Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yok Dcvenin Bası ELİF YILMAZ B üyükleıimiz boşuna dememişler, "güleriz ağlanacak halimize" dıye. Işte "Yok Devenin Başı", 'ister inan, ister inaruna' türünden olaylann yer aldığı böyle bir kitap. 'Kara mizah' için örnek gösterilccek nitelikre, birbirinden güzel öğretici öyküler. Deniz Som, 'aril olan anlar' misali, 'insan insana, memleket memlekete benzeı' diyor 'zorunlu açıklama'sında ama, siz ona bakmayın. Oykülerinde sözünü ettiği memleket, adıyla sanıyla bizim mcmlcketimiz, kahramanları da bizim insan larımız. Aslında Som, şu anda benzerleri yaşanmakta olan, her biri şaşırtıcı yirmi beş olayın içeriğini, ülkemize, insanımıza ya kıştıramadığı için böyle bir mazeretin arkasına sığınıp işin içinden sıyrılmayı yeğliyor. Yoksa, herkes gibi, o da çok iyi biliyor güneşin balçıkla sıvanmayacağını. Ancak bu davranışı için suçlayamayız Som'ıı. Doğrusu, yazıya döktüğü bu gerçekleri, insanın içinc sindirmesi, kabulfenmesi, benim diyen her babayiğidin harcı değil. Ama, ne yazık ki, biz buyuz işte. Bırakın kırk göbek yabancıya, komşusuna bile eziyet çektiren bir toplumuz biz. Hiç de yabancısı olduğumuz vakalar da değil bunlar. Çoğumuzun ya doğrudan ya~ şadığı ya da tanık olduğu serüvenler. Yadırgamayışımız da bundan zaten. Üstelik, Som'dan önce de, kimilerine ödiil kazandıran daha nice yazarımız, bu öykülerin benzerlerini dcfalarca yazdı. Kısacası, 'Yok Devenin Başı'nın 'eksiği var, fazlası yok'. Farklı rarklı kesünlerde yaşanan, mantık örgüsü tıpa tıp birbirinin aynı değişik konumdaki 'astığım astık' havasındaki birçok yetkili tipinin rol aldığı bu öyküler, hiç de şaşırtmıyor okıırıı. Ne yazık ki, biz iazlasıyla alışığız böyle trajİkomikliklere. Ama yine de, benze ri olaylar yaşayanlara bile, 'bu kadarı da olmaz' dedirtiyor bu öyküler. Çünkü, Som'un bu sıradan gibi görü nen dokunmaları, insanımız için olağan sayılan 'acayip'likler. Yaşamımızın 'olmazsa olmaz', aynlmaz bir parçası hepsi. O kadar ki, çoğu kez, insanın tepesini attıran bu olaylan değil de, yadırgayanları yadırgarız. Kim ne derse desin, Türkiye, görmesini bilenler için tam anlamıyla 'Aziz Ne sin'lik bir cennet. Som da IJsta'sının yolunu izliyor, olup bitenleri iyi görüyor ve özel bir kurguya, hiçbir abartıya kaçma dan yazıyor izlenimlerini. " Yok Devenin Başı" işte böyle bir gözlemin ürıınü. Benzerlerine, yaşamımızda sıkça rastladiğımız, günlük sohbetlerimizin ana konusu olan bu öyküler için yazar, son derece haklı bir saptamayla, 'anlatılanlar aslında devede kulak' diyor. Doğru da söylüyor. Ve de anlaşılıyor ki Som, bizi ayıplarımızla yüzleştirmeye, 'arkası yarın' misali devam edecek. Kitapta, 'mevzuat böyle diyor' mazeretinin arkasına sığındarak, insanlara çektirilen eziyetler, çelişkiler, gariplikler, olaylan yaşayanların ağzından, üstelik belgelere dayanarak anlatılıyor. Som öykülerinde, işi yokusa sürmenin tüm inceliklerini öğrenecek, binbir türlü engellemelerle yurttaşı canından bezdirmenin çarpıcı örneklerini bulacaksınız. Okurken, kimi zaman öfkeden kudııracak, kimi zaman da hayretten küçük dilinizi yutacaksinız, ama yine de büyük bir keyif alacaksınız bu öykülerden. Yıllar yılı, bizi boyun eğmeye zorlayan yaşam biçimimizin bir ürünü olan ve ço ğunlukla toplumun her kesiminde cokça yaşanan ve olağan sayıp, çoğu kez, diren meden kabuUendiğiıniz buTcuraldışı saçmalıklan olağan görmemiz, belki ae işin en acı yanı. Üstelik, hiçbir etik değer taşımayan, şikâvetçi olduğumuz bu kuraldışı şarlatanlıklar, öyle gizli saklı da tezgâhlanmıyor, milletin gözü önünde, hem de marifetmişçesine, övünç duyularak sergileniyor. Her okuyucunun kendi yaşamından bir şeyler bulabileceği öykülerin yer aldığı "Yok Devenin Başı", Deniz Som'un, yayımlanmış dokuzuncıı kitabı. Hiç kuşkunuz olmasın, öncekiler gibi, bu öykülerini de severek okuyacaksınız. Çünkü öykülerinde bize, bi/im insanımızı, bize anlatıyor. Ayrıca, "Yok Devenin Başı"ndaki öyküler, okuyanları cambazhanedeki sihir li aynalarda kendilerini seyrediyor havasını yasatması da, inanma ile inanmama arasında bocalatıyor insanı. Bu nedenle de, ister istemez, okurıın elinden, kahkaha iistüne kahkaha atınaktan ve ağlanacak halimize gülmekten başka bir şey gelmiyor. Bize de, 'dertleri'mizi iş edinen Deniz Som'a, 'ellerin dert görmesin' demek düşüyor sadece... • Yok Devenin Başı / Deniz Som / Cünizi Yayınalık Bir Saycının Kaleminden AYDOĞAN YAVAŞLI im ne derse desin, içtenlik zor zanaat! Belki başkasını, başkalannı aıılatırken mümkün, aıııa iş kendimizi anlatmaya geldi nıi, zorluk, kendiyle katlana katlana artıyor. "Kendimizi anlafmak" deyince insan Montaigne'ı, denemt tiiriinün, ama ondan da önemlisı içtenliğin habası Montaiune'ı anmadan edemiyor. Bilenler bilecektir: Montaigne, Denemeler'ine önce kendinı anlatarak başlar ve o ilk yazısının sonunda "İşte böyle sevgili okuyucu," der, "Zamanı nı bu kadar sııdan bir şeye harcamak pek akıl kân değil!" Oyle de dese, Denemeler'in Avrupa'ya diişünmeyi öğrettiğini, sonraki yıllarda yaşanacak olan Aydınlanma'nın habercisi olduğunu biliriz. Anımsanacağı gibi, Montaigne, ciltler tu tan söz konusu kitabında, tarihten sık sık alıntılar yaparak bazı genel sonuçlara varır. Anılara göndennelerde bulunur, ilginç çıkarsaınalar yapar. Anılar belki de bıınun için gereklidir; önümüzü daha iyi görehilmemiz için. Ancak yazık ki bu, bizim tarihimizde yok. K Kültürsanat dergilerinden yaratıcılık, özgünlük, zenginlik arayanlar.... Çeksanat maryalarına, edebiyat derebeylerine, haz bürokratlarına karşı sanatın ve edebiyatın saygınlığına sahip çıkanlar... Toplum için sanat, insanlık için bilim, özgürlük için politika dıyenler... Artık Sanat ve Hayat Okuyor. Tartışma Kültürü Vedat furkfilı Türkiye'de Edebiyatın Bugünü Feyza Hepçilingirler Edebiyatta Magazinleşme • Hasan Oztnprak Edebiyatta Magazinleşmenin Sorumlusu Kim • Hacı Orman Edebiyatın Sefaleti • Ahmet Umıt Türkiye'de Polisiye Roman • Murat Batmankaya Türk Edebiyatı ve Medya Kö;eta;ı I Idluk Gerger 2 1 . Yüzyılda Ortaçağa Ele^tirileriyle: Işık Kutlu, Kutsıye Bozoklar, Kemal Gündüzalp, Tufan Erbarıştıran, Orhan Gokdemır. Necati Sonmez, Sedat Yılmaz, Mehmet Ozer Öyküleriyle: Tacırn Çıçek, Necıp Guleçer, Bıngul Horasanlı, Mehmet Ercan Şiirleriyle: Özer Turan, Ufuk Yaşar, Sadık Sabancı, Ali Gultekın, Semahat Doğan, S Hazar, Ahmet Başak, Numan Ekşıoğlu Ve Marko Paşa, Yeniden Azin Nesin'in, Sebahattın Alı'nın, Rıfat llgaz'ın kaleminden bir sıyasal mizah klasiği. 1946 lardan günümuze suzulen bir tutam neşe ve düşünce demeti... Turkıye yayıncılık tarihinin en onernlı gazetelerınden ve Türkiye aydın hareketinin en güçlü odaklarından biri olarak değerlendırılen Marko Paşa, onlarca yıl sonra, Sanat ve Hayafta . Orjinalıne uygun, rıpkı basım duzeniyle...