19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BEYİN ARAŞTIRMALARI AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] Büyük Patlama'nın (Big Bang) defalarca tekrarlandığını söylüyor araştırıcılar. Her patlamanın ardından oluşan dünyalarda muhtemelen madde canlılar için evrimi sıfırdan ya da bir önceki süreçte öğrendiklerine paralel olarak sıfırın hafifçe ilerisinden başlattı. Madde Cahildir Evrim basit bir şeydir ve aslı bir deneme yanılma yöntemidir. Darwin, “Zeki ve güçlü olanlar değil, sadece uyumlu olanlar seçilir” demişti. Cahil ve işbilir bir politikacının yanında niteliklileri değil de, her koşulda kendine uyacak olanları tutması gibi sanki! Evrende her şey neredeyse sonsuz denecek ölçüde tekrarlanmaktadır, maddenin en çok yaptığı şey ve eğer varsa bir hedefi ona ulaşmak için bildiği tek yol tekrardır. Yusyuvarlak sayısız gezegenden, ateş içindeki sonsuz sayıda yıldızdan, kromozomların hep aynı hatayla dizilmesinden kaynaklanan milyonlarca Down sendromludan, bir arabayı çok hızlı kullanmaya bağlı yüz binlerce kazadan, yazın ardından milyonlarca defa gelmiş sonbahardan anlıyoruz ki madde tekrar ederek yapabiliyor... Hatta döl vermeyen katırları, milyonlarcasını doğurttuktan sonra azaltmasından biliyoruz ki, kıt kafası yanlış olanı ancak sonsuz sayıdaki tekrardan sonra anlayabiliyor. Örneğin şarabın oluşması için, neyin kaç defa tekrar etmesi gerekmiştir? Zagros dağlarında (Kuzey İran) yabani Avrasya Asması'nın milyonlarca defa büyümesi, on binlerce çömleğin biraz pişirilip kırılması, milyarlarca insanın doğup ölmesi ve sonunda içinde mantar saklayan iyi pişmemiş bir çömleğe üzüm suyunun doldurulup unutulması gerekmiştir, halbuki şarap ne kadar basit bir şeydir, üzüm şurubuyla mikrobu buluşturmaktan ve onu insanın ağzına koymaktan ibaret işlemi o, bu kadar zor ve ancak rasgele yapabilmiştir. Madde boşluktur, elektrik olmasa çünkü birbirimizin içinden geçer giderdik; ve madde silme enerjidir, bir gram uranyumun çok çok küçük parçasının bozunmasıyla, bir şehri yok edebilecek enerji elde edilebilir. Maddenin cahilliği boşluğundan, yapabilmesi enerjisinden gelir. Örneğin karaciğerinizin yapısında bulunan bir karbon atomu(C), daha önce kimbilir kaç bitkinin yapısında yer almış, kaç ateşte yanmış, kaç hayvanın kemiğinde bir basınca karşı dayanmıştır (C14'ün yarı ömrü 5600 yıldır). Her atomla arsızca ilişkiye girmeye alışmış karaciğerinizdeki karbon belki bir zaman önce Şoştakoviç'in beyninde bir numaralı keman konçertosunu yazmış, belki de atom fizikçisi N. Bohr'un sinir hücresine girip “Yörüngeler arasıda hareket eden bir elektron, yörüngenin birinde kaybolur, aradaki boşluğa uğramadan ötekinde ortaya çıkar” diyen Kuvantum Sıçraması yasasını bulmuştu. Enerjinin sahibini akılsız, enerji yokluğunun da insanı akıllı yaptığını söyleyebiliriz pekala. Dikkat Eksikliği Sendromu'ndaki hiperaktif çocukları alalım mesela, girdikleri odanın altını üstüne getirecek muazzam bir enerjileri vardır, ama kendilerini oraya buraya vurmadan yüzünü gözünü yaralamadan, ellerini ayaklarını değil, akıllarını kullanarak geçirdikleri bir saniyeleri bile yoktur. Tersine, Einstein'sa, yaşamının ikici yarısını tamamen boş geçirecek bir enerjisizliğe sahip olduğu halde “Rölativite Teorisi” gibi benzersiz bir fikri yaratmıştır. Madde sanırım insanı yaratarak kendine bir akıl yaratmak istemiştir. Onun mükemmeli yaratmak yolunda son amacı, tekrardan kurtulup akılla yaratmak olmalı. İnsanın ama aklı henüz maddenin istediğinden geride. Değişecektir bu, madde ihtiyacı olmayanı yaratmaz, insan aklını akılsızlığı üzerinden bulacak ve sonunda maddeye yön verecek gibi duruyor. İnsana ilişkin umudumun tazelenmesini şu gözlemime borçluyum: Çok kötü kişiliklerle çok iyi kişilikler arasında geçiş vardır. Yani çok iyi bir anda çok kötü, çok kötü makul bir sürede çok iyi olabilir. Çünkü ikisi de hastalıktır ve hastalıktan hastalığa geçiş kolaydır! Fedakarlık içeren bir çabayla American Ornithology diye bir kitap yazan kuşbilimcisi C.W.Peale, bir av sırasında kuşların vurulanların ölümünü görmek için ağaçlara geri döndüğünü ve geri dönen kuşların üzerine tüfeğini boşalttığını yazmıştı. Bir bilimadamı içinde mutlaka iyilik taşır. Peale'nin yaptığı bir iyilikten kötülüğe kayış modeliydi. Katillerin de yıllar sonra dine ve hayır işlerine yönelip, Peale'nin tersine kötülükten iyiliğe geçtiğini biliyoruz. Genel olarak insanlığın yaptığı bunca kötülüğün üstüne, kötülükten iyiliğe geçiş dönemi yaşayacağını, bilgiyi kötülüğe değil de iyiliğe dönük kullanacağını ve maddenin mükemmeli tekrar etmeden akılla yaratma hevesini başaracağını düşünüyorum. Eğer insan maddenin amacına hizmet etmezse, madde insanı tekrar etmek zorunda kalacaktır çünkü! Doğduğumuz karakter ile ölmek zorunda değiliz Bir zamanlar yetişkin insanların kişilik özelliklerinin bilgisayar ana kartındaki bağlantılar gibi değiştirilemez olduğu düşünülürdü. Şimdi bilim adamları yetişkinlerde bile beyin bağlantılarına müdahale edilerek kişiliğin değiştirilebileceğini ileri sürüyor. Öyle ki bencil bir kişi, duygusal güvenlik hissine müdahale edildiği takdirde özverili davranışlar sergileyebiliyor. D avis'teki Kaliforniya Üniversitesi'nden psikolog Philip Shaver ve İsrail'deki BarHan Üniversitesi'nden Mario Mikulincer, yıllardır üzerinde çalıştıkları deneylerde, duygusal güvenlik hissimizin özverili/benmerkezci, hoşrülü/bağnaz, dışa dönük/ketum olarak nitelendirilen zıt karakter özelliklerinden hangisine sahip olacağımızı belirlediğine ilişkin güçlü kanıtlar elde ettiler. İki bilim adamı bu bulgulara dayanarak, beyindeki kullanılmamış veya uyumakta olan bağlantıları faaliyete geçirerek duygusal güvenlik hissini tetiklemeyi düşündüler. Bunu sınamak için gerçekleştirdikleri deneylerde gönüllülere açıkça veya bilinçaltı ile algılayabilecekleri imgeler sundular. Burada amaç, kendilerini koşulsuz seven birisini ebeveyn veya sevgili gibi anımsadıkları zaman faal duruma geçen beyin bağlantılarını uyarmaktı. Böylece güvenlik duygusu yaratarak deneklerin özverili davranışlar sergileyip sergilemediklerini izlediler. Sonuçta, duygusal güvenlik hissi faal duruma geçen deneklerin, kan bağışı için gönüllü oldukları, kendilerinden farklı etnik gruplara dostça davrandıkları görüldü. Deneyin en ilgi Beynin yapısı da çeken kısmı, bir tarantulayı tutması gereken genç bir bayanın zorlandığını gören deneklerin yaşam şeklimize gönüllü olarak yardıma koşmaları oldu. ve düşüncelerimi CBT 1059/8 6 Temmuz 2007 Bundan 10 yıl önce bir sinir bilimcinin ortaya çıkıp, o güne dek merhamet nedir bilmeyen bir yetişkinin beyinde merhamet duygusunu uyandıracağını iddia etmesi, mesleki bir intihar olarak algılanabilirdi. Artık böyle düşünülmüyor. Uzmanlar, insan beyninin işlev ve şekil olarak 3 yaşında gelişimini tamamlandığına ilişkin dogmayı artık kabul etmiyor. Eskiden yeni anıların oluşabileceği, yeni yeteneklerin kazanılabileceği ve bazı insanlar zekalarını geliştirebileceği tezi kabul görmekle birlikte, yetişkin bir beynin haritasının (kartografisi), göz rengi gibi değişime kapalı olduğuna inanılıyordu. Psikiyatrist Norman Doidge'nin “nörolojik nihilizm” olarak adlandırdığı bu değişmezlik kavramı, tüm kültürlere yayılmış ve insan doğasının tüm tümünü kapsayacak şekilde algılanır olmuştu. Beyin değişemediğine göre, bundan kaynaklanan insan karakteri de sabitti ve kesinlikle değiştirilemezdi. Fakat bu dogmanın yanlış olduğu artık biliniyor. Nihilizm de böylece dayanaksız kalıyor. “Bu yeni bulgular kim olduğumuzu yeniden sorgulamamız gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuşan San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden sinir bilimci Michael Merzenich, “Artık biliyoruz ki spesifik bir zamanın, spesifik bir anında bizi tanımlayan özellikler, fiziksel ve işlevsel beynimizi şekillendiren deneyimlerden kaynaklanıyor ve bu biz hayatta kaldıkça beynimizi şekillendirmeye devam edecek” diyor. ze bağlı olarak yeniden şekillenebilir. Belirli bir görevi üstlenen nöron sayısı, keman eğitimi örneğinde olduğu gibi kullanılmaya bağlı olarak artar. KİŞİLİĞİMİZ KADER DEĞİL! YENİ NÖRONLARIN OLUŞUMU VE YAŞ Beyin ile birlikte nöronlar da değişime ayak uyduruyor. Onlarca yıl boyunca bilim adamları bu karmaşık makineye yeni nöron ilavesinin iPod'a birkaç bağlantı daha ilave etmek gibi yalnızca sorun yaratacağına inanıyordu. Fakat 1998 yılında İsveç'teki Sahlgrenska Üniversitesi Hastanesi'nden Peter Eriksson ve meslektaşları 60'lı, hatta 70'li yaşlara değin insan beyninin “nörogenezsinir oluşumu“ denilen süreçten geçtiğini keşfetti. Bu yeni nöronlar hipokam
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle