05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MUSTAFA ALAGOZ "Raydi gönder adamları, salüstümc silahla. Yümünüzü yıkarım, tek bir kclimenin mısrasıyla." (s. 129) Metin Kaçan bu kez 'Adalara Vapur' öyküleriyle.. D üşünceler; sadece onu oluşturanın değil diğer insanların da hayatını etkilediği için güçlüdür. Sünkii onlar yaşamın kesintisiz akışınan doğar ve kcndinden beslenen hayattan filizİenip türerler.Yerçekimi gibi hayatı kendine çeker, havanın ciğerlere dolması gibi zihinlere dolup can katarlar. Nice sultanlar, nice krallar, nice imparatorlar; kendilerini yeryüzünün Tanrısı olarak gören "faniler" göçüp gittiler. Kimisi altın kalıplar, kimisi mumyalanmış kabuklar gibi lîir köşede saklandılar. Onlar şimdi; ya tarih kıtaplarında öğrencilere ev ödevi olarak veriliyor, ya da müzelerde heykel olarak seyre açılıyor. En çok seyredilenler, insanların gündemine girenler; bir düşünce üretmiş, yaşama güzcl bir miras bırakmış olanlardır. Düşüncelere, fikirlere bir bakın; nasılda bin yıllara mcydan okuyarak günumüze kadar yaşayabiliyorlar. En özenli beyinlerin, duyarlı gönüllerin ilham kaynağı olabiliyorlar. "Tek bir kelime" mısralara sığmaz ki. Oyle kelimeler var kiyüzyılların, bin yılların gücünü taşırlar. Çünkü onlar yaşamın içinden süzülüp ortaya çıkıyor, süre giden yaşamın da yoluna ışik demetleri saçıyorlar. Platon tdea, Aristo Özdeşlik, Descartes Cogito, Kant Akıl, I legel Varlık ve Diyalektik, Marx ArtıDeğer dedi. Pir Sultan Dost, Karacaoğlan Güzellik, Yunus Sevgi dedi. Kelimeler diişünce taşırlar, fikir aktarırlar. Bunun en önemli araçlarından biri de yazın dünyasıdır. Yaztn dünyasına saygı düşünce dünyasına, insanın kendisine saygıdır. Evrensel bir gerçekliği bu kadar özlü ve yoğun bir şekilde dile getirmesi dolayısıyla; yazıma yukarıdaki alıntıyla başladım. "Tümünüzü yıkarım tek bir kelimenin mısrasıyla." Tarihte böyle olmadı mı? Hayatın ana ekseni, bir kelımede dillenip bilinçlere karıştıktan sonra onunla baş edecek silah olabilir mi? Tarihsel koşullar değişiyor, kültürel ortam zenginleşiyor, bircyin kendini ruhsal ve düşünsel olarak güçlendirmesi için olanaklar artıyor. Ancak bir insan için dışsal olan bu olanaklar, onun dünyasına kendi çabalarıyla girebilir. Zaman zaman içinde yaşanılan toplumsal ortam belirli değerleri parlatır, onu cazip kılar. Öne çıkan bu değerler, insanı mutlu etmeyebilir. Sadece başarıyı ve sahiplenmeyi, güç elde etmeyi yaşamın anlamı haline getirmiş bir değerler sistemi, insana istediği doyumu sağlayabilir mi? Sorunun yanıtı modern yaşamın aynasında yansıtıyor. "Yaşadığı yiizyil şans dağıtıyordu. Ruha değil, bedene şans tanıyordu Bu yüzden gelişmişti mimikler. Kullandığı aşk sözcükleri, tabiatın ilginç nimetleri". (s. 135) Yineyüklü sözcükler. insanın karasına yığınla düşünceyi boca eden satırlar. Yaşadığı koşulların edilgen, edilgen olduğu için de doğal olamayacak olan bir öznesi; "kendini" nasıl yaşayabilir, ilişkilerine nekatabilirki? Servetine, toplumsal konumuna, özcesi dışsal olana tapınmış, bunları "ilahlaştırmış" her kişilik, ruhunun bulanmasını önleyemez. Çünkii her şey kendi cinsinden şeyle doyar. Akıl akılla doyar, açlık yiyeceklerle giderilir. Ruhsal dünya, başta sevgiyle, kendini var etmekle, özgürleştirici ilişkilerle doyum bulabilir, huzura erebilir. Içindekini paylaşamazsan, içinin aydınlanması uğruna kapılarını açmazsan; karanlıklara gömülürsün. Kendi hapishanenin duvarlarını yükseltebilirsin; içine güneş doğmayan. Kendi şansını kendin yarat, yarattığın kadannı yaşa, da Ada(m)lara Yolculuk Metin Kaçan "Ağır Roman" "Fınchk Sekiz", "Harman KaplarT'dan sonra bir öyküler toplamıyla geliyor okurlarının karşısına. "Adalara Vapur"daki öykülerin ner birisi için ayrı bir yazı yazılabilir; ancak bunlardan kimileri içeriğinin yoğunluğu ve bunu sade, enerji yüklü sözcüklerle, kısa cümlelerle anlatması açısından ayrı bir tat veriyor. şimdi, psikiyatri kliniklerinde sürünüyor olurdu." (s. 144) Çok şükür biz Türkiyelilerin önemli bir şansı var. Derdimizi birine açıp dertleşmek istediğimizde "bunlardan bana ne, git uzmanına, konuş" türünden tepkilcralmıyoruz. "Sen kendini kovalıyorsun be adam!.... biz, güzel düşüncenin yeryiizüne aksetmiş haliyiz. Peşinden koştuğun güzellikseningüzelliğin" (s. 145) Anadolu bilgeliğinin insancıİlığını, Mevlana'nın "Kim olursan ol gel" diyen insan sevgisini; folklorik öğe, kültürel bir miras olarak alamayız, çünkü çok daha öte bir şey, bir yaşam anlayışı, insana ve onun ilişkilerine bir bakış tarzıdır. Bıınlar da neıden çıktı diyebilirsüüz, ama okuduğumuz şey bilgilendirme kaygısı taşıyan öğretim ldtabı değil bir edebi eserdir. lnsanda çağnşımlar uyandırıyor. "Adam her şeyi unutmuşken, Rabbinin adını unutamayışını ve onu kurtaranın, Rabbinin, sonsuz merhamet duygusunu hatırlar." (s. 145) Nasü ki aradığın güzellik kendi içindeyse, "kafan karıncalandıkça", her şey birbirine karıştığında "Yarabbim" diye çağırdığında da kurtarıcın kendinsin, bir de perdesizkaranlıksız içten ilişkiler. Psikofoglar, uyuşturucular, 'sahip olduğun kadar' olacağını zannetmeler de "Tlabbin" olabilir. Arıcak her "Rabbin" merhameti de kendine göredir. Her edebi eserin sonsuz 'biricikler' kaynağı olduğuna inanırım. Bir sanat eseriyle kurulan her ilişki biriciktir. Onu tüketen (okuyan, seyreden, dinleyen, vb.) insanın düşüncesinde hareketlenmeler, belleğinde oluşan çağrışımlar, düş gücünde uyanan hayaller farklı farklıdır. Bu; kurulan ilişkinin özneye ait kutbudur. Eserin işlevi; onu tüketem üzerindekendini gösterir, ancak onun da kendi tarihsel birikimleri teknik yanları, dili, kurgusıı, konusu vardır. Sanat eseri; kendi tarihsel birikimlerinin, üretildiği dönemin etkilerinin ve sanatçmın yaratıcılığının organize olmuş gücü olarak ortaya çıkar. Bunlarda söz konusu ilişkinin esere ait (nesnel) kutbudur. Sanat eseriyle kurulan ilişki hem özgür ve biricik, hem dekoşulludur. Metin Kaçan'ın Adalara Vapur'unu büyük bir keyifle okudum, edebi lezzeti tattım. Bu tadı veren, keyif sağlayan yanı neresi; diye kendi kendime sorduğumda şunları fark ettim. llk olarak şunu söyleyebilirim; okuyucu anlatılanlarla doğrudan doğruya yüz yüze getiriliyor. Araya gözlemîer, betimlemeler yığılarak, onun kendini katmasının volları tıkanmıyor. Halbuki, güçlü simgeler, anlatımda imge bolluğu bu açıdan bir engel oluşturabilirdi. Yazar hem bol imgeli bir biçem sergiliyor, hem de okuyucuyla olayları çarpıcı bir şekilde yüz yüze getiriyor. Okuyucu herhangi bir koşullanmaya kurban gitmiyor. "...Kalktım ışığıyaktım.Tırsmıştım. Bir de ne göreyim? Firavun muhabbeti yapan MetJn Kaçan'ın Adalara vapur'unda. okuyucu anlatılanlarla doğrudan doğruya yuz yüze getlrillyor. Araya gözlemier, betimlemeler yığılarak, onun kendini katmasının yollart tıkanmıyor. ha mutlu olursun. "Oysa bıraksa kendini güzel ruhuna, bugüne kadar terkedilmiş kulıına... Belki anlayacak muammasını, bir kürelik yol daha aşılacak, ezelden bu yana." (s. 136) Şiirsel söylemle gerçekleştirilmiş koca bir düşünce yumağı, çağrışım seli. Her insan biriciktir, her yapıt biriciktir, her ilişki biriciktir. Bu keyfı, heyecanla söylenmiş bir varsayım değil verili durujndur; gerçekliktir. Tbpu topu 46 kromozomcıan kopyalanan vücudumuz bile biricik değil mi? Milyarlarca insandan hangisi diğerinin tıpatıp aynısı. Tek yumurta ıkizleri arasında bile farklılıklar var. Kaldı ki; sayısız etkenin altında şekillenen kişilik nasıl ayrıksı olmasın? Fakat, ister fiziksel varlığımız ister ruhsal dünyamız olsun birtakım evrensel gerçeklikler altında benzerdir. Önemli olan bu evrensel niteliklerimiz üzerine zengin biçimler yapılandırmaktır. Kopya davranışlarla, içeriksiz imajlara tapınarak bu sağlanamıyor. Yazın alanında da özgünlük saygı duyulacak bir değerdir. Anlatım tekniği, düşünce yoğunluğu, okuyucuyu kendine katabilme, onu kendi üzerine düşünmeye yöneltebilme gücü; eseri etkili kılıyor. "Adalara Vapur"daki öykülerin her birisi için ayrı bir yazı yazılabilir; ancak bunlardan kimileri içeriğinin yoğunluğu ve bunu sade, enerji yüklü sözcüklerle, kısa cümlelerle anlatması açısından ayrı bir tat veriyor. "Değişik Akıl" adlı öykü bunlardan birisi. İnsanın; koca bir tarihi boyunca arayışları, bu uğurda düştüğü yanılgılar ve umutlan birkaç sayfada sergilenebilmiş. "Köken olarakelealındığında,belirli bir milleti, dini, rengi temsıl etmesine rağmen o hepsinden sıyrılıp tarihin ona sunduğu bu resmi açıklamalardan uzaktakaiangeçmişiniarıyordu." (s. 143) Burada öyküye konu olan kişinin ne aradığını (arzuladığını) anlıyoruz, önemli Î olan da budur. Onun milliyeti, rengi, dini filan vardır. Okuyucu burayı istediği gibi doldurabilir. "Sen kendini kovaLyorsun be adam! Ben yokum, sen yoksun; biz; güzel düüncenin yeryiizüne aksetmiş haliyiz." letişim araçlarında, ahlaki söylemlerde, politik gevezeliklerde günübirlik ilişkilerde bol laf az içtenlik var. Başkalarına "akıl" veren genellikle kendini saklayandır. Olumsuzluklarını gizleyip, özveri, saygı belirli bir disiplin isteyen davranışlan başkasına yıkma çabasıdır. Kendini saklayan, "minicik karanlık" (s. 144) olarak etrafı aydınlatacağını sanır. Ancak bu iki yönlü tutumuna" azımsanmayacak bir zılgıt yer" (s. 144). En iyi mesaj yaşantılamayla verilir. Yaşantılayacağın şey ise kendi potansiyellerindir. îç dünyasıyla yüz yüze gelmek istemeyen kimse kendine perdeler çeker. Önyargıları, kuşkuları, imaj kaygıları, çıkar hesapları ona perde, insani doğasında bulunan güzelliklerine hapishane olur. "Bırak bunları, insanız" (s. 144) der, bir yaşlılar grubu. Örneğin bu yaşlılar grubunda Mevlana'lar, Yunus'lar, Hacı Bektaş'lar, Pir Sultan'lar da varmış. Onlar da demiyorlar mıydı, "Ne ararsan kendinde ara. Kudüs'te Mekke'de Hac'da değildir", "72 milleti bir bilmeyen insan mı" diye. "Ey fani! Sormakta olduğun bilmeceye ulaşman için, karanlığı tanımalısın", (s. 144) Karanlık insanın kendisi. Örtülerle kendini karanlıklara gömmüyor mu, her şeyi aklileştirip hesaplcitapçıkar çukuruna yığmıyor mu? Varlığının anlamını dışsal olana bağlamış insanın hali; Modern Dünyanın "uygar" coğrafyalannda açıkça görülmüyor mu? Psikologların divanları biricik sığınma kovukları oldu. Muhabbet, insan olarak insani ilişki; profesyonellerce yönlendirilen, para ödenip öğrenildiği sanılan birmesleğe dönüşmüyor mu? "Onun durumunda bir Batılı olsaydı, Izleninı mıştı apastol. Birkaç fisKe vurup, Fiko'nun intikamını aldım. Beni tırsıtmanın cezasını polisler versin diye karakola götürdüm. (Firavunun Gözleri s. 31) Başka bir örnek; " Ahşap bir binanın gıcırtıyla açılan kapısı, konuşmaları bölüyor. Içeri girdiklerinde yaşlı kadın görüyor kızını. Kızı hamile, çaresiz. Sanki kadının yıllar önce yaşadığı du < CUMHURİYET KİTAP SAYI 646 lavuk! Soymak için girdi|i odamua sız SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle