25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre mektup Doğa, biz ve bilge olma zorunluluğu Cingözlükle doğayı aldatamayız. Doğayı anlamalıyız. Onu ciddiye almalıyız. İnsan olabilirdi. Peki doğayı tanımak nasıl olabilir? Doğayı doğa biolarak hüsnü kuruntumuz büyük ölçüde kırılmıştır. Bunu onarmanın yolu, doğayı limleriyle tanıyabiliriz. Nedir doğa bilimi? Canlı ve cansız maddeler ile daha derinden anlamaktan geçiyor. Y eni yıla girerken töre cinayetleri, trafık kazaları, yargısız infazlar, açlık, teror derken bir de depremle birlikte gelen tsunami ile tanıştık. Deprem, Hint Okyanasu'nda meyâana geldi; ama etkileri Afrika sahillerine kadar genişledi. Bu olay, bir kere daha doğayla insan arasındaki ilişkiyi gündeme getirdi. Giiney Asya felaketinde doğayla insan bir kere daha feci bir karşılaşmada bulundu. 19. yy'a kadar doğa, uzay ve zaman içinde yasalara göre akıp giden, bizim dışımızda bir "nesnel gerçek" olarak düşünüliiyordu. Doğa ve insan apayrı şeylerdi. Fakat evrim kuramı, organizma ile çevresi arasındaki ilişkiyi gösterdikten sonra insanoğlu, doğanın bir parçası olduğunu kavradı. Bunun bir sonucu olarak, doğanın korunması fikri, evrim kuramının kabul edilmesi ve doğal denge kavramının anlaşılması sonucu 19. yy'da başladı. Charles Darvvin (18091882), doğal ayıklamayı (doğal seçim) 1830'Iarın sonlarında keşfetmişti. Bu, organiz maların ilişkili olduğu çevre ile birlikte ele alınması (ekoloji) demekti. 20. yy'da teknolojik gelişmeler, dünyamızı kötü bir şekilde değiştirdiğimizi ortaya koydu. Şimdi artık insan eliyle değişen bir doğa ile karşı karşıyayız. enerjilerin karşılıklı ilişkilerini inceleyen bilimler topluluğu (fen bilimleri). İnsani bilimler (humanite) ve sosyal bilimler yanında üçüncü bilimler topluluğu. Doğayla kendi lehimize işbirliği olanaklarını arttırmanın biricik yolu, doğa bilimlerine önem vermek, ona yatırım yapmaktarr geçiyor. BUGÜNKÜ DURUM Kuantum kuramının öncülerinden VVerner Heisenberg (19011976, Nobel Fizik 1932) insandoğa ilişkisinde gelinen durum üzerine şöyle yazmıştı: "Eskiden, insan doğayla karşı karşıyaydı; doğa, üstünde yaşayan her çeşit yaratıkla birlikte bir ülkeydi ve kendi yasalarıyla yaşardı. İnsan, şöyle böyle ona uymak zorundaydı. Bugünse, insan eliyle baştan başa değişmiş bir dünyada yaşıyoruz; her yerde onun yarattığı şeyleri görüyoruz. Günlük hayatta kullanılan araçlar, makineyle hazırlanan yiyecekler, insan elinin değiştirdiği doğa görünümleri.. Öyle ki insan artık yalnız kendi kendisiyle karşılaşır olmuştur."(l) Düşüncesizce kestiğimiz ağaçlar, sel felaketleriyle bize gerekli olduklarını anımsattı. Çimentosundan, demirinden çaldığımız evler, fırtınalarda, düşük şiddetli depremlerde başımıza yı.. • ' kıldı. Havaya karışan kimyasallar ozon tabakasını deldi, o delikten geçen yüksek enerjili ışınlar cilt kanseri ve hastahklara yol açtı. Doğaya öylesine bilinçsizce zarar verdik ki şimdi gerçekte bu zaran kendimize verdiğimizi fark ediyoruz. Namlusu kendimize doğru kıvnlmış bir tüfeği tutar gibiyiz. Evet, dünyayı değiştirmek, insaoğlunun yararına işlemek gerekliydi; ama bu doğanın çok iyi tanınmasıyla BİLGİ VE YAŞAM Bilginin nasıl yaşam kurtardığına örnek, Güney Asya felaketinde de yaşandı: Tilly Smith adlı bir İngiliz kız çocuğu coğrafya dersinde öğrendiği bilgiyle Tayland'ın ünlü tatil beldesi Phuket Adası'nda kendisi de dahil 100 kişinin hayatta kalmasını sağladı. Bir anda sular geri çekilmeye başlamıştı. Sonra da su yüzeyinde kabarcıklar yükseliyordu. Kumlar hareket ediyor, baloncuklar yükseliyordu. Bu tsunaminin belirtisiydi. Bütün bunları Coğrafya öğretmeni Bay Kearney, anlatmışü. 