24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B İ L İ M D Ü N Y A S I N D A N HABERLER Türkiye'de arıtma tesisleri aşbakanlık Çevre Müsteşariığı için hazırlanan, "Türklye'de Antma Teslsl Kurma öncallklartnln ve Antma Sektörünce EnarJI Taleblnln Planlanması" projesinin sonuçlarına göre Turkiye'nin tüm sanayi sektörünün yalnızca yüzde 29'unun arıtma tesisi bulunuyor. İTU inşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği bölümünce 2426 eylül tarihleri arasında istanbul'da düzenlenen "İTÜ 2. Endüstriyel Kirlenme Sempozyumu'90"ın açılış bildirisini sunan Prof. Dr. Ahmet Samsunlu, 19881989 yıllarında İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından gerçekleştirilen araştırma projesinin ışığında Türk sanayii ve çevre ilişkisini değerlendirdi. "Sanayimizin Çevre Kirlenmesi Açısından Oeğerlendirilmesi" başlıklı bir bildiri sunan Prof. Dr. Samsunlu, Türk sanayilni 3 evreye ayırarak şu saptamayı yaptı: "Birinci devre, ne olursa olsun sanayileselim devresidir. İğnenin dahi yurtdışından ithal edildiği bu dönemde, sanayileşmenin büyük bir önemi vardı, çevre klrlenmesinin sözü bile edilmiyordu. ikinci devre ise bir geçiş dönemidir. Bu devrede çevre kirlenmesinin etkileri ve bedeli hissedilmeye başlanmıştır. Üçüncü devre ise çevrenin korunmasımn gereğinin herkesçe kabul edildiği, çevrenin kalkınma için feda edilemeyeceginin anlaşıldığı devredlr." Türkiye genelinde tüm sektörlerde antma tesisi kurma oranının 1990 başı itibarıyla yüzde 29 oramnda olduğunu söyleyen Prof. Dr. Samsunlu, sektörlere göre dağılımı ise şöyle verdi: "En fazla arıtma tesisine sahip sektör yuzde 85 ile kimya sanayii olduğu görülmektedir. Bunu yüzde 70 ile kâğıt, yüzde 55 ile gıda, yüzde .19 ile tekstil, yüzde 3 ile metal sanayii sektörleri takip etmektedir." Araştırmada arıtma tesisi kurma oranlarının atık su miktarı esas alınarak sanayi merkezlerine göre dağılımında ise Kocaeli'nin yüzde 99.5 gibi büyük bir oranla birinci sırada bulunduğu görülüyor. Kocaeli'ni yüzde 55.3 ile izmir, yüzde 22 ile Bursa takip ediyor. istanbul'daki oran ise yalnızca yüzde 18.9. Prof. Dr. Samsunlu bu sayıları verirken şu uyarıyı yapmaktan da kendini alamadı: "Arıtma tesislerinin durumu incelendiğinde, Kocaeli gibi bazı merkezlerde antma tesisi meselesinin hallolmuş gibi görünmesini ihtiyatla karşılamak gerekir. Zira bu değerlendirme, anket formları ile alınan bilgilerin istatistiki değerlendirilmesine dayanmaktadır. Bundan da önemlisi, kurulmuş olan arıtma tesislerinin tamamının yeterli seviyede çalışmadığının ve bu tesislerin yeterince denetlenemediğinin bilinen bir gerçek olduğudur."(c.h) B Benekli yapraklar ve fotosentez lacalı ya da benekli yapraklara sahip olan bitkiler, yaprakları tamamen yeşil olan bitkilere göre daha az fotosentez yapma yeteneğine sahiptir. Bu nedenle botanikçiler bu bitkilerin vahşi doğada zorluklarla nasıl başa çıkabildiğini uzun zamandan beri merak etmektedirler. Şimdi öyle anlaşılıyor ki daha iyi kamuflaj olanağı sağlayan bu yaprak, daha az fotosentez yapmanın götürdüklerini karşılamakta. Wisconsin Universitesi'nden Thomas Givnish'e göre şekilli yapraklara sahip olmanın sağladığı kamuflaj olanağı bu bitkilerin otobur hayvanlar tarafından yenmesini önlüyor. Alacalı bitkilerin yapraklannda beyaz ya da sarı benekler ya da şeritler vardır. Beneklerdeki klorofil eksikliği, yaprakları tamamen yeşil olan bitkilere göre, bu bitkilerin daha az fotosentez yapmalarına neden oluyor. Benekleri mor, kırmızı ya da pembe olan bitkiler de daha az fotosentez yapıyor, çünkü bu tip benekler de klorofilleri perdeliyor. Botanikçiler alacalı ya da benekli yaprakların, ılıman iklimlerde ve tropikal ormanlarda yere yakın olan türlerde bulunduğunu zaten biliyorlardı. Givnish, renkleri görme yetisinden yoksun olan pek çok hayvanın (geyik gibi çoğu otobur omurgalı da bu gruba dahildir) doğada alacalı yaprakları bulamadığını söylüyor. Givnish, renk yoksunu bir dünyanın, alacalı bulacalı ya da benekli yaprakların kenarlarını belirsizleştirdiğini, bu yüzden de bulunmalarını güçleştirdiğini düşünüyor. Ne var ki, bu tür bir kamuflaj yalnızca yaprakların yer yüzeyine çok yakın olduğu durumlarda işe yarıyor. Kamuflaj kuramı, son dönemlerde kuzeydoğu ABD'de bitkilerle yapılan çalışmalar sonucunda kendini destekleyecek kanıtlar buldu. Bu tür yapraklara daha önce de belirtildiği gibi, neredeyse yalnızca orman tabanına yakın bitkilerde rastlanıyor; yani omurgalı otoburlar tarafından yenme tehlikesinin fotosentez yapmaktan daha önemli olduğu koşullarda. (ö.u.) A FMIer kurtulacak mı? Yapay fildişi başlayacak. Hâlihazırda fildişine benzer materyallerin alınıp satıldığı büyük bir pazar mevcuttur. Çünkü Uluslararası Ticaret ve Endüstri Bakanfığı, 1989yıhndafildişi alımına kısıtlar getirmiştir. (ö.u. n.s. 1732) J aponya'da yapılan çalışmalar sayesinde fillerin hayatını kurtaracak süt ürüjıleri üretilmeye başlanıyor. Sakai Araştırma Laboratuvarları'nın Müdürü Mitsuri Sakai, enstitüçalışanlarının yapay blrflldlşi elde etmeyi başardıklarını iddia etti. Gerçeğinden hemen hemen hiçbir farkı olmayan bu 'fildişi', biraz yumurtakabuğu, biraz süt ve katkı maddesi olarak da titan dioksit kullanılarak yapılmış. Sakai, Japonya'da yayımlanmakta olan Bilim ve Teknik dergisine verdiği demeçte, şu anda fildişi verine kullanılmakta olan maddelerinin hiçbirinin doğal olanı kadar iyi su ememediğini belirtiyor. Bu, özellikle de piyano tuşları açısından önemli. Sentetik sakızlardan ya da polimer liflerden yapılan platik tuşlar, çok uzun süre kullanıldıklarında, piyanistin parmaklarındaki teri emmede yetersiz kaldıklarından kayganlaşıyorlar, tabii bu piyanist için can sıkıa durumlara neden olabiliyor. Fildişinin emicilik özelliğinden, üflemeliçalgılann ağızlarının yapımında ve takma dişlerde de yararlanılıyor. Sakai, yeni materyalin, onu diğer yapay maddelerden daha emici kılan çok ince borulara sahip olduğunu söylüyor. Araştırmacılar bu materyali yumurta kabuklarını önce ezip sonra da sütle karıştırarak elde ediyor. Üç tür enzim lipaz ekleyıp yağların parçalanması sağlandıktan sonra materyal pıhtılaştırılarak ve ağırlığının ayarlanması için tüm karışıma titan dioksit katılıyor. Araştırmacılar son olarak da materyali yol yol çizerek bir fildişi görüntüsü vermeyi ve yapısal olarak biraz daha pürüzsüz bir hale getirmeyi hedefliyorlar. Araştırma Enstitüsü, Fukuvi Kimya Endüstrisi ile yaptığı anlaşma sayesinde materyalin ticari üretime de yakın bir tarihte Kansere karşı yeni bir bileşik T ümörierin yayılımını engelleyen bir ilaç gelecek yıl insanlar üzerinde de denenmeye başlayabilir. Oxford'daki bir şirket (British BioTechnology Group) tarafından geliştirilen ilacın işlevi şu: Tümör hücrelerinde bulunan ve bu hücrelerin yayılmasınayardımcıolankollajenazınhareketini engellemek. Kollajenaz, bağ dokusunun ana proteini olan bir albüminoid, kollajenin sıvı hale gelmesinı sağlayan enzimdir. Tümör, başlangıçta bulunduğu bölgeden vücudun diğer bölümlerine geçebılmek için sağlıklıdokularayayılmak.kanagirmekve yeni bir bölgeye yerleşmek zorundadır. Pek çok tümör de bunu, sağlıklıdokularazarar veren kollajenaz üreterek yapmaktadır. Geliştirilen sentetik bileşik de kollajenazın normal olarak işlevini sürdürdüğü bölgeye tutunarak enzimi hareketsiz hale getirmektedir. Kemirgenler üzerinde yapılan deneylerin başarıyla sonuçlanmasına karşın şirket çalışanlarından Juna Grindley, "Çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olduğunu" özenle vurgulamaktadır. ilacın zehiretkisinin olupolmadığınıanlamak için hayvanlar üzerinde yürütülen çalışmalar da hâlâ devam etmektedir. (ö.u. ns 1732)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle