Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fotoflraf Yıldız Uçok 'Zaman sensiıf Nedlm Güreel 'Eşref saati' Saat denilince gövdemin en duyarlı yerinde bir yanma, giderek bir acı büyüyor. Sonradan hazza, sonsuz bir hazza dönüşen eski bir yaranın anısı. İlk kol saatim sünnet hediyesiydi. Saat denilince, Balıkesir'deki saat kulesini anımsıyorum. Çocukluğumun taşra kentindeki o eski, güzel yapıyı. Zaman uzar giderdi. Oysa şimdi, Cahit Sıtkı'nın deyişiyle yolun yarısını, yani otuz beşimi asıp kırka merdiven dayadığım şu günlerde nasıl da çabuk geçiyor zaman! Saatimin markasını soruyorsunuz. İki saatim var: İkisi de iyi markalar: Tissot ve Pulsar. Birinin pili zayıflarsa, hemen değiştirmeye vakit bulamam endişesiyle, iki saatimi de yanımdan ayırmıyorum. Trenlerin vaktinde kalktığı, uçakların havaalanına tam saatinde indiği bir ülkede yaşıyorum çünkü. Ve saat farkı yorgunluğu nedir bifirim. Oysa eski eşim buluşmalara en az bir saat geç gelen Akdenizli bir kadındı. Şimdiki de öyle. En fazla yarım saat bekleme kararını çoktam aldım, ama uygulayamıyorum bir türlü. Aragon bir sjirinde "zaman sensin" diyordu sevdiği kadına. Hangi saatlerde mi yazıyorum? Elbette sevişmediğim saatlerde, yani zamanın dışında. Evet "zaman sensın. •n tamamladığına inandığınız bir sevdiğinizden yoksun kalmısçasına. Sanki arızalanmış olan bileğimin yeniden sağlığa kavuşması için yeni bir saat gereklıydi. Sirkeci'deki saatçilerden birinin vitrininde, resimde gördüğünüz Zenith marka saati görüp seçtim. Her seçimimizin kendimize göre bir ya da birkaç nedeni vardır. Almayı düşündüğüm, hemen ardından da aldığım bu kol saatinin kadranı sıyahtı, siyah üzerine beyaz Romen rakamlar sıralanmıştı, camı da kabarık değil, dümdüzdü. Bu üç öğe zevkime uygun özellıklerdi. Zenith marka bu karabeyaz saatle uzun süre bir arada yaşadık, özdeşleştik. Gelgelelim son günlerde, artık yorulmuş olacak, her gün ortalama beş dakika geri kalıyor, kurmayı unuttuğum zaman da beni müşkül durumda bıraktığı oluyordu. Oysa hanidir pilli saatler piyasayı kaplamıştı. "Kendin pişir, kendin ye" örneğı, bu saatler dısarıdan hiç yardım görmeksizin kendi kendisini kuruyor, çok da sağlıklı çalışıyordu. Çoğunlukla Hongkong yapımı, pahalı da olmayan bu saatlerden bir tane alıp artık yorgun düşmüş olan saatime destek sağlamalıydım. tşte resimde gördüğünüz "Hongkonglu Kontes"i de geçenlerde edindim, artık emektar Zenith'i bakıma alma olanağı da böylece gerçekleşmiş oluyor. Saatimin benim için önemli yani, örneğin vapura zamanında yetişebilmeyi, bir de sözleşilen bir yerde beklemeyi sevmediğim gibi bekletmeyı de hiç sevmediğim için zamanı ayarlayabilmeyi sağlamasıdır. Şunu itiraf edelim ve kabul edelim ki bizim toplumumuz insanı çoğunlukla, bir yere vaktınde yetışmış yetışmemış, pek umursamaz. Saat ne derse desin, bakarsmız sözlesilenden yarım saat sonra ve son derece rahat, elini kolunu sallayarak gelir. Saate hiç gerekseme duymadan yas.amı sürdüren az insanımı? mı vardır? Benim için saatin en değerlisi, bileğe kalınca bir yaprak gibi yapışık duran incecik saatlerdır. Aslında en pahalı saatler de onlardır. Saati yalnız saat olarak algılamak isterim. Üzerinde birtakım ölçüm hünerleri olan, ama bu yüzden çeşitli donanım gerecine gerekseme duydukları için iyiden iyiye kahnlaşmış, ağırlaşmış, kısaca kabalaşmış saatlere pek yakınlık duymam. Yazı yazmanın hangi saatlerde gerçekleştiği konusuna gelince, işte o konuda kullanageldiğim zaman biriminin ne Longines'lerle ne Zenith ne Movado ne de Omega'larla bir ilişkisi vardır. O alanda kullandığım saat kendine özgü bir konumdadır. Markası: Eşref Saat... •.!«••'• Fotoğraf Yıldız Uçok 'Radyolu saatim bir de uzanıp öpebılse...' Duygu Asena 1 Saatim Raymond Weil marka. Değişik renk ve modellerde başka saatlerim de var, ama artık onları pek kullanmıyorum, "esas ı saat"ım bu. Kâeıt gibi incecık oluşu çok noşuma gıdiyor. Bunun dışında bir j de yüzerken taktığım saat I var. 2 Saatimle ilişkilerım çok önemli. Insanın birkaç işi bir arada olursa zaman ayarını da çok iyi yapması gerekir. Ben ise bir türlü tertipli, düzenli, planlı programlı olamam. Bazen karnımın acıktığını bile saatime bakınca hatırlıyorum. Akşam olduğunu da uykumun geldiğını de yorulduğumu da hep saatim bana hatırlatır. Müthiş bir şaşkınlık duyarım bugün de geçmiş diye. Zaman ayarlamalarında da pek başarılı değilimdir. Randevulara sadık kalmaya çok önem verdiğim halde, üçte randevum vardır, saat üçe çeyrek kala ben hâlâ yerimde oturuyorumdur daha vakit var diye. Aslında insanı dürtükleyen, azarlayan bir saat olsa, benim çok işitne yarardı. Saatimi sağ kolumda taşıyorum. Küçükken yaşanan, farklı olma arzusu vardır ya herkes soluna takıyor, ben kurallara uymayacağım deyip sağ koluma takmıştım. Sonra o kadar alışmışım kı değıştiremedim. Saatimin bir başka önemi de kullandığım tek takı oluşudur. Ne küpe ne kolye ne bilezik takarım, saat benim tek süs eşyamdır, tabii oldukça işlevsel bir süs eşyası bu. Evde de Philips marka radyolu bir saatim var. Müzikle uyanmak hoş oluyor, aslında uzanıp öpebilse daha da keyifli olurdu 3 Belirli bir yazma saatim yoktur. Günün her saatinde, her yerde yazabilirim. Yeter kı o anda canım istesin. Ama gecenin çok geç saatinde yazmaktan pek hoşlanmıyorum. Dergi ve gazete yazılarımı gündüz ış saatinde, kitap yazılarımı ise daha çok akşam yemeğinden sonra ve hatta sonlarında yazıyorum. S A Y F A J 5 K Zeyyat Sellmoğlu oya yüzmeye gittiğim bir gün, bileğımdekı saatı düşürüp yitirdiğimi anladığımda, bu kaybın beni nasıl eksilttiğini bugünmüş gibi anımsıyorum. Hep yanınızda olmasını istediğiniz, sizi KİTAP SAYI 36 C U M H U R İ Y E T