25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Otomatik Pejmürdelik... Dikkatler KPSS’deki rezalete odaklanmışken, SBS’de sergilenen pejmürde manzara gözlerden kaçıyor.. Okullar açılalı bir hafta oldu. Ama kayıt işlemleri hâlâ bitmedi. Çünkü Anadolu liselerinde hâlâ boşluk var. Sınama yanılmaya, doldur boşalt usulüne göre yürütülen ve iki aydır süren kayıt işlemleri veliler ve öğrenciler için toplu işkenceye dönüştü. Anadolu liselerindeki boş yerler hâlâ doldurulamadı! Okumak için yırtınan milyonlarca öğrenci var… Bir öğrenci bile başını sokacak okul ararken.. Bakanlık, önceki gün itiraf etti ki.. 6.706 öğrenci için boş kontenjanlar hâlâ dolmadı! Bu boş yerler için yeniden öğrenci yerleştirilmesi yapılıyor! Okulların çoktan öğretime başlamış olmasının, belli ki bakanlık için hiçbir önemi yok. Her şey otomatik pilota bağlı ya.. Keşke öğrenciler ve velileri de otomatik pilota bağlı olsaydı. Derslerin çoktan başlamış olması, bu 6 bin küsur öğrencinin yeni bir okula veya semte, hatta şehre taşınması ve bu yüzden yaşanacak sorunlar belli ki Bakanlığın umurunda değil. Eski Bakan yenisine koltuğu devrederken “Her şey otomatik pilota bağlandı!” demişti. Bayan Bakan, kendisini önemsizleştiren / manken yerine koyan bu saygısız açıklamayı yuttu, diye eski bakana kızarken… Ortaya çıktı ki, her şey sahiden otomatik pilota… Otomatik pilot da bir ATM’ye bağlıymış; Sınava saatler kala parayı bastıran, memur olabiliyor, öğretmen olarak atanabiliyormuş. KPSS’de rezalet, sınavda en yüksek puanı alan adaylardan 22’sinin karı-koca olduklarının anlaşılmasıyla ortaya çıktı. SBS’de ise 8. sınıf sınavlarında 1.500’den fazla aday tam puan, yani 500 puan aldı. Bunu da hiç kimse garipsemedi. Oysaki merkezi sistem sınav tarihinde böylesi bir kitlesel başarıya ilk kez rastlanıyordu. Ancak ilkokul çağındaki 1.500 aday arasında karı-koca veya nişanlıya rastlanmadığı için kimse bu tarihi tesadüfün üzerinde durmadı. Kayıtlar açıldı ve kayıtlar yapıldı… Kontenjan açığı için yedek listeler ilan edildi. Üst üste ilan edilen yedeğin yedeği listelerin kayıtları da yapıldı. Bu süreç neredeyse bütün yaz boyunca devam etti. Sonunda okullar da açıldı. Ama Anadolu liselerindeki yedek kayıt süreci sürüyor. “Bitmez tükenmez Anadolu..” sözü demek ki boş değilmiş. Bakanlık kendi koyduğu kontenjan belirleme kuralına kendisi bile uymadı. Her okul için ayrı bir uygulamaya yöneldi. Doldur boşalt usulü kayıt sistemini benimsedi. En son resmi açıklamaya bakar mısınız? “Anadolu liselerindeki boş kontenjanların sebebi; yüksek puanla öğrenci alan bazı okullara kayıt hakkı kazanan öğrenciler için cazip burs ve kayıt imkânı ile bu okulların geçiş basamağı olarak kullanılması ve öğrencilerin tercihlerini özel okullar yönünde kullanmalarıdır.” Yani tüm suç çocukların!. Daha iyi, daha nitelikli bir eğitim kurumuna geçmek ve burs kazanmak demek ki ağır suç! Çünkü, Bakanlığın devlet okullarını, özel okulların düzeyine çıkarmak gibi bir hedefi ve sorumluluğu hiç yok. Herkes yerinde otursun... Çünkü her şey otomatik pilotta! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Şu sıralarda İslam ülkelerinde ardı ardına seçimler yapıldı, yapılıyor. Suriye’de, Mısır’da, Afganistan’da. Kısa bir süre önce de Sudan’da, Irak’ta, İran’da. Bilindiği gibi, bu ülkelerde yapılan seçimler büyük çoğunlukla iktidarın düzenlediği bir “demokrasicilik oyunu”; kimisi için, biraz insaflıca söylenirse tam bir “sayısal demokrasi” örneği; ya da Pakistan ve Suriye’deki gibi babadan oğula “hanedan seçimi” keyfini yaşamak. Seçim sonuçlarından önce, o gün ölenlerin sayısının açıklanmasını bir yana koyarsak, genelde İslam ülkelerinin her birine “özgü” bir olaydır seçim. “Uluslararası seçim gözlemcileri”nin bu ülkelerdeki seçimleri çok büyük ölçekte izlemelerinde bu özelliğin de payı vardır sanırım.(!) Uluslararası alanlarda İslam ülkeleriyle birlikte anılan, İslam devleti olarak değerlendirilen Türkiye’de de, anayasa değişikliğiyle ilgili bir halkoylaması yapıldı bu ayın ikinci haftasında. Demokratik bir “hukuk devleti” olmamıza, “laik” bir cumhuriyet rejimiyle yönetilmemize karşın, gerek yöntem gerekse oylanacak konunun özü bakımından, İslam ülkelerindekini aratmayacak bir “seçim olayı” yaşadık. 12 Eylül’de “de”, iktidar partisinin koltuğu altındaki “sadaka sektörü” seçim sürecinde inanılmaz bir boyutta çalıştı; coştu, taştı... Kuşkusuz “Feto Cemaati” de geri kalmadı. Bunlar yetmedi, iktidar baskısı, “baskı” rejimi -her alanda- toplumun üzerine karabasan gibi çöktü. Başbakan R.T. Erdoğan’ın isteği halkın yüzde 58’ince kabul edildi. Bundan böyle “yürütme”nin başı olarak Erdoğan’ın “icraat”ı, “yargı” denetiminden geçmeyecek; çünkü “yargı”, Erdoğan’ın “denetiminde” olacak, ya doğrudan ya da dolaylı yollarla sağlanacak bu... Böylece devleti yöneten “güç ve yetkiler” bir “kişi”de toplanacak diyebiliriz. Bunu uygulayan bir devletin bir “hukuk devleti”, dahası bir “çağdaş” devlet olma olanağı var mıdır? Bu durum hiç anlatılmadı mı topluma? Şöyle yarım yüzyıl geriye bakalım diyorum. 1960 yılında Ord. Prof. Ali Fuat Başgil: “...zorbalık ve baskı rejimi, her zaman, gücün ve yetkinin sayılı birkaç elde ya da bir ‘baş’ta toplanmasından doğmuştur. (...) ‘baskı politikası’ yoğunlaşan ‘kuvvet tekeli’nin ürünüdür” diyor. Ardından da; “kuvvet tekeli”ni ele alanın bu “baskı politikası”nı, “yasallaştırmak için dayandığı çoğunluğun demokratik (parlamento çoğunluğu) olması, yapılan baskının haklı olduğuna inandırır ki, bu da baskıyı katlanamaz bir duruma sokar” diyerek çok yerinde bir saptama yapıyor. Ve: “Bu konuda alınacak önlemlerin başında, güçlüklerin anahtarı olarak, kuvvet ve yetkilerin tek elde toplanması yerine, bölünüp birbirine karşı birer özerk organ durumuna konulması gelir” (1) vurgulamasıyla da çözümü gösteriyor. Bilindiği gibi, bu çözüm, “erkler ayrılığı” olarak, “Danıştay, Anayasa Mahkemesi” gibi güvence kurumlarıyla birlikte, yeni yapılacak olan “1961 Anayasası”nda ilk kez yer alacaktır. Ama Ord. Prof. Dr. H.V. Velidedeoğlu: “Ancak bu koşullar da çağdaş devletin var olması ve yaşaması için yeterli değildir. (...) Sosyal ve ekonomik adalet düzeni kurulmadıkça, yalnız siyasal ve anayasal alandaki kurallarla, çağdaş bir devlet kurulamaz!” diyecektir. “Demokrasi dediğimiz yönetim biçiminde, özgürlük, eşitlik, tüzegenlik (adalet), kardeşlik öğeleri ekonomik içerik ve anlam kazanmadıkça, içeriksiz, platonik kavramlar halinde boşlukta kaldığı sürece, gerçek demokrasiden söz edilemez. (...) ‘toplumsal sınıflar yoktur’ diyerek halka, pazar yerinde toplanmış insan kalabalığı gözüyle bakılması da ‘içeriksiz demokrasi’lerin dramını oluşturur!” diye de ekleyecektir Velidedeoğlu. (2) Yapılan bu alıntılarla belirtilmeye çalışılan, “erkler ayrılığı” ile, “ekonomik sosyal adalet”le, kısacası “sosyal hukuk devleti”yle toplumun tanışmasının 1960 yılında başladığıdır. Ama görülüyor ki, bu süreçte, yani yarım yüzyıldır, toplumun sosyal durumunun ve geleceğinin “güvence”ye alınması gerçekleşememiştir. H.V.Velidedeoğlu’nun dediği gibi: “Batı’da, gelişmiş ülkelerde sınıflar arasında sağlanan adaletli ‘denge’ bizde kurulamamıştır.” Bu durumdaki bir toplumun tümünün, “demokrasi”yi bütün boyutlarıyla aynı ölçüde kavrayıp algılaması kuşkusuz beklenemez. Dolayısıyla yüzde “58”lik “evet”in içinde bu olgunun payı büyüktür. (1-2) H.V.Velidedeoğlu, 12 Eylül Karşı Devrim, Evrim Yayınları, 1989. Demokrasicilik Oyunu mu? m.velidedeoglu@hotmail.com SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2010 CUMA 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Gece gün- düz eşitliği. 2/ Yürekli, yi- ğit... Bir ili- miz. 3/ Bir no- ta... Büyük pi- liç. 4/ Birine herhangi bir konuda önce- lik ve ayrõcalõk tanõma. 5/ Bir cins güver- cin... Ticaret konusu olan taşõnõr mallar. 6/ Bir kişinin ya da toplumun yaşamõn- daki yüce bir olayõ anmak üzere yazõ- lan lirik şiir türü... Yarõşlar ve koşular için özel olarak dü- zenlenmiş yer. 7/ İç- güdü. 8/ İlgi eki... Bir derebeyinin himayesine girip kendini onun hizmetine adayan kimse. 9/ “Şairler” anlamõnda eski sözcük... Köpek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yõl boyunca Güneş’in gökküresi üzerinde çizdiği çemberin sõnõrladõğõ daire. 2/ Avustralya’da yaşayan ve “keseli ayõ” da denilen hayvan... Eko- lojide, bir canlõnõn varlõğõnõ sürdürebildiği yaşa- ma ortamõnõn en küçük birimi. 3/ Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... Muğla ilinde antik bir kent. 4/ “Hayriyye” ve “Hayrâbâd” adlõ mes- nevileriyle ünlü 17. yüzyõl divan şairi... Yetene- ği ve saygõnlõğõyla ünlü kadõn şarkõcõ. 5/ Afrika’da yetişen ve kerestesi mobilyacõlõkta kullanõlan bir ağaç... Uçurum. 6/ Uzun ve yõrtmaçlõ bir tür etek. 7/ Gamalõ haç. 8/ Şöhret... Duman lekesi... Lit- yum elementinin simgesi. 9/ Sarma tekniğiyle ya- põlan bir tür işleme. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A L T A Z A R A L E N İ M E T R A N T İ Y E İ N G O M A L A K A R E N A İ N İ B A R O O Y A A S Z E B A N İ S A N M U T A F T O P U R S A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Türkiye: Nereden Nereye?.. Bozkurt GÜVENÇ S ivas Kongresi’nden Anka- ra’ya gelen Mustafa Kemal, İstanbul’daki gösterileri öğ- renince “Fertler düşünmezse kit- leler her yöne sevk edilebilir” demişti. Birinci Millet Meclisi’nin açõlõş törenindeki “Hâkimiyeti Mil- liye” posteri Cumhuriyet’in ha- bercisiydi. Güçlü lider halk deste- ğine dayanarak öğretimi birleştirdi; Medeni Kanun’la hukuk reformu yaptõ. Özgün bir kültür devrimi olan Cumhuriyeti koruma görevini do- ğaüstü güçlere değil -Tevfik Fi- kret’ten aldõğõ esinle- “fikri, vic- danı, irfanı hür koruyuculara” bõ- raktõ. Osmanlõ milletlerinden hayatta kalan kişi ve kurumlarla cemaatler üstü bir ulus devlet ya da ulus mil- let yaratmak istedi. Bugünlerde ni- ce başarõlõ olduğu tartõşõlõyor. So- rumlu kim: Cumhuriyet mi, de- mokrasi mi? Yönetenler mi, yöne- tilenler mi? Her devrim gibi Türk devrimi de karşõdevrimini yarattõ. Türk de- mokrasi hareketi varlõk gerekçesi- ni, CHP’ye değil, sanki Cumhuri- yete karşõ algõladõ. Tarihi yanõlgõ, devlet ile dini “laiklik” ilkesinde karşõ karşõya getirdi: Türk mü, Müslüman mı? Nehru’nun “de- mokrasi / sosyalizm amaç değil” uyarõsõ duyulmadõ. Hemen herkes, sõnõr ve kõsõtlarõnõ bilmeden “gerçek demokrasi” istiyordu, niyetler ve söylemler çelişik olsa da. Şimon Pe- res’e göre “Diktayı engelleyen TV, demokratik yönetimi zor- laştırıyordu.” Her derde deva sa- nõlan demokrasi halk desteğini yi- tirmeye başladõ. “Halkın sesi hak- kın sesi” oldu. Seçim sandõğõ kut- sallaştõ. Demokratik yönetimleri sorgulayan, eleştiren kişiler ve gö- rüşler, faşist / komünist, hatta “va- tan haini” olarak suçlandõ, ceza- landõrõldõ. Bir darbe politikayõ köy- den uzak tutarken, karşõt darbe kentleri depolitize etti, siyaseti ka- sabalara bõraktõ. Ülke oylarla değil, darbelerle bölündü. Acaba demokrasi isteyen halk, sa- nõldõğõ gibi bir birlik ve ne istediği konusunda bilinçli miydi? Aklõn yolu belki birdi; ama yolcular ortak bir akla sahip değildi. Toplum di- namiklerine, akõl mõ yoksa duygu- lar mõ yön veriyordu? Demokratik yönetimden beklenen kamusal ya- rarõn temeli birey mi idi, yoksa toplum mu? Demokrasinin beşi- ği/kalesinden gelen, “milyonların yeteneksiz birkaç kişi tarafından yönetildiği” eleştirisi ülkemizde yankõ bulmadõ. Oysa, seçilmiş li- derler “gelişmiş ve güvenli bir demokrasi” sözü veriyordu - yö- nettikleri halka, seçmenlerine. De- mokrasi kusursuz değildi. İlahiyatçõ Niebuhr’ün sözleriyle, insanlarõn ‘adalet istemi’ belki de- mokrasiyi buyur ediyordu, ama ‘zorbalık eğilimleri’ demokratik yönetimi ‘zorunlu’ kõlõyordu. Oy sandõğõ seçim miydi yoksa sayõm mõ? Demokrasinin ölçütü nicelik miydi, nitelikler mi? Yurttaş oyunun başka bir seçeneği var mõydõ? Demokratik yönetimle- ri nesnel gerekçelerle eleştirenler, seçimden başka bir yöntem bula- mayõnca, seçmenlere yönelirler. Hayat boyu eğitimle, halkõn yöne- time katkõ ve katõlõmõyla seçmenin bilinç ve sorumluluk düzeyi kuş- kusuz yükseltilebilirdi. İnsan her yaptõğõndan bir şeyler öğreniyor, ama her öğrendiğini yapamõyor- du. Demokrasiyi geliştirmek için de- ğişim şarttõ. Ancak her değişim gelişim değildi. 20. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda ekonomik büyüme hõzõ tek ölçüt oldu. Gelişmişlik ekonomik gösterge- lerle ölçüldü. Refah toplumunda or- talama gelir düzeyi yükseldi, tek- noloji güçlendi, ama ‘yaşamın ka- litesi’ düştü. ‘Kültürel gecikme’ adõ verilen yaygõn bir sorun yaşan- dõ dünyada. Üst, orta ve düşük ge- lir düzeyleri arasõndaki makas açõl- dõ, yapõsal sorunlar katlanarak bü- yüdü. En zenginler bile huzursuzdu. ‘İletişim Devrimi’nin yaratacağõ söylenen ‘Dünya Köyü’nde, tarihin ve ulusal devletin sona erdiğini ilan eden gelişmişlerin medyada yürüttüğü “küreselleşen dün- ya”da “bilgi toplumu” umudu ger- çekleşmedi. Tepkiler dinlerin dö- nüşüne ve yükselişine uygun or- tamlar yarattõ. Fukuyama bile döndü, “Devle- ti inşa edin, koruyun” diyor. Kü- reselleşemeyen dünyada, krizden çõkma görevi tarihe gömüldüğü söylenen ulus devlete kaldõ. Maya takviminin biteceği 2012 de kaza- sõz atlatõlabilirse, dünyanõn gelece- ği parlak. Yeter ki tüketimi sürdü- rün. Konutunuzu, arabanõzõ yenile- yin. Tüketim sürsün ki üretim art- sõn, işsizlik sorunu çözülsün. Bildik dengeler yeniden kurulsun. Mülki- yet haklarõna saygõlõ ve sahip çõkan demokratik yönetimler, sanayiciyi, emekçiyi ve tüketiciyi denetim al- tõnda tutma çõkmazõnda bunalõyor. Nesnel koşullar, yürütmeyi, yar- gõ ve yasamaya karşõ güçlendiriyor. Demokrasi yaşayacaksa değişmek ve değiştirmek zorunda. Toplum- larõn değişime ayak uydurmasõ, destek olmasõ bekleniyor. Anayasa oylamasõnõn ardõndan “başkanlık sistemi” gündemde. Gall (1975) “sistemlerin çalışmadığını” gös- termişti. Dünya küçüldükçe, bü- tünler parçalanõyor, sorunlar çeşit- leniyordu. Unutkanlõk özürlüsü insan, büyük devrimin öncülünü hatõrlõyor: “Bir- lik içinde çeşitlilik, çeşitlilik için- de birlik!” Çevrende gerilim ve sa- vaşlar sürerken, birlik sağlanabilir mi? Commedia del’Arte cesur bir ta- nõ koydu dünyaya: Tek kelimeyle “complicato” (karmakarõşõk)! Kar- maşõk ilişkilerde bilim, “neden- sonuç” ilişkisi kuramõyor. Her ne- den bir dizi sonuç, her sonuç bir sü- rü nedendir. Analitik bilimin “ne- den-sonuç” yöntemi, çok yönlü, çok boyutlu, karmaşõk ilişkilere bõ- raktõ tahtõnõ. Bilgisayarlar her zamandan hõz- lõ ve güçlü, ama insandan daha akõllõ değiller. Ancak kullanamayan insanlarõ kullanõyorlar. Sanat tarihçisi ve eğitimci Cevat Memduh Altar başarõlõ bir kamu hizmetinden sonra Cumhuriyet’te şöyle özetlemişti dünya görüşünü: “Demokrasi, halkın -yalnız iste- diklerini yapmak değil- istemesi gerekenleri yaratmaktır.” Son 58/42 oranõ, gelecek seçim- de birbirine yaklaştõğõ oranda de- mokrasimiz yerleşiyor, gelişiyor demektir. Güvenli çözüm “Din- Devlet-Bilim” üçgeninin köşele- rinde değil, “Özgürlük-Özerklik ve Laiklik” arakesitlerinde görü- nüyor. Son 58/42 oranõ, gelecek seçimde birbirine yaklaştõğõ oranda demokrasimiz yerleşiyor, gelişiyor demektir. Güvenli çözüm “Din-Devlet-Bilim” üçgeninin köşelerinde değil, “Özgürlük-Özerklik ve Laiklik” arakesitlerinde görünüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle