22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Günde Dört Fincan Kahve Doktorlar insana keyif veren şeylerin ya yasak, ya ahlak dışı, ya da sağlığa zararlı olduğuna inanırlar. Durum böyle iken, Kaliforniya Kaiser Permanente epidemiyoloji uzmanlarından Arthur Klatsky'nin araştırması hepimizin gönlüne su serpeceğe benzer: Klatsky ve ekibi günde dört fincan kahve içmenin alkole bağlı olmayan siroz hastalığına yakala.nma riskini %30 oranında, alkole bağlı siroz riskini de %80 oranında azalttığını ortaya koydu. ya da hiç çıkmamasına neden olduğundan olumsuz bir etki yaratıyor. İLK EVRE HALSİZLİK Karaciğer rahatsızlıklarının ilk evrelerinde yaşanan belli belirsiz etkiler arasında yorgunluk, uykusuzluk, bellek yitimi, odaklanma güçlüğü, kaşıntı ve karın ağrısı gibi belirtiler yer alıyor. Alkol ve virüslerin karaciğer üzerindeki olumsuz etkileri çoktandır bilinmekle birlikte, oburluğun verdiği zarar ancak kısa bir süre önce anlaşılmaya başladı. Aşırı yağ tüketiminin karaciğere nasıl zarar verdiği tam olarak bilinmese de, oksidatif strese yol açtığı ve uzun süreli iltihap ya da yaraları tetiklediğine inanılıyor. Yağlı asitler genelde yemek aralarında insülin düzeyleri düştüğünde yağ dokularından kana yayılırken, sindirim sırasında insülin düzeyleri yükseldiğinde emiliyor. Ancak kişi aşırı kilolu ve insüline dirençli olduğunda kan sürekli yağlı asitlerle dolup taşıyor. Karaciğer daha fazla yağ depolayıp, yağlı asitlerin oksitlenmesini hızlandırmak suretiyle bu durumu düzeltmeye çalışıyor. Oksitlenmenin yan ürünü olarak zehirleyici etki yaratan serbest radikaller ortaya çıkıyor. İşte bu son derece tepkisel moleküllerin karaciğere zarar verdiği ve iltihaplanmayı tetiklediğine inanılıyor. Estetik bir yaşam nedir? Nasıl olanaklıdır? Estetik yaşam, ancak olanak alanını görüp değişim eşiğini aşınca gerçekleştirilebilen yaşamdır. Bir dizi aşamalardan, evrelerden oluşur. Her evre, bir önceki evreyi içine alarak, bir öteki evreyi geçer. Estetik Yaşamın Evreleri Güzel yaşam, baktığımız nesnedeki, olaydaki, yapıttaki güzeli görebilme ile başlar! Görülende güzeli ortaya çıkarmakla başlar! Güzel görülendedir ya, göz bunu her zaman göremez. Görülen, güzeli görene açarsa güzel görülebilir. Güzelin, görülende kendini açması, belki Adorno'nun Estetik Kuramı'nda kullandığı deyimiyle Apparition'un gerçekleşmesi, havaîi fişeğin patladığı zaman kendini açmasına benzetilebilir. Estetik yaşama ait olan göz, havaîi fişeğe tutulmuş ateş gibidir. Varolandaki güzeli ortaya çıkarabilir. Güzel, gözümüzün önündedir. Bakarak gördüğümüz, çoğu kez güzelle karıştırdığımız, bize haz veren “hoş”tur. Güzel, bakarak yaşanmaz, görülerek yaşanabilir. Görme, bakmadan farklı olarak bir estetik duruş gerektirir. “Estetik görme duruşu” ya da “güzel görme duruşu”, görülenle görenin görüşmesi, karşılıklı etkileşmesine yol açar. Görülenle, estetik görüşme, görülenin kendindeki güzeli açmasına yol açar. Hoş, bakılanda ya da estetik dışı görülende yaşanabilir. Belli bir değişim, dönüşüm gerektirmeden de kendiliğinden yaşanabilir. Güzel, görünmesi için göreni ister, görenin, estetik duruşunu ister. Güzel duruş, estetik duruş, eğitimle, bu duruşa yeteneği olanlarca kazanabilir. Güzeli görmek, estetik yaşamın ilk evresidir, bunun ardından gelen, güzeli, güzel duruşla görebilen, gördüğüne güzeli yansıtabildiği ikinci evreye ışıma evresi ya da ilk bakışta kulağa tuhaf gelebilecek bir Türkçe ile güzele görme evresi diyebiliriz. Güzeli görmenin ardından, güzele görme gelir. Güzele görme, görenin gördüğüne ışığını yansıtmasıyla gerçekleşir. Güzeli görmede görünendeki güzelin ışığı görene ulaşır. Güzele görmede ise, görünene güzelin ışığı görenden gelir. Görünendeki güzel, göreninin ışığıyla kendini ortaya koyar. Güzeli görmenin yada güzele görmenin sonucunda, ulaşılan güzel, sanat yapıtlarına da aktarılabilir. Ne demek “görünendeki ışık”? Gören, estetik yaşayan, gördüklerinden gelen ışığın yanı sıra, kendisi de güzele duruşunu içselleştirerek zenginleştirdiği deneyimlerinin zenginliğinden ortaya çıkan tavrıyla nesneye, dışındaki varlığa güzeli katabilir. Burada “ışık” metaforu, görenden katılanı anlatıyor. Katılan, güzelliktir. Öyleyse güzel, hem görenden hem görülenden gelebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, görende kendini gösteren güzelin ortaya çıkmasında görenin duruşunun, bilgisel, görgüsel donanımının etkin rol oynadığı gerçeğidir. Yine ışıma, ışık göndermeyle görülen, bir varsanı (Hallucination), bir yanılsıma (Illusion) değildir: Burada da görülenin kendini, kendine gönderilen ışığa sunması söz konusudur: Işıkla nesnenin uyumu, etkileşimi sonucu güzel ortaya çıkar! Güzel, üçüncü evrede görüşün kendinden gelir. Artık, görünenden, görenden gelen güzellik aşılmış, görüşün kendisi güzelleşmiştir. Estetik yaşam salt güzel görme ile değil, güzel olma, estetik olma ile gerçekleşme aşamasına girmiştir artık. Artık güzel, güzel olandan, güzelden gelmektedir. Görüşün kendinin güzel olması, estetik yaşayanın güzel olması anlamına gelir. Burada estetik yaşayan, hem görülendeki güzelliği, hem gören olarak ışıma ile güzelliği yaşamış, yaşamakta olan biridir. Yaşamını, kendini güzellemiş, güzel kılmıştır. Bir sanat yapıtı, güzel olan bir sanat yapıtı olarak yaşamaktadır kendini. Yaşamın güzellenmesi bu evreyle tamamlanmıyor (Bir anlamıyla estetik yaşam, bir bireyin yaşamı olarak bir ömür boyu süren yaşamdır. Bu süre içinde “güzelin bitimsizliği”, güzeli yaşamanın bitimsizliği olanağı taşıdığından, estetik yaşam, tam anlamıyla yaşandığında, hiçbir zaman tamamlanmış bir yaşam olamaz!). Ardından gelen, diğer evrelerle birlikte güzelleşim sürecini oluşturan evreye güzel eyleme, ya da estetik doldurma evresi diyebiliriz. Güzellenen, güzellenmesini, güzel olmasını daha da etkinleştirerek güzel eyleme ile diğer yaşamları etkiler. Güzellenenin, güzel eylemesi; güzeli görmesi, güzele görmesiyle bir araya geldiğinde güzelleşimi doğurur. Güzelleşimi yaşayan, estetik yaşamı yaşıyor demektir. Bu aşamada, yaşayan yalnız kendisi güzel olmuyor, çevresini ve oradaki insanların güzel olmasını sağlıyor. Bu sürece bundan dolayı estetik oldurma adını da veriyoruz. Alkol etkiyi daha da kızıştırıyor. Alkol ile obezlik bir araya geldiğinde, her birinin tek başına yarattığından çok daha büyük bir etki oluştuğundan karaciğer daha fazla zarar görüyor. Uzmanlar şişmanların alkolden muhtemelen daha çok zarar görebileceklerine inanıyorlar. Alkol, yağ ya da virüs karaciğer üzerinde hemen hemen aynı etkiyi yaratıyor. Hepatosit adı verilen ve karaciğerin en çok işini üstlenen hücreler öldükçe, organın üzerinde delikler belirmeye başlıyor. Bağışıklık hücreleri devreye girip lif üreten yıldız biçimindeki hepatik hücrelere çoğalıp yaranın açtığı boşluğu kapatma komutunu verince, doku iltihaplanıyor. İltihaplanma süreci uzadıkça yara dokularının da sayısı artıyor ve sonunda tüm organı sarıp kan akışının engellenmesine neden oluyor. Bu duruma siroz adı veriliyor. Organ nakli halihazırda sirozun tek çözümü olmakla birlikte, sunum istemi karşılamaktan uzak olduğundan çok kişi beklerken yaşamını yitiriyor. Farklı yöntemlerin bulunması işte bu yüzden büyük bir önem taşıyor. Ancak, iyimser olmamızı gerektirecek nedenler de yok değil. Southampton Üniversitesi'nden John Iredale 1998 yılında yaptığı bir araştırmada, karaciğerin makul düzeyde sağlıklı olması durumunda, kısa bir süre öncesine dek geriye dönüşü olmadığına inanılan fibrosis sürecinin tersine çevrilebileceğini ortaya koydu. Bunun için yapılması gereken tek şey süreci başlatan unsurların ortadan kalkmasıydı. Bu da, alkol bağımlısının içkiyi bırakması ya da obezliğe bağlı bir hastalığı olanın kilo vermesi durumunda bedenin sirozun etkisini giderecek güce kendiliğinden kavuşabildiği anlamına geliyor. Durum böyle olunca karşımıza yine o bildik reçete çıkıyor: sağlıklı beslenme ve daha çok egzersiz. Çeviri: Rita Urgan Kaynak: New Scientist, 31 Mart CBT 1059/11 6 Temmuz 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle