20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

onlar buradan çıkacak.” Böyle heyecanlı bir konuşma yaptı. Tabii heyecanla dinledik biz de, ama biraz olmayacak bir şey dinler gibi... Dahası da var: Sonra tören bitti biz yukarıda zaten iki üç odadaydı Fakülte açılırken orada, yukarıdaki bir sınıfa çıktık, 2030 kişiydik. Karşımıza önce Salih Murat Uzdilek geldi. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden profesör; o da törene gelmişti. O bir açılış dersi verdi. Tam hatırlamıyorum, ondan evvel veya sonra Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanı geldi. O bize kısa bir konuşma daha yaptı ve orada daha basit olarak şunu söyledi: “Bakın çocuklar,” dedi. “burada birkaç oda içinde yeni bir fakültede çalışmaya başlıyorsunuz. Burası ufak, böyle derme çatma bir görünüşü var. Ama sanmayın ki siz buradan bir şey öğrenmeyeceksiniz. Tam tersine siz burada her şeyi öğreneceksiniz.” dedi. “ve siz bu bilginizle dünyanın en ünlü bilim insanları gibi olabilirsiniz. Bu yetenek sizde var. Bilgiyi de alacaksınız. Buna göre çalışın” dedi. Ben gene içimden “Tabii” dedim, “Milli Eğitim Bakanı bizden özür dileyecek değil ya; böyle derme çatma bir yerde fakülte açılıyor.” O bize böyle bir heyecanlandırıcı konuşma yapmalıydı. Yani inanmadım söylediğine. Ama onun söylediği doğruydu. Bunu sonradan fark ettim. Biz oradan aldığımız bilgiyle gerçekten en iyi şeyleri, en önemli buluşları yapabilecek durumdaydık. Yeter ki kendimiz buna inanalım. Ama biz ona inanmıyorduk çünkü örneğimiz yoktu. Ve yanlış bir yaklaşımla başlıyorduk. Tabii bir şeyler yaptık. Biraz evvel de sayın rektör anlattı. Beni de mahcup etti. Arkadaşlarım da bir şeyler yaptılar. Ama ben inanıyorum ki biz o zaman Hasan Âli Yücel'in söylediğine gerçekten inansaydık, daha çok, daha büyük işler yapardık. Çünkü biraz sonra tekrar söyleyeceğim; işin esası insanın kendi hırsı, kendi iradesi, kendi inanması... Evet, fakülte açıldı. Ben orada okumaya başladım. bel Ödülü” aldı. Öğrencileri de dünyanın her tarafından gelmiş parlak öğrenciler. Oradan şu iki dersi aldım: Bir tanesi, Ankara'daki Üniversitedeyken Fakültedeyken öğretim üyelerimizin verdiği ödevleri veya dersleri ben kolaylıkla anlardım, ödevleri de yapardım. CALTECH'e gittiğimde verdikleri problemlerin bazılarını yapamıyordum. Uğraşıyorum, uğraşıyorum, yapamıyorum. O bana çok hayret verdi. Hatta o zaman ağabeyim de oradaydı; onu söylemeyi unuttum. Ağabeyim benden evvel gitmişti CALTECH'e. O mühendislik kısmında yükseköğrenim yaptı. Doktora değildi ama ona yakın bir şeydi. “Professional Degree” denen bir diploma aldı. Ben gittiğimde oradaydı. Ona bunu söyledim. Dedi ki, “Burası dünyanın her tarafından, Amerika'nın her yerinden gelmiş parlak insanların olduğu bir yer.” Ankara gibi değil. Bu bana gösterdi ki bizim ünlü atasözümüzde olduğu gibi “el elden üstündür.” Daima daha çok yetenekli insanlar bulunacaktır. ZEKİ OLMAK BULUŞA YETMEZ İkinci öğrendiğim başka bir şey şu: Orada benim gibi doktora yapan arkadaşlarım vardı. Sınıfta problemler sorarlar. Biz onları çözmeye çalışırız. İçlerinden bir tanesi İsveç asıllı Amerikalı Carl Helstrom adında çok parlak bir öğrenciydi. En zor problemleri o yapabiliyordu. Bizim yapamadığımız şeyleri o yapıyordu. Çok da sevimli, iyi niyetli bir insandı. Buna karşılık öğrencilerin çoğu benim gibi bazan yapıyorlar bazan yapamıyorlar. Uğraşarak bir şey elde etmeye çalışıyorlardı. Mesela Sandage diye bir arkadaşım vardı, o öyleydi. Sonradan ben bekledim ki bu Carl Helstrom bilimde büyük buluşlar yapsın. Çünkü son derece yetenekli, zeki, çalışkan bir insandı. Fakat hiçbir şey duymadım. Doktora bittikten sonra çeşitli yerlere gittim. Carl Helstrom'un yeni bir buluşunu duymadım. Sanırım hiç araştırma yapmadı veya yalnız öğretimle ilgili şeyler yaptı. Buna karşılık o biraz evvel adını andığım Sandage benim gibiydi, bazılarını yapıyor bazılarını yapamıyor. O Astrofizik alanında bayağı ünlü bir bilim insanı oldu. Doktoradan sonra araştırmalarıyla kendini gösterdi. Bunu hep öğrencilere anlatıyorum. Tabii yetenek iyi bir şey ve gerekli bir ölçüde olmalı. Zekâ bir ölçüde gerekli. Ama buluş yapmak için başka şey gerekli. Buluş yapmak için sizin gerçekten bir şey bulmak istemeniz, o işle sürekli, inatla uğraşmanız, başka bir işle uğraşmadan onu sonuca götürmeniz gerekli. Helstrom iyi niyetli bir insan; ne sorarlarsa yapıyor, ama kendisi bir şey bulmaya çalışmıyor. O araştırma yapamadı. Bu da bence önemli bir ders oldu. AMERİKA YOLU Fakültedeki öğretim üyelerimizin hepsi İstanbul'dan gelmişlerdi. Matematikçiler doktora yapmış insanlardı. Araştırmayı biliyorlardı. Fizikçilerin hiçbirisi doktora yapmamıştı. Onların araştırmaları hemen hemen yoktu. Dolayısıyla o taraf eksikti. Ama bize bilgiler verdiler. Sonra bir ara İngiltere'den Hindistan yoluyla bir matematikfizik hocası geldi. Profesör Strang diye İskoçyalı bir profesör. Ondan çok şey öğrendik. Çünkü çağdaş teorik fiziği, çağdaş matematiksel fiziği biliyordu. Bize onları anlattı. Ben ondan çok yararlandım. Fakülteyi bitirdikten sonra Amerika'ya gittim. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde fizikte yüksek lisans ve doktora yapmaya giriştim. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, “CALTECH” diye bilinir kısaca, Amerika'nın “MIT” gibi “Massachusetts Teknoloji Enstitüsü” gibi araştırmaya iyice ağırlık veren mühendislik ve bilim üniversitesi. CALTECH'teki öğretim üyeleri arasında “Nobel Ödülü” almış insanlar vardı. Mesela “Millikan”, ünlü yağ damlası deneyini yaparak atomlara yaklaşmış olan insan vardı. Sonra ben oradayken başka birisi daha, Anderson da “No WIGNER İLE TANIŞMA FARKINDA OLMADAN BULUŞ Ben onu isteyerek yapmadım ama kendiliğinden bunu söyledim ve zannederim çok faydalı oldu. Çünkü yemekten sonra odasına gittik yine ve bana bir problem verdi. “Şunu incele, bu konuda çalışalım.” dedi. Bilmediğim bir konu grup teorisinde, tabii öğrenmeye çalıştım, sonra faydalı şeyler yaptık. CBT 1077 / 9 9 Kasım 2007 Doktorayı bitirince daha önceki düşüncemize göre, evde konuşulan şeylere göSon yıllarda işte karşımda örneklerini de görüyorum re, babamın beklentisine göre dünya çapında araştırmaları Türkiye'de yapan insanlar Türkiye'ye hemen dönecektim ve üniversiteye katılacaktım. var. Fizikte var, başka alanlarda var. Ve inanıyorum ki bu Ama baktım ki orada doktoragittikçe artan bir tempoyla devam edecek. Yönetim biraz yı yapanlar hemen bir üniverdaha desteklese daha hızlı gider. Ama şimdiki hızla bile siteye gidip göreve başlamıyorkalsa bugüne kadar yapılanlar sanıyorum gerek Asım Ba lar. Doktora yaptıkları üniversiteden çıkıp başka bir üniverrut'un gerek Feza Gürsey'in yaptıkları daha iyi değerlen siteye gidiyorlar. Buna şimdi dirilecek ve dünyadaki ünümüz artacak. “postdoc” deniyor. Doktora sonrası öğrencisi veya doktora sonrası araştırmacısı olarak 12 sene daha çalışıyorlar. Ondan sonra bir üniversitede öğretime başlıyorlar. Çünkü sadece doktora yapmak onları üniversitede sürekli araştırma yapacak bir insan haline getirmiyor. Onu öğrenmişler, onun için böyle yapıyorlar. O zaman ben de kendi kendime dedim: “O halde hemen Türkiye'ye dönmeyeyim. Bir müddet daha Amerika'da kalayım ve araştırma yapayım”. Princeton Üniversitesi'nde Wigner diye Macaristan asıllı bir fizikçinin ününü duymuştum. Bir yaz tatilinde gittim onu buldum Wisconsin Üniversitesi'nde. “Sizinle çalışmak istiyorum” dedim, “Peki ama,” dedi “se“Tarihte okuyoruz, 800 yıl nin hocan mektup yazsın önce, 1200'lerde, 1100'lerondan sonra karar veride bilim o zaman İslam rim.” Gayet ciddi bir yakâlemi denilen bölgede en laşım içinde tabii. Sonra benim hocam ona yazdı. iyi şekline varmış ve Batı Neyse sonuç olumlu çıktı Avrupa'dakiler onu öğrenve Princeton'a gittim. mek için o zamanki İslâm Wigner'i ilk ziyaret ettiğim gün odasında kobilginlerinin yazdıkları kinuştuk biraz, ben bekliyotapları tercüme ediyorlar. rum ki bana bir öneri yapBu da gösteriyor ki, o zasın “Şunu araştır beraber man Doğu'daki bilim daha çalışalım” desin. Hiç sesini çıkarmadı. CALileride. Sonra değişmiş TECH'te ne yaptığımı durum. Kendi kendime disordu. “Hadi yemeğe gideyordum ki: “Gene değişir. lim.” dedi. Beraber yemeBelki ileride devletlerin ğe gittik. üniversitenin kafeteryasında. Girdik; sıkendi yaşamları içinde raya girmiş herkes, biz de öyle olaylar çıkabilir ki, girdik. Sırada beklerken Türkiye bilimde öncü duWigner'in tanıdığı başka bir öğretim üyesi geldi. ruma gelebilir.” Onun için Wigner'le konuşmaya yapılacak şey bu umutla başladı. çalışmaktır. Sonra Wigner beni göstererek dedi ki: “Mr. İnönü yeni geldi, doktora yapmış bir genç”. “Ne yaptınız CALTECH'te?” diye sordu bu öğretim üyesi. Ben de hiç düşünmeden dedim ki: “Orada Christy ile çalıştım. Christy, bana kozmik ışınlarla ilgili bir problem verme nezaketini gösterdi. ''He was kind enough to propose a problem.” dedim. Ben bu “nezaketini gösterdi” sözünü söyleyince Wigner şöyle bir baktı. Sanki ben ona “Sen o nezaketi göstermiyorsun” demişim gibi bir sonuç çıkardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle