Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÖRÜŞ
AHMET TAN
Otomatik Pejmürdelik...
Dikkatler KPSS’deki rezalete odaklanmışken,
SBS’de sergilenen pejmürde manzara
gözlerden kaçıyor..
Okullar açılalı bir hafta oldu.
Ama kayıt işlemleri hâlâ bitmedi. Çünkü
Anadolu liselerinde hâlâ boşluk var.
Sınama yanılmaya, doldur boşalt usulüne
göre yürütülen ve iki aydır süren kayıt işlemleri
veliler ve öğrenciler için toplu işkenceye dönüştü.
Anadolu liselerindeki boş yerler hâlâ
doldurulamadı!
Okumak için yırtınan milyonlarca öğrenci var…
Bir öğrenci bile başını sokacak okul ararken..
Bakanlık, önceki gün itiraf etti ki..
6.706 öğrenci için boş kontenjanlar hâlâ
dolmadı!
Bu boş yerler için yeniden öğrenci
yerleştirilmesi yapılıyor!
Okulların çoktan öğretime başlamış olmasının,
belli ki bakanlık için hiçbir önemi yok.
Her şey otomatik pilota bağlı ya..
Keşke öğrenciler ve velileri de otomatik pilota
bağlı olsaydı.
Derslerin çoktan başlamış olması, bu 6 bin
küsur öğrencinin yeni bir okula veya semte, hatta
şehre taşınması ve bu yüzden yaşanacak sorunlar
belli ki Bakanlığın umurunda değil.
Eski Bakan yenisine koltuğu devrederken “Her
şey otomatik pilota bağlandı!” demişti.
Bayan Bakan, kendisini önemsizleştiren /
manken yerine koyan bu saygısız açıklamayı
yuttu, diye eski bakana kızarken…
Ortaya çıktı ki, her şey sahiden otomatik
pilota…
Otomatik pilot da bir ATM’ye bağlıymış;
Sınava saatler kala parayı bastıran, memur
olabiliyor, öğretmen olarak atanabiliyormuş.
KPSS’de rezalet, sınavda en yüksek puanı alan
adaylardan 22’sinin karı-koca olduklarının
anlaşılmasıyla ortaya çıktı.
SBS’de ise 8. sınıf sınavlarında 1.500’den fazla
aday tam puan, yani 500 puan aldı.
Bunu da hiç kimse garipsemedi.
Oysaki merkezi sistem sınav tarihinde böylesi
bir kitlesel başarıya ilk kez rastlanıyordu.
Ancak ilkokul çağındaki 1.500 aday arasında
karı-koca veya nişanlıya rastlanmadığı için kimse
bu tarihi tesadüfün üzerinde durmadı.
Kayıtlar açıldı ve kayıtlar yapıldı…
Kontenjan açığı için yedek listeler ilan edildi.
Üst üste ilan edilen yedeğin yedeği listelerin
kayıtları da yapıldı.
Bu süreç neredeyse bütün yaz boyunca devam
etti.
Sonunda okullar da açıldı.
Ama Anadolu liselerindeki yedek kayıt süreci
sürüyor.
“Bitmez tükenmez Anadolu..” sözü demek ki
boş değilmiş.
Bakanlık kendi koyduğu kontenjan belirleme
kuralına kendisi bile uymadı.
Her okul için ayrı bir uygulamaya yöneldi.
Doldur boşalt usulü kayıt sistemini benimsedi.
En son resmi açıklamaya bakar mısınız?
“Anadolu liselerindeki boş kontenjanların
sebebi; yüksek puanla öğrenci alan bazı okullara
kayıt hakkı kazanan öğrenciler için cazip burs ve
kayıt imkânı ile bu okulların geçiş basamağı olarak
kullanılması ve öğrencilerin tercihlerini özel okullar
yönünde kullanmalarıdır.”
Yani tüm suç çocukların!.
Daha iyi, daha nitelikli bir eğitim kurumuna
geçmek ve burs kazanmak demek ki ağır suç!
Çünkü, Bakanlığın devlet okullarını, özel
okulların düzeyine çıkarmak gibi bir hedefi ve
sorumluluğu hiç yok.
Herkes yerinde otursun...
Çünkü her şey otomatik pilotta!
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Şu sıralarda İslam
ülkelerinde ardı ardına
seçimler yapıldı, yapılıyor.
Suriye’de, Mısır’da,
Afganistan’da. Kısa bir süre
önce de Sudan’da, Irak’ta,
İran’da.
Bilindiği gibi, bu ülkelerde
yapılan seçimler büyük
çoğunlukla iktidarın
düzenlediği bir
“demokrasicilik oyunu”;
kimisi için, biraz insaflıca
söylenirse tam bir “sayısal
demokrasi” örneği; ya da
Pakistan ve Suriye’deki gibi
babadan oğula “hanedan
seçimi” keyfini yaşamak.
Seçim sonuçlarından önce,
o gün ölenlerin sayısının
açıklanmasını bir yana
koyarsak, genelde İslam
ülkelerinin her birine “özgü”
bir olaydır seçim.
“Uluslararası seçim
gözlemcileri”nin bu
ülkelerdeki seçimleri çok
büyük ölçekte izlemelerinde
bu özelliğin de payı vardır
sanırım.(!)
Uluslararası alanlarda İslam
ülkeleriyle birlikte anılan,
İslam devleti olarak
değerlendirilen Türkiye’de de,
anayasa değişikliğiyle ilgili bir
halkoylaması yapıldı bu ayın
ikinci haftasında.
Demokratik bir “hukuk
devleti” olmamıza, “laik” bir
cumhuriyet rejimiyle
yönetilmemize karşın, gerek
yöntem gerekse oylanacak
konunun özü bakımından,
İslam ülkelerindekini
aratmayacak bir “seçim
olayı” yaşadık.
12 Eylül’de “de”, iktidar
partisinin koltuğu altındaki
“sadaka sektörü” seçim
sürecinde inanılmaz bir
boyutta çalıştı; coştu, taştı...
Kuşkusuz “Feto Cemaati”
de geri kalmadı.
Bunlar yetmedi, iktidar
baskısı, “baskı” rejimi -her
alanda- toplumun üzerine
karabasan gibi çöktü.
Başbakan R.T. Erdoğan’ın
isteği halkın yüzde 58’ince
kabul edildi. Bundan böyle
“yürütme”nin başı olarak
Erdoğan’ın “icraat”ı, “yargı”
denetiminden geçmeyecek;
çünkü “yargı”, Erdoğan’ın
“denetiminde” olacak, ya
doğrudan ya da dolaylı
yollarla sağlanacak bu...
Böylece devleti yöneten
“güç ve yetkiler” bir “kişi”de
toplanacak diyebiliriz.
Bunu uygulayan bir
devletin bir “hukuk devleti”,
dahası bir “çağdaş” devlet
olma olanağı var mıdır?
Bu durum hiç anlatılmadı
mı topluma?
Şöyle yarım yüzyıl geriye
bakalım diyorum. 1960
yılında Ord. Prof. Ali Fuat
Başgil: “...zorbalık ve baskı
rejimi, her zaman, gücün ve
yetkinin sayılı birkaç elde ya
da bir ‘baş’ta
toplanmasından doğmuştur.
(...) ‘baskı politikası’
yoğunlaşan ‘kuvvet tekeli’nin
ürünüdür” diyor. Ardından
da; “kuvvet tekeli”ni ele
alanın bu “baskı
politikası”nı, “yasallaştırmak
için dayandığı çoğunluğun
demokratik (parlamento
çoğunluğu) olması, yapılan
baskının haklı olduğuna
inandırır ki, bu da baskıyı
katlanamaz bir duruma sokar”
diyerek çok yerinde bir
saptama yapıyor.
Ve: “Bu konuda alınacak
önlemlerin başında,
güçlüklerin anahtarı olarak,
kuvvet ve yetkilerin tek elde
toplanması yerine, bölünüp
birbirine karşı birer özerk
organ durumuna konulması
gelir” (1) vurgulamasıyla da
çözümü gösteriyor.
Bilindiği gibi, bu çözüm,
“erkler ayrılığı” olarak,
“Danıştay, Anayasa
Mahkemesi” gibi güvence
kurumlarıyla birlikte, yeni
yapılacak olan “1961
Anayasası”nda ilk kez yer
alacaktır.
Ama Ord. Prof. Dr. H.V.
Velidedeoğlu: “Ancak bu
koşullar da çağdaş devletin
var olması ve yaşaması için
yeterli değildir. (...) Sosyal ve
ekonomik adalet düzeni
kurulmadıkça, yalnız siyasal
ve anayasal alandaki
kurallarla, çağdaş bir devlet
kurulamaz!” diyecektir.
“Demokrasi dediğimiz
yönetim biçiminde, özgürlük,
eşitlik, tüzegenlik (adalet),
kardeşlik öğeleri ekonomik
içerik ve anlam
kazanmadıkça, içeriksiz,
platonik kavramlar halinde
boşlukta kaldığı sürece,
gerçek demokrasiden söz
edilemez. (...) ‘toplumsal
sınıflar yoktur’ diyerek halka,
pazar yerinde toplanmış insan
kalabalığı gözüyle bakılması
da ‘içeriksiz demokrasi’lerin
dramını oluşturur!” diye de
ekleyecektir Velidedeoğlu. (2)
Yapılan bu alıntılarla
belirtilmeye çalışılan, “erkler
ayrılığı” ile, “ekonomik sosyal
adalet”le, kısacası “sosyal
hukuk devleti”yle toplumun
tanışmasının 1960 yılında
başladığıdır.
Ama görülüyor ki, bu
süreçte, yani yarım yüzyıldır,
toplumun sosyal durumunun
ve geleceğinin “güvence”ye
alınması gerçekleşememiştir.
H.V.Velidedeoğlu’nun
dediği gibi: “Batı’da, gelişmiş
ülkelerde sınıflar arasında
sağlanan adaletli ‘denge’
bizde kurulamamıştır.”
Bu durumdaki bir toplumun
tümünün, “demokrasi”yi
bütün boyutlarıyla aynı
ölçüde kavrayıp algılaması
kuşkusuz beklenemez.
Dolayısıyla yüzde “58”lik
“evet”in içinde bu olgunun
payı büyüktür.
(1-2) H.V.Velidedeoğlu, 12
Eylül Karşı Devrim, Evrim
Yayınları, 1989.
Demokrasicilik Oyunu mu?
m.velidedeoglu@hotmail.com
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2010 CUMA
14
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Gece gün-
düz eşitliği. 2/
Yürekli, yi-
ğit... Bir ili-
miz. 3/ Bir no-
ta... Büyük pi-
liç. 4/ Birine
herhangi bir
konuda önce-
lik ve ayrõcalõk
tanõma. 5/ Bir
cins güver-
cin... Ticaret konusu
olan taşõnõr mallar.
6/ Bir kişinin ya da
toplumun yaşamõn-
daki yüce bir olayõ
anmak üzere yazõ-
lan lirik şiir türü...
Yarõşlar ve koşular
için özel olarak dü-
zenlenmiş yer. 7/ İç-
güdü. 8/ İlgi eki...
Bir derebeyinin himayesine girip kendini onun
hizmetine adayan kimse. 9/ “Şairler” anlamõnda
eski sözcük... Köpek.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir yõl boyunca Güneş’in gökküresi üzerinde
çizdiği çemberin sõnõrladõğõ daire. 2/ Avustralya’da
yaşayan ve “keseli ayõ” da denilen hayvan... Eko-
lojide, bir canlõnõn varlõğõnõ sürdürebildiği yaşa-
ma ortamõnõn en küçük birimi. 3/ Dolma yapmak
için hazõrlanan karõşõm... Muğla ilinde antik bir
kent. 4/ “Hayriyye” ve “Hayrâbâd” adlõ mes-
nevileriyle ünlü 17. yüzyõl divan şairi... Yetene-
ği ve saygõnlõğõyla ünlü kadõn şarkõcõ. 5/ Afrika’da
yetişen ve kerestesi mobilyacõlõkta kullanõlan bir
ağaç... Uçurum. 6/ Uzun ve yõrtmaçlõ bir tür etek.
7/ Gamalõ haç. 8/ Şöhret... Duman lekesi... Lit-
yum elementinin simgesi. 9/ Sarma tekniğiyle ya-
põlan bir tür işleme.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
B A L T A Z A R
A L E N İ M E T
R A N T İ Y E İ
N G O M A L A K
A R E N A İ N İ
B A R O O Y A
A S Z E B A N İ
S A N M U T A F
T O P U R S A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Türkiye: Nereden Nereye?..
Bozkurt GÜVENÇ
S
ivas Kongresi’nden Anka-
ra’ya gelen Mustafa Kemal,
İstanbul’daki gösterileri öğ-
renince “Fertler düşünmezse kit-
leler her yöne sevk edilebilir”
demişti. Birinci Millet Meclisi’nin
açõlõş törenindeki “Hâkimiyeti Mil-
liye” posteri Cumhuriyet’in ha-
bercisiydi. Güçlü lider halk deste-
ğine dayanarak öğretimi birleştirdi;
Medeni Kanun’la hukuk reformu
yaptõ.
Özgün bir kültür devrimi olan
Cumhuriyeti koruma görevini do-
ğaüstü güçlere değil -Tevfik Fi-
kret’ten aldõğõ esinle- “fikri, vic-
danı, irfanı hür koruyuculara” bõ-
raktõ. Osmanlõ milletlerinden hayatta
kalan kişi ve kurumlarla cemaatler
üstü bir ulus devlet ya da ulus mil-
let yaratmak istedi. Bugünlerde ni-
ce başarõlõ olduğu tartõşõlõyor. So-
rumlu kim: Cumhuriyet mi, de-
mokrasi mi? Yönetenler mi, yöne-
tilenler mi?
Her devrim gibi Türk devrimi de
karşõdevrimini yarattõ. Türk de-
mokrasi hareketi varlõk gerekçesi-
ni, CHP’ye değil, sanki Cumhuri-
yete karşõ algõladõ. Tarihi yanõlgõ,
devlet ile dini “laiklik” ilkesinde
karşõ karşõya getirdi: Türk mü,
Müslüman mı? Nehru’nun “de-
mokrasi / sosyalizm amaç değil”
uyarõsõ duyulmadõ. Hemen herkes,
sõnõr ve kõsõtlarõnõ bilmeden “gerçek
demokrasi” istiyordu, niyetler ve
söylemler çelişik olsa da. Şimon Pe-
res’e göre “Diktayı engelleyen
TV, demokratik yönetimi zor-
laştırıyordu.” Her derde deva sa-
nõlan demokrasi halk desteğini yi-
tirmeye başladõ. “Halkın sesi hak-
kın sesi” oldu. Seçim sandõğõ kut-
sallaştõ. Demokratik yönetimleri
sorgulayan, eleştiren kişiler ve gö-
rüşler, faşist / komünist, hatta “va-
tan haini” olarak suçlandõ, ceza-
landõrõldõ. Bir darbe politikayõ köy-
den uzak tutarken, karşõt darbe
kentleri depolitize etti, siyaseti ka-
sabalara bõraktõ. Ülke oylarla değil,
darbelerle bölündü.
Acaba demokrasi isteyen halk, sa-
nõldõğõ gibi bir birlik ve ne istediği
konusunda bilinçli miydi? Aklõn
yolu belki birdi; ama yolcular ortak
bir akla sahip değildi. Toplum di-
namiklerine, akõl mõ yoksa duygu-
lar mõ yön veriyordu? Demokratik
yönetimden beklenen kamusal ya-
rarõn temeli birey mi idi, yoksa
toplum mu? Demokrasinin beşi-
ği/kalesinden gelen, “milyonların
yeteneksiz birkaç kişi tarafından
yönetildiği” eleştirisi ülkemizde
yankõ bulmadõ. Oysa, seçilmiş li-
derler “gelişmiş ve güvenli bir
demokrasi” sözü veriyordu - yö-
nettikleri halka, seçmenlerine. De-
mokrasi kusursuz değildi.
İlahiyatçõ Niebuhr’ün sözleriyle,
insanlarõn ‘adalet istemi’ belki de-
mokrasiyi buyur ediyordu, ama
‘zorbalık eğilimleri’ demokratik
yönetimi ‘zorunlu’ kõlõyordu. Oy
sandõğõ seçim miydi yoksa sayõm
mõ? Demokrasinin ölçütü nicelik
miydi, nitelikler mi?
Yurttaş oyunun başka bir seçeneği
var mõydõ? Demokratik yönetimle-
ri nesnel gerekçelerle eleştirenler,
seçimden başka bir yöntem bula-
mayõnca, seçmenlere yönelirler.
Hayat boyu eğitimle, halkõn yöne-
time katkõ ve katõlõmõyla seçmenin
bilinç ve sorumluluk düzeyi kuş-
kusuz yükseltilebilirdi. İnsan her
yaptõğõndan bir şeyler öğreniyor,
ama her öğrendiğini yapamõyor-
du. Demokrasiyi geliştirmek için de-
ğişim şarttõ. Ancak her değişim
gelişim değildi. 20. yüzyõlõn ikinci
yarõsõnda ekonomik büyüme hõzõ tek
ölçüt oldu.
Gelişmişlik ekonomik gösterge-
lerle ölçüldü. Refah toplumunda or-
talama gelir düzeyi yükseldi, tek-
noloji güçlendi, ama ‘yaşamın ka-
litesi’ düştü. ‘Kültürel gecikme’
adõ verilen yaygõn bir sorun yaşan-
dõ dünyada. Üst, orta ve düşük ge-
lir düzeyleri arasõndaki makas açõl-
dõ, yapõsal sorunlar katlanarak bü-
yüdü. En zenginler bile huzursuzdu.
‘İletişim Devrimi’nin yaratacağõ
söylenen ‘Dünya Köyü’nde, tarihin
ve ulusal devletin sona erdiğini
ilan eden gelişmişlerin medyada
yürüttüğü “küreselleşen dün-
ya”da “bilgi toplumu” umudu ger-
çekleşmedi. Tepkiler dinlerin dö-
nüşüne ve yükselişine uygun or-
tamlar yarattõ.
Fukuyama bile döndü, “Devle-
ti inşa edin, koruyun” diyor. Kü-
reselleşemeyen dünyada, krizden
çõkma görevi tarihe gömüldüğü
söylenen ulus devlete kaldõ. Maya
takviminin biteceği 2012 de kaza-
sõz atlatõlabilirse, dünyanõn gelece-
ği parlak. Yeter ki tüketimi sürdü-
rün. Konutunuzu, arabanõzõ yenile-
yin. Tüketim sürsün ki üretim art-
sõn, işsizlik sorunu çözülsün. Bildik
dengeler yeniden kurulsun. Mülki-
yet haklarõna saygõlõ ve sahip çõkan
demokratik yönetimler, sanayiciyi,
emekçiyi ve tüketiciyi denetim al-
tõnda tutma çõkmazõnda bunalõyor.
Nesnel koşullar, yürütmeyi, yar-
gõ ve yasamaya karşõ güçlendiriyor.
Demokrasi yaşayacaksa değişmek
ve değiştirmek zorunda. Toplum-
larõn değişime ayak uydurmasõ,
destek olmasõ bekleniyor. Anayasa
oylamasõnõn ardõndan “başkanlık
sistemi” gündemde. Gall (1975)
“sistemlerin çalışmadığını” gös-
termişti. Dünya küçüldükçe, bü-
tünler parçalanõyor, sorunlar çeşit-
leniyordu.
Unutkanlõk özürlüsü insan, büyük
devrimin öncülünü hatõrlõyor: “Bir-
lik içinde çeşitlilik, çeşitlilik için-
de birlik!” Çevrende gerilim ve sa-
vaşlar sürerken, birlik sağlanabilir
mi?
Commedia del’Arte cesur bir ta-
nõ koydu dünyaya: Tek kelimeyle
“complicato” (karmakarõşõk)! Kar-
maşõk ilişkilerde bilim, “neden-
sonuç” ilişkisi kuramõyor. Her ne-
den bir dizi sonuç, her sonuç bir sü-
rü nedendir. Analitik bilimin “ne-
den-sonuç” yöntemi, çok yönlü,
çok boyutlu, karmaşõk ilişkilere bõ-
raktõ tahtõnõ.
Bilgisayarlar her zamandan hõz-
lõ ve güçlü, ama insandan daha
akõllõ değiller. Ancak kullanamayan
insanlarõ kullanõyorlar.
Sanat tarihçisi ve eğitimci Cevat
Memduh Altar başarõlõ bir kamu
hizmetinden sonra Cumhuriyet’te
şöyle özetlemişti dünya görüşünü:
“Demokrasi, halkın -yalnız iste-
diklerini yapmak değil- istemesi
gerekenleri yaratmaktır.”
Son 58/42 oranõ, gelecek seçim-
de birbirine yaklaştõğõ oranda de-
mokrasimiz yerleşiyor, gelişiyor
demektir. Güvenli çözüm “Din-
Devlet-Bilim” üçgeninin köşele-
rinde değil, “Özgürlük-Özerklik
ve Laiklik” arakesitlerinde görü-
nüyor.
Son 58/42 oranõ, gelecek seçimde birbirine yaklaştõğõ oranda demokrasimiz yerleşiyor,
gelişiyor demektir. Güvenli çözüm “Din-Devlet-Bilim” üçgeninin köşelerinde değil,
“Özgürlük-Özerklik ve Laiklik” arakesitlerinde görünüyor.