23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kemalizmin Osmanlı değişim süred ile bağlantıları Demokrasi için tartışmak M.ALİ KIUÇBAY Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi / Levent Köker / İletişim Yayınları / 155 s. /9.000 TL. Insanlar kimliklerini birçok şeye bakarak tanımlamaktadırlar. Ama bunların içinde en ağırlıklı yere sahip olanı, bizzat insanlar tarafından yapılmasına rağmen onları aşan ve onların üstüne çıkan siyasalideolojik çerçeveler olmaktadır; bu çerçeveler kaçınılmaz olarak çifte bir hayata sahiptirler. Bunlardan birincisi fiili yaşam, diğeri de referans çerçevesi olarak yaşam olmaktadır. Bu çifte hayata dair tarihte çok sayıda örnek bulmak mümkündür, ama en çarpıcı olanı Roma'dır. Bu imparatorluğun batısının siyasal yaşamı 476 yılında sona ermekle birlikte, Avrupa'da ulusal devletlerin belirmeye başladığı 13.14. yüzyıllara, hatta daha ötelerine kadar, tüm siyasal hedeflerin atıflan hep Roma'ya yönelik olmuştur. Roma'nın bu manevi yaşamını bir de ideoloji düzeyinde izlersek ve işin içine kiliseyi de katarsak, bugüne kadar ulaştığını görürüz. Keza, aslında bir Helen devleti olan Bizans ile aslında bir kilise devleti olan Charlemagne imparatorlukları da kendilerini Roma'nın aynasında resmetmeye çabalamışlardır. Osmanlı siyasalideolojik formasyonu için de aynı çifte. yaşam söz konusudur. Bu siyasal kitle fizik varlığını 17. yüzyıldan itibaren kaybetmeye başlayarak fiilen tasfiye sürecine girdikten ve bu süreç 19. yüzyılda çok hızlandıktan sonra, Osmanlı'nın fiili varlığı idealize edilmiş, manevi küreye taşınmış varlığı karşısında önemsizleşmiş, âdeta yaşarken ölmüş ve anıları üzerine yeniden inşa edilmiştir. Böylesine bir zihinsel iklım içinde, Türkiye Cumhuriyeti'ni, ortaya çıkartan oluşumların bir devrim olarak algılanması çok doğaldır, çünkü ökümenik (evrensel, dünyanın tümünü kapsamaya yönelik) bir imparatorluktan, ulusal devlete geçişin sancısız olması beklenemez. Ama bu sancı, fiili bir durum olarak değil de, hissedişler düzleminde ortaya çıktığı için aşılması daha da güçtür. Zira Osmanlı fiili varlık olarak çoktan tasfiye olmuş olmakla birlikte, Cumhuriyet'in onun ideal biçiminin alternatifi olduğu yanılgısı ortaya çıkmış ve bu durum günümüze kadar sürmüştür. Osmanlı hayranlarının nostaljisi buradan kaynaklanmaktadır. Bu durumda, Cumhuriyet'in mimarlarının bir yan Cumhurıyet'ın ılanından bu yana geçen 67 yıl ıçınde ulkemızde zihinsel düzlemde büyük kayma ve gelışmeler meydana gelmıştır Levent Kuker kıtabında Kemalizme yapılan haksızlıkların da gıderılmesı gerektıflını, yanı ıktıdara gelen her kadronun kendı programını da onun ıçıne tıktıgı bir kırk ambar olmaktan çıkartılmasının zorunluluğunu da göz önüne serıyor CUMHURİYET KİTAP SAYI 36 dan Osmanlı idealizminden, bir yandan da Batılı siyasal ve toplumsal düşüncelerden referans almaları kaçınılmaz olmakta ve böylece bugüne kadar ulaşan siyasal ve düşünsel tartışmaların yanı sıra, kimlik bunalımının da temelleri döşenmiş olmaktadır. Ideolojik ağırlığı son derece fazla olan Osmanlıya yönelik idealist ve ütopik kavrayışların devre dışı bırakılabilmeleri, radikal bir kopuş ve ondan türemeyen bir soy zinciri gerektirmiştir. Kemalizmin Osmanlı varoluşunun içine uzanan kökleri olduğu, Cumhuriyet'in resmi tavrı tarafmdan asla gündeme getirilmemiştir. Çünkü yeni oluşum varoluşunu bir ret üzerine oturtmaktadır. Ancak Cumhuriyet'in ilanından bu yana geçen 67 yıl içinde ülkemizde zihinsel düzlemde büyük kayma ve gelişmeler meydana gelmiştir ve artık çoğumuz daha serinkanlı bir tabanda tartışılmasını hak ediyoruz. Levent Köker'in Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi adını taşıyan çalışmasının bana göre en büyük erdemi, Kemalizmin Osmanlı fikri yapısı içinde yer alan köklerini ortaya koymasıdır. Devrim kelimesinin çağrıştırdığı tüm anlamlara rağmen bu oluşum aslında kökten bir kopuşu değilde ortadan kalktığı (kaldırıldığı) veya değiştiği (değiştirildiği) söylenilen formasyonun kendi içinde oluşturduğu değiştirici öğelerin belli bir kaynama noktasına ulaştığını ifade eder. Daha açık terimlerle, devrim çoğu zaman algılananın tersine, ancak bu değişime hazır toplumlarda meydana gelır ve zaten bu hazırlık da o toplumun geçmiş hayatının bir sürekliliği olarak ortaya çıkmıştır. Köker, Kemalizmin Osmanlı değişim süreci ile bağlantılarını ortaya koyarak önemli bir görevi yerine getirmiş olmaktadır. Levent Köker'in ikinci erdemi, Batı kaynaklı modernleşme ve demokrasi kavramlarının Batılı olmayan bir topluma ithal sürecıni incelerken bunların Batı tarafından ne denli emredici bir tonlama ile dayatıldıklarını göstermesidir. Batı'nın kendini, dünyanın geri kalanından farklı bir kimlik içinde üretmeye başladığı 14. yüzyıldan itibaren, bu farklılaşma önce bir yan ürün, sonra da esas yönelim olarak, Batı'nın bizatihi kendi varoluşunun yansıması olarak ürettiği bir üstünlük algılaması içinde görülmüş, bunun devamında da Batı tarihi "olması gereken tarih" olarak kabul edilmiştir (ve ettirilmiştir). Böylece Batı dışı toplumlann iktisadi, toplumsal, siyasal ve kurumsal düzlemlerde Batı ile olan farkları, birime (Batı) nazaran bir yakınlık, uzaklık derecelendirilmesi halinde tasnif edilerek ilerilikgerilik gibi neredeyse yarı mistik kavramlara ulaşılmıştır. Bunün yanı sıra, Batı kaynaklı kapitalizmin kendi kıtasında sabitleşememesi ve dünyaya yayılmak zorunda olması olgusu da Batılılaşma oluşumunu yaratınca, Köker'in tartıştığı ikinci olgu olan modernleşme ve demokrasiye göre Kemalizmin yeri ortaya çıkmış olmaktadır. Kemalizmi bir ritüel haline getirmekte fazla zorlanmayan Türk toplumu, bu düşünce sisteminin ve siyaset pratiğinin "kutsallığından arındırılması", yani dünyevileştirilmesi karşısında aynı derecede rahat olmayacaktır. Çünkü Osmanlıyı idealize ve stilize ederek ona fiktif bir süreklilik sağlamış olan zihinsel iklim (aynı şey, Türklerin Asya kökeni için de yapılmaktadır), bu iklimin içinde oluşan, onu reddederken onunla birlikte yoğrulan Kemalizmi yeniden dünyasallaştırırken çok güçlük çekecektir. Levent Köker'in sağlam bir metodolojiyle ve geniş bir kaynakçaya dayanarak yaptığı bu çalışma, demokratikleşebilmek için önce tartışabilmenin zorunluğunu bir kez daha kanıtlamanın ötesinde, bizzat Kemalizme yapılan haksızlıkların da giderilmesi gerektiğini, yani iktidara gelen her kadronun kendi programını da onun içine tıktığı bir kırk ambar olmaktan çıkartılmasının zorunluğunu da gözler önüne sermektedir. D S A Y F A 2 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle