04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çevirmen Ahmet CemaVle 'Malina' üstüne G E Ç M İ Ş İ N G E L E C E Ğ I Tek perdelik bir oyun MELİH CEVDET ANDAY Yıllar önce Jean Giono'nun "Tepe" adlı bir romanını okumuş ve çok sevrniştim. Bu romanin başkişisi bir tepe ıdi, köyün yanında yükselen bir tepe. Ama Giono'nun kaleminde o artık bir insandı. lşte Patrick Suskind'in Kontrabas adlı oyununun kahramanı da bir çalgı, kontrabas. Ama bunu, orkestranın sağ arkasında yer alan bu iri kıyım aleti "çalgı" diyerek geçiştirmek yanlış olsa gerektir. Çünkü o, kontrabasçıyı, otuz yaşındaki bir adamı, yalnız egemenliği altına almamış, ezmiştir de. Diyebilirsiniz kı her çalgı, onu çalanı egemenliği altına alır... Hayır efendim, burada durum öyle değil; kontrabas hem iriliği, hem de sesi ile eziyor çalanı ve tüm orkestrayı. Bizim kontrabasçı, kendisinin de içinde bulunduğu orkestranın çaldığı, Brahms'ın İkinci Senfonisi'ni plaktan dınlerken şöyle konuşuyor: "Bunu çalarken altı kişiydik. Orta büyüklükte bir kadro. Toplam olarak sekiz kişiyiz. Bazen dışardan destek geliyor, on oluyoruz. On ikiye çıktığımız da olmustur, harika bir şey. İnanın bana olağanüstü. On iki kontrabasın karşısına koca bir "Bunu çalarken altı kişiydik. Orta büyüklükte bir kadro. Toplam olarak sekiz kişiyiz. .. Bazen dışardan destek geliyor, on oluyoruz. On ikiye çıktığımız da olmustur, harika bir şey. İnanın bana olağanüstü. On iki kontrabasın karşısına koca bir orkestra ile çıksanız başedemezsiniz. Başta sırf fiziksel nedenlerden ötürü. Ötekiler toplayabilir artık pılı pırtılarını. Ama biz olmadan hiç mi hiçbir şey yürümez. Sorun istediğinize. Her müzisyen size rahatlıkla doğrulayacaktır bir orkestranın her zaman için yönetmensiz edebıleceğini, ama kontrabassız asla." Dahası da var; oyun kahramanına eöre tasarlanması olanaksız bir şey varsa o da kontrabassız bir orkestradır. Denebilir ki orkestra ancak ve ancak bir basın bulunduğu yerde başlar. Bası olmayan orkestra yoktur. Şimdi bir de tersliklerini düşünelim bu çalgının, kahramanımıza uyarak: Gövde yüksekliği 112, kıvrıma kadar 192 santim. Çıkardığı gıcırtılı ses konu komşuyu ayaklandırır. Wagner bu yüzden orkestrayı hor eörürmüş. Ünlü besteciler içinde bu çalgıyı çalan valnızca Brahms'mış. Gene ünlü bestecilerden hiçbirinin şöyle övülecek bir kontrabas konçertosu yok. İşin tuhafı, kontrabas için konçerto besteleyenler, çoğunlukla kontrabas çalanlarmış. Bizim oyun kahramanı diyor ki: "Zaten en çok zorlanmak durumunda olanlar bizleriz. Konser bitti mi hep tere batmış oluyorum, bir gömleği iki kere giyemiyorum. Bir operada ortalama iki litre sıvı kaybediyorum. Bir senfoni konserinde bile bir litreyi buluyor gene de. Çünkü.kontrabas çalmak sırf kuvvet meselesidir, müzikle ilgisi arkadan gelir." Şimdi konumuzun can alıcı yerine geliyoruz: "Bir tanıdığımın bir şarkıçı kadınla bir macerası olmuştu vaktiyle, bir buçuk yıl sürmüştü, ama viyolonselciydi adam. Viyolonsel isc malum, kontrabas kadar battal değildir. Birbirini seven ya da sevmek isteyen iki insanın arasına bas gibi paldır küldür girmez." Bizim kontrabasçımız operadaki genç bir sopranoya. "Dünyanın sesini dinlemişimdir ben, ama bununki gerçekten etkileyici. Derin mi derin bir etki yaptığını hissedivorum bu kadının üzerimde." Fakat sevdiği ile karşı karşıya bile gelemiyor. Neden diyeceksiniz. Hep şu hantal çalgı, kontrabas yüzünden. D Kontrabas/Patrick Süskind / Çevırcn: Tevfik Turan / Kıyı Yayınları Patrick Suskind'in 'Kontrabas'ı 'Hep savaş var' MAIJM CELAL KIRCI p4xnı; ll.kllin.iNn Malina / Ingeborg Bachmann / Çeviren: Ahmet Cemal / Can Yayınları / 308 s. 19.000 TL. lerle başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar" diyor ve savaş ve barışın değil yalnızca savaşın olduğunu söylüyor. Oldukça çarpıcı bu. Örneğin siz de böyle mi düşünüyorsunuz? ^S«rçekte hiçbir zaman barış olmadığını, hep savaş olduğunu bu romanı çevirmezden önce de biliyordum. O yüzden bu dünyada cenneti arayanlara hep acıyarak bakmışımdır. "Malina", yalnızca inançlarımı pekiştirdi. Elbet çok yetkin bir estetin ağzından olmak üzere. "Malina"nın son dönemlerinde çalışmaların yoğunluğu, zaten başlamış olan bir hastalığımın çok ağırlaşmasına neden oldu. Ama sanıyorum bu kitabı çevirmek uğruna aynı bedeli ödemeyi bugün de göze alabilirdim. İlk iki soruyu kitabı çevirirken neler düşündüğünüzü öğrenmek için sordum. Anladığım kadarıyla Bachmann'ın birçok görüşünü paylaşıyorsunuz. Biraz da çeviriden söz edelim mi? Bir zamanlar edebiyatımızda güzel çevirilerin ve iyi çevirmenlerin çoğalacağına, bunun bir doğa yasası kadar kesin olduğuna inanmıştım. Ama artık kendi dilimizi kullanmakta o denli sorumluluktan uzağız ki birkaç istisnanın dışında ne edebiyat ürünü ne de çeviri var. Sıradanlıklar, yapmacıklar, özentiler, dil alanında akıl almaz bir cehalet hayır, artık bu konuda konuşmak istemiyorum. Yapabileceğimce çevirmek ve yazmak istiyorum. Konuşmak istemiyorum... D Ingeborg Bachmann'ın "Malina" adlı romanı ilk kez 1985 yılında BFS Yayınları arasında çıkmıştı. Avusturyalı yazar Bachmann'ın şimdiden klasikler arasında gösterilen bu romanı Can Yayınları arasında yeniden yayımlanıyor. "Mutlak aşkın romanı" olarak nitelenen "Malina" üstüne çevirme• ni Ahmet Cemal'le konuştuk. Bachmann'ın "Malina"sı "salt cinselliğin çok ötesinde, ancak iç dünyalann yoğunluğunda yaşanabilen bir aşkın romanı" olarak niteleniyor. Çevirmeni olarak siz ne dersiniz? Bachmann, "Malina" ile ilgili olarak kendisiyle yapılan bir söyleşide, "Herkes âşık olabilir mi?" diye sorulduğunda şu yanıtı vermışti: "Hayır, çünkü gerçek aşk bir sanat eseridir ve herkes sanatçı olamaz." Belki sorunun asıl yanıtı Bachmann'ın bu karşılığında yatıyor. Bachmann, "Faşizm insanlar arasındaki ilişki K İ T A P T A N B İ R B Ö L Ü M İvan'la Mutluluk ...İvan her ne kadar hiç kuşkusuz benim için yaratılmfşsa da, onun üzerinde asla tek başıma hak ileri süremem. Çün( kü o, sessiz harfleri yeniden sabit ve anlaşılır kılmak, sesli harfleri, eksiksiz yankılanabilmeleri için, yeniden açmak, sözcüklerin yeniden dudaklarıma yükselmesini sağlamak, parçalanmış ilk bağlamları yeniden kurmak ve problemleri çözmek için geldi ve ben İvan'ın yanından bir sanıim bile ayrılmayacağım, küçük pusulalarımızı imzalarken kullandığımız, bırbiriyle özdeş olan, net bir tınıyla yankılanan ilk harflerimizi bir uyum içerisine sokacağım, üst üste yazacağım ve biz, adlarımız arasındaki bu birjeşmeyi gerçekleştirdikten sonra, ilk sözcüklerin yardımıyla bu dünyayı yeniden onurlandırmaya dikkatle başlayabiliriz; başİamalıyız ki dünya da kendini yeniden onurlandırmayı istemek zorunda kalsın ve bizler yıkımı değil, ama dirilişi ıstediğimiz için, herkesin gözleri önünde olsun birbirimize ellerimizle dokunmaktan kaçınıyoruz, bakışlarımızı ise birbirimize ancak gizliden çeviriyoruz, çünkü İvan bakışlarıyla önce o gelmeden gözümün ağtabakasına yansımış olan görüntüleri gözlerimden silmek zorunda ve bir sürü arınmanın ardından yine de silinmesi neredeyse olanaksız, karanlık ve korkunç bir görüntü beliriyor; o zaman İvan, bunun üstüne hemen aydınlık bir resim koyuyor, benden hiçbir kötü bakış kaynaklanmasın diyc; bu korkunç bakışı yıtireyim diye; bu bakışı nasıl edinmiş olduğumu biliyorum, ama hatırlamıyorum, hatırlamıyorum... (Henüz yapamazsın bunu, daha hâlâ yapamıyorsun, seni rahatsız eden çok şey var...) Ingeborj) Bachmann Ama İvan beni iyileştirmeye başladığı için artık dünya, çok kötü bir dünya olamaz... CUMHURİYET KİTAP SAYI 39 S A YF A $
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle