24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com kitap AÇIKLAMALI YÖNETİM ZAMANDİZİNİ 19291939 Editör: Prof. Dr. Birgül Ayman Güler Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi: 2 Türkiye Cumhuriyeti İdare Tarihi Araştırması (TİDATA) ISBN: 9789754827439. Serdar Şahinkaya, Dr.; Ank.Üni. Siy. Bil. Fak Ülkemizin yönetsel yapısına ilişkin radikal tadilatlara girişilirken geçmişten alınacak dersleri ihmal etmemek için meraklıların mutlaka masalarında bulundurulmaları lazım gelen Türkiye Cumhuriyeti İdare Tarihi Araştırması: 19291939, kısaca TİDATA adlı bu dev çalışma, ülkemizin otuzlu yıllarında kamunun yönetimini irdelemek amacıyla 2004 yılında tasarlanmış ve çeşitli girişimler sonucunda da 28 Haziran 2005 günü başlatılmış. Çalışma Siyasal Bilgiler Fakültesi bünyesinde kurulu bulunan Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin programına alınarak yürütülmüş olup öngörüldüğü gibi bir yıl içinde tamamlanmıştır. TİDATA, 19291939 döneminde Türk kamu yönetiminin karar ve olaylarını açıklamalı zamandizin yöntemiyle ortaya koyan bir başvuru yayını üretme amacıyla gerçekleştirilmiş akademik bir çalışmadır. Bir başka deyişle araştırmanın okuyucu bakımından hedef kitlesi kamu yönetimi alanındaki araştırmacılardır. Kronoloji zamandizin, tarihsel olayları zaman sıralamasına göre gösterme olarak tanımlanır. Her zamandizin tarih ve olay başlıklı iki sütun üzerine kurulur. Ancak daha doyurucu olan, bu çalışmanın açıklamalı yapılmasıdır. TİDATA, 19291939 döneminin yönetim yapısına ilişkin olarak açıklamalı zamandizin yapmayı hedeflemiştir. “Açıklamalı”lık, belirli bir olayın anlam ve önemini saptama çabasına girişmek demektir. Bu birkaç türlü gerçekleştirilebilir: Açıklama olaya ilişkin ek bilgi olabilir; neden belirtilerek verilebileceği gibi bağlam belirtilerek de verilebilir ya da olayın etkisi gösterilerek yapılabilir. Ya da açıklama bir başka olay hatırlatması da olabilir. Çalışmanın zamandizin boyutu yoğun emek sarfetmeyi, açıklamalı olma özelliğiyse dönemin çözümlenmesi için gerekli tartışmaların yürütülmesini gerektirmektedir. Bu, her iki boyutuyla sabır ve dikkat gerektiren bir iştir. Gerçekten de tüm verilere erişme güçlüğünün yanı sıra, çalışılan alanın 'olay'larını geniş bir yığının içinden atlamadan doğru bir biçimde seçip çıkarmak ve bunun neden, sonuçetki, bağlam bakımından doğru açıklamasını yapmak, ciddi sabır, dikkat ve donanım gerektiren işlerdendir. Bu kitapta yer alan zaman sıralı olaylar, yönetsel nitelik taşıyanlardır. Bir başka deyişle yapılan iş 'iktisadi', 'siyasi', 'mali', 'dış ilişkiler' değil, 'yönetim' zamandizinidir. Araştırmanın kapsamını belirleme bakımından yönetsel olay devlet örgütlenmesinin genelsivil, askeri, adli, akademik yönetim alanlarına ait olan karar ve olaylardır. Sayılan alanlarda alınan kararların özelliği, sayılabilecek bütün diğer toplumsal boyutları ya neden ya sonuç olarak içermeleridir. Yönetim zamandizininde bunlar, kendilerini yasa, genelge gibi hukuksal araçlarda, seçim bildirgeleri, hükümet programları gibi siyasal belgelerde, raporlarla görüşinceleme gibi bürokratik kurumsal metinlerde gösteren kamu politikasının unsurları olarak yer alırlar. Çoğu zaman yönetsel olanla özdeş sayılan örgütsel olaylar, çalışmanın görüş alanı içinde önemli bir yer tutar. Bunlar devlet kurumları, yönetsel kademelenme müdahaleleri, personel atama ve görevden alma kararları, devlet bütçesi, yargı kararları olarak belirir. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kütüphanesi, TBMM Kütüphanesi ve Cumhuriyet Arşivleri başta olmak üzere, İçişleri Bakanlığı Arşivi'yle İstanbul'daki Bayezit Devlet Kütüphanesi, Selimiye Kütüphanesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda gerçekleştirilen 1126 sayfalık bu kapsamlı araştırma 12 ana bölümden oluşmaktadır. İÇİNDEKİLER: Birgül A. GÜLEROtuzlu Yıllarda Yönetim, Sonay B. ÖZUĞURLU1929: Yönetimde Merkeziyetçiliğin İnşası, Nuray Ertürk KESKİN1930: Muhalefet ve Belediyeler Yılı, Bülent DURU1931: Tasarruf Yılı: Tek Partili Dönemin Başlangıcı, Tayfun ÇINAR1932: Temmuz Kararları Çerçevesinde Devletçiliğe Geçiş, Ceren KALFA1933: Planlamada Sümerbank Modeline Geçiş, Menaf TURAN1934: Planlama İçin Örgütlenme Yılı, Tekin AVANER1935: Personel Sisteminde Barem Tartışmaları, Ozan ZENGİN1936: Parti ile Devletin Bütünleşmesi Barış ÖVGÜN1937: Anayasal Yenilenmeler ve Siyasi Müsteşarlık M.Murat BASKICI1938: Bekleyiş ve Endişe, T. AVANER, N. E. KESKİN, B. ÖVGÜN, M. TURAN1939: Yerde ve Yönetimde 'Deprem' Övünmek ve yerinmek herkeste olur elbette; övünmek, insan daha çok başkasından tehdit aldığında (birisi mesela zenginlik ve becerisini zorla gözümüze sokarsa) ortaya çıkar. Psikometre Serserilik günlerimde orada burada uyuntu uyuntu dolanırken bir çadır kavgasının ortasında kalmıştım. Kocası tarafından aldatılan kadın, ortaya fırlayıp eteğini sıyırarak, “Seninkiler çırpı gibi, bak bir kulacın bile saramayacağı benim bacaklarıma” deyince, kocasının âşığı aşağı kalmayıp iri memelerini bir baştan bir başa sallamıştı, iki kadın bedensel kuturlarda galip gelemeyince, ilki içeriden lenger tencereyle pilav kapıp, “Hadi görelim adamına yedireceğin neyin var aç köpek” demiş, diğeri kuru ekmekten başka şey gösteremeyince, ilki kadınlıktan değilse de hanımlıktan bihakkın galip gelmiş, muzaffer bir edayla çadıra dönerken kalçaları, her adımda bir düveninki gibi yukarı doğru seyirmişti. Zor zamanda kendini övmeye psikoloji, “Kendine hizmet eden yargı( selfserving judgement) diyor. Doktorlar insanda dengeleyici bir sistem (homeostasis) olduğunu söyler. Örneğin hastada kansızlık varsa, kalp hızlanıp vücuda kan göndermeye bakar. Başkaca mesela, soğuk havada içteki termometre alarm verir ve vücut titreyerek ısı üretir. Termometresi olduğu gibi insanın psikometresi de vardır. Özgüven düşürecek tehdit alındığında psikometre çalışır ve kişi övünmeye başlar. Tehdit yüksekse övgü alelacele ve uzun olur. Bazen özgüven dengelemeye ihtiyaç o kadar fazladır ki, maazallah kişi, kendine övgüler düzen bir nutku tek dinleyeni olmadan atmaya başlar. Bu ahım şahım bir delilik değil, insanın kendini basitçe tamiridir. Nasıl dantellerin sarılması için başa, saçların temiz olması gerekiyorsa, övgünün dinlenmesi için de onu yapan aklın sağlam bulunması gerekiyor. Termometrenin yalnızca soğuğu değil, sıcağı da algılaması ve vücudu soğutmak için terlemeyi arttırıp dili dışarı çıkarması gibi, psikometre de fazla övgü hissettiği, başarısının abartıldığı durumda, incir çekirdeğini doldurmayacak hatadan suçluluk icat etmeye, “ufak tefek başarım oldu ama, aslında sümsük herifin tekiyim” diyerek kendini yermeye başlar. İnsan yapışkan tropikal sıcaklar gibi, vıcık vıcık bir övgüyle, başı dumanlı başarıların kendisi için tehlikeli olduğunu için için bilir ve psikometresine onları da denk edecek bir ayar verir. Sonuçta psikometre bizi, vücudumuzdan enerji götürücü iki durum olan üzüntü ve aşırı mutluluğa karşı korur, en ekonomik durum olan huzura kavuşturur. Bazı araştırıcılar (Roese, Olson) bu konuma ayar noktası (set point) diyorlar. Bu noktaya ayarlı insan yalancı tehditleri kolay ayırır, her olup bitene savunma yapmaz, ciddi olanı da boş bırakmaz. Psikolojide buna “canlılığın en uygun durumu (optimal vigilance)” derler. Bazen de kişi kendine övgü düzemez, filozoflar gibi kederden düşünce geliştirir. Proust, “Keder bir düşünce olduğunda acı vermesi biter” demişti. Spinoza mesela bıçaklanmış ama ölmemişti, sonra hep, yaralandığında üzerinde olan delik giysiyi giydi, kurduğu felsefe, doğanın Tanrı olduğunu söyleyen panteizmdi, kederi o, bir düşünceye çevirerek yenmişti. Duyguyu düşünce için öldüren filozoflarda psikometrenin yerini düşüncemetrenin alması pek tabiiydi. Fransız besteci Berlioz, kadınlardan hayır cevabı almakta ünlüydü, Hamlet'in başrol oyucusu İrlandalı Henrietta Smithson'a aşkını bir çuval dolusu mektupla ilan ettiği halde hayırla karşılaşmıştı. Sonra ama düşen özgüvenini herkesin kendini öveceği bir işe girişerek tazeledi: Fantastik Senfoni. Hırsla bestelediği eserden o kadar övgü aldı ki, onun icrası sırasında dinleyicilerin arasında bulunan Henrietta evlenmeyi kendiliğinden kabul ediverdi. Babası gibi kendisi de doktor olan Hector Berlioz'un psikometresi övgüyü hedefleyerek çalışmış, yan ürün olarak da arzuladığı kadını kazanmıştı. Yaşamın en önemli unsuru güç, zekâ, bilgi ya da yetenek değil, dengedir. Biz bir bileşimiz, karbonun, kalsiyumun, proteinin, hücrenin, elektriğin, şekerin, düşüncenin, hırsın, kederin, aşkın ve zavallılığın dengede durduğu karmaşık bir bileşim. Bileşim milyonlarca unsurdan oluşmuşsa, bunlar arasındaki sabit oranı her daim tutturmak zordur, o yüzden bünyede en önemli husus denge olur. Her yönden dengeli insan, az enerji kullanarak yaşamdan büyük pay kapan kişidir. Termometre kadar psikometre ve bilmediğimiz daha pek çok içsel metre bu dengenin kurulmasına hizmet eder. Sonuçta insan denge arayan kimyasal bir bileşimse, yaşam da sonsuz işlemin sonucunu her seferinde sıfır çıkarmayı beceren matematiksel bir denklemdir. CBT 1077/2 9 Kasım 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle