01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre mektup Düşünemeyi teşvik Ülkemızde son çeyrek yüzyılda bilimsel düşünme yöntemini öğretmekten uzak bir eğitim sistemi var edildi. Bunun sonucunda laiklik karşıtı duşünce cumhuriyet tarıhimizde hiç ulmadığı kadar yaygın bir noktaya geldi. Bilime ve evrime sırtını dönmüş bütün toplumların içinde bulundukları sefalet ve yaşadıkları savaşlar göz önünde bulundurulduğunda en öncelikli sorunumuzun eğitim sistemimizin bilimsel nitelikten yoksunlaştırılması olduğunu görmek gerekir. Bilim, özgiirleşme istençlerimizin karşılığını içinde yaşadığımız dünyada bulmamıza aracılık ederken "öteki dünya" düşümüz, yaşarken karşılığını bulamadığımız bu istençlerimizi ertelememizi sağlar. Tarih boyunca çıkarcı, yalancı veya bilgisiz siyasetçiler tanrı olgusunu insanın özgürleşmesini ertelemek için bir araç olarak kullandı. Bir toplumda bilimsel düşüncenin yaygınlığı ne kadar sınırlıysa o toplumda ekonomik ve sosyal eşitsizlikler o oranda fazladır. Toplumların ekonomik ve sosyal gelişmişliklerini birbirleriyle karşılaştırdığımızda bilimsel düşüncenin yaygınlığının gelişmişlikteki belirleyıciliğini daha iyi gormüş oluruz. Bu şekilde. gelişmemiş toplumlarda din hukukunun toplumsal yaşamda neden bilimden etkin olduğunu kavramak daha da kolaylaşmaktadır. Trilyon dolarlık doğal kaynaklar: Eyvah! irkaç milyar dolar için bunca mücadele yanında en küçüğü birkaç trilyon dolar değerindeki kaynakların üzerinde oturuyor olmak hem de bundan habersiz olup da birdenbire ortaya çıkışı daha bir sürpriz oluşturuyor müthiş bir şeydir. Ülkemızin butün önemli konularında son söz sahibi durumunda olan kahvehane müdavimi yurttaşlarımızın yanı sıra, mürekkep yalamış kesimden de insanlarıınızın yaptıkları hesaplara göre, nadir elementlerin büyük rezervlerıne sahıp olan ülkemiz, bunları çıkarıp sattığı takdirde bir anda dünyanın en zengin ülkesi olması ışten bıle değıldır. B Medyada ve özellikle de intemette son zamanlarda sıkça görülen, maden kaynaklan ile ilgili haberlerin kaynak(lar)ı ve amaç(lar)ı hakkmda bilgi sahibi değilim. Ama her ne hal ise, bu haberlerin çoğunun yurttaşta bir sevinç, bir ümit yarattığı da kesin. * Ulkemiz yalnız mineral rezervleri açısından değil, örneğin temiz su potansiyeli açısından da zengindir. Diğer yandan bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliği açısından da dünyanın önde gelen topraklannda yaşıyoruz. Kültürel zenginlikler açısından ise tartışmasız ön sıralardayız. Dünyada giderek azalan kolay çıkarılabılir petrol kaynakları azaldıkça değerlenecek olan "kayaç gözenekleri içindeki katı petrol" varlığı açısından da zenginiz. Kısacası bir hazine hem de çok yönlü bir hazineüzerinde oturuyoruz. * İşte sorun da burada başlıyor. En ciddi tehdit, onu koruyabilecek kadar gelir elde edemedığınız kaynaklara sahıp olmak şeklınde tanımlanabilirse, bütün bu kaynakların Türkiye için çok ciddi birer tehdit kaynağı durumunda oldukları görülecektir. Bilimden uzaklıksefalet Birey, içinde yaşadığı toplumda meydana gelen eşitsizliklerin sorumluluğunu ekonomı bilimınııı eşjığmde ustlenebildi. Topluınuınuzda meydana gelen davranışların ve diğer toplıımlarla olan etkileşimlerimizin gerçekte özgürlüklerimizin çatışmasından başka bir şey olmadığını nörobilışim biliminin aracılığıyla tespit edebiliyoruz. Medeniyetler savaşı olarak nitelendirilen din savaşlarının bugün yine dile getirilmesiyle gerçekte özgürlüklerin çatışmasının gizlenmeye çalışıldığını siyaset bilimıyle kurgulayabiliyoruz. Eğitim .sisteminin bilimden uzak çizgisinin, toplumları sefaletle ve savaşlarla karşı karşıya getirmesinde ne kadar etkın olduğu açıktır. Bu gerçeğin farkına varmış ve toplum yapılarının anatomisini çıkannış sosyologları yetiştiren emperyalist ülkelerin toplumumuzun eğitim sisteminde bilimsel düşünme yönteminin olmasına nasıl katkı sağlamışlardır? Ülkemizde laiklik karşıtı düşüncenin her geçen gün serpiliyor olması kimlerin çıkarınadır? Turgay Sehil Vedat özdemiroğlu'nun "Se lam Dünyalı Ben Türküm" kitabını ılk gorduğumde bu adlandırmanın hoş bir esprı olduğunu düşünmuştum. Ama artık gıderek bunun bir şaka olmadığını, benim farkında olmadığmı sıradan bir gözlem olduğu sonucuna vardım. Başka örneklerin yanı sıra gerçekten de böyle bir hesabı ancak dünya dışından gelmış bırileri yapabilirdi. Bu tur duşunce sahiplerini rüyalarından uyandırmanın ne müınkun ne de gerekli olmamakla beraber. sadece ümidi kırılabilecek çocuklarımızı böyle bir psıkolojik travmadan koruyabilmek ıçın birkaç noktayı belırtmekte yarar olabilir. farktan daha keskindir. "İçerdiği değere sahip olmak", o kaynağın fıyatını belirlernede söz sahibi olmak demektir. Bu ise masaya yumruk vurmak ya da benzer hamasi söylemlerle mümkün değildir. * Bu mineralleri neredeyse ham olarak satmaktayız. Taşından toprağından ayıklayıp satılan bu maddeler bu halleriyle ancak deniz suyu kadar değerlidir. Bunlara bu büyük değeri katan şey onlara sahip olmak değil, onları daha işe yarar hale getirebilecek yani katma değer ekleyebılecek teknolojilere sahip olmaktır ve o teknolojilere biz sahip değiliz. Yığınlar suçsuz * Bu tehdit giderek artmaktadır. Yeni malzeme teknolojileri geliştikçe, hava, su, toprak gibi dün bol olan nesneler kısaldıkça bu tehdit somut yaptmmlara dönüşecektır. Bu topraklar üzerinde artık dünkü akıl, fıkir, enerji düzeyimizi değiştirmeksizin yaşamımızı sürdüremeyiz. Kıbrıs, Güneydoğu, bu konulardaki ABD ve AB politikaları ve benzerı sorunlara böyle bakılırsa durum daha kolay anlaşılabilir. * Ama bu durumu görebilecek olanlar yığınlar değildir, onlara böyle bir yük yüklemek haksızlıktır. Hangi öğrenım düzeyi, unvan, sosyal statü, zenginlik, saygınlık, önem düzeyi vs'ye sahip olurlarsa olsunlar "yığınlar" mazurdurlar. Onlarla uğraşmaya gerek ve de imkân yoktur. Onlar giderek birbirlerini üretir, birbirlerini payelendirir, onurlandırır, mevkilendirir, destekler, korur, kollarlar. Onlar bir Rüyadan uyanmak için * Bor mmeralı başta olmak uzere, perıyodık tabloda yer alan nadir elementlerin birçoğunun ülkemizde bulunduğu, bunlardan bazılarmın (görünür • muhte• mel + potansıyel) rezervlerının dunya toplamının %40'larına vardığı bir gerçektir. (http://www.jmo.org.tr/bor/29.ht m). * Bir "rezerve sahip olmak" ile onun "içerdiğı değere sahip olmak" arasındakı fark siyah ile beyaz arasındaki Üniversiteler yetersiz * Ünıversıtelerimiz bu araştırmalan yapabilecek düzeyde değildir. Her ne kadar panel, sempozyum vb. sıcak oda toplantılarında neredeyse uzayı da fethettiğimiz söylenirse de, örneğin bor mineralinin katma değerini bir miktar artırabilecek araştırmaları her bakımdan destekleyecek bir bakanlığın çabasına karşın birkaç iyi niyetli girişimin dışında üniversitenin ciddi bir katkısı olamadığı ayniyle vakidir. 884/20 28 Şubat 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle