02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olarak da algılanabilir açıklık. Bu, dünyaya karşıt bir seçenek ve çıkış yoİudur. Tarihin tiim bilinç biçimi (siyasal, sosyal ve sanatsal) özgün olgulan yaratması, geçmişin eskiyen değerlerini terk etmesi ya da günceli, toplumsal dokunun gereksinimleri açısından yenilenmesi zorunlu olandır. Değerlerin değişebilirliği kavramsal olarak iyinin bir başka dönem ve başka sosyal toplum açısından kötü olabilmesi de değişebilirliğin nitel boyutlarını anlamlandınr. Ancak sürekli insanın tek kanıtı ve macadele alanı özgürlük kavramıdır ve özgürlüğün seçeneği hemen her bireyde farklı imler uyandınr, sürekli ileriye doğru kopan (gelişen), evrensel anlamlarla kendini bincik olanağa dönüştürür. Özgürlük kavramı, anlama yüklediğimiz insanla birlikte, bilinç ve duygu biçimlerini geliştirmiş içliğidir. Özgürlüğün Geldiği Gün, yaşama nedeninin aynı zamanda çok güzel ve çok özgün bir ölme nedeni olabileceğini de duyumsatan; düşünce ve güncelın hızını belleğe, belleği tarihseltanıklığa dönüştüren yazılardan oluşuyor. Yazarşair Hüseyin Atabaş'ın tüm yazılannın iç dinamiği de diyebileceğimiz Düşünce Korkusu'nda çizdiği çerçeveyi mevzi olarak da değerlenairmek olanaklıdır. Atabas'ın söylemiyle somutlarsak; "... ifadesi özgür olmayan insan yoksanmaktadır. Insanı insan kılan, yaşamına anlam veren niteliklerin başında, ner anlamdaki özgürlüklerine sahip çıkması gelir... ifade özgürlüğü halkının insan olma hakkıyla aynı anlama geldiği anlayışını öncelikli politika durumuna yükseltmek uygarlığın göstergesidir... Düzen, açıklık içerisinde yapılacak eleştirilerden ve tartışmalardan elde edilecek doğrularla kendini yeniler. Çağımızda, devletin reklam kuruluşlan gibi davranmaktan vazgeçmesi, insanları tek yanlı koşullandırma eylemini terk etmesi gerekir. Ne yazık ki şimdilik böyle bir olasılık gözükmüyor!.. Bu söylediklerimi sanınm erk sahipleri de biliyordur. Ama düşünce özgürlüğünün önünü açmak için onların özgür olmadığı da biliniyor." Yaşamm gfcderl Bilinen odur ki, ya da bılinmelidir ki; hiçbir sanat eseri, türü, içeriği ve biçimi ne ve nasıl olursa olsun yaşamın gizleri, gizemi üzerine düşünmeden kendisini anlamlı kılamaz. lyi bir sanat ürününde, hele bu düşünsel ağırlıkta olan bir metin ise, yaşam her yerdedir ama gerçek hemen niç bir zaman mutlak değildir. Bu nedenfe verili bir yazar olarak Hüseyin Atabaş, yazann bilinçli bir süreç yakalanmasını, yaratılandan yaratana doğru (somuttan soyuta) gerçeğin boyutlandınlmasını, insanın daha iyiyi istemesiyle özdeşleştirir. Özgürlüğün Geldiği Gün'deki yazılar; önyargısız gözleme, cesur, birikımli ve yer yer deneysellikle karşımıza çıkar, nesneDiği düşünsel öznelliğe dönüştürürken okur için de boşluklar bırakır. Okurun bu boşluklardan içeri girmesini ister. Kitabın I. bölümünü oluşturan Bilim ve Sanatla da seçtiği konu başlıklan; Popülizm ve Sanat, Din Devlet ve Sanat, Günlük Gazete Kültürü, Kitabın Ömrü Kısalıyor mu, Okumanın Yazı Kı§ı, Bilim ve Sanatla, Futbol Sanat ve Ötesi, Kültürsüzlük Depremi okurun önündeki, yararlı çalışmalar yapabilecekleri düşünsel alanlardır. Öylesine ki düşünceleriyle Atabaş, niteliksel olarak genişlemekte, ancak düşüncenin mutlak iktidara dönüşmesine izin vermemektedir, iktidardan yana olmamaktadır. Yazüanndaki ince duygu ve sadelik, derinlik ile okurunu buluşturur ve bir köşeye çekilip okurun dinleyicisi olur. Bu tavırla Atabaş, özgürlüğün öncelikle özgünlük sorunu olduğunu ve inceliğimizi yitirdiğimiz sürece de bunun olanaksızlığını dramatize eder. Hem demokratik hem de hümanist bır tavır. Yazmanın, yazar dışındaki öznesi, CUMHURİYET KİTAP SAYI 554 onun gerçekliğine, hatta toplumsal vaklaşımlarıyla belgeselliğine yönelebilmesidir. Bu durum, nesneleri ve özneleri açısından kesintisiz olanaklar oluşturmasa da, yazar için ayrım noktası; yazann sürekli ve yaratıcı bir özne olmasından kaynaklanır. Yazar, bütünleşme ya da ayrışma yoğunluğuyla (nitelikli olan bütünleşirken, niteuksiz ve genel olandan aynşması söz konusudur), bir an ve süreli bir durum yaratır kendine; bu esinlenme gücüyle yaratmanın organik bağıdır. Ancak an ve süreli durum, esinlenme ve yaratma bir ömrün karşılığıdır, ömrün tümüyle ilişkisidiryazardâ. Yazar bu organik bağlan oluşturduğunda esinlenen olmaktan çıkıp esinleyen olana dönüşür. Bu yönüyle yazılanın dışındaki gerçekliğin de öznesidir, sanatsal ürünüyle de empatik çağnşımlar yaparak birçok özneye dönüşür. Hem etkin hem de empatik çağrışımlara yol açmasıyla yazar, her açıdan tüketilecek bir ilgi odağına dönüşür. Bu noktada söz konumuz yazar Hüseyin Atabaş, özgürlüğün çerçevesini dar tanımlarla çizmez. Çünkü sanat çok şey üretiyor oısa da kötülük üretmez ve insanın dünya ile ilişkilerinde aynı amaçlara yönelmesinin önüne geçer. îlk bakışta bu eylem biçimi geJeneksel insan ilişkilerine aykın düşse de, aynı amaçlar için farklı düşünme biçimleri ve çözümferi üretmek sanatsal nesnenin estetik, hatta etik bovutudur. Özgürlük, kavram ve anlam olarak sonsuzdur. Atabaş bu sonsuzluğa katılır ve sonsuzluğun kımi katlarmdan düşünce ve derinlik boyutları sunar. Bu başka bir zamanın çağrışımıdır, ancak başka bir zaman; hiçbir zaman geriye dönük değildir. Başka zamanlan duyumsattığı Popülizm ve Sanat adlı yazısında Atabaş; "Popülizm gibi bir konuyu gündeme getirmek isterken, niçin sanatı örnek olarak öne çıkanyorum? Şunun için; sanatın pek çok dalı doğrudan muhalif bir kimlik taşır, şiirde olduğu gibi. Kimi dalı politikada doğrudan kullanılmaya elverişli değildir, müzik gibi. Kimi dalı fazlaca politik bildiri ile yüklendiğinde sanat olma niteliğini yitirir, resim gibi... tüm bunları göz önünde bulundurarak halk kuyrukçuluğunun önünü kesmek yine de sanatsal bir duyarlılık kazanmakla olanaklıdır" diyor. Söz konusu edinilen geçmiş ile karşılaşmak olduğu kadar, geleceğe ilişkin bilinen gerçeğin de eleştirel bir yaklaşımıdır. raltılmış ve aynntılan gerici bir sistem tarafından oluşturulmuş hayat biçiminin tadını duyumsamak olası değil. Ancak hem bu hayat tarzı üretiliyor hem de estetiğin içeriği ekonominin şablonunda aktörd oluyor. imge şairlere karşrn bir karşıtlık yaratma gücünden çıkarîhp pazann çığırtkanı ya da özgürlüğün karşısında denge ve pazarlık gücüne dönüştüriilüyor. Sanatsal köküyle önceliğini şiir üzerine kurmuş olan Hüseyin Atabaş; yumuşak, bağırmayan, lirik bir şiirin kuşkusuyla yaşar yapıtlannda. Çok açıkça söylemese de, onu şiir yazmaya taşıyan değerler, gelenekle bütünleşüen yerde değildir. Şiirin sağduyu işi olmadığını çok iyi bilir. Geleneğe lcarşı kendi yaşamsal değerlerinden yola çıkar şair, genel anlamda bir reddetmeyi hayata geçirmek cabasını taşır. Reddetmek özgün bir sairde imgenin en saf, ancak derin halidir, şiirsel kuşku ise sairin topluma karşı duyduğu derin kuşkunun ürünüdür. İmgenin en saf hali olan reddedişi ve imgenin sürekli yetersizlik duygusuyla varoluş nedenini, Özgürlüğün Geldiği Gün, ana başlıklarının içerisine alır. Çünkü Atabaş'ta anlam, islevin anlaşılması sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Arabeske, argoya, liberal imge gücüne (bunların hepsi birer yabancılaşma ürünüdür) karşıtlık yaratır onun imgesi. Kimilerinde ise imge, uzlaşma ve teslimiyet olabiliyor. Kitabın II. bölümünü; unutturulmaya, gözden kaçınlmaya, erdemin niteliksizleştirümesine karşı yazılar oluşturur. Bu yazı başlıklan; Çakma Taşı Kav Kıvılcım, 1988'den Şiire Bakmak, Edebiyat Şiir ve Politika, Şiirin Ulusal Kimliği, Ümarsızlığın Şiirini Yazmak, ŞiirÇalmanın Rengi, Ankara Üzerine Şiir Yazmak'tır. Bu bölümdeki yazılar genç şairlere de önemli iletiler yollar, etık sorumluluğu duyumsatır; bende izler bırakan önemli ve anlık olmayan yazılar Edebiyat Şiir ve Politika için düsüncelerini şöyle aktanyor Atabaş: "Edebiyat; estetik bir tat vermek amacıyla ya da böyle bir amacı olmasa bile, biçimsel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen yazıb ve sözlü anlatımlardır. Bu anlamda sanatsal duyarlığı ilgi alanı olarak seçmek yalnızca insana özgü bir özelliktir... Sanatın, dolayısıyla edebiyatın en yüce amacı: Beş duyunun al gılanndan oluşan aklın dogmatikliğinden insanı kurtarmak tır... Çünkü imge, alışılmamış deyim yerindeyse yadırgı söz demektir. Şiir insana yeni duyarlıklar kazandırır, varolan duyarlıkları ve algıları inceltir. İnsanın, evreni estetik, politik, sosyal birikimin bütünselliği içinde algılamasını sağ lar... Ancak, günümüzde medyanın el attığı şirin politikadan ve poetikadan soyutlanması söz konusudur. Has şair olduğunu sanan kimileri de bu rüzgârla sayrulup gidiyorlar." özgürlüğün Geldiği Gün neredeyse kımsenin oynama dığı, herkesin seyrettiği oyu na karşı da bir tavır sergili yor. Hayatımızın seçiciliğıne öznel bir süreç olarak olumlu varoluşlar taşıyan her biri bugünden gelecek olan, kaygılandığımız azaldığımız sesleri taşıyor lar. Çünkü onlar, düşünct ve özgürlüğün mücadele lerinden geçmiş ve düşüncenin maddi olanaklarını özgürlükle biçimlendirmişlerdir. Hüseyir Atabaş, yer yer doğasın da ve dokusunda olar mizahın seçkin incelik leriyle, düşünce ve emeğine duyduğu saygıyla kitabının son bölümünü oluşturur. Bölüm başlığı yine işlevseldir: Doğru Sözün Sahiplen! Aziz Nesin'siz Türkiye, Uğur Mumcu, Ceyhun Atuf Kansu ile Buluşmak, fedailer mangasında Rıfat Ilgaz, Köylüleri öldürmekle özdesleştirilen Şükrü. Erbaş, öncü geyiğin ardındaki Veysel Öngören ve acılı bir kusağm tanıklığını onurlu bir mücadeleyle edinmiş ve taşımıs Mehmed Kemal doğru sözün sahipleridir. Aziz Nesin'siz Türkiye başlıklı yazıda, güncel gerçekliğimiz eleştirilir. " Yetmiş beş yaşını kutlamak üzere Ankara'da kendİsi için yapılan bir toplantıda şöyle diyordu Aziz Nesin: "Beni yetiştiren bu ülkeyeborcumu ödeyebilmem için besyüz yu daha yasamam gerek... 1993 Torbalı Güz Şenliklerindekonuşması yasaklanmıştı. Şenlik sonuna dek oradan ayrılmadı. Her etkinliği, her söylesiyi izliyor, parmağını kaldınyor, söz aldıktan sonra yarım saat konuşuyor, adet yerini bulsun diye de sözlerini bir soru ile bağlıyordu. Bir izlencede en çok bir saat konuşacakken, on etkinlikte beş saat konuştu. Aziz Nesin boşu boşuna Aziz Nesin olmadı ki!.. Onsuz bir Türkiye'nin üzerine ölü toprağı serpileceğinclen korkuyorum. Onun bıraktığı bunca yapıta, oluşturduğu savaşım geleneğine karşın hâlâ susuyorsak, aptallığı hak etmiş ounuyor muyuz?" Hüseyin Atabaş'ın şair duyarlığıyla oluşturduğu Özgürlüğün Geldiği Gün adlı yapıtını, yaşantılanmızın sonrası için de oluşturduğunu düşündüm. İnsanın temel çelişkisi sürdüğü sürece, sürecek olan özgürlük sorunsalına çağdaş yaklaşımlar ve duygu alanları yaratması şu günlerin kaosunda daha bir önemli. Ne güzeldir bir yazann, bir şairin yaratıcılığınayaslanıp hem anlamı hem de bilmeceyi kurması! İnsanın çağdaş değerlerde buluşabileceği ve kendisini durmadan yenileyeceği yer, anlam ve bulmaca değil midir? Anladıklarımızın ve çözebildiklerimizin sonuçlarına bakarak: Sahi, sadece anlaşılabilir olanı anlavanlar gerçekte ne kadar az şey anhyorfar!... • Özgürlüğün Geldiği Gün/ Kültür Entomin ıritaHkstzteftlrHniesl BakanlığıYay./Uis. , „, Hüseyin Atabaş. özgürlüğün cerçeveslnl dar tanımlarla çlzmez. çünkü sanat çok şey üretiyor olsa da kötülük üretmez ve İnsanın dünya ile nişkiiertnde aynı amaçlara yönelmesinin önüne geçer. Paramparça getecek John Berger, "Estetik gucun şemaları, ekonomik gücün amblemleri olmaya uygun düşüyordu. Bu süreçte yaşanan deneyimin hemen tümü imgenin dışında bırakılmıştır* diyor. Geleceği paramparça etmek için çabalayan yeni dünya Dİrleşik kapitalizmi, kendi gücünün dayanaklannı temel üretim ilişkileri kadar, hatta üretimin de önüne geçilecek şekilde yeniden biçimlendirirdı. Her türlü ilişkısinde üretici güçlerin kendini kabul ettirmesinde, somut ve soyut olgulardan biri dildir. Günümüz kapitalistleri üretimden gelen çelişkileri ve zayıflıklan, yaşamın tüm alanlarında kullandıkları liberal imge gücü ile unutturmaya, ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Liberal imge, dar anlamı ve işlevsel boyutuyla kapitalizmin bütünü, ancak öne çıkardığı, sevimli kılmaya çalıştığı yüzüdür. Reklamlann ve sayılann dılidır; kur farklarını, trendlerin, bilboardlann, markalann imiyle konuşturup anlaştırıyor bizi. Bu dilin imgeleriyle buluşup sevişebiliyoruz. Ancak bu dilin imgesinde özveri, dostluk, sevmek edilgen ve aşağı bir durum. Daha ileri götürürsek kuşatılmışlığın iktidan örgütlü dokulara karşı, argo, arabesk ve liberal imgeyle savaşımını sürdürüyor, sömürüsünü güçlü kılıyor. Yine ilginç ancak üzücü olan ise, bu güç kendini aydınlara rağmen değil, çok zaman aydınlann eliyle meşruiyet zeminine taşıyor. Gerçekte seçilmiş, da SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle