Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PSİ KİYATRİ BİLİM KÜLTÜR kapasite sayılmakla birlikte, psitoterapide bir teknik olarak edinilmesi ayrıca bir eğitim gerektirir. Freud'a göre psikoterapinin (ve bir başkasının ruhsal durumunu anlayabilmenin) olmazsa olmaz bir öğesi sayılan empatik davranışın, hangi davranışların adı olacağı ise hâlâ tartışılıyor. Anlamanın sınırları İnsanoğlu, görme, işitme, düşünme olanaklarının 8inırlarını genlşletmesini bilmiştir... Bunlara, kendi emeğiyle ulaşmıştır hem de... Vehbi Belgil Empati tartışması Psk çoğumuzun aklına yumuşak, seven ve anlayışlı bir tavrın mı empati olduğu sorusu gelebilir. Bunda empati ve sempatl arasında Türkçe'de belirginlesen ses benzerllğinin rolünü küçümsememek lazım. Ama empatik olmanın karşımızdakini anlayıp, ona iyi davranmak, yatıştırmak ve sevecenlik göstermekle esdeğer sayılmasına ciddi itirazlar var. Empatik davranış böyle olabileceği gibi çok farklı bir içerikte de olabilir. Amerlcan Joumal ofPsychlatry'nin 1989 mart sayısında yer alan bir tartışmada, Howard Book empati sonucu hastanın iç dünyası hakkında elde edilen enformasyondan giderek ortaya konan empatik davranışın hastayı rahatlatması gerektiğini, öne sürüyor. Book'a göre eğer hasta kendini anlaşılmış hissetmiyorsa, terapist empatik olamamış demektir. Book'un tanımı, kayıtsız şartsız bir kabullenmeden ve 'iyi davranmak'tan farklı olsa bile hastanın kendisini iyi, rahat ve 'sevilmiş' hissetmesine esas vurguyu verlyor. Book'a itiraz eden Kramer, kjmi zamanlar empatinin (en azından ilk bakışta) böylesi yumuşak ve sevecen tavırlara yol açamayacağını söylüyor. Karşımızdakinin iç dünyasını tam olarak anlayabildiğimizi varsayalım (ne kadar mümkünse!). Bu anlayışın her zaman için kişinin o anda hoşuna gidecek bir davranışa yol açması gerekmez. İlk bakışta ters gelebilecek, ama empatiyle edinilen duyguya uyumlu bir davranışa örnek olarak, ilaç yazmayı ya da konuşmasını belli bir noktada durdurmayı gösteriyor. Empatiyi psikoterapinin ve insan ilişkilerinin en can alıcı noktasına yerleştiren Kohut'a göre empati "sevgl ve anlayışla tedavl etmek glbl bir yaklasımın lç«rlsinde olduğu zaman rahatsız adlci ve bir yük glbl olabilir." Terapistin pek gerçekçi olmayan bu tutumunun altında hastadan ziyade kendiyie ilgili şeyler sezen Kohut'un bu uyarısını akılda tutmak kaydıyla, şu tanımlar karmaşasından çıkmak aerek. "Amaçlamadan pslkoterapi olur mu?", "Birlne İyi davranmak, onu anlamaya calısmak empati ml?", "Empatik davrandık mı terapl yapmış oluyor muyuz?" Üstelik, bütün bu sorular, gündelik hayat ile psikoterapide işleyen mekanizmalar arasındaki şaşırtıcı ilişki ve benzerliklere de dokunuyorlardı. Eğitilmiş bir psikoterapistin becerisini gerektiren durumlar var olmayı sürdürecek. Ama Dr. Basch'ın taksi şoförüyle ilişkisinde olduğu gibi tedavi filan amaçlamaksızın, karşıdaki kişiyle bir 'anlama ve ona göre davranma' ilişkisi, sadece psikoterapiyle sınırlanamayacak bir alanda tekrarlanabilir gözüküyor. insan ilişkilerinin işleyişine dair bilgilerin (sınanabilir ve gözlemlenebilir!) birikimi ve kullanılabilir halegelmesi, "insan doğasının billmi"ni hakikate yaklaştırmakta. B ttkide, hayvanda, Insanda, her organ, görevini yerlne getirmeye doyamaz: Göz görmek, kulak isitmek, burun koklamak Ister. Görevl "çözümler bulmak" olan beyin ise düşünmeye, çözüm bulmaya doyamaz. Ama gelin görun ki insanlar, organlann görev yapmasından oldum olası rahatsız oimuşlardır. Saray yapımında çalısanlann çoğunu ÖMüruriermis antikçağda: Binanın glzli yerlerini açıklamasınlar diye. Osmanlı sarayında dilsiz haremağaları kullanılırdı: Sarayda öğrendiklerini anlatmasınlar diye. Saraytn kadınlar kıamında (har*md«) çalışanların hadım edilip kısırlastınlmalan gelenektl; cariyetere ilgi duymasınlar diye. Ama insanları en çok rahatsız eden organ hep beyin olmuştur. DuşundOğü, çözüm bukJugu için... Dinler, kendi öğretilerl dışında duşünulmesini ağır cezalarla önlOyoriardı. Bunun yaratbğı alıskanlık sonucu insanlar düşünmemeye zorianır bugün bile; Yagmura kızmaya kalksanız: "Sus, Allah'ın işine karışma" uyarısı alırsınız. lyilik simgesi bir insanın genç yaşta ölmesine üzulmeye kalksanız, "Allah onu blzden çok seviyormuş aldı, elden ne gelir" yanıtı ile hem düşünmenlzi, hem uzülmenizi önlerter. Ama, insanoğlu, hiç olmazsa gizli gizli dOşunmekten gene de kendini alamaz. Divan şalri Bağdatlı Ruhl, "Derdin kıme açsan sana der hikmeti vardır / Öldürdü bizi ah bilinmez mi bu hikmet?" demişti. Mehmet AMf, "Hey AHah'ın, bOtun dediklerini yaptığımız halde sen bize en büyük belalan veriyorsun" der Safahat'ında: "Donduk diyoruz sen bize yangın veriyorsun / Yandık diyoruz, boğmaya kan göndertyorsun." zik ödülü) süpernovalann nasıl meydana geldiklerini 30'larda şoyle izah etmişti; Yakıtını brtiren, yani öten bir yıldız kendi üzerine çöker. Ancak bu cöküş, yıldızın aşırı kızışması sonucu buyuk bir patlamaya yol acar. Bunun sonucu, yıldızın kutlesinin büyük kısmı etrafa saçılır ve yerini koyu bir nötron yıldızına, belki de bir kara dellke bırakır. işte bu patlama olayı bize supernova (dev yıldız) şeklinde görünür. Ancak, gercekten böyle mi bu? CHay bilgisayarda yinelendl ve doğrulandı. Böylece, anlamanın sınırı daha da genişledi. Evren'in ve tabii günes kümesinin oluşmasını izah eden Big Bang (Büyük Patlama) olayı da yine bilgisayaria somutlaştınldı. Ve sonunda anlaşıldı ki gökyuzü, Evren'in geçmişine, geleceğine ısık tutan her turiü gök cisimleri ile dolu. Ama biz eski alıskanlıklaria, dünyamızın özel bir yapılısta olduğunu ve böyle "mavikanlı" bir gezegenin doğumunun da ölümünün de farklı olacağına inandırılmak isteniyoruz. Bllglsayar benzetlleri Bikjisayar benzetileri (computer simulatlons) anlama sınırlarımızı çok genişletti. Bunlarla, "elimlzi çamura sokmadan" çok sey öğreniyor, kanıtlıyoruz. Sibernetiğin (çözüm bilimin) bu yaramaz çocuğu 1500 küsur bilimin ortak "laboratuvar"ı durumuna geldi; kimya, fizik, astronomi, jeotoji, biyoloji, matematik, nükleer fizik gibi birbirinden ayrı büimlerin "ortak laboratuvarı"... ikinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında, Amerika'nın New Mexico eyaletinin Los Alamos laboratuvarlanndan bilim adamları, çeşitli maddelerden (materials) geçen nötronların ne oldukları konusunu bilgisayar benzetisi (computer simulation) ile incelediler. Atomun parçalanması gibi bir olayın ne sonuç vereceğinin önceden bilinmesi gerekiyordu. Otomobil sanayiindeki yeniliklerin ne sonuç vereceği, evvelce çizgi resimler, kil modeller, doneme arabalan ile öğrenilmeye çalışılırdı. Şimdi bunların hepsinin yerlni bilgisayar benzetileri aldı. Hava durumu tahminlerinde, iklim değişmesi olasılıklarında bilgisayar baş yardımcı. saydı yanan her elementin bir rengi olduğunu ve bu renkler yardımı ile cisimlerin hangi etemenöerden oluştuğunun oğrenilebileceğini görecekti (sodyum koyu sarı, potasyum mor, cıva bulanık gri, cesium hava mavisi, rübidyum koyu kırmızı...) Yıldız ışıklarının spektroskoptan geçirilip incelenmesi ile gök clsimleri hakkında bilgi edinebildik. Hele üstat 1857'de değil de tam yüzyıl sonra 1957'nin 4 ekiminden sonra ölse idi yıldızlara da gidilebilecegini, bu yolla da bir çok sırların çözülebileceğini anlayacaktı. İnsanoğlu, geçmişteki olayları somutlaştırmak İçin her dönemde yeni yöntemler bulmuştur. Babil Kulesi'ni, eski Bergama'yı, Firavunların yaşam tarzlarını, tarihteki ünlü olayları ressamların bugün çizdlkleri resimlerden öğreniyoruz. Belçika'nın HoHanda sınırındaki "Uerre" (Liyer) kentinde Zimmer Kulesi adında bir müzede Gunes Sistemi'nin işleyiş tarzını gözler önune seren bir araç vardır. Aracın kolunu eile çevirdiğiniz zaman her gezegenin, uyduları ile birlikte, her an nerede olduğunu oğrenirsiniz. Böyle bir makine Oetonbevt Ortaokulu'nda da vardı 60 yıl önce. Ege adası Antlkythera dolaylarındaki bir denlz kazasının kalıntıları arasında buna benzer bir gök bikjisayan bulunmuş ve bunun 1. yüzyılda yapıldığı sonucuna varılmıştı. Kimya laboratuvarlannda maddenin her çeşidi yapılıyor: Yeni Zelandalı Rutherford, daha 1919'da, azotu oksijene çevirmişti 91 yıl önce. Evren'in nasıl oluşup geliştiğini, sonunun ne olacağını artık kesin denecek bir doğrulukla biliyoruz, hatta laboratuvarda yapabillyoruz. Yıldızların nasıl doğup ölduklerini günümüz astronomisi gösteriyor. Örnek; Hindistan asıllı Amerlkalı Subrahmanyam Chandresekhar (1983 Nobel Fi Anlamanın sınırian genlşllyor Felsefenin uğras aJanı, önce, "neyi bilebiliriz? Yapmaya borçtu oMuğumuz sey nedir?" biçiminde tanımlanmıstı. Bunda bazı şeylerl bUemeyeceğimlz doiaylı olarak kabul ediliyordu. Alman Kant'a kadar bu böyle sOrdu. Ona göre böyle bir konu antamsızdt. Çunkü aranmaat gereken sey, önce, beynin, her seyi anlamayâ yeterli bir yapıda olup oimadığının öğrenilmesi idi. Kant, böyleo» felsefeyi, beynin olanaklarinı arastırması gereken bir uğraş haline soktu. Fransız Augusto Comte (Ogüst Komt) ise Evren'in nasıl oluaiuğunu, sonunun ne olacağını hlçbir zaman öğrenemeyeceğimlzi ileri sürüyordu. Yıktızların neden yapıldıklarını hiçbir zaman bHemeyecektlk. Göğün zfflrl karanlığı içlnde göz kırpan bu cisimlere ulasılamayacağına göre bunyeleri nasıl billrMbüirdi? O y M Comte 1867'de öieoeğine, birkaç yıl daha yasa Sonuç Insanlığın ortak mira» bir öykude 6 kör, fllin neye benzediğini anlamayâ çalışır. Hayvan hortuma, duvara, ipe, sütuna, yaprağa benzetilir. Ancak bu benzetmelerin bir araya getirilmesi ile hiçbir sonuca ulaşılamaz. Birçok kimse, insan bllgllerinin de bu tür bir bilgi olduğunu söylemekten zevk duyar. Ama öyle midir? insan kör de sağır da degildir. Görme, işitme, düşünme olanaklarının sınırlarını genişletmesini bflmiştir, gittikçe daha da çok bllmektedir. Daha düne kadar "Tann'nın cilvesl" ile izah edilen olayların (hastalıkların) onunla hiçbir ilgisi olmadığı anlaşılmıştır. Ve insanoğlunu asıl büyük yapan şey, bu sonuçlara, peygamberier gibi tanrı desteği ile değil, kendi göz nuru, el emeği, bitmez tükenmez sabrı ve araştırma gücü İle ulasabilmiş olmasıdır. D 21