Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Küçük ülkenin büyük sanatçısı, psikolojik resmin öncüsü EdvardMunch Yaşam Dansı FERYAL İREZ* Norveçli ressam Edvard Munch'un Almanya'da çeşitli müzelerde bulunan 82 eseri, 1937'de soysuz sanat olarak kabul edilip faşistler tarafından el altından yabancı ülkelere satılmıştı. Büyük sanatçılar küçük ülkelerin gerçek temsilcileri olmuşjardır. Avrupa'rıın kuzeyinde Norveç denen kara parçasını, Ibsen, Grieg ve Munch olmadan dünya nasıl tanıyabilirdi ki... "Daha ben doğarken beşiğimin ; baş ucunda Azrail gibi nöbet tutan kuruntu, hastalık ve ölüm tüm yaşamım boyunca bana eşlik etti" diyen "psikolojik resmin" öncüsü Edvard Munch, bu kitapta en etkili ve en dokunaklı resimleriyle tanıtılmaya çalışılmış. Kitaba adını veren tabloda Munch aşk konusunu işlemiştir. Pvesimde görülen üç kadın figürü, aslında tek bir modeli, sanatçının hayatında önemli bir rol oynayan güzel, zengin ve bır başkasıyla evli Tulla Larsen'i canlandırır. Munch, her>ne kadar kadını dışlamayan bır yapıya sahipse de kadın onun için çözülemez bir bilmece, gizemli bir sfenks veya erkeğın kanını son damlasına kadar emerek onun tüm enerjisini tüketen bir vampirdir. Bu yüzden de kendisinı Italya'ya kadar takip eden Tulla'dan, kadının yoğun sevgi baskısından sürekli olarak kaçar ve ayrılmaları sırasında elinde sılahla oynayan Munch, sılahın aniden patlaması sonucu kendini yaralar. Hayatındaki ikinci kadın, iki sene boyunca sanatçıya gezilerinde eşlik eden İngiliz kemancı Eva Mudocci'dir. 12 Aralık 1863 NorveçLöten'de bir doktorun oğlu olarak dünyaya gelen Munch, Van Gogh ve Gaugin'in yapıtlarından etkılenmıştir. Van Gogh mektuplarından birinde, çok sevdiği bir dostunun portresini yapmaya nasıl başladığını yazar: "Saçların sarı rengini abartıyorum, onlara portakal rengini veriyorum ve başın arkasına, odanın sıradan duvarını değil, sonsuzluğu, uzayın maviliğini boyuyorum. Turuncu baş, mavi yüzey üzerinde gizemlice belirginleşiveriyor. Ah sevgili dostum, seyirci bu abartmada karikatürden başka bir şey göremiyor. Ama biz sanatçıların umurunda mı bu?..." Van Gogh seçtiği yöntemin karikatürcünün yöntemiyle karşılaştırılabileceğini söylemekte haklıydı. Her zaman "Ifadecidir" karikatür. Bunu Van Gogh'un ötesinde fark eden ifadeci sanatçılar arasında Edvard Munch da vardır. İfadeciler (Ekspresyonistler) insanın acısını, sefaletini, zorbahğını, tutkusunu öylesine derinden duyuyorlardı ki sanatta uyum ve güzellik üzerine bırleşmenin anlamsız olduğuna karar vermişlerdi ve var olmanın acımasız olguları tuvallerine yansıyordu. Munch'un 1895'te "Çığlık" adını verdiği bir taşbaskısında tüm sahne o çığlığın bunaltısına katılır. Çığlık atan kimsenin yüzü karikatür gibi bozulmuştur. Kocaman açılmış gözler ve içe çökük yanaklar kafatasını *feryal trez, Marmara Ünivenitesı Güzel Sanatlar Fakültesi öğrttim üyesıdır. anımsatır. Mutlaka korkunç bir şeyler olmuştur ve baskı o denli etkilidır kı o çığlığın nedeninı hiçbir zaman bılemesek bile bu içten gelen var oluj, seslenişini, Munch, renkleriyle ve çizgileriyle her eserinde bize hissettirir. Suluboya çalış.malarında ilaç şişelerini obje olarak kullanan ressam "Hastalık ve ölüm ruhsal yaşantımı etkilediği gibi sanatımın da temellerini oluşturur" der. (Annesi ve çok sevdiği kız kardeşi Sofie veremden ölürler.) Aynı Van Gogh gibi gündüzleri kendisini delice bir çalışma temposuna kaptıran Munch, gecelerini de içerek ayyaş bir şekilde geçirir. Bu iç bunaltısını her geçen gün ressamlığına biraz daha fazla sarılarak unutmaya çalışır, ama melankolikdepresif karakter yapısı onu 1908'de bir sinir krizinde yakalar ve bir sene Kopenhag'da Dr. Daniel Jacobsen'in psikiyatri kliniğinde yatar. Bu tedavi Van Gogh'da olduğu gibi bir trajediyle sonuçlanmaz, tam tersine sanatçı tüm ruhsal sıkıntılarından kurtulmuş olarak sanatına ve geleceğine geri döner. P o l o n y a kökenli Berlinli yazar Stanislaw Przybyszewski, Munch'un arkadaşı ve onun ilk eleştirmenidir. Przybyszevvski'nin 1894'te "Modern psişizmin öncüsü ve duyguları renkle ifade eden tek ressam" diye tanımladığı Munch, 23 Ocak 1944'te bir kalp krizi sonucunda öldüğünde, arkasında 1000 resim, 4400 desen ve 15000 grafikbaskı btrakır. Milyonlarca insan Munch'un resimlerini izlemiş ve bunlardan binlercesi bu eserlere tüyleri diken diken olarak bakmışlardır. Yazımızı seyırciyi şaşkınlığa uğratmayı seven ressamlardan Oscar Kokonschka'nın sözleriyle bitirelim: "Munch'un metafizik görüşünün etkisi ve evrensel duyarlılığı gelecekteki topluma yol gösterici olacaktır..." D Walter Urbanck, "Edvard Munch Der Tanz des Lebens" (Ya>am Dansı), Munıh, Şubat 1990, 64 •.ayU Almancî, ISBN 3492111238 ...Ve Allah 'bilim adamı'm yarattı "Bajını bir an için mikrosrop ya da siklotronundan kaldıran beyaz giysili bir bilim adamı halka yönelik bir açıklama yaptığında anlaşılmayabilir, ama kendisine inanılacagı kesindir. Kimsc bir bilim adamının söylediklerinden kuşkuya düşmez. Devlet adamları, din adamları, sivil liderler, filozoflar, hcpsi sorgulanır ve cleştirilirlcr, ama bilim adamları asla. Bilim adamları popülcr prestijin doruklarında gezinen coşkun varlıklardır, çünkü bütün itiraz ihtimallerini ortada.ı kaldıran "Bilimcc kanıtlanmıştır..." formülünün tekelini ellerinde tutarlar. Böylece dünya, yanılmama sanatının ustaları bilim adamlarıyla kimi zaman küçümsenerck "sıradan insanlar" diye adlandırılan kişiler olarak ikiye ayrılır..." Yukarıdaki satırlardan da anlaşılacağı üzere 'bilim' denen çetin konuyu "dudaklarda bir gülümsemeyle" okuma fırsatını veren Anthony Standen, bir İngiliz bilim felsefedsi ve kimya mühendisi... BİUM KlTsAIBtRİNEkTİK Bilim felsefesi, bilimsel araştırma sürecinin gözlem kuralları, ölçme yöntemleri ve metafizik varsayımlar gibi öğelerini aydınlatan ve bu öğelerin geçerlilik lemellerini biçimsel mantığın, pratık metodolojının (yöntem bılımı) ve metafızığın bakış açısıyla değerlendiren bir feisete dalıdır. Günümüzde bilim felsefesi, bilimin, kullanıldığı diller ile ilişkisi; çoğunlukla karmaşık birer matematiksel yapı taşıyan bu dillerin dış dünya ile ne ölçüde uyumlu olduğu; bilimsel kavramların olguları betimlemeyi ne anlamda başardığı gibi sorunlar üzerinde yoğunlaşmijtır. Ayrıca bilimsel kuramların tarih boyunca geçirdiği değişmeler, bilim felsefesinde önemli bir tartışma alanıdır. Anthony Standen'ın yapıtı Bilim Kutsal Bir lnektir (Science Is A Sacred Cow), bilim konusunda halka seslenen kitaplar arasında özel bir yere sahip: Açık, kapsayıcı bir anlatımı var. Standen, 'bilim' çevresindeki 'efsane'ye karşı "kaba bir saldırganlıkla değil, sorunların derinliğine inme yeterliliğiyle ve insanca bir sorumluluk duygusuyla" harekete geçjyor. Bilimin yanılmaz ve eleştirı ötesı olduğu düşüncesinin "tehlikeli" bir 'yanılsama* olduğu görüşünü savunan Anthony Standen, sekiz bölümlük yapıtının birinci bölümünü şu sözcüklerle noktalıyor: "Bilim öğretimi sadece bu 'yanılsama'yı ebedi kılar, çünkü bilim hep, bilimi yakalamaya çalıjmaktan, ona dışardan bakma fırsatı bulamayan bilim adamları tarafından öğretilmektedir. Bir vanda bilimin kendini göremeyeoek kadar 'derinlere' dalan bilim adamları, öte yanda fikir beyan edemeyecek kadar dehşete düjmüj bilim dışı insanlar arasında, bilimi olduğu gibi, yani zamanımızın büyük Kutsal tneği olarak gören kimseye rastlanmaz." Bilim Kutsal Bir lnektir, 1950 vılında ABD'de yayımlandığında, ne bilimlerde doğrusal ve sürekli gelişme olduğu yolundaki görüşü sarsan bilim felsefecisi Thomas Kuhn'un Bilimsel Devrimlerin Yapısı (The Structure of Scientific Revulutions, 1952) gün ışığına çıkmıştı, ne de bilimsel gelişmenin ancak yeni kurumların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri süren Feyerabend'in yapıtı, Yönteme Karşı (Against Method, 1975)... "Gerçekten doğru olan sadece ve sadece tek bir bilim vardır: Matematik!" diyen Anthony Standen 'Tanrı'ya yakın bir bilim adamı, ama 'fanatic' değil. 'Tann'yı bilim yoluyla kanıtlamaya çalışan bir bilim felsefecisi de diyebiliriz ona. Bilim Kutsal Bir tnektir / Anthony Standen / Türkçesi: Burçak Dağıstanlı / Çıdam Yayınları / 203 s. 1919/21, yağlıboya, 122 5x100 cm Munch Oslo Müzesi. C U M H U R İ V E T KİTAP SAYI 36 S A Y F A 2