10 yaşındaki zeki çocuk, olayı anlamıştı. Çocuk annesine haber verdi, annesi çocuğu ciddiye aldı, görevliler de anneyi ciddiye aldı ve 100 hayat kurtuldu (2). Bu örnek, yalnız zekâya değil, eğitim anlayışına da, yani çocuklarımıza neleri öğretmemiz gerektiğine de ışık tutuyor. Uzay Mekiği Challenger, 28 Ocak 1986'da fırlatılışından kısa bir süre sonra patlamış; altı profesyonel astronot ve bir öğretmen trajik biçimde can vermişti. NASA yöneticileri, uzmanların verdiği hava raporunu ciddiye almamış ve uçuşa izin vermişlerdi. Kazayı soruşturan ekibin içindeki tek bilimci Richard P. Feynman (19181988, Nobel Fizik 1965) titiz bir araştırma yaptı; uçuş izninin propaganda uğruna verildiğini buldu ve bunu da kamuoyuna açıklamaktan çekinmedi. Raporunu şu veciz sözlerle bitirmişti: "Başanlı bir teknoloji için gerçekler, halkla ilişkilere üstün tutulmalıdır; çünkü doğa aldatılamaz"(3) BİLGE OLABİLİRİZ Evet, cingözlükle doğayı aldatamayız. Doğayı anlamalıyız. Onu ciddiye almalıyız. İnsan olarak hüsnü kuruntumuz büyük ölçüde kırılmıştır. Bunu onarmanın yolu, doğayı daha derinden anlamaktan geçiyor. Çaremiz, bilime daha çok sarılmaktır. Orhan Bursalı'nın 1 Ocak 2005 tarihli Gündem başlıklı makalesinde "Acaba insanoğlu doğayla uyumlu yaşamak bilgeliğine ulaşabilecek mi" sorusu, sorunu özetlemektedir. (4) Ay'a ayak bastık. Mars'ta suyun varlığını bulduk. Evrenimizin yaşının 13.7 milyar yıl olduğunu biliyoruz. Hayvanları kopyalıyoruz. Ortalama insan ömrünü neredeyse iki katına çıkardık... Yine de dünya üzerindeki açlığı, terörü, işsizliği; fırtınalann, sellerin yıkımını, depremle denizin işbirliğini engelleme becerisini gösteremiyoruz. Doğayla yaşamak bilgeliğine ulaşabilecek miyiz? Bilge olduğumuz birçok alan var elbette. Doğa konusunda bilge olmadığımız ise apaçık; ama olabiliriz. Ramazan Karakale kurulları ilkeli tutum alabilir. 5. Ulusal hakemli dergiler, genç bilim insanlarına deneyim ve sorumluluk kazandırılması açısından da olumlu bir işlev yükleyebilir; bu nedenle kendi alanına hakim olan bilim insanlarının ünvanlarına takılmadan hakemlik kurumunun daha geniş bir kitleye yayılması, yani sabit bir hakem kurulunun olmaması gerekir. Bir unvan sahibinin makalesine en az eşdeğerli ünvana sabip hakem verilmesine dikkat edilmelidir; böyle uygulanalarda, yalnızca "Dr." ünvanlı hakemlerin "Prof. / Doç." ünvanlı kişilerden daha az nitelikli hakemlik yap•nadıkları, hatta daha titiz davrandıkları görülmüştür. Jlusal hakemli dergilerin daha çekiçi duruma getirilme;i için yukarıda dillendirilen olumsuzluklardan kaçınılnası ve akademik yükseltme ve atamalarda sunulan macalelerin yurtdışı dergi yayını olup olmadığına bakmalan, niteliğinin göz önünde bulundurulması Türkiye'de ki bilimsel dergi yayıncılığının niteliğini daha da yükseltecektir. Kaldı ki yurtdışı yayın, niteliğin garantisi sayılamaz. Nitekim ulusal hakemli dergide yayınlanması uygun görülmeyen yazıların indekslerce taranan uluslararası dergilerde kolayca çıkabilmesi bu görüşümüzü güçlendirmektedir. Ulusal dergiciliğin geliştirilmesi için hakemliğin angarya olarak görülmesinin önüne geçecek çareler de düşünülebilir; örneğin belli sayıda hakemlik yapan bilim insanlarına kurumlarınca kitap, bilgisayar, yurtdışı araştırma bursu gibi desteklerde bulunulabilir; hatta dergiler bilimsel araştırma projeleri kapsamında desteklenebilir. Prof. Dr. Tahir Bala Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu Başkanı tbalci@cu.edu.tr 931/21 22 Ocak 2005 Kaynakça (1) Heisenberg, Werner; Çağdaş Fizikte Doğa, Çevirenler: Vedat Günyol Orhan Duru, Çan yayınlan 1950 (2) Sabah Gazetesi, 2 Ocak 2005 (3) Feynman.Richard P.; Keşfetme Hazzı, Çevirenler: Nur Küçük Yasemin Çevik, Evrim Yayınlan Ocak 2002
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle