23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selenge, Kıbrıs'ta yerliyabancı iletişimsizliğine bakıyor Lale Yüreöin Bevaz Özden Selenge, Kıbrıs'ta belli bir yeri olan reşsam ve yazarlardan. "Öncelik nangisinde" diye sorabilirsiniz. Başlangıcı ve tanınmışlığı ressamlığı ile. Bu, yazmaya sonra başlamış anlamında değil kuşkusuz. Olsa olsa, okuyucusuna ulaşması sonra olmuştur. Lale Yüreğin Beyaz, Selenge'nin ikinci romanı. KAMURAN SEMRA EREN ıbns'taki (KKTC) yerli yabancı iletişimsizliğine empatik bakışın romanı: Lale Yüreğin Beyaz, Özden Selenge'nin ikinci romanı. Kıbns'taki, öğrencilerimden sevgili Şevket Öznur adada çıkan sanatsal yapıtlan hep yollar. Bu romanı da o yoÜadı. Nisan 1999'da Işık Kitabevi tarafından yayımlanmış. Roman elime yaz sonunda geçti. Gecikmeden ve ilgiyle okudum. Yazann daha önce yayınlanmış öyküleri: Çiçeklenemeyiz Biz Erik Ağacı, Geceye Açar Gecetütenler, Fincandaki Kraliçe. tlk romanı ise Sana Sevdam San'dır. Özden Selenge, Kıbrıs'ta belli bir yeri olan ressam ve yazarlardan. "Öncelik hangisinde" diye sorabilirsiniz. Başlangıa ve tanınmışlığı ressamlığı ile. Bu, yazmaya sonra başlamış anlamında değil kuşkusuz. Olsa olsa, okuyucusuna ulaşması sonra olmuştur. Sergilerinde Akdeniz sıcaklııı, Kıbns özellikde Lefkoşa tutkusunu yakalayabildiğim Selenge'nin yazarlık yanıyla, Firicandaki Kraliçe öyküsünde tanıştım. Sanatçının ortak bir evreni var; Kıbns... Bu da doğal olsa gerek. Sanatçdarın yerelden evrensel çizgiye yol alması bilinen bir gerçek. Bedri Ranmi şiiriyle, yazılanyla nasıl Anadolu tablolan yaratmışsa Selenge de Kıbns'ın 74 öncesini ve sonrasını hem fırçasıyla hem de kalemiyle belgeselleştirmiş bir ressam ve yazar. Buna bir de eğitimci yanı eklenince tarihsel gerçekleri lirik bir biçemle izleyicisine okuruna ulaştırmakta hiç de zorlanmamış. r K Üstünde durmak istediğim Lale Yüreğin Beyaz adlı romanı da aynı özgün çizgileri taşıyor. Ancak bu romanda, öncekilere göre öznelerde belirgin bir aynlık var. Aynlığı irdelemeden önce Kıbrıs'ta dinlediğim bir fıkrayı değerlendirmemi netleştirmek adına anlatmadan geçemeyeceğim. 1974 Banş çıkarmasından sonra Kıbns'a yerleşmeye gidenler arasında Temel de vardır. Taşucu'nda eşyalannı yükleyenler büyük bir mezar tasını görünce şaşınp "Eşyalan anladık; bu mezar taşı da neyin nesi?" diye sorarlar. • • dınlarıyla; kapı aralıklanndan görünen beyaz dantellı minderleriyle ve ta yükseklerden kenti yelpazeleyen hurma ağaçlan ve elbette hisanyla Lefkoşa hayallerden süzülüp gelen bir eşsiz güzellikti benim için. Çeri ÇÖpü yok muydu? Doğrusu bunca güzeuiğin yanında hoş görürdüm. Şimdiyse kirîılikten başka bir şey yok. Güzellikîer avuçlarımızdan kayıp gitti, tutamadık. Birkaç sergimde ve bir iki öykümde Lefkosa'yı, Lefkoşalıyı anlattımsa adı "nostaljik tutkudan" çok bir vefa borcudur sanırım. ,, • Renklerle dostluğunuzu ressamlığmıza bağlıyorum. Sevdantn sart olusunu, beyaz yüreklt Lale'yt renk imgelenntzle hangı açıdan bütünlestırtp bettmledıntz? Rengi herkes sever. Renksizlik sessizliktir, sözsüzlüktür, soğukluktur buz gibi üşüten. Dahası ölümdür. Yaşamın nabzı renkte atar. Renkler yerine göre anlam kazanır bende. Resimlerimde ya da yazılanmda san, kimi zaman ölümün soğuk yüzüdür. Şöyle diyorum, "Bir kelebekti yüzümüz, uçtu gülün pembesınden, kondu çiğdem sansına". Sarı morun yanındaysa bir ateşli sevdadır. Kimi zaman da ihanettir. Sana Sevdam Sarı romanımda, okuduysa ttzgün çbbitr Özden Selenge ile romanı iizerine KAMURAN SEMRA EREN Üç öykü kitabım var. Sonuncusu "Fincandaki Kraliçe"deki öyküler oldukça uzundu. Okurlarım, sanatçı dostlarım yolda belde sorar olmuşlardı. "Bundan sonrası roman değil mi? diye. Bu bir beklentiydi ve bir dürtü; sıcak bir dürtü. Zaten roman uyurken, uyanıkken hep bana dolanan bir düştü. Yıllardır biriktirdiklerimin, kurguladıklarımın roman kalıbına daha iyi uyacağını düşündüm. Bilinçle, kararla bir tarzı yakalayarak sağlam bir kurgu ve biçemle roman yazmak hoş bir yazma serüveni ve kendimi sınama da olacaktı. Yaşama ve insana romanla yaklaşmak heyecan vericiydi. Okuyucuya geniş anlatı olanaklarını kııllanarak, yoğun iletiler sunmak bir hayli olayı, kişiyi bir tel atlamadan, bir saç örgüsü gibi örmek, karakterlerimle uzun süre birlikte olmak hoştu. Ikıncı romamnıza konu olan Türkiye'den Kıbns'a göçün öykü ve romana aktanlmasında geç kalmtşltk yok mu stzoplumsal gerçekler öykü ve roce Yd mana nasıl yanstmalı? Geç kalmışlık varsa kısaca nedenlerini söyleyeyım: Babamın öğretmenliği nedenıyle Kıbrıs'ta çok değişik yerlerde yaşadık. Çocukluğum, renkli öykülerle, masallarla dolu. O zaman oğretmenler SAYFA 14 O nce öykii sonra roman. Sizibu geçise yönelten neydi? köylünün her şeyiydi. Hep verendi o; karşılığında sevgi alandı. Köylerin şiirsel doğası da vardı. însanları üretkendi. Düğünler, doğumlar, ürün toplamalar, elbirliği ile yapılan işler, bayramlar, ölümler bile çok noş masalsı gelirdi bana. Ben yazmadan önce yaşadım. Yaşananları en ince ayrıntılarına değin gözlemledim. Gözlediklerimi korudum. Yurdumu tanıdım, bildim. Bir kara taşını, otsuz ağaçsız kıraç tepelerinibilesevdim.. Insanını tanıdım. Kaşgöz oynatışından bedeninin deviniminden, yüreğinden geçeni sezdim. Bu biriktirdiklerimi, kendimizi yazmak bir öncelikti. Yapmam gereken cv ödevlerimdi. Toplumsal gerçekler, doğal ki yaşanmışlıklardan, yaşananlardan damla damla suzülüp alınır. Yazar yaşananları üzerinde elini §öyle bir gezdirir. Pürüzler tenine değer, tenini incitir, yaralar; o zaman onlan yazar. Sanatçı gerçeklere sırt çeviremez göz yumamaz, ama bir belgeselci de değıldir. Yazınsal türü ne isterse olsun bu toplumsal gerçekleri ister bir masal gibi, ister şiirsel bir biçimle yazar. Gerçek süslendiğinde, sözcüklerin ardında saklandığında gerçekliğinden bir şey yitirmez. Okuyucu onu arıur, durutur alır sözcüklerin arasından. Sergılerinizi de tzleme olanaSı bulmuşlum Romanlanntzda da restmlerınızdekt gtbı adaya, özelltkle Lefkoşa'ya ılışkin noslalpk bir tutkunuz var O> sa bulundu Tophımtai gerçaUop ğunuz yerden çok ayrı da kalmadıntz. Sanatçı yammzı besleyen tek kaynak olduğu içın mi bu kovmaz bajfınız? Evet, Kıbrıs a ve Leıkoşa'ya nostaljik bir tutkum var. Ama kuru kuruya bir nostalji, değil bu. Arada bir iç geçirip "Ah nerede o eski günler, insanlar, Lefkoşa..." deyip yazıkianma da değil. Evet hep buradayım ama Lefkoşa nerede? O çok uzakta, daha doğrusu günbegün yok olmakta. "Sanatçı yanınızı besleyen tek kaynak olduğu için mi kopmaz bağınız?" dediniz. Otuz iki yıllık sanat yaşamıma tek kaynak Lefkoşa olabilir mi? Bir önceki sorunuzun yanıtında da söylediğim gibi gerçek bir Kıbns sevdalısıyım. Okuduğu dinlediği; gezip gördüğü her yer, sanatçıyı besleyen kaynaklar değil mi? Çocukken köylerde yaşardık. Lefkoşa ki eskiden herkes şeher derdi benim için masal ve düşler kentiydi. Yılda birkaç kez Lefkoşa'ya geleceğimizde bir hafta öncesinden coşkulanırdık. Lefkoşa'nın her evinin kapısını, kapı tokmaklarını okşayasım gelirdi, daracık yollarını, apansız karşıma çıkan çıkmaz sokaklarını hayranlıkla izlerdim. Insanı bile başkaydı sanki... Biraz büyuyünce yerlisi oldum. Yaz kış her sabah yıkanan kapı önleri, gün batımında esen serin akşam yeline bulanan feslikan (fesleğen), yasemin, tul, gül damlası, kına çiçeği kokulari; kapı önlerinde oturup elişi yapan kahve içen ka Renkterte dostluk nız, sarı aynlıktır, kopuştur. Sarı korku Vefabopcu lan renktir çoğu zaman... Lale'nin yüreğinin beyazlığı ise en güzel, en lekesiz an duruluğu ve sınırsızlığı anlatır. Insanı sevdi mi sınırsız ve sonrasız seven bir güzel yüreğin rengidir. Ve bu beyaz yürek kırıldı mı renksizliğe, umutsuzluğa değil birçok renge dönüşür. Yerel ağız özellıklerıtı ve söz dağaraCUMHURİYET KİTAP SAYI 554
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle