Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bereketli Topraklar Üzerinde FETHİ NACI S abırla derlenmiş gözlemler, toplumsal gerçekliğin insan gerçekliğiyle birlıkte uyumlu bir biçimde verilişi, insanların idealizeedilmeden içinde yaşadıkları şartlarla bağlantılı olarak ele alınışı, ayrıntıların ustalıkla değerlendirilişi, sanırım, Bereketli Topraklar Üzerinde 'yi güçlü kılan başlıca öğeler. Kış aylarında tarım alanında yapacak hiçbir iş bulamadıklan için "Orta Anadolu'nun seksen evlik köylerinden" birinden iş ve ekmek aramak üzere Çukurova'ya inen üç köylü arkadaş: Inâhsızın Yusuf, Pehlivan Ali, Köse Hasan. Orhan Kemal, bu üç köylü aracılığıyla fabrikalardaki, inşaat işlerindeki çalışma şartlarını, sonra DÜyük toprak sahiplerinin tarım işletmelerinde çapa çapalama ve harman yerinde buğdayı sapından ayırma işini gözler önüne serer. Orhan KemaJ'in anlattıkları henüzgerçek sanayi işçisi değildir; Bereketlt Topraklar Üzerinde'nin işçileri bir ayağı köyde, bir ayağı kentle köylüişçiler. Orhan Kemal, onları anlatabilmek için, onların çalışabilecekleri işleri seçmiş. Bu işler, bir eğitim, bir çıraklık gerektirmeyen işlerdir çoğunlukla. Romandaki olayların hangi yılda geçtiği kesin olarak beÛi değil; belli olan, günde 1218 saat çalışıldığı ve karşılığında sadece üç lira bilmem kaç kuruş alındığı yıllarda geçtiğidir. Çalışma şartlan ise bugün artık inanılmayacak kadar berbattır: Fabrika penceresinde cam yerine çuval kullanılır. Sonuç: Zatürree. Işte köylüişçilerin kaldıkları "ev": "oturduklan 'ev', ıki mahalle aşağıda, mahalle muhtarının bir zamanlar nayvanlarını bağladığı, tabanı hâlâ gübre örtülü, genişçe bir ahırdı. Atsinekleri vınıltılı daireler çizerek uçuşuyorlardı. Harap kerpiç duvarlar yarı bellerine kadar ıslaktı. Oda ekşi ekşi fışkı kokuyordu." (s. 75) Köyün besleyemediği, toprağın kente, yani işe ve ekmeğe ittiği köylüler, en ağır iş şartlarında çatşmaya, verilecek herhangi ücreti kabul etmeye, ahırlarda yatmaya razıdırlar: Yeter ki iş bulsunlar! Iş bulabilmek için, patronun sömürüsü yanında ırgatbaşının sömürüsüne de (haraç almasına) razıdırlar. "Irgatbaşıya haraç vermek"ten, Bereketli Topraklar Üzerinde'nin önemli bir özelliğine geçebiliriz. Romanda anlatılan köylüişçiler henüz sömürü bilincinden çok uzaktırlar. Bütün özlemleri "Bir tahta araba, pazardan sebze, meyve..." (s. 174), ya da "Hafız Ali'nin dükkânı gibi bir dükkân..."dır (s. 27 3). Gözleri bireysel çıkarperdesi ile örtülüdür; el yordamıyla bireysel kurtuluş yolları ararlar. Bu bilinç düzeyi, belirli şartların belirlediği bir bilinç düzeyidir. Bunu çok iyi bilen Orhan Kemal, toplumsal gerçekliğe, biraz da onların görebildiği, anlayabildiği ölçüde yaklaşmaktadır. Sömürü bilincinden uzak emekçiler, sömürünün en belirgin, en yüzeydeki, en somut biçimlerini görebilirler genellikle... Sözgelimi fabrikadaki emekseımaye ilişkisini değil de ırgatbaşının aldığı haracı görürler sömürü adına. Orhan Kemal de o kadarını gösterir. Ya da tarım işletmelerinde, ırgatbaşının kumar oynatıp "mano" almasını, kumar oynatmak için faizle para vermesini, işçiyi esrara alıştırmasını,batözde45 işçi yerine 32 işçiçalıştırmasını ön plana alır sömürü adına. Derinine pek inmez. Bile bile. Y M ' M İ I ıtoğişldHBP Burada Orhan KemaJ'in bir çabasına değinmek gerek. Romanın birinci baskısı 1954'te, ikinci baskısı 1964'te. Başka türlü söylersek, biri, Demokrat Parti döneminde, öbürü 27 Mayıs ertesinde. Birinci baskı 288 sayfa, ikinci baskı 427 sayfa. İkinci baskının kapağında, vayınevi şöyle demiş: "Yayımlandığı sıralar 'yılın en başarılı romanı' sayılan bu kitabı Orhan Kemal, ikinci baskısı için üzerinde tam bir yıl çalışarak, adeta yeniden yazdı." Orhan Kemal gerçekten çahşmjş roman üzerinde. Önce, birinci baskıdaki şive taklitlerini kaldırarak çok akılhca bir iş yapmış. Sonra, romana yer yer bazı ekler yapmış. Bunların bazılan gerçekten Gurbet Kuşları, Arkadas Islıkları, Yazmak Doludizgin, Tersine Dünya, Bereketli Topraklar Üzerinde, Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl, Sokakların Çocuftu, Devlet Kuşu, Cemile, Baba Evi, Önce Ekmek, Avare Yıllar, Yalancı Dünya, 72. Koğuş, Müfettişler Müfettişi/ Orhan Kemal/ Tektn Yayınevi Orhan Kemal'in son kitabı, 'Yazmak Doludizgin'de bugüne dek, yayımlanmayan günlükleri ve şiirleri yer alıyor. Eseri, Orhan Kemal'in kuçük oğlu, sevgili Işık Öğütçü, büyük bir sevgiyle ve özveriyle derlemiş ve "Vadalaşamadığım Canım Babama..." diyerek Orhan Kemal'e armağan etmis. 264 sayfalık 'Yazmak Doludizgin'de yer alan Orhan Kemal günlükleri, yine Orhan Kemal'in: "Bütün sözlerinden bal gibi şiir sızıyor" dediği büyük şair Nâzım Hikmet'le birlikte, Bursa Hapishanesi'nde geçirdiği 3.5 yıllık koğuş arkadaşlığı süresince tuttuğu günluklerle başlıyor. Sofya'da, ölümünden öncesine dek sürüyor. Kimi uzun, kimi kısa tutulmuş günlüklerde en küçük kurgulama, tasarlama yok. Hepsi de gerçeğin canb birer belgeleri; Ornan Kemal'ce yaşamanın 'an'lık ve 'günlük' olaylan... Takvim sayfalarınayazılıvermiş bir tümcenin altında bazen ne büyük gerçekler var. Her günlük, her tümce, Dİzleri elli altmış yıl öncesine, îkinci Dünya Savası yıllanna, Bursa Hapishanesi'nin dondurucu koğuşlarından birinde yatan Nâzım Hikmet ile Orhan Kemal'in dünyasına, o dönemin gerçeklerine götürüyor bizi. O günlüklerde bazen küçücük mutluluk tınılan, bir bakışın, bir sözün özelliği, etkili bir mektuCUMHURİYET KİTAP SAYI 642 bun, gelen bir haberin sevinci, ya da kahrını buluyoruz. Günlüklerde okuduğumuz her sözcük, yaşanmışlıktan alıyor gücünü. Her günlüğün üstünde, o dönemin ışığı, yaşalan, sancıları, korkulan ve telasları var. Örneğin, akşam yemeği olarak yedikleri çamurdan farksız pirinç lapası.. Nâzım Hikmet'in cezaevi marangozhanesinde aşın çalışmaktan yorgun duşerek akşam erkenden yatması..yine Nâzım Hikmet'in bir yıldan beri giydiği yazlık keten pabuçlannın üstüne, ayağının hava alması için zımba ile delikler açması, tasın üstüne yağlı boya ile lale resmi yaparken, süreldi ıslık çlıyor olması... "..onsekız saat içinde adem babalardan bu üçüncü kurban. Ölülerden birini dün çöp arabasıyla götürmüşlerdi. îkincisi bizim odanın bitişiğindeki eczanede. Hasan deliydi. Yetmiş İkinci Koğuş insanlarından biriydi. Sefalet; öylekanıkbir avuç kemikten ibaret kalmış ölüyü gördüğüm zaman acımadım, iğrendim... (9 Şubat 1943, sayfa 25) "..ölümler ard arda geliyor. Iki ihtiyar kişi daha gitti. Birisi Ali Baba, öteki Emin Dedc.Emin Dede, Nâzım Hikmet'in, 'Memleketimden İnsan Manzaralan' eserinde bahsettiği tiplerden birine, 'Çargalar gördüm... Madenin tuncu, insanın piçi' falan dedirttiği sözleri bu Emin Dede'denalmıştı... (17Şubat 1943,sayfa26) Uzatmayayım; insan günlükleri okudukça, kendini Nazi Kamplan'nı anlatan bir romanın içinde buluyor gibi oluyor. Günlüklerde Nâzım Hikmet ile olan günlük yaşamlanrun yanı sıra, Orhan Kemal'in kendi aile yaşamına yönelik günlükler de var. Orhan Kemal'in çoculdanna, evine ne denli düşkün biri olduğunu, baba yanını da öğreniyoruz. Oğlu Nâzım'ı severken nasıl şımarttığını, küçük Nâzım 'ın babasıyla olan şakalaşmalarına da tanık oluyoruz. Yazmak Doludizgin'de, Orhan Kemal'in, 1939 yılı Nisan'ında, Kayseri'de yazmaya başladığı ve belirli aralıklarla 1969 yılı Aralık ayına dek sürdürdüğü şiir serüvenini de buluyoruz. Yapıtta Orhan Kemal'in 94 şiiri yer alıyor. "Şarkılarını kesin radyolann Şarkı mevsimi gelmedi daha! Mendil kadar gölge Iki tutam hava Bir lokmacık ekmek Haram edilirken insan soyunun yüzde altmışına Oturup balıklara acımalıyız demek?" (10/10/1940 Bursa Hapishanesi, s. 114) Kitabın son bölümünde ise Orhan Kemal'in ölümü üzerine, pek çok ünlü şair ve yazarımızın ağıt şiirleri yer alıyor. "Seslendi bez dokuyan basma dokuyana/ Duydunuz mu arkadaşlar/ Kim çıktı dışan/ Orhan Kemal" dizeleriyle Fazıl Hüsnü Dağlarca; "Çağdaş Ferhat'tı Orhan Kemal/ Bilirdi kayalar nice sert/ Yara yara geldi dişiyle tırnağıyla" dizeleriyle Talip Apaydın; "Orhan gidiyor/ Aydın gerçekçiliğiyle/ Yaşayın yaşayın/ Ama eğilmeden" diyen dizeleriyle Sabri Soran; "Uzanırsa bir el, fakirliği içinde/ Cömert, büyük varlığı içinde/ Kuçük, ama sıcak Orhan Kemal'in elidir bu/ Dostça elimizi sıkan" dizeleriyle Salim Şengil; "Sevgili Orhan/ Ne yaparsan yap, saati kurma/ Her geçen gün yeni bir gerçek oluyor/ Seninle hep uzaklık gibi böyfe" dizeleriyle Edip Cansever; "Gerçek vatanseverliğe, ınsanlarımızın/ acılanna eğilmekle vanlabileceğine inandı," dizeleriyle Orhan M. Arıburnu ve yer darlığından yer veremediğim Ümit Yaşar Oğuzcan'ın, Fethi Savaşçı nın, Turgut Akıncrnın, H. Zekâi Yiğitler'in, Mehmet Salihoğlu'nun, Nevzat Üstün'ün, Nuri Doğu'nun, llhan Demirarslan'ın ve Nurer Uğurlu'nun ağıt şiirleri yer alıyor yapıtta. • SAYFA 5 sadık ki, sabahleyin bir tüy kadar hafif ve Ajanslannı açın.