Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Varohıscu Psikoterapı MARJORIE T. KYLE V aroluşçu Psikoterapi ve Anabilim: May ve Yalom (1989) tarafından tarif edilen varoluşçu psikoterapi "geniş kapsamlı ve psikoterapik sistem değildir; bir referans sistemidir kişinin, hastanın sıkıntısını belirli şekilde görüp anladığı bir paradigmadır" (s. 382). Varoluşçu psikoterapi, hastanın sıkıntısının, ölüm, özgürlülc, yalıtım ve anlamsızlıktan oluşan dört ninai ölüm kaygısıyla ilişki kurma şeklinden kaynaklandığı inancına dayanır. Terapistin amacı, danışanın, sıluntıya neden olan insan varoluşunun bu kaçılamaz kaygılarıyla bilinçdışı çatışmalarını anlamasına yardımcı olmaktır. Danışan altta yatan çatışmayı anlayarak, çatışmayla başa çıkmaya yönelik uyumsuz yolları tanımlayabilir ve bireyin temel varoluşunun "getirileriyle" başa çıkmada daha uyumlu yollar geliştirebilir. Bu nedenle, bu bireyin varoluşçu psikoterapide değişikliği başlatan sıkıntısının anlamını kavrayışındaki bir değişikliktir. "Yanlış Çocuk Öldü"de Yalom (1989) küçiik luzının ölümü için tuttuğu çözümlenmemiş yas yüzünden acı çeken bir annenin terapisini tarif etmektedir. Danışanının yasının anlamını inşa ederken Yalom sorar, "Penny, Chrissie'yle her gün konuşuyorsun. Chrissie nerede? O nerede var oluyor?" (Yalom, 1989). Bu anlamların gerektiği ve oluşturulduğu varoluşçu psikoterapi için temel oluşturan iletişimsel referans sistemidir. Varoluşçu Pstkoterapı ve Politika: Varoluşçu psikoterapistler, diğer terapötik sistemlerin aksine terapistin şekillendirici ya da yönetmen olmadığını, "olası kılan veya "danışanın henüz yaşanmamış hayatının ortaya serilmesine" izin veren kişi olduğunu vurgularlar. (Corsin&Wedding, 1989, s. 395). "Yanhş Çocuk Öldü"de Yalom (1989) değişikliğin somut kanıtı olarak davranışa referansta bulunur, fakat çoğunlukla "kim, ne, ne zaman, nerede ve nasü" ile ilgilenen iletişimsel referans sistemi ile uğraşmaz. Bununla birlikte, varoluşsal psikoterapinin idaresini tarif ederken Rollo May ve Irvin Yalom terapötik ortamın hastayla açık ve dürüst bir Uişkinin gelişmesine yardımcı olacak şekilde düzenlendiğini yazmaktadırlar. "Hasta ve terapist arasına masa konmayacağım, duvarların otoriteyi gösteren diplomalarla kaplanmayacağını" ifade ederler (Corsini&Wedding, 1989, s. 395). Bu yüzden varoluşçu psikoterapist, terapötİK seyirde "kim, ne, ne zaman, nerede ve nasıl" ile ilgilenmez, fakat terapötik ilişkiyi sürdürmek için terapötik ortamda "kim, ne, nerede, ne zaman ve nasıl" ile ilgilenir. Varoluşçu Psikoterapi ve Değişim: "Yanlış Çocuk Öldü"de Yalom, danışanının yasını anlayışının yapılandırıhşını tarif eder. Ilkin terapist ve danışan suçluluğun anlamını araştırırlar, sonra "kişi ölümle birlikte yaşamayı öğrenmeden önce canhyla yaşamayı öğrenmelidir" fikrini incelerler (Yalom, 1989) ve son olarak danışan küçük kızı için tuttuğu yasın kendisi ve kendi gerçekleştirilmemiş arzuları ve potansiyelleri için tuttuğu yasla kanştığını keşfeder. Danışanın anlayışındaki değişim varoluşçu psiko irvln Yalom terapistin terapötik amacıdır. Danışanın anlayışındaki bu değişimle kendisi ve diğerleriyle uyumsuz başetme tarzları değişir ve kendisi ve diğerleriyle daha uyumlu şekillerde başa çıkma yolları geliştirir (Corsini&Wedding. 1989, s. 383). Varoluşçu Psikoterapi ve Değişmezlik: Yalom ve May (1989) terapisthasta ilişkisinin doğasının varoluşçu psikoterapide temelde önemli olduğunu yazmıştır. Varoluşçu psikoterapide karşılıklı açık ve dürüst bir ilişki terapötik süreç için önem taşımaktadır. Bu ilişki yoluyla danışan uyuşuk yatan duygularının potansiyelini öğrenir. Terapist danışan ilişkisi geçici bir ilişki olsa da, ilişki danışanın yakınlık potansiyelinin sürekli bir hatırlatıcısı olarak kalmaya devam edecektir. Varoluşçu psikoterapist danışanla otantik bir etkıleşime girerek ve terapötik ortam sağlayarak bu ilişkiyi kurmaya ve sürdürmeye çabalar. Terapist terapi sürecinin pasif bir katılımcısı değildir, tamamen aktiftir, sorulara açıkça ve tam olarak yanıt verir (Corsin&Wedding, 1989). Bu yüzden, varoluşçu psikoterapist etkileşimsel politikada değişmezliği sürdürmeye çalışır. Değişim Düzeyı: Varoluşçu Psikoterapi'deki temel bir kavram danışanın fenomenolojik dünyasının anlaşılmasıdır. Bu danışanı etkileyen ve karşılığında danışanın etkilediği eşsiz ve bireysel mir dünyadır. Bu üç tarz Umwelt ya da çevre, Mitwelt veya kişinin toplumu, Eigenwelt veya kişinin kendiliğiyle ilişkisidir. Varoluşçu terapistin hedeflediği değişim düzeyi, kendi dünyasıyla ilişki kuran bireyjn düzeyinde olacaktır. "Yanlış Çocuk Öldü"de Yalom yas tutan annedeki değişimin en somut kanıtını hayatta kalan İKİ oğluna karşı olan davranışındaki değişim olarak tarif etmektedir. Bu Yalom tarafından hedeflenen değişim düzeyinin etkileşimsel düzey olduğunu düşündürmektedir. Değişmezlik Düzeyi: Terapist hastanın yanında olarak, onunla ilgilenerek ve hastayla açık ve dürüst bir ilişki kurup sürdürerek değişimin meydana gelmesi için gereken şartları sağlamış olur. Bu ilişki yakınlık potansiyelinin bir hatırlatıcısı olarak hasta için kalıcı bir referans noktası haline gelir. Bu yüzden, varoluşçu psikoterapideki değişmezlik düzeyi terapist danışan etkileşiminin düzeyin Açık ve düpüst ohnak dedir. (düzey 2). Sonuc: Varoluşçu psikoterapi, anlambilimi dıizey 2 de saBitlemiş ve politikayı düzey 2'de değiştirmiş gibictir ve bu yüzden S2/P2 şeklinde beürtilir. Belli Başlı Varsayımlar: May ve Yalom (1989) aşağıdaki felsefi varsayımlan tarif eder: 1. Kişinin varlığını gerçekleştirmesi kişinin iyiliği için temeloluşturur (ontolojikdeneyim). 2. Anksiyete, hayatta kalma, varlığımızı sürdürme ve varhğımızı ispat etme gereksinimimizden kaynaklanır. a. Akıl sağlığı canhnın kaçınılmaz var oluş anksiyetesine katlanabilme yeteneğiyle yaşamaktır. 3. Birey ile ölüm, özgürlük ile yalıtım ve anlamsızlık şeklindeki nihai kaygılar arasındaki çatışmadan doğan varoluş anksiyetesi, terapistin, nesnel ve bas etmesi kolay hale gelmesi için korkulara indirgemeye çalıştığı sıkıntılara neden olur. 4. Gecmisin üstünü açmak önemli ve gerekli değildir. Umut ve yakın geleceği değiştirmeye yönelik çalışmaya oağlılık önemli dir. 5. Karşılıklı açık ve dürüst terapistdanışan ilişkisi iyi bir psikoterapötik çalışma için temeldir. May ve Yalom (1989) şöyle der: "Varoluşçu psikoterapi, yeni terapi kuralları getiren özel bir teknik yaklaşım değildir." (s. 363). Şöyle devam ederler: "Varoluşçu psikoterapi bir paradigmadır, bir referans sistemidir; iyi tasyir edilmiş kurallar organizasyonu değildir" (s. 394). Terapötik diyaloğa rehberlik eden referans sistemidir. Terapist klinik malzemeyi organize etmek için bu referans sisteminilcullanır, bu da terapistte kontrol ve ustalık hissinin gelişmesine yardımcı olur. Terapistin kendine güveni ve kontrolü karşılık olarak hastanın terapötik sürece güven ve inanç geliştirmesini sağlar. "Yanlış Çocuk Öldü"de Yalom, danışanın inançlan ve davranışları arasındaki uyuşmazlıkla yüzleşmek için rasyonel yaklaşımın kullanımını tarir etmektedir (Yalom, 1989). Aynı zamanda terapisinde danışanın rüyalannın kullanımını da tanımlar. Bununla birlikte, May ve Yalom'a göre gerçek değişim etkeni terapötik ilişkidir. • Kaynaklar May, R&Yalom, I. (1989). Existential Psychotherapy: R. J. Corsini&D. Wedding (y.h.) Current Psychotherapies (4'üncübs. S. 362402), Itasca, III.: F. E. Peacock Publishers, Inc. içinde. Yalom, I. (1989). "Yanlış Çocuk Öldü", Aşkın Celladı'nda. Çeviren: Zeliha îyidoğan Babayiğit hat veTerakki'nin zihniyetine sahip çıkarak, Ismet Inönü'nün "vazifemiz bu vatan içinde bulunanlan behemehal Türk yapmaktır" sözlerine koşut bir şekilde, şiadet dozu yüksek bir pratikle günümüze kadar asimilasyon uygulamak devletin temel politikası oldu. Bu nedenle T.C.'nin kuruluş belgesinin bir ifadesi sayılan Lozan'ın önemli maddelerinin çiğnenmesi, ilkelerine aykırı politikalar üretÜmesi ve uygulanılması DU süre içinde hiç eksilmedı. Lozan'da Batılı devlederin üstünde ısrarla durduklan Müslüman olmayan azınlıkların ulusal ve dinsel hakları bile çiğnenmiş, bu halkların göç edil' meleri için olmadık işler ajanlar eliyle pratiğe geçirilmişti. Selanik'te Mustafa Kemal'in evinin bombalanması gibi provokasyonlar, Varlık Vergisi gibi hukukun eşitlik ilkesine aykırı keyfi yasalar belleklerde hâlâ tazeliğini koruyan uygulamalardan bazıları. Ulusal ve kültÜPBl haklar Ve nihayet Lozan daha ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı. Ozellikle Kopenhag Kriterleri söz konusu olduğu günümüzde MGK'nin, bu kriterlerden en önemlilerinden olan ordunun siyasi yaşamdan geri çekilmesi ve yine devletin yetmiş yedi yıl boyunca kabul etmediği Kürtlerin ulusal ve kültürel haklan konusunda olumsuz tavır takınması, tartışmaların Lozan Antlaşması'na kadar götürülmesine neden oldu. Çünkü Kopenhag Kriterlerinin asd özü Lozan'da imzalanmıştı. Lozan'ın yaşamsal önem taşıyan maddelerinin gazete sayfalarında yer almasıyla tutucu, statükocu, demokrasi karşıtı Ittihatçı zihniyeti günümüze taşıyıcıların süreci sabote edici girişimleri de gazete sayfajarına yansıyıverdi. Şimdilik demokrasi istemlerine ve Avrupa Birliği'ne girmek konusunda açıkça tavır alamayanlar bir tarafta hazır bekJerken, asıl sorun, bugüne kadar uygulanmayan ilkelerin Avrupa Birliği'ne girmenin olmazsa olmaz koşulu olarak devletin karşısına yeniden çıkartılması, etkin ve yetkili çevrelerin sadece Avrupa Birliği'ne girmeyi değil, aynı zamanda gerçek anlamda demokratikleşmeye engel olma çabalarının nasıl ve ne şekilde aşılmasıdır. Kopenhag Kriterleriyle bir kez daha devletin yüz yüze geldiği Lozan Barış Antlaşması'nın 39. maddesi dil konusunda herkesin özgür kılınmasını öngörmektedir." Herhangi bir Türk yurttaşının gerek özel ya da ticari ilişkilerinde, gerekse din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasma karşı hiçbir sınır konulmayacaktır." Bir tarafta Kopenhag Kriterlerinin tartışılması, diğer taraftan Lozan'ın unutturulmava çalışılan 39. maddesi basında yerini alırken Ismail Göldaş'ın Lozan, Biz Türkler ve Kürtler kitabı gündeme denk düşmektedir. Konunun sıcaklığını koruduğu bugünlerde Lozan görüşmelerinin iç yüzünü, resmi ideolojinin Dugüne değin söyledikleriyle çelişen yanlarını öğrenmek için iyi bir fırsat sayılmalıdır. Ekleriyle birÜkte altı bölümden oluşan kitap, Lozan'a giden delegelerin seçimi, Lozan Konferansı'nın açılışından sonra yazarın üstünde önemle durduğu Musulsorunu veya yine yazarın deyişiyle bu bölümde tartışılan Kürt sorunu daha çok önem kazanmaktadır. Çünkü Lozan bir bakıma Kürtlerin yazgısının oylanmasıdır. Yetmiş yedi yıl boyunca Kürt sorununun isyanlardan geçerek günümüze gelmesi ve bugün bile siyasi gündemden hep Lozan'da adı konulmadan tartışılan Musul sorunundan kaynaklanmaktadır. Yazar, kitabın diğer bölümlerinde Birinci Meclis'te Lozan görüşmelerini ve bu mecliste yer alan Kürt milletvekillerinin konuya yaklaşımlarını ele alır. Birinci Meclis'te iktidar odağına muhalefetiyle tanınan 2. Grubun önde gelen isimlerinden Erzurum Milletvekili Hüseyin Av ' CUMHURİYET KİTAP SAYI 554 Lozan, Biz Türklep ve Kürtler MUSTAFA YELKENLİ B atılı yazarların modern Türkiye diye nitelendirdiği T.C.'nin kuruluş belgesi olan Lozan'ın üstünden tam yetmiş yedi yıl geçti. Bu süre içinde görünüm ve imaj dışında, hukuksal, sosyal, demokratik değerler ve siyasi kültür açısından ne Türkiye çağdaş bir toplum/devlet niteliğine kavuştu, ne de Osmanlı'dan devraldığı sosyaf, etnik ve kültürel sorunlarını çözümleyebildi. Ekonomik ve toplumsal geri kalmışlıkla birlikte, siyasi rejim açısından da az gelişmiş bir konumdan ileri gidemedi. ırkçı ve şoven uygulamalanyla Osmanh'nın tükeniş dönemine damgasını vuran Itti niç eksilmeyerek sıcaklığını koruması, SAYFA 16