07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

üzgünüm; zaten sevinç diyordum, tcrtemiz eömleğime değen akşam gölgesi kadar tunaf..." diyor şair. endi dilini oluşturmak, kendine has "Suya" bakıp temiz su ummak varsa da, bir biçemi hem anlam, hem de dil "daha yoğun, daha içrek" sularda kederleyıkatmanlannda kotarabilmek her şakanıp "olmak" fikri daha ağır basmaktadır. irin düşüdür kuşkusuz. Ne yazık ki çoğu zaArdından da "içimiz bize Kederle baksın" man gerçeğe dönüşemeden, düşsellikte kadiyerek kendisi için yeni bir coğrafyanın sılan bir olgudur bu. Şairlerin umutla umutnırını geçtiğinin altını çiziyor. suzluk arasındaki bir köprüde yıpranarak Kitapla aynı adı taşıyan Olmanın Halleri çabaladıklan bir dil yaratma isteği, onlann bölümünde olma kavramının, asla bitmeyeyazınsal kontrollerini kaybetmelerine bile cek umutsuz bir yolculuk serüveni olduğu Çağnmzın okuru lle şalrl neden olabilir kimi zaman. "Dürüstçe herbelirgin bicimde hissediliyor. Bu duygu AsEskiden dervişler, zahmetli ve perhizli kes için konuşan güzel dili bulamaz" diyen kı adlı şiirde yalın ama çarpıcı olarak verilbir sürede artnma isteğiyle çile çekerlermiş. Blanchot mütniş bir belirsizliğe çekmez mi miş: "olmanın demindeyim; Sanki siz de bir çilehanedesiniz ve çilekeş konııyu? ÜstelİK cünümüz şiirinin sık sık beyhudenin ilminde! Acının ilk anda var bir ömrü sürmektesiniz. Bu ömrün sözheder olduğu şairler aynı sözcükler ve ayettiği öfke ve isyandan sonra usul usul gecükleri "Olmanın Halleri"nde şöyle giri nı imgelerle, aynı şiirin versiyonlannı yazılen keder, olgunluk yoluna döşenen taşlar yor siirinize: "lanet", "kör ve sajhr mağa yorlar eleştirisi genellemelere yüz vermedeğil midir? Sina Akyol da büyük bir yetra", "cüzzam", "ejder", "ejderha , "kurtla yenleri bile zorluyor ister istemez. Yazın pafkinlilde işlediği keder izleğinin, içsel olarak tasının kaotik haritasmda özel ışığa sahip kirın memesi"... yapılan yolculuğun yeni bir evresinden başka bir şey olmadığını söylüyor alçak sesle. Çağımızın çilehanesinde ise ölüm oruç mi şairler hemen fark ediliyor (ya da edilKusurlannı fark ediş (ama elestirel bir balart, intihar komandulan, terör, açkkvesa melıdir) demek yanlış olmaz sanınm. Bu şairlerin en belirginlerinden biri olan Sina Akkış değil bu) ve bunlan kabullenerek oluvaş var. Çağtmızın okuru ile çag'ımızın sanaDİleceğinin söylemi, bu bölümdeki şiirleıri, hangi boyutta ve nasıl kucaklaşabiliyor yol özenle kurduğu yapıtıyla (tüm şiirlerini kastediyorum) kendine özgü bir gezegeni rin toplamından çıkan bir imgedir aslında. sizce? oluşturuyor diye açımlamak istiyorum bu Bir sonraki bölüm olan Tas Yorumların Derine bakarsak; gerek ölüm oruçlayazıyı. da, taşın eskil ve bilge sessizfiğinin altı karını tutanlar, gerekse o ölümlere sırtları"Iyidir yalın söz" diyerek dil eksenini bezılmakta, deyim yerindeyse taşlar arası hunı dönenler.. gerek terörü tercih etmek lirlediği şiirlerinde Sina Akyol, susuşu ve rufi köprüler kurulmaktadır. "Taşa kestin, durumunda kalanlar, gerekse o teröre neredeyse aslını satır aralanna gizlediği söyelmas oldun hu sana!" dizesiyle işaret edikurban gidenler. hepsi de... "lanet", "kör lemiyle, gezegeninin o kendisine has atmoslen dönüşümsellik, bu bölümdeki şiirlerin vesağırmağara", "cüzzam", "ejder", "ejferini yaratıyor yülardır; hünerle. Yalınla babilinçli bir geometriyle oluşturulduğunu derha "," kurtlann memesi"... gibi.. ve gisiti aynı şey zannedenler için, bu iki kavradüşündürüyor. Sıradan taş, elmas ve Sata tabi'lerle, güzelce anlatılabilir bence. mın tarkinı gösteren bulunmaz bir ayraçtır şı arasında kurulan düzleme girildiğinde, Sözgeümi şiirin, "toplumcu gerçekçi" Akyol'un şiiri. Hep hoşgörülü ve babayâni taşın hallerinin öyküsüne gönderilen "ol... "bireyci" gibi tanımlarla adlandınlmış sesiyle kimi zaman Dİr tasavvuf ehü, kimi zamanın' çetin yolculuğuna kapılıp gidiyoruz. olmasını, o adlandırmaları yapan anlayısman da bir zen ustası gibi konuşmasına karÇırağınin "ustam taşın kaç kırat?" sorusuların sığlıklarıyla ilişkilendıriyorum. (11şın, semantik olarak son derece sağlam yana "Varlık sende, yontadur" diyen ustanın han Berk'in 1970'li yîllarda, Gislaved fabpısıyla çağının şairidir o. Everest Yayınlan bilgeliği, Sata taşının mitsel imgesi, "taşıyla rikası işçilerinden şimdilerde müteveftarahndan basıfan son kitabı Olmanın Halkonuşur; bari bana söylese!" diyen şairin fa } lüseyin Çapkan için yazdığı "Hüseleri sözünü ettiğim tarzını korur gibi eörünbiraz da umarsız sitemi ve "Kalmaktır... taş yin Çapkan İçin Ağıt" şiirini nasıl adlanse de, belki ilk ağızda fark edilmeyen Dİr de/ dahi eskir" dizesiyle oluşan felsefik bovut ğişiklik, yeni bir anlamsal katmanın sınırladıracağız? "Siyasal şiirin üstün örnekledagösteriyor ki, bu bölümdeki şiirler aslınrını geciş olgusunu sezdiriyor dikkatli okurinden biriydi" mi diyeceğiz?.. Yoksa da tek bir şiiri oluşturan mozaiğin parçalaruna. Önceki şiirlerinde duyumsattığı taşlı"Dönem içinde elbette bulunması gerendır. ğı sulamanın keyfi gibi ânı yaşama olgusu ya ken 'llhan Berk siyasal şiirinin' özgün örSon bölüm Ejderimleyim adını taşıyor. da Haytalarla Hatmiler'de doruğuna çıkan neklerindenbiriydi" mi diyeceğiz?.. ŞöyYaşam nehrinin akışı acının kıyılarından ironik dilin oluşturduğu hoşgörüylekanşık le desek nasıl olur? "Sanki 'mükemmel' geçtiğinde beliren çetrefil süreç hızını alıp boş verme söylemi, aslında onun genel izbirşiirdi.") kedere dönüştüğünde, oluşan dinginliğin leği sayılabilecek (ol)âna övgü izleğinin öğekalıcı olmadığını imliyor bu bölümde S. AkDeğilmiki onaöylebelletilmiştir inleridir. Oysa son kitabında bu durum değişyol. lçinin ejderi bir türlü rahat bırakmaz san insanın kurdudur.., ölüm oruçıan, inmiş, yerini kendini alttan alta duyuran, deonu ve tam da her şey soğuyor denilen bir tihar komandoları, terör ve savaş hep olarin bir keder izleğine bırakmıştır. Ama sanoktada püskürtür alevini. Unutmanın secak. Bir parantez daha: Tohuma kaçmış kin ve ağır bir kederdir bu; acının travmarin sulanna dalmaya çalışırken yakalanıveroğlumun, asker olduğunda, teröre kurtik hezeyanı değil. Bu bağlamda şair, olmamiştir gibidir şair: ban gidebileceğini düşünmüşve "iyi" bir nın güzergâhında yeni bir menzili katetmek"Aiztn ağza sunduğu şiir yazmıştım. Oğlum teröre kurban gittedir diye düşünüyorum. o derın bellek seydi, belki de "antolojiler"e girebilecek Birkaç bölümden oluşan kitap Suyahatırlar ve söyler:" bu şiire hem de tırnak içine alarak iyi başlığını alan ve prelüd sayılabilecek bir şiBir türlü erişilemeyen huzur, ilk bakışta bir şiir diyebilir miydim? Siz bakmayın irle başlıyor. Kitabın farku bir izleğinin olbu bölümde organik bağı yolcmuş gibi göbenim tohuma kaçmış oğluma, milyon duğu bu şiirden işaretle sunuluyor okura. rünen (ki aslında iyice içseÜeştirilmiş derin tane oğul var, hatta nâlâ erken erken ölürÇünkü: bir bağ vardır) Tamirci şiirinde bir temenler. Demek istedim ki, söz hangi mânâya "elbet üzgünüm; ben kadar, benim kadar niye dönüşür: MEHMET KAZIM mek ki... "Olmak"ı, hiçbir zaman sonu gelmeyecek bir süreç olarak göriiyorum. Zannımca, insan, "olmak"a soyunmaya kalkışmışsabile, "fazla"sını,hâlâtaşıriçinde. lşteofazlası, "olabilmek"yolundaki yürüyiişünden her an caydırabilironu. Caydığını fark ettiği anda pişmanhk duyup yeniden "olmak "a soyunmaya kalkışacak olsa bile... Ve, "olmaz"ını arayıp.. onu bulup.. ona kavuşup Aına insan fazlasıyla fazladırve usandırır. Kitap adıolarak değil, hallcrin adı olarak, böylesine dipsiz bir kuyudur olmanın halleri. Kuyunun ağzından dibine inen, kuyunun dibinden ağzına çıkan "dokıı", sanki böyledir, sarmaldır. Ben şimdi kim bilir neler söyledim. Dilerim, olmak bahsinde, iyi şeyler (yani doğru şeyler) söylemişimdir. Zaten pozitif bir enerjiyle söyledim; "olmamak"ın halleri deyazılabilirelbet, ama olmanın hallerine soyunmak nasıl da güzel bir çıplaldıktır. Bilirsiniz, yapraklannı döken ağaçlar adamakıllı soyunurlar, sonra yeniden giyinirler, sonra yeniden soyunurlar. Onlar olmanın hallerini tarif ederler, gidip gelerek. "Nasıl olunurolunmazPBunehal?.." demiştiniz. "Olmak, olamamaktır.., olamamak ise huyudur olmayı özler hep" diye hayli uyauruk bir yanıt versem size.. okur ciahil, hangimizi keser? Öyleyse bana sormayın. Ne 'atalarım', ne de tarih açıklayabilir bunu. Toprağa fosforunu henüz vermeye başlamış gencecik bir "eski" gövdeyc. giderek onun belki de hâlâ sağlam kemiklerine sorsanız, biliyorum ki oradan da yanıt gelmeyecek. Oyleyse nafile gayret; ne siz sormuş olun, ne ben uzatmış olayım. Kestim kısa: Değişeduran hayata, o hayatın değişeduran insanına sormalı: tyi ama, neyi soracaktık.. diye bir retorik! düşer, oraya bakmalı! Evet, hâlâ aynı kanıdayım; az veöz sözle yazılmalı şiir. Az ve öz sözle yazılabiliyorsa, hem yoğun olur.. hem de zannımca iyi. Tıpkı mesajların da az ve öz sözle verilmesi gerektiği gibi... Beni kör ve saöır mağaramda ejderimleyken yakalayanlar, o mağaranın dışındaki "çocuklar"ımla da yakalayabilirler beni. Dizlerini ka natmış.. elleri maşrapalı çocuklarımla... Şairler ile okuyucu arasında, buluşulabilecek sayısız hat vardır. Kucaklaşmanın boyutunu, bu. bağlamda, o hatlarda aramak gerekir. Üç aşağıbeş yukarı aynı politik bağlanmanın çevresindeolan şairler, farklı şiirlerçıkartabilirlerortaya. Çünkü, herkesin şiiri, kendinedir. Bütün bu söylediklerim, "Çağımızın okuru" ile "çağımızın şairi"nin o "sayısız hat"larda mutlaka kucakJaşmakta olduğunu anlatmak için yeterli değilse, yani ben yanılıyorsam, hiçbir hatta kucaklaşamıyorsa şair ile okur, vuslat, bir başka "uygar" zamana kalmış demektir. Son cümle: Fazla söze tahammülüm yok diyedir herhalde; dervişermiş edasıyla yazdığımı söyleyenler oldu. Aman, katiyen!.. Bu saptama fazlasıyla rahatsız eder beni. Benkim..dervişermiskim?.. Dervişinermişin zamanında "ekonomi" yoktu.. ama dil yalındı! Şimdi değil! Varsın olmasın, ben o eski dili, o güzel dili seviyorum, yeğliyorum. Günümüzün yabancılaşmış söylemiyle ilişkilendirerek, dönüştürmeyi de başarabiliyorsam eğer, ne mutlu! Izın verirseniz, biraz da "duyarlt okur halleri"nden söz edelim. Olmanın oldurmanın yorgun bahsinde, insan olmak kan ter içinde üstümüzc çöküyor. Neki.. amansız bir yokluğun kıyısınâa birden çocuklanıyoruz. "Çahuk Tamtrcı" ştırinızdekı o çocuk çıg"Upn sevincinı duyacagız duymasına da, şairin yaşadığt heyclan izin vermıyor huna. "Ey çocuk, imkâmıza / gıderiz, bıze kalırız"... "Ey çocuk, maşrapam/ taşırdoldur, bana ver" diyorsunuz. Ölüp gttmiş ve "acısuya kavuşmuş" şairin dingin scsiyle, ama müthiş bir kederle kalakalıyoruz Olümün dingınlig'ı ve kalmamn kederi iistüne neler söylemek ıstersiniz? Sanatın her çağdaher dönemde el atmış olduğu.. ve elini tabii ki bundan sonra da geri çekemeyeceği evrensel bir izlektir "ölüm . Klişemi söyleyeyim: Sevinç ve keder bir madalyonun iki yüzüdür. Sürekli bir sevinç hali yoktur, olamaz! Sevinç hali tıpkı mutlufukgibi anlıktırya da dönemseldir. Keşke denilebilseydi; sürekli bir keder hali de yoktur, olamaz! Çağımızdan bakıldığında, ister "acı" diyelim, ister "keder".., bir paydadır; çağımızın "ortakpayda"sıdır. Demek istedim ki, dipte bir tortudur keder ve kalıcıdır. Siz o kalıcı do•• I Sina Akvol İçin Olmanın Dönülmez Halleri K "Fakal çocuk, sen kurtul... kanayan dizlerini çabukyıka, temiz tut..." Sina Akyoİ şiirini izleyenlerin hemen fark edeceği üzere bir geçiş kitabıdır Olmanın Halleri. Şairin alışagefdiğimiz biçimde işlediği anlam katmanlarının dışında, farklı bir yere geçmenin hazırlığını tamamlayıp, köprünün sonuna geldiğini gösteren bir işaret şamandırası özelliğini taşımaktadır kitap. Şiirinin rotasını sorgulayan her şairin zaman zaman yaşadığı bu geçiş evrelerinin dayanılmaz çekiciliğinin yani sıra, tehlikesi de büyüktür elbette. Çünkü gecişe başlanılan yerden geri dönmenin, kendini tekrarlamanın labirentinde hapsolmak olduğu bilinir. Sina Akyol gibi yapıt kuran bir şairin bu tehlikeyi gözardı ettiğini düşünmek, biraz safdillik olur sanınm. Son derece eminim ki, olmanın geri dönülmez halinin sularında gezindiğinin farkındadır şair. Bu farkındalığını kitabının sonlanna doğru yerleştirdiği. "Vmman geçen kus dönmezgeri, çatlar" dizesiyle gösterip, geri dönmeyeceğinin sırnnı vererek bir yandan pekiştirirken, biryandan da okurunun yüreğine merakın zehrini akıtıverir sessizce. Sina Akyol'un dilini oluşturmayı kotarmış, artık altında imzası görülmeden de tanınabilecek kadar barizleştirmiş bir şair olduğu düşünüldüğünde, sözünü ettiğim geçiş döneminin izlediği bir köprükitap olarak Olmanın Halleri'nin önemi daha da artıyor. Ancak kitabın önemi yalnızca buradan gelmiyor elbette. Kitabı farklı kılan bir başka unsur da, her an melodramatik bir yapıya dönüşebilecek ve aşm duygusal bir söyleme kaçılabilecek izleğini sürerken, şiiriyle arasına bir nesnellik mesafesi koymayı başarabilmiş Akyol. Son yîllarda çok az şairde göriilebilecek soğukkanlı bir ustalığı, sözün sıcaklığını düşürmeden sürdürmüş. Öte yandan imge oluştururken, piramitsel bir yapı oluşturarak, günümüz şiirinin en büyük handikaplanndan biri olan bağlantısız imgeler yığını tuzağına da düşmemiştir. Piramitin tabanını oluşturan şiirlerini kendi içindeki örgüsel imgeler, o bölümün bütünsel imgesini oluştururken, bölümler de piramitin (yani kitabın) tepe noktasındaki asıl imgeye odaklanıyor. Dizelerdeki hece sayısının son derece kontrollü oluşu da gösteriyor ki, piramitin her taşı büinçle ve sabırla oturtulmuştur. Şair, okuruna duru ama derin bir yapı sunarak, kendini okurunda içselleştirmenin hazzını yaşamaktadır diye düşünmeden edemiyorum. Kitabın tümüyle okunmasından sonra şu soru zihinlere sızıyor usulca. Olmanın dönülmez halinden nereye ulaşacaktır Sina Akyol şiiri? Zehrimizle barışık, bekleyeceğiz, merâkile... • SAYFA 1S CUMHURİYET KİTAP SAYI 642
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle