnız kendisinc değil öykü sanatımıza da haksızlık olur! • CUMHURİYET KİTAP SAYI 696 OyKiMemede Yeni Arayışlar inan Çetin'in kitabı, saısicı biröyküylc ba.şlıyor: "Bakır'. Sanki öyküye değil de bir antikçağ oyununa, klasik bir tragedyaya adım anyorsunuz... Kimi atak, heyecanlı, aceleci öyküeülerin, bir tiirlü altından kalkamadıkları "dağdakileri anlatma" sorunsalı, bu yöndc eğilim dııyanların örnek alabileceği yelkinlikte bir öykü. Bu işe kalkışanların, İnan Çetin'in "Bakır'ını okumalartnda yaıar var bence. Çetin, bu öyküsiıyle olayı yalnız yazınsallaştırmıyor, ay nı zamanda buııu kendi içinde, insansal özle karıyor... Bin yıllar öncesinden beslenip gelmiş bir söyleni aktarırcasına üstelik. "Kor ku" bu... "Korku"yu, "şiddet"i, açık ya da gizli "savaş'ı, "yaşama güdüsü'nü anlatabilnıek, böylesi bir ilk kitap için büyük başarı bence. İoplam orı iki öykü var kitapta. İlk üç öyküye ("Bakır", "Bin Yapraklı Lotus", "Vılankavi") ayrılan sayfa sayısı, geriye kalan dokıız öykünün toplanı sayfa sa yısına ulaşıyor neredeyse. Bu öyküler çok özel bir konuma sahip bence. Çiin kü yazar, bunlarda, f arklı bir öykücülük koyuyor sanki ortaya. Cîözümü kısıp şöylece baklığımda, öykücülüğümüzdcki çıtayı yükselttiğini seziyorıım yazarın. "Bakır"sa, soıı yıllarda üretilmiş en iyi öykülerden biri, unutıılmaz bir öykü. Tck tek öykülerine bakıldığında, nitelikçe de farklı bir yelpaze sergiliyor Bin Yapraklı Lotus. İlk üçü, birer kısa öyküyse, sonrakiler, özellikle "Kuytuda Aijk", "Kurbağa ", "Kanadı Kırılmış Kuşa Sabırdan Söz Kt", "()lüm veÖncesi", "Bir Senaristin Serüveni", "U/.ıın Bir (îece", bir ucıdan "kısa kısa öykü" ola rak alınabilir. !junu demek isliyorum: bizde kimi yazarların denediği kısa kısa öyküyü, ancak kendi kalıbımıza döniıştürerek var edebiliriz belki. Bu yüzden yukarıda adlarını andıklarım, bu yönde orraya konulmuş birer seçenek olarak da düşünülebilir pekâlâ. Yazarın bunlarda kısalığı, vuruculuğu yeğleyişi de SAYFA 18 "BlnYapraklı Lotus" İnan çetin, ölüm, şiddet, tutku üçgenlne yerieşmlş bir öykuleme getiriyor önumüze. dikkati çekiyor zaten. Gizemle değil ama bilinçaltıyla kol kola görüniıyor öykülerinde Çetin. Yalnız bu da değil; zaman zaman salt bilinçaltının öyküsünü kurguluyor o. Orneğin korkuııun, şiddetin, tutkunun, şeh vetin köreltti^i ya da tutsak aldıöı insanların öyküleri... Yok hayır, bu da değil; bu saydıklarımın kendi öyküleri sanki bıınlar .. İnan Çetin, ölüm, şiddet, tutku üçgenine yerleşmiş bir öykuleme getiriyor her kezinde önümüze. Bu yanıyla bakıldığında, veni bir öykuleme olduğunu söyleyebilmek zor bunun. ( )nun öykuleme tekniği üzerinde dıır mak gerekiyor daha çok... Nasıl bir oyküleme bu? Labirent anlatılar olduğıı düşünülebilir İnan Çetin'in öyküleri için. Ancak onda, ötekilerden ayrılan bir yan var yine de. Nedir o.1 Çetin, öykü kahraman larını, labirentte kendilerini arayan kişilere dönüştürüyor. Özellikle ilk iiç öy küde öyle bir övküleme getiriyor ki, anlatıcı, kenıli kabının dışında da gözüke biliyor... lîayır, karışık dizilişli bir anlatımdan söz etıniyorum burada. Iersine olgusal dizılişte nerhangi bir değişiklik yapılmı yor. Ama anlatı sürerken bakıyoruz, anlatıcı, bir başka kişi olmuş... Ölmıış ya yine de böyle bir değişim yokmu<j gibi davranılıyor. Anlatıya bir başkası gibi girip yeni bir kahramana dönüşüyor kişi. Oykü ilerledikçe kavrıyoruz ki, izle diğimiz yeni kahraman, öykü kişisinin bir yaratımı... Ne ki, bir aynayı gezdirircesine yapmıyor bunu yazar... Prizmaik bir bakış açısını egemen kılıyor anlatıda, o kadar. Böylelikle, kişinin farklı zamanlarla İnan Çetin'in Öykuculıığu uzamlarda hem çok yakında ya da uzakta durduğunu, neın kendi iç seslerini dinlediğini hem de bambaşka ilişkileniş lere geçebildiğini görüyoruz. Parçalanmış kişilikler söz konusu değil oysa övkülerde. Aynı kişiye yöneltilmiş farklı Dakış açıları söz konusu yalnız ca. Yoksa, aynı bir bakıştan çoğaltılmış "kopya kişiler" değil öykü kanramanla rının hiçbiri. "Bin Yapraklı Lotus", "Yılankavi" bu prizmaik anlatıya çok denk düşen öykü adları aynı zamanda. Bu, bizi şuraya çıkarıyor öyleyse: gerçekliğe salt, kendi gerçefcliğimden kalka rak baltmamalıyun. Iersine o gerçeklik nerede, nasıl, ne haller alıyorsa o da bu rıun yüzüdür, yüzleridir, diye düşünmeliyim... Oyleyse ben'e ait tekil bakış yerine, ben'in bin birhalinden bakışlargetirmek çok daha sağlıklı olacaktır. Bize dü jen, gerçekliğin bu halini düşünerek olayarı öriinrülemektir! Şuraya getireceğim sözü: İnan Çetin, göreliğedayalı bir öykuleme geririyorgörünmekle birlikte o, gerçekliği, kendi koşulları içinde deşmck gerektiğini düşü nüyor herhalde. Şu tümcesini örneklesem pek yerinde olacak: "Onca zamandır Jüslediğim şiiri yazmak üzereyken, heniız hiçbir şiiri yayımlanmamış bir şa irle taniijtım." (37); "Beninı yazdığım bir şiirin aynısını o da yazmak üzereymiş." (41) Bu tümceler, bir dil, nasıl yazuısallaşlırılır, bunu da gösteriyor bize yanılmıyorsam... O halde yazar, bir felsete kanalına doğru da çekiyor bizi, en azından felsefeye girişin kapılaruıı aralıyor. Doğrusu, İnan Çetin'in bu daman daha da geliştireceğine inanmak istiyorum. Bunun, yazınımız için çok da yararlı olacağuıı düşünüyorum üstelik. l