05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. *" tır. Bu gerçeğin sorumluluğunu öğrendim. Gırtştekı "Şıırtn kaynağına doğru"adlı yazıntzda ^unları söylüyorsunuz' "Çağınımızda söz'ün büyüsü yok oldu, kutsalltğı yıttı." Neydı bu tükenist hazırlayan? O yazıda, şiirin uygar toplumlardaki işleviyle ükel topluluklardaki işlevini karşılaştırarak, "söz"ekutsal, doğaüstü bir ileti işlevi yükleyen ilkel insanın dile bakışıyla çağdaş, uygar insanın bakışı arasındaki uçurumu ve bunun nedenlerini açıklamaya çalıştım. Ilkçağ öncesi toplumlarda olsun, ilkel topıukıklarda olsun, insanın karşısına yaşamın çıkardiğı her giiçlük dii'le aşdmaya çalışılır. însanoğlu, uygarlaşma siireci boyunca, doğa'nın usunu ortadan kaldırıp kendi usunıı egemen kılmaya çalışırken, "söz"ün büyüsünü yitirdi. Çok doğal bir sonuçtubu. "Söz" kullanışsızbirnesneye döndü günümüzde; yalnız kimi ozanların işine yanyor şimdilik. Ama yağı bitmiş, ışık vermeyen bir lamba. Adına "uygarlık" dediğimiz kaçınılmaz oluşumun bulup geliştirdiği ve her tiirlü yaşam biçimine uyarladığı gereçler "söz" ün yerine geçti artık. Bugün bir pilin, bir tornavidanın, bir bilgisayar faresinin kullanırlılığı yanında "söz"ün işgörür hiçbir özelliği, giicü yok. Gülünçtür bunu beklemek ondan. Yeryüzü Destanları adlı yapüımza gelince . Orada verdiğınız örneklerı hangı bakış açısıyla seçtıntz? Halk söylenceleriyle halk destanları herhangi bir çağda, herhangi bir toplumu derinden etkilemiş birtakım olayların halk imgeleminde zamanla değişe değişe "olağanüstü"nün boyutlarına taşınmış biçimi; söylence ya da destan kişileriyse o halkın özlemlerine, umutlarına, çağlarının "örnek kişi" biçimine uygun olarak tasarlanmış, masalsı bir ortama sokulup yüceltilmiş varhklar. Tarihin umursamaz akışı içinde kendi kimliklerini güvence altına almak, geçmişlerini geleceklerine aktarmak ve gefeneksel birikimlerine süreklilik kazandırmak içgüdüsünü taşıyan bütün halkların genellikle benzer koşullarla, yaklaşımlarla gerçekleştirdikleri birer söyleyiş biçimi gibi görmek gerekir destanları, söylenceleri. Çerçevesi bu görüşlerle çizilmiş bir yapıtta Homeros, Firdevsî, Valmiki gibi destan yazarlarının ürünlerine yer verilemezdi. Yeryüzü Şiiri'ndeki örneklerde olduğu gibi, bu yapıtta da amaç, "söz"ün doğaüstü bir ileti işlevi gördüğü toplumların ürünlerinden bir kesit vermek ve böylece yüzyıllardan beri yazılagelmekte olan "ayaın şiiri"nin yitirdiği alanları göz önüne sermekti. Kuzeyden güneye, doğudan batıya değişik insan soylarınm geleneksel birikimlerinden süzüp yarattıkları, kuşaktan kuşağa geliştirdikleri "sözel" ürünleri bu yüzden yeğ tuttum. Bu ürünleri sayar mıstntz? Yapıt iki bölüm: Destanlar ve söylenceler. Birinci bölüm Asur, Mısır, Hint, Tibet, Fin, Viking, Asya Türkleri, Cermen, Iskandinav destanları; ikinci bölüm de Hitit, Hurri, Kafkas, Çin, Japon, Polinezya, Toltek ve Zenci söylencelerinden olıışuyor. Son bir söz: Sümer, Asur, Hitit, înka, Aztek gibi yok olmuş kimi uygarlıklarda; eski Mısır, eski Hint, eski Çin gibi ülkelerde; yeryüzünün bütün "ilkel" topluluklarında şiirin ne tür bir görev üst"lendiğini bilmek isteyen okur için, ya da görgü alanını unutulmuş değerlerle zenginleştirmek isteyen şair için, bir kazıbilimcinin gün ışığına çıkardığı yontular gibi, sikkeler gibi, binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış söz varlıklarının sergüendiği bir "şiir müzesi" bu yapıtlar." SAYFA 4 "Yeryüzü Şiiri" ve "Yeryüzü Destanlan" ile bir şiir müzesi yaratan şair Sait Maden f okura. Ancak bir şairin başka bir şairi derinliğine; yeteneği ne olursa olsun, şiir dışı kişilerin şiiri ulamlara (kategori) bojacağına inandığımdan, "Şiirin Dip Suarında"yı bir de Arif Damar'ın gözüyle okudum. Şair, şiirin(in) ölçüsünü bilir, ama onakuralkoy(a)maz. Onun için, "şiir"e ulaşmak isteyenin bir eli şairin gözünde olmalıdır. Bu bakışla, yüzlerce kez aranıp oturtulmuş biçimi, sözcük seçimindeki özgünlük, imgelerindeki inandırıcı görünüm ve iletisindeki derin "acryla, Sait Maden'in, şiirini "dip sular"dan devşirdiği anlaşılıyordu. Konunun dışına çıkmış da olsam, Sait Maden'in Yeryüzü Şiiri4 ve Yeryüzü Destanları1 araştırmalarına bu şiirinin yansıtaçlarından bakılması gerektiğini düşündüğümü belirtmeden geçemeyeceğim. Şiirsel serüvene çıktığı kitaplarının yönefiminden de anlaşılaığı gibi, kırk yıllık arkadaşım Sait'in doğasında var şiiri kökeniyle kavramak, anlam derinlilderine doğru, ulaşacağı yolun engellerini aşmak. Yeryüzü Şiiri ve Yeryüzü Destanları ne ise, "Şiirin Dip Sularında" da o; her ikisi de, şiirselliğin, ilk insandan çağdaş insana kesintiye uğramadan aktığı; "söz"ün, büyü gibi, her çağda şiirselliği koruduğu bir yaratı. Sait in şiiri, sesanlamiçerik sargınhğıyla, sanki bir tek tümceymiş gibi, bu etkiyi yaratmanın ardında gelişiyor. Şiirde başka tümceler yok değil, ama onlar da "tek"in tamamlayıcısı olarak biçimlenmiş. Elli yıllık şiir serüvenini tek tümceye indirgemiş şairin ermişliğe varan sessizliği, yüreğinde mahşere dönüşüvor. 7 parçadan oluşan şiirin 5. sonesinde soruyor: Korkular ne renktedir, düşündün mü hıç, ayva sansı mı, üvez rengınde mı, küfyeulı mı yoksa''' Ya senın sevınç çığlıkfarın sülün kuyruğu, ku$ yemı, Yeryuzu Şiiri üstîine •• ıı serçe göfcsü rengınde mi? Ben öpe öpe bakıyorum her $eyın tadtna Yanrı ne renkte, senın rengınde mı, körpe kuzukulağı rengınde mt? Dağları örten şu kıztl akşam mlen, kusku mu yoksa aa mı'•>Mor kanatlı bir uyku dtmüp duruyor havada, narçıçeği gökyüzü bir benım yüzüme benzerken bir senın yüzüne Ben bunları derken nasıl açıyor bulduğum renkler gerçeği! Sorular sanki bugünun duyarhğı değil, dünün de değil! Ancak şiire özgü, "zaman "la sınırlanamayan bir duyarlığın yansıması... Şairin ölçüp biçtiği denge, 'gerçek' aranışıyla sağlanıyor. "Korkular ne renktedir, duşündün mü hiç?" diye soran şair hangi biçim arayışlarından, hangi zamansızlıldardan, hangi imge düşürmelerden sonra o "sorum"'' noktasına gelmiştir? Şiirsel bütünlük, suyun görünmez zerrelerini ayrımsama, o zerrelerin suya dönüştüğü damarı bulma gibi bir şeydir. Şair, zaman ötesi duyarlıklara böyle eriyor olmalı... Şiirinden bakınca, Sait Maden'in, toplumların yaratısal yaşamlarını odak alarak yervüzü şiirlerine yönelmesini, yukarıda kullandığım 'araştırma' terimiyle karşılamanın yanlış olaCUMHURİYET KİTAP SAYI 646 ADNAN BİNYAZAR S ait Maden'in yeryüzü şürini araştırma çalışmalarının ürünü olan Şiir Tapınağı' 1985 yılında yayımlandı. O günlerde bu kitabını değerlendirirken, Maden'in eski çağlann dünyasından günümüze aktardığı şu dizeler ilgimi çekmişti: "Azaltmadım ölçeği, / ağırlık eklemedim tartıya, / küçük çocukların çekmedim sütünü". Eski Mısır'da yaşamış bu ozan, sanki gelip, "Sütü kesildi davarların! / Öksüz kaldı bebelerimiz!" diyen Külebi'nin dizelerini' bulmuştu; ya da, tam tersi; Külebi, bin yıllar sonra, eski zaman şiirlerinin soluğuyla yazıyordu. Gerçeğin ışıltısını parlatan bu tür di zeler, şiirin zamanlar ötesi bir nitelik taşıdıgının göstergesidir. Beş bin yıl öncesinin yaratı damarlarından beslenen bu şiir, her şeye sınır koyan zamana başkaldırıdır, gerçeğin zaman dinlemez gücüne boyun eğmedir. Yoksa, 21. yy. insanının, ölçeği azaltanların, tartıya haksız ağırlıklar ekleyenlerin, çocuk ağızlarından sütü çekenlerin tuzağında kıvrandığı nasıJ bilinçle kavranabilirdi? Gerçek şiirde, insanlığın çektiği acıların yaşam kıpınıları vardır. Şiir, dünyayı gerçekboyutuyla algılamanın söz anıtıdır. Yazımı geliştirmek için, tam, "Şiirin suyu derin akar" diyecektim ki, Sait Maden'in "Şiirin Dip Sularında" başlıklı uzun şiiriyle1 karşılaştım. Arif Damar onu derginin sayfalarından almış, Cumhuriyet'te 'Ayın Şiiri' olarak sunmuştu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle