02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

f S lan yok. Ancak, hcr ikisi de yazın olgusunun toplumsal, yani aktörel ve işfevsel yanını vurguluyor. Evet, kinıseyi eğitmek savında değilim, ama önceliklc gcnc yazarlarımızın ve genç ozanlarımızın DU bu kitapta ele alınan sorunlar üzerinde durmalarını vc sorunların ışıöında (bcnim ışığımda değil) kendi kendilerini sorgulamalarım isterdinı. Ben de bu kitapta kesin yargılar getirmckten çok, kendi kcndimi sorguladım. Son romammz Bıyık Söylencesi pek çok yazarın artık neçcrliliginin kalmadığını söylediği "köy romanı" türünü yeniden tartışmaya açıyor hence. Köy yaptsının kentleri kusattığı, kenterlığin ne olduğunun bulanıklastıgı günümüzde, "köy romanı" "kent romanı" ayrımı yapılabilir mP Evet, yadsınması olanaksız bir gcrçek bu; iistelik köylü ile kentli arasındaki karşıthklar da gittikçe azalıyor. Gerçek başka, roman başka hiç kıışkusuz. Ornegin ortada hiç köy kalmadık tan sonra bile, köy romanı yazılabilir. Ama yaşamın romanı !,ürekli etkilememesine olanak yok. Bu bakımdan, "köy romanı" "kent romanı" ayrılığı eski sinden daha geçersiz. Bıyık Söylencesi'ne gelince, oir küçük Ânadolu kasa basında geçmesine karşın, bir bakıma geçtigi yerin de, geçtiği zamanın da dı şında eklemlenen nir roman. Kıışkusuz, küçük bir kasabada geçen bir öyküsü var; bir gerçeklik temeline oturtulabilmesi için, kişilcrinin yaşama biçi mi, davranışları, konuşmaları ve giyimleriylc bir ycrel renk de içeriyor. Âyrıca, kesin yerlemlerlc olmasa nile, belirli bir zaman dilimine oturtulmuş. Ama, diyebilirim ki, romanın gerçek konusu, günümüzün temcl sorunlarından biri: göstcrgcnin (ya da kiıııilerinin deyimiy le, imgenin) toplıım içinde kullanımı, işleyişi, algılanması, giderek güçlenmesi, gösterdiği şeyin yerini alması, onu göstcrir görünürken, ezmesi. Bıyık, ne denli görkemli olursa olsun, yalnızca bıyıktır. Ama, bizim romanda, erkekli;in, yakışıklılığın, daha da önemlisi kitcnin şanlı geçmişinin ve şanlı gclcceginin göstergesi, yani, kendi özüne dönme görüntüsü altında, bir yabancılaşına etkeni olur. Bu arada, herkesten önce, kendisini taşıyan adamı yabancılaştırır, yavaş yavas, onda gösterir göründüğü şeyden, erkeklikten bile uzaklaştınr onu. Çağdaş Söylenler'in unutulmaz yazarı Roland Barthes, yıllar önee, bakıp usanmak bilmeden göstergenin doallığını yıkmak için savaşmaktan söz eiyordu. Bıyık Söylencesi bunu yapıyor bir bakıma, kendi çapında, kendi araçlarıyla. Cene Roland Barthes, Kazan'ın Rıhtımlar Üstünde adlı filmini cleştirirken, Brecht'in aldatmacayı önlemeyc yönelik "ıraklaştırma" yönteminden söz eder. Benzetmek gibi olmasın, Bıyık Söylencesi de, kendi alçak gönüllü sınırları içinde, benzer bir anlayışla kurulmuştur: Cıımali'ye seveceruikle bakarız, ondan hoşlanırız, ama onunla özdeşleşmeyiz. ökur bu açıklamalarımza bakarak ağır bir dü\ünce yükü tajiyan, karmajik bir roman yazdığttıızı düjünebilir. Hayır, bildiğiniz gibi, Bıyık Söylencesi anlatıcının gözlem payını cn aza indirmiş,, yaiın, düz bir anlatı, birbirini izleyen olayların sergilenmesi biçiminde gelişen bir roman. Dilinin de böyle yalın olduğunu, okurıı hiçbir biçimde zorlamayacağını banıyorum. SaptırJmış göstergelerin yabancılaştırma etkinliği üstünc ayrıntılı bir kuram geliştirmek istesem, bunu göstergebilimsel bir araştırma biçiminde yazardım. Nasıl olsa, "parçalı kişiliğimde" bu da var. Bu olguyıı olııntular aracılıgıyla duyurmaya çalıştım yalnızca. Ama, söylemek bile razla, başarıp başaramamak ayrı bir sorun. Cumburiyet yazmımn önemlı bir sürecini yazar olarak ve dikkatli, irdcleyici bir okur olarak yaşadınız Bu sü'reci, yazar ve okur nitcliginin dcgişimi yönün den, kısaca değcrlendınr mısimz? Belli bir açıdan da olsa, yazınımızın 1950'lerden bu yana yaşadığı serüveni özetlemck oldukça zor. Ancak, bulundu^umuz noktadan bakılınca, belki dc ilk söylcycbilcccgimiz şey, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Fazıi Hüsnii Dağlarca, Sait Faik, Yaşar Kemal gibi yazınımızda bircr doruk oluşturan ozan ve yazarların artık azalmış olması. Buna karşılık, gerek şiir, gerek anlatı, gerek dencmc ve eleştiri açısından büyük bir çeşitlenmc, dolayısıyla bir zenginleşme görüyoruz. Örneğin bizim gençliğimizde öykü alanında iki ana çizgiden; Sait Faik ve Orhan Kemal cizgilerinden birine bağlanmak istenirdi. Sonra bunlara bir de Haldun Taner çizgisi eklendi; şimdiyse, anlatı sanatımız öyle çeşitlenmiş durumda ki, artık çizgilerde^il, çok geniş bir alan söz konusu. Ote yandan, bugiin yazınımızda "amatörlük dönemi diye adlandırabileceğimiz bir dönemin gcridc kaldığını görüyoruz. Kuşkusuz, yapıtlarıyla geçinen yazarlar bugün de yok denecek kadar az. Ama yayıncıya bir öykü kitabı ya da bir roman getiren hiç adı duyulmamış bir genç kitabını bastırabiliyor. Hiçbir tanınmış yazanmız kitaplannı yayımlatmakta zorluk çekmiyor, parasını da uygun ölçüler içinde alıyor. Bugün, önceki yıılara göre çok aaha fazla vapıt yayımlıyoruz. Hiç kuşkusuz, bu da bir gelisme göstergesi. Tiraj düşüşü biraz da b u n d a n ileri gelmekte. Bir de, sorunuzun öteki yanı, okur sayısının aynı oranda artmamış olmasından. Bu zengin yerli ve çeviri yayın ortamında okurun niteliğinin de yükselmemesi olanaksız. Yazık ki, değişik dış etkenler sonucu, nitelikli okur sayısı fazla artmıyor. Bir de şunu belirteyim: "Küreselleşme" diye özetlenen aşırı ölçüde bireyci ve sömürücü dip dalgasından en az etkilenen alan bizim yazın alanımız; yozlaşma karşısında direniyor, varlığını, işlevini ve onurunu koruyor; cgemen güçlerin elinde bir araç olmayı yadsıyor; toplum da, ne olursa olsun, yazarına daha çok değer vermeye başlıyor. • nnriK Yotvl SCMJRNCIîSl Peygamberin Son Beş Günü / Tahsin Yücel/Can Yaytnlart /312 s. Bıyık Söylencesi/ Tahsin Yücel / Can Yaymları / 167 s. Yazı, Gene Yazın/ Tahsin Yücel / Yapı Kredi Yayınlart /141 s. KİTAPTAN BİR BOLUM Bugün de dünya acılar içinde, hatta acının, tragcdyanın kat kat buyütülüp evrenselleştirildiği Dİle söylenebilir. Her akşam karşısına geçip oturduğumuz renkli cam, renk renk, boy boy, düzlem düzlem, dünyanın acılarını yığıyor önümüze, yaşamımız boyunca bir kez görmeye bile zor katlanacaöımız görüntüleri, çamurlar içinde çocuk ölülerini, bedenlerinden koparılmış başları ve kolları, insanın en acımasız edimlerini gözler öniine screrek birer çiğ görüntü tüketicisine dönüştürüyor bizleri, tizler de çig görüntülerle beslendikçe duyarsızlaşıyoruz. Alayı ya da BÜlmeceyi duyarlığımızı daha etken kıldıkları için mi öne çıkarıyoruz öyleyse? Hayır, acı da aynı biçimde etkin kılabilir duyarlığı. Ama acı genellikle bizi sarıp kavrayan, tüm agırlığıyla üstümüze çullanan, bizi kendisi dışında her şeyden yalıtlayan şeyuir. Tragedyada, böylcce, yalnızca acının açısında kalmaya yargılıdır. Aıay ya da gülmeceyse, bizi sarılıp kavranan, üzerine çullanılan "nesne" olmaktan çıkararak tüm ağırhğiyla çullanıp soyutlamayan, ama sarıp kavrayan "özne"ye dönüştürür. Üstelik, ncsneye uzakhğı ve ondan ayrışıkhğı ncdeniyle, duyarlıfia usu da ekler. Flaubert'in sırf dünyayı olduğu gibi betimlemekle, onun dışına çıktığı, ona uzaklığım belirlediği ve kendisi özne işlevini üstlenip onu nesneleştirdiği söylenir. Bir bakıma yazgıdan alınan öçtür bu. Ama, nesneleştiriyorsa, aynı zamanda nesnelleştiriyorsa, uzak bakış aynı zamanda bir ince alayı içerdiği, Nietzsche'nin "şen bilgi" dediği şeyle aydınlandıfiı içindir. Ancak, hemen söylemek gerekir ki, yapıt şen Dİlginin ışığında eklemlenmekle acıyı ya da ağlatıyı silmez; tam tersine, başka ner şey gibi onu da gerçek yerine koyar, böylece daha iyi görünmcsini, daha iyi anlaşılmasınt sağlar: fotoğraf baş aşagı gelmiş arabına göre neyse, gülen yapıt ağlayan yapıta göre odur. Yazın, Gene Yazın, s. 49 50. CUMHURİYET KİTAP SAYI 277 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle