Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ERAY CANBERK ugün 6O'lı yaşlarını sürenler Hayat dergisini çok iyi hatırlarlar. Hayat 1950'li yılların ortalarında çikmaya başlamış, kısa sürede önde geıen bir "magazin" dergisi olmuş, özellikle genç kuşaklar arasında okur bulmuştu. Dergi yalnızca genç kuşakların değil yaşlı kuşakların da dergisiydi. Bu geniş ilginin pek çok nedeni vardı: Baskı tekniği (tifdruk denen yeni bir teknik), kâğıuı (ince ve nitelikli), kapak resimleri (çoğu o dönemlerin ünlü ve yabancı sınema oyııncusu kadınlar), yenilıkçi sayfa duzeni. Dış görünüşle ilgili nedenlerden başka içerikle ilgili nedenler de vardı ve bu nedenler "magazin" dergisi olmanın getirdiği, hep genel geçer olan nedenlerdi; zemine ve zamana uygun olmak gibi. Hayat Amerikan hayranlığının gündeme geldiği, Amerikanvari hayat görüşünün ıthaf edildiği, Amerika'ya benzeme hevesinin yaratndığı o dönemde "aile' dergisi olarak evlere gırebilme olanağı olan, ailece okunmasında sakınca görülmeyen bir dergiydi. Şevket Rado derginin yönetmeniydi ve her hafta yayımlanan köşe yazılarıyla okurlar tararından tanınıyordu. Rado nun yazıları doğrudan güncel siyasal olayları konu almadığı için yansız gözüken, biraz öğiıt verici, sıradan okurun hoşlanacağı tarzda ahlâkî, "modern ' ama bir yandan da "bizim" değerlerimize sahip çıkan bir kalemin ürünleriydi. Rado'nun sohbet niteliğindeki bu yazılan 1950'li yıllarda ülkeyi yoneten Demokrat Parti'nin siyasal anlayışıyla, bir başka deyişle "Amerikanvari demokrasi" anlayışıyla tersleşmiyordu. 1960'tan sonraki siyasal değişim içınde de Hayat yayın yaşamını, Rado da köşe yazılarını sürdürdü. Fakat yazar ve dergi yönetmeni olarak tanınan Rado 1970'li yılların başında bir başka nedenden giindeme geldi. O yıllarda hafif müzik bestecisi ve sanatçısı olarak adını duyuran Hümeyra'nın "Kördüğüm" adlı şarkısının güftesi herkesin dikkatini çekmiş, şarkı dillerden düşmez olmuştu. Güftenin Şevket Hıfzı'ya ait olduğu ortaya çıktı. Peki, Şevket Hıfzı kimcıi? Şevket Hıfzı'nın Şevket Rado olduğunu öğrendiğimiz zaman şaşırdığımı hatırlıyorum. Çünkü az da olsa Şevket Hıfzı'nın şiirlerine rastlamıştım; bu imzayı tanıyordum. Sevdiğim şiirleri yazdığım şiir defterimdeki 1959 tarihli sayfalarda Şevket Hıfzı'nın "Kaybolan Sevdiklerim" başlıklı şiiri bile vardı. Nereden bulmuştum, natırlamıyorum B Mektuplarm ışığında bir dönem şını şöyle dile getiriyor: "Fakat bu başarı Şevket Hıfzı'nın şairliğine malolmuştu. Artık şiir yazmıyor, şairlikten yavaş yavaş uzaldaştığını nissediyordu. Gündelik fıkra yazmak tüketici bir işti ve şiir yalnız kendisine bağlananlara sadık kalıyordu." Anlaşıldığı kadarıyla geçim derdi baskısının yanı sıra Şevket Hıfzı'yı bir başka yaşam biçiminin, bir başka dünyanın baştan çıkarıcdığı da şiirden uzaklaştırmış. Böylece yazar Şevket Rado şair Şevket Hıfzı'nın yolunu kesmiş. Bu durumu yine kendi kaleminden şöyle dile getiriyor: "Kısacası artık Şevket Hıfzı şiir dünyasında kalarak hayatının bundan sonrasını Şevket Rado'ya bırakmış bulunuyordu.' §evket Hıfzı'nın serüveni karşısında bir şiirsever olarak biraz hüzün, biraz burukluk duymamak elde değil. Eğer Şevket Hıfzı'ya yakınlık duymuşsanız, Şevket Hıfzı umut bağladığınız bir şair olmuşsa bu duygulara bir de kırgınlığı ekleyebilirsiniz. Araştırmacıyazar Emin Nedret Işli Şevket Rado'ya Mektuplar başlıklı çalışmasında üç şairin (Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat) Şevket Rado ile olan ilişkisine "Dört Şair" başlıklı bir yazıyla değinmiş. Yazının sonlarında şöyle diyor tşli: "Gençlik ve ilk yazarhk dönemlerinde çok sıcak olan ilişkiler, ilerleyen yıllar ve yaşlarda aynı derecede yürümez. Orhan Veli'nin erken ölümü, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat'ın Ankara'dan îstanbul'a geç gelişleri ilişkilerin gölgelenmesine, natta kopmasına sebep olur." Bu görünürdeki nedenlere belki "huzün, burukluk ve kırgınlık" da eklenebilir. Bu gölgelenme ve kopmada farklılaşan yaşama biçimlerinin ve dünya görüşlerinin de etkisi olmuştur belki yımlanan Doğan Kardeş dergisinden söz ediyor. Ayrıca bir önceki mektupta çeviri konusundan söz edilmiyor. Nitekim bundan sonraki 22.3.1947 tarihli mektupta çeviri konusu ve telif sorunu üzerinde duruluyor. Daha sonraki mektuplarda La Fontaine çevirilerinin serüvenini öğreniyoruz. Orhan Veli 17.1.1949 tarihli ve Yaprak antetli mektupta Rado'ya "Sen bizim Yaprak'la hiç alâkadar olmuyorsun." diye sitem ediyor. Oktay Rifat'ın ilk mektubu 30 Kânunı evvel 1939 tarihini taşıyor. ilk mektuplar daha çok "ailevî" mektuplar. Mektuplar arasında Zonguldak'tan gönderilmiş bir mektup da var (31 Kânunı sânî 1943). Bu mektubu Rado eski yazıdan yeni yazıya çevirerek saklamış. Mektuplardan Oktay Rifat'tn 1940'ların başında Ahmet adlı bir roman yazdığım ve bu romanın yayımlanamadığını öğreniyoruz. Şairin ilk kitabı Yaşayıp Olmek ve Avarelik Üzerine Şiirler in başına gelenler uzun süre mektupların ana konusu olmuş. 27 Ağustos 1947 tarihli mektupta Oktay Rifat yeni ev adresini vermiş: Uludağ Sokak 11/1 Maltepe/Ankara. Böylece şairin "Uludağ Sokak Satıcıları" başlıklı şiirinin esin kaynağını da öğrenmiş oluyoruz. Oktay Rifat Baudelaire'den yaptığı "Fakirlerin Ölümü" başlıklı çeviriyi de Rado'ya göndermiş. Aynı şiiri daha sonra Orhan Veli'nin üe çevirdiğini biliyoruz. Orhan Veli şiiri "Yoksulların Adı" diye çevirmiş. Melih Cevdet Anday'ın ilk mektubu Çanakkale'den gönderilmiş ve 19.7.1941 tarihini taşıyor. Anday osıralaryedek subay. Anday'ın mektuplan da daha çok "ailevî" konular çerçevesinde. Ankara Radyoevi'ndeki bir olaydan ötürü Anday'ın mahkemeye verildiğini öğreniyoruz. Kitapta olayla ilgüi gazete kesiği de yer alıyor. Işli'nin hazırladığı kitap görsel malzeme yönünden zengin bir kitap. Bu açıdan okura ve edebiyat araştırmacılanna olanak sağlıyor. "Dört Arkadaş" başlıklı yazıda da belirtildiği gibi üç şairin Rado'ya yazdıkları mektupların hepsi eski yazı. Kitapta mektupların özgünleri de (fotokopileri) verildıği için şairlerin eski yazı el yazılarını da görebiliyoruz. Ba Oktay Rlfattn ilk mektubu Şevket Hıfzı'nın yayımlandıktan çok sonra edindiğim Şiirler (1970) adlı ve alt başlığı "Bir Başlangıcın Hikâyesi" olan ve Şevket Rado imzasını taşıyan kitabına bakıyorum; "Kördüğüm" 1933, "Kaybolan Sevdiklerim" 1935 tarihini taşıyor. Rado'nun kitabında "Bir Başlangıcın Hikâyesi" adlı uzun yazıda Şevket Hıfzı'nın şiir serüveni anlatılıyor. Kitaptaki şiirlerin ilki 1931, sonuncusu 1941 tarihini taşıyor. Şiirlerinin yayımlandığı 10 yıllık süre içinde Şevket Hıfzı olumlu eleştiriler almış. Cahit Sıtkı ve Ahmet Muhip'le adı birlikte anılmış. Ahmet Haşim'in ve Nıırullah Ataç'ın övgüsünü kazanmış. Hukuk öğrenimi için Ankara'da bulunduğu sırada yine Ankara'da bulunan iiç genç şairle; Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la arkadaşlık kurmuş, sırası gelince bu şairlere her yönden destek olmuştu. Kendi anlatımıyla "geçinebilmek için çalışmaya mecbur olmuş" ve genç yaşta gazetelerde çalışmaya başlamıştı, Istanbul'da düzeltmenlikle başlayan basın yaşamı yazar olarak Ankara'da sürmüş, 1937'detekrarîstanbul'a gelince kendini iyiden iyiye gazeteciliğe vermişti. Şevket Rado Hukuk Fakültesi'ni bitirme başarısını ve şairlikten uzaklaşıCUMHURİYET KİTAP SAYI 635 Şiir senüveni Orhan Veli'den Rado'ya Orhan Veli'nin Rado'ya yazdığı mektuplar (ilk mektup 31.5.1939, son mektup 17.1.949) arasında bir kopukluk göze çarpıyor. ilk iki mektup 1939'da yazılmış. Sonraki mektup tarihsiz ama 1946 ya da 1947'de yazılmış olabilir. Çünkü mektup "Bundan evvelki mektubumda size birçok kitabı tercüme etmek istediğimden söz etmiştim." diye başlıyor ve 23 Nisan 1945'ten başlayarak ya zı mektup zarflarının özgünleri verilmiş. Buradan şairlerin yeni yazı el yazılarının güzel, okıınaklı, işlek yazılar olduğu anlaşılıyor. Mektupların eski yazı ile yazılmış olmaları dışında başka ortak özellikleri de var. Mektupların hemen hemen hepsinde şairler çalışmalarının yayımlanması konusunda Rado'dan yardım istiyorlar. Bu açıdan mektuplar ülkemizde yazarın "gelir"i konusunda somut ve ayrıntılı bilgi kaynakları. Kitabın resim (totoğraO yönünden de zengin olduğunun altını çizmek gerekiyor. Enis Batur'un kitabın başında yer alan "Türk Şirünin Şeytan Üçgeninden Mektuplar" adlı yazısı yazarların, sanatçıların mektuplarının yayımlanmasının "etik" yanına değiniyor. "Yazı/n" adamı olarak mektupların gün ışığına çıkarılmasında yarar gördüğünü oelirtiyor Batur. Edebiyat tarihi açısından, meraklı ve araştırıcı okur açısından mektupların önem taşıdığını kabul etmemek olanaksız. Batur'a göre Işli'nin çalışması "sıkı" okur için bir "postmodern" roman tadında. Şevket Rado'ya Mektupların kitaplaşmasında Emin Nedret Işli'nin araştırmacılığının, merakının, "sahaflığı' dert edinmesinin büyük payı var. Kitap elbette Işli'nin ürünü ama bu ürünün ortaya çıkmasında bir oluşıım zinciri de söz konusu. Işin temelinde şiir, şairler, dostluklar, ayrılıklar, mektuplar, gereksinmeler var. Sonra Şevket Rado'nun büyük bir titizlikle sakladığı "mektuplar" geliyor. Burada insanın aklına bazı sorular takılıyor: Rado bu mektuplan yalnızca duygusal nedenlerle mi sakladı? Yoksa "heleci" yanı mı ağır bastı? Yoksa Şevket Iıfzı'nın anısına mı...diye uzayıp gidebilen sorular. Kitap bu açıdan da ve bir başka yönden de bizi Şevket Hıfzı üzerine düşünmeye çağırmıyor mu?... Mektupların Rado'nun ölümünden sonra eşi Türkân Rado tarafından ayn bir titizlikle korunması zincirin bir başka halkası. Belgelerle yetinmeyen Işli'nin ilgili kişilere başvurması öteki halkaları oluşturuyor. Uzun sözün kısası Şevket Rado'ya Mektuplar yaratıcıyla yapıtı arasında "mahrem" ve kesin bir ilişki olduğuna inananlar için önemli bir kitap. Üstelik beklenmedık bir zamanda ortaya çıkması başka çalışmaları da ateşleyecek nitelikte. • f SAYFA 5 J