07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ğin dünyasında bir yer edinebilir mi, kendi özellikleriyle dünyaya sunabileceği bir edebiyat olabilir mi? Bir sanat dili olarak kalabilir mi? Bu tümüyle Kürtlerin yapacağı işlere bağlı. Kesinlikle böyle olacaktır divemiyorum. Çünkü Kürtçe çok fazla hırpalanmış bir dil. îkincisi Kürtler, entelektüel, edebi, sanatsal yaşamdan fazlasıyla uzaklaştırılmış durıımdalar. Kendilerini yenileyecekleri, modernizasyon yapabilecekleri, önemli reformun yapılması gerekJi. Kürtler bunu beceremezlerse işleri çok zor yasaklar kalksa bile. Ama becerebilirlerse Kürtçe güçlü bir dil, Mezopotamya'nın en eski dillerinden biri. Büyük ihtimalle olabilir. Bu, Kürtlerin, kabiliyetleri, imkânları, işi planlayıp planlamamasına bağlı. Ben öyle görüyorum. Devletin Kürtçeye haktşım nasıl buluyorsunuz'•>Bu soruya sanatsal bağlamda ve sosyolojik bir mercekten yanıt alabılir mıyim? Devletin tutumunu olumlu bulmuyorum. Ne yazık ki olumlu değil. Devlet bireyin diline, dinine, kimliğine kanşmamalıdır. Bu konuda kesin bir serbest lik ve özgürlük olmalı. Bireyin hak özgürlükJeri esas tutulmalı bir devlet için. Iyi bir yurttaş için, devlet de iyi bir devlet olmak zorunda. Çağdaş, demokratik bir devlet olmak zorundadır. Böyle bir devleti arzu ediyorum ben Türkiye'de. Bu konuda devletin çok fazla eksiği var. Bunların aşılması gerekli. Kürtçe serbest olmalı. Eğitim dili, tclevizyon dili, kamu dili olarak serbest olmalı. Bu Türkiye'yi bölmez. Bu bir paranoyadır. Ama çoğu insan buna gerçekten inanıyor. Kürtçe serbest olduğunda Türkiye'nin bölüneceğine inanuıyor. 'I'ürkiye bölünmez. Türkiye'yi bölmek isteyenler yok mu? Elbette var. En azından komşuları Türkiye'nin parçalanmasını istiyor. O yüzden Kürt halkıyla devamlı oynuyorlar. Bu tehlikeler var ama Kürtler kendi dilleriyle ilgili serbestlik istiyor. Dünya gittikçe küçülüyor, sınırlar ortadan kalkıyor. Komünikasyon çok fazla iç içe giriyor. Bu durumda kalkıp bölmek, parçalamak demek aklın alacağı şeyler değil. Dünyada Türkiye'nin bölünmesini istemiyor. Şimdi Avrupa ile Amerika, Kürtlerin hakJarından söz ederken, Türkiye'nin Kürtlere haklarını vermesini söy lerken Türkiye'ye kötülük yapmıyorlar. Türkiye'nin bolünmesi için değil tersine Türkiye'nin güçlenmesini istedikleri için. Ben çok yakıpdan biliyorum çünkü ben bir yığın bakanla, siyasetçiyle, diplomatla görüşüyorum. Bana bunları söylüyorlar. Hiç kimse Türkiye'nin bölünmesini istemiyor. Kürtler de istemiyor. Bir paranoya söz konusu Türkiye bölünecek diye. Türkiye bölünmez. Çok kültürlülük birliğin en önemli çimentosudur, harcıdır. Sürgün edebıyatı sürgündekt yazarlartn politik bir tavrı mtdır? Sürgün bir ülkenın dığer ülkeye değil de sanki dünyanın dısına ıtilmek midır? Dünya edebiyat tarihinde sürgün diye bir olay var. Bütün tarih boyunca bu böyle oldu ve bu sürgün edebiyatı dünMehmed Uzun, bir romancı olarak var olup seçilebileceği ortamı Türkiye edebiyat ortamı olarak seçmiştir. ya edebiyatının gelişmesine çok katkı sağladı. En azından üçdört binlik yıllık tarihi vardır bıınun. Tevrat'tan günümüze kadar sürgün diye bir vaka var. Özellikle aydınlar açısından. Bu aydınlar sürgünde kendilerini ifade edebilmek, savgın bir yer bulabilmek, unutulmuşluklarını önleyebilmek, tarihte iz bırakabilmek için korkunç çaba sarf etmişlerdir. Ve bunların çok önemli bir bölümü dili sığınmışlardır. Kendi anayurtlarını, kendi anadillerıni, kendi hatıralarını dile taşımışlardır. Ve dilde bir anayurt oluşturmuşlardır. Dolayısıyla sürgün edebiyatı hüzünlü bir edebiyat ama dilin çok rafine kullanıldığı edebiyatin yeni tekniklerle geliştiği ve bir geleneğin sürdürmesine yardımcı olduğu bir edebiyattır sürgün edebiyatı.Orneğin Ovi Zor bir teklif: Mehmet Uzun AONAN OZER T f oplulukların hayat tarzlarına ait ifadelerin siyasallaşması modern toplumların bir sonucudur. Bu şu demek oluyor bir bakıma; eğer bir ulus devlet kurduysanız, kendi halinde yaşayan topluluklara bu siyasallaşmayı öngörmüş oluyorsunuz. Içeriğini ister istemez 'hayat tarzı' denilen kaynaktan alan roman da bu anlamda siyasallaşır. Hayat tarzı denilen sosyokültürel gerçeklik, romanların içeriğinde modern ulusdevletler için bir 'ayrımcılık' vurusu gibi değerlendirilebilir hale gelir. lalk kaynağından gelen masum imgeler bile siyasal değerlendirmeye tabi tutulur. Ama ne var, bu doğrultuda hızla siyasallasan roman, bekleyip görüldüğünde, sağlıîdı, doğru ulusal bütünlük stratejisinin oluşumu için bir teklif olduğunu kanıtlayacaktır. Şimdi baştan söyleyelim: romancı Mehmed Uzun bir tehdit değil, aksine bir tekliftir. Peki bizi böylesi bir paradoksal algılamaya götüren şartlar nelerdir, onları açıklayalım. Mehmed uzun Kürt asıllı bir romancıdır. Romanlarını Kürtçe yazmaktadır. Kürtçe yazılan bu romanlar, önce Türkiye'de Kürtçe olarak yayımlanmakta ve ardından Tiırkçe çevirisi yapılıp tabii romancının duyarlı ve etkileşimli katılımıyla yayımlanmaktadır. Romancının dili Kürtçedir ve konularını da Kürt olaylarından seçmektedir. Açıkçası romancının içeriği Kürt'tür. Yine Mehmed Uzun, bir romancı olarak var olup seçilebileceği ortamı Türkiye edebiyat ortamı olarak seçmiştir. Türkiye edebiyat ortamı Türkçe ile kaimdir. (Paradoks algılanış daha belirginleşiyor.) Burada eleştirinin ve edebiyat yapıtlarının toplumsallaşması mekanizmalarının Mehmed Uzun'u değerlendirmesi; ona dönük tasarrufları bakımından sorunlar olduğu açıktır. Bunlara hemen değinmeliyiz. Romanların ilk dilsel verimi başka bir ifadeyle dile dayalı ilk devşirebileceğimiz, tadını olabileceğimiz ilk meyvesi, dilin ritmik hareketlerindeki verimdir. Romancı Kürtçe yazdığına göre Türkçe adına bu verimi bekleyemeyiz. Ama romancının bunu Kürtçe'de yapıyor olması sonuçta bir dil adına, genelde toplumsallaşma da edebiyat adına, kültür adına bir kazançtır. Bu kazanç Türkiye'de toplumsallaşır. Bu toplumsallaşma, bizim modern toplum olma konseptimize hayırhah bir doku, bir veri olarak geçer. Açıkçası kazançtır. Sözün burasında romancı Mehmed Uzun'un teklifinin bir boyutunu tespit etmiş oluyoruz. O nedir? Yazarın edebiyat veriminin Türkiye'de toplumsallaşmasıdır bu. Mehmed Uzun'un teklifi aslında her romancının topluma, modern toplum olmaklık adına yaptığı teklif olarak da değerlendirilmelidır. Madem ki roman, "kendi kendini eleştiri üzerine bina eden bir toplumun destanıdır" (Octavio Paz, Modern İnsan ve Edebiyat), öyleyse mitik muhafazakâr söylemin ve nam siyasetin modernlik ve akılcılık dışı tasallutu için roman bir tür panzehirdir. Yine roman, "Esin ve bilimsel araştırmanın, ütopya ve eleşdrinin melezlemesidir" (O. Paz. aynı adlı eser). Bu melezlenme sonunda modern topluma geçişi hızlandırır, modern toplum adına yapılan bu tür zihinsel faaliyetler ulusal kültüre akar. Modern toplum umdesinde ki bir toplumun ulusallcültürünü, bir toplumsal saölık uygulaması olarak eleştirinin, olmasıyla stratejik olur, dahası ulusal bütünlüğe hizmet eder. Böylece 'eleştiri'nin ortaya çıkmasından zorunlu bir siyasi çıkarsama yapmış oluyoruz. Ama ürkülecek bir şey yok; toplumsal gelenekle kaim toplumsal uyusuma (konvansiyonel) dayalı bir entelektüel faaliyet modern toplumların en büyük stratejik güçlerinden biridir. • yani aîdın söyleminin ortaya çıkıp, hakim dius sürgün edebiyatının ilk ve önemli yazarlarından birisi. Roma Imparatorluğu tarafından sürgüne gönderüiyor. Ovidius'un iki bin yıl önce sürgünde yazdığı dizeler, edebi mektuplar dünya edebiyatının çok önemli eserleridir. O günden bu yana Dante örneğin Italyan dilini yaratan en büyük yazar, on sekiz yıl sürgünde kalarak çok önemli eserini yarattı. Dante'nin eseri dünya edebiyatı için çok önemlidir. Şimdi örneğin Cervantes'in Don Quiiote adlı eseri modern roman sanatının ilk önemli eseri sayılır. Şimdi Cervantes'in sürgün deneyleri o eserin ortaya çıkmasını sağladı. Daha sonra Victor Hugo uzun yıllar sürgünde kaldı. Ve sürgünde o görkemli yazarlığı yarattı. Sonra da yirminci yüzyıl. Zaten tümüyle sürgün yüzyılıydı. Çok fazla göç oldu. Bu sözünü ettiğim dünya savaşlanndan, bölge savaşlarından dolayı. Hem 1. Dünya Savaşı hem de 2. Dünya Savaşı döneminde. Orneğin Yahudilerin edebiyatı neredeyse tüm tarih boyunca sürgün edebiyatıdır. Tevrat'tan bu yana sürgün edebiyatıdır. 20. yüzyılda Yahudi vazarlar yine çok önemli Şeyler yaptılar. Herman Broch sözgelimi.Thomas Mann sözgelimi en önemli eserlerini sürgünde yarattı. Sürgün hem bir direniştir hem de dilde bir anayurt yaratmak olabilir. Hüzünlü bir anayurt ama son derece yaratıcı bir anayurt. Ben bunları derken bütün sürgün aydınları bunları yapmıştır demiyorum tersine ne yazık ki sürgün, sözünü ettiğim aydınların yüzde dolcsanını yiyip bitirmiştir. Çünkü sürgün unutulmaktır. Sürgün dünyanın dışına itilmektir.Kendine ait olan bir dünyadan uzaklaştırmaktır. Bütün bu sürgün ruh hali içinde senin çok iyi bir şey yapman son derece güçtür. Bunu başaran insan sayısı çok azdır. Ama başaranlar da hepimizin onur duyacağı bir geleneği bize bırakmışlardır.Bizim böyle bir sürgün geleneğimiz var. Bir huçuk yıldır üzertnde son derece şiddetli, sefkatli ve merhamellı çalışttŞtnız eserle meşguUünüz Bunu bıraz anlatırmısıntz?, okuyuculara romanımzla ılgilı bir ıpucu verır misıntz? Hawara Dîjleyc adlı bir roman. Dicle'nin Yakarışı, Dicle'nin Sesi, Dicle'nin Çağrısı olarak Türkçeye çevrilebilir. Kapsamlı bir roman oldu. Hem hüzünlü trajik bir aşk öyküsü hem bir polisiye, ölüm vakasını anlatıyor hem 18. yüzyıldaki yukarı Mezopotamya tarihini Kürt tarihini bütün o vakaları, baş kaldırmaları, katliamları, Yezidi katliamları, sürgünleri, iç kavgaları bütün bunları anlatıyor. Hem de tüm Mezopotamya uygarlığını Mezopotamya kültür dünyasını anlatmaya çalışan bir roman. Diğer yandan da anlatının serüvenini anlatıyor. Benim kahramanım bir dengbei. Bir katliamdan kurtulmuş, bir gözü kör edilmiş bir dengbej. Çok zor şartlarda yaratıcı olmaya çalışan bir dengbej. Zor şartlarda yaratıcılığın serüveni. Çeşitli siyasetlerin, ideolojilerin, hükümetlerin, rejimle rin, sultanların, paşaların, devamlı baskı yaptığı ortamda sadece insanın ruhundaki sese kulak vermeye çalışan bir denebejin anlatma serüveni bu. Bir yanda Dicle'nin kendisi var, altı bin yıllık bir tarih. Benim dengbejim Dicle'nin destanını oluşturmaya çalışıyor. Keldaniler, Yezidiler, Kürtler, TürKİer, Osmanlılar.. yani böyle çok kültürlü, çok katmanlı. Anlatıcının dili de herhalde bir j « ve söz ustası olarak dengbej Üslubunda mu Evet.Bir dengbej üslubu. Kürtlcrde bir gelenek var. Şevbuherk. Yanigecenin yaşanması. Çok eski bir gelenektir bu. Benim bu kahramanım bu Şevbuherklerde öyküsünü anlatıyor. Kapsamlı oldu umarım okuyucuyu sıkmaz bu. 1985'ten beri üzerine çalıştığım bir roman bu. Ama tabii durmadan değişti ve bu hale geldi. İlk zamanlar farklı kahramanları anlatıyorlardı sonradan bu hale geldi. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 651 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle