02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir usta: Tahsin Yiicel Kapak konusunun devamı. verdik. Ama yaşlansak da parçalanmıyoruz; tam tersine, Mallarme'nin ünlü dizesini biraz değiştirerek söylersek, yaşam en sonunda kendi kendimize dönüştürüyor bizi. Her geçen yıl bizi kesin kimliğimize doğru taşıyor. Doğru, yazının değişik alanlannda etkinlikte bulundum, yazı yazdım, ancak, genel çevren değişmediğinden olacak, bu alanlar karşıt ya da birbiriylc tümden ilgisiz gibi gefmedi bana, bilimsel yönelimL bır denemc yazmaktan aldığım haz bir roman yazmaktan aldığım hazdan daha eksik ya da daha fazla olmadı. Aralarında biçem, kurgu, bakış açısından bir temel birlik bulunduğunu da sık sık sezinledim. Gcne de bu parçalı kimlik" deyimi benden çıktı. Geçen yıl yayımlanan Tartışmalar adlı kitabımda, çoğu kimsclerin beni kişiliğimin tek bir yönüne, hatta yaptıklarımın tck bir parçasına indirgenmiş olarak, yani yalnızca bir çocuk kıtabının çevirmeni, yalnızca tek bir cleştirinin ya da SAYFA 4 m~ tek bir öykü kitabının yazarı olarak tanımasından söz ederken başvurmuştum bu kavrama. Konuya başkaları açısından bakılınca, hepimizin başına gclcbilecek bir şey bu. Sizi yalnızca Keloğlan ile Köse'nin ortak yazarı, beni yalnızca Kedinin Masalları'nın çevirmeni olarak tanıyan okur, ayrımında olmadan kimliklerimizi parçalar. Ama ben kendi kendimc baktığım zaman, hayır, pek de öyle parçalı görmüyorum kişiliğimi. uenemelerimızın yer aldığt Yazın, Gene Yazın 'da iki tür yazardan söz ediyonunuz' "a Anlatacağını okurun kafauna vura vura anlatan yazar, b. Anlatacağınt (. ) yaratıcı bir okur varsayarak, yalnızca yazının iç gereklerıne uyarak anlatan yazar". Ben sizi sözcük seçiminiz ve anlatım htçımınizın yalınlıgı nedenıyle, "okurunu yaratıa ktlmaya, eğümeye çalısan" btr yazar olarak tammlıyorum Buna ne derstniz? Kimi dostlar sık sık uyanr beni, yazılarımın zor anlaşıldığını söyler; ama, elimde değil, okurun başına vuramam, çünkü, geçenlerde bir yazımda da söyledim, okuru "kendim gibi" bilirim, anlama yeteneğindcn kuşlcu duymam; bu nedenle de onun gözünü kamaştırmaya çalışmam. tşte Sennur Sezer de "anlatım biçimimin yahnlığından" söz ederek doğruluyor beni. Ancak, hemen belirteyim, okuru "yaratıcı kılmak" ve "eğitmek benim amacımı biraz aşıyor; bir düşünsel deneyimi paylaşmak dıyelim. Bu deneyimin sonunda ben ilerlerim; daha ileride değilse, benimle birlikte okurun da ilerlemesi beklenir. Yazın. Gene Yazın'ı baslangıçta bir denemeler toplamı değil de yazın olgusunu, bu arada da yazarı ve okuru değişik yönlerinden kavramaya çaüşan, başı so# nu bclli bir kitap olarak düsünmüştüm. Baktım ki, çok iddialı olacak, bir şeyler öğrctmek ister gibi görünecek, bir denemeler toplamı biçiminde kurmaya karar verdim. Az önce parçalı kimliği yadsıdım ya, sanırım, bu parçalanma eğilimi benim doğamda var oiraz. Bu ızlcnimtmızi güçlendirecek bir soru daha soracağım Bugüne kadar yazdığtnız kilaplara baktldtğında, bir yanda Öykülerinden roman ve denemelerine... yeniden yazdtğmtz Anadolu Masalları'nı, öte yanaa Franuz yaztntndan te mel eserlerın çevirilcrini görüyoruz Bunlara dıl yaptstyla ılgılı ıncelcmeleri nizı de katarsak, yazarıığınızın kaynaklart arastnda Türk halk yazınının ve Batı yazınının büyük payı oldugunu söylemek doğru olur mu? Hiç kuşkusuz. Anadolu Masallan'nı yazmış olmam bir rastlantı da sayılabilir. Ama ben bizim yazınımızın gerçek kaynağının halk yazını oldugunu hep söyledım. Uğraş alanım anlatı olduğu için de masallarımızın içeriği, biçimi, biçimiyle içeriğinin ilişkifcri üzeri ne yazılar da yazdım. Kimi dostlar, güncel deyimle söylersek, Osmanh yazınına daha "sıcak bakıyorlar", sesimizi o yazında bulacağımızı söylüyorlar. Bence tutarsız bir sav. Bizim dilmiz üstüne kurulmamış ki sesimizi duyursun. Söylemck bile fazla, yazın her şeyden önce dildir, Roland Barthcs'ın söylediği gibi, varüğı dilin varlığıyla karışır. Bizim varIığımız da öyle. Ne olursa olsun, ben dilimize, özellikle Anadolu'nun, doğduğum kasabanın diline hep bağlı kaldım. Pek öyle görünmese de kaldım. Cîüzelliğini, gizli zenginliğinı hep sezdim, çekimini hep duydum, yazının dolambaçlı yolundan, onun arılığına, kusursuzluğuna olabildiğince yaklaşma, bu arılığı, bu kusursuzluğu, bu çekiciliği, karınca kararınca, kendi söyleminde yeniden kurmaya çahştım. Bir çelişki gibi görünecek ama bu konuda en büyük desteğim de bir yabancı dille bir yabancı yazın oldu: Fransız dili ve Fransız yazını. Her ikisiyle de oldukça erken tanıştım. Şöyle böyle yirmi yaşlarında yapmaya basladığım çcviriler, r>ir baska dil karşısınaa diıimin yapısal olanaklannı araştırmamı, dolaytsıyla da onu kullanma edincimi, gene karınca kararınca, geliştirmemi sağladı. Fransız yazınına gelince, yazın düşüncemi, yazın beğenimi kendi yazınımız kadar r>u yazın da belirledi. Hiç kuşkusuz, başka ülkelerin yazarlarına da ilgi duydum. Örneğin Rus yazarları da benim için büyük bir değer taşır. Ama Fransız yazının yeri baskadır. Uğraş alanım olması da caba. Kısacası, nerueyse Türk yazını içinde yaşadığım oranda Fransız yazını içinde yaşadım. Ondan derinden derine etkilendim, ama, çok şeyler almış olmakla birlikte, nerdeyse içinde yaşadığımdan olacak, büyükfüğü karşısında aşağdık duygusuna kapılmadığım gibi ustalarına da öykünmedim, hiç değilse bilinçle yapmadım bunu. Kısacası, gözleminiz benim için de geçerli. Yalnız siz Batı yazını dediniz, ben Fransız yazınını öne çıkardım. Neden derseniz, bizim yazınımızın da Batı yazını olduğuna inanıyorum. .. Üçüncü öykü kıtabımz Düşlerin Olümü için yaptığınız bir söyleside, öykülerinızdeki karamsar havanın "yasantılar'dan doğduğunu söylemissiniz. Söylemiş miyim? Evel. Buradan yola çtkarak öykülerintzde ve romanlanmzda "yasantılar"ın etkisi, payı ve yansıtılmaları konusunda neler söyîemek istersintz? ' CUMHURİYET KİTAP SAYI 277
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle