19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
K- itaplar Adası M.SADIKASLANKARA O rhan Veli'nin, unutulmaz "Istanbul'u Dinliyorum" şiirini bilmeyen, hadi hafif söyleyelim, duyma- yan kalmış mıdır? öyle ya bir özlü söze dönüşmedi mi bu di- ze Türkçemizde? Ne diyordubiryerinde Orhan Veli, şiirin: "Is- tanbulu dinliyorum, gözlerim kapah;/ Se- rin serin Kapalı çar- şi;/ Cıvıl cıyıl Mah- mutpaşa;/ Cüvercin dolu avlular./ çekiç sesleıi geliyor dok- lardan./ Cüzelim ba- har rüzgârında, ter kokulan;/ istanbul'u dinliyorum. gözlerim kapalı." İstanbul'u dinlemenin tam sıra- sı galiba... Yazlarda dışandan gelenlerle dışanya gidenler, Is- tanbula görece den- ge getiriyor belki, kimbilir... Hos Istan- bul, her mevsim ge- zilen, bu doğrultuda olağanüstü çekime, albeniye sahip bir kent... Yinededuy- duklanma bakarak söylersem, dışandan gelenler bu mevsim- de İstanbul'u çok ra- hat dinleyebilirmiş, bilemem... Sonra Anadolu'yla Trak- ya'dan ya da doğuy- la batıdan değil dün- yanın yedi iklim dört bucağından akın akın insanın dinleme- ye geldiği bir kent değil mi istanbul? Ki- mileri, herhangi gezi- ye çıkmadan önce gidecekleri coğraf- yayla, oranın kültü- rü, değerleriyle ilgili ansiklopedik bilgilere kuşbakışı göz atar, bilinmez değil bu. Demem, buna dönük çabanın altını çizmek değil. Cidilen kenti yeniden yapılandıra- bilmek için dökülen emekten söz etmek istiyorum burada... Gidip gördüğünüz, gezdiğiniz kenti ye- niden yapılandırıp kendi kentiniz yapa- biliyor musunuz, önemli olan bu! SAYFA 20 İstanbul'u dinlemek..."Kitaplar Adasf'nda bu hafta İstanbul'u din- leyelim istiyorum kimi kitaplar eşliğinde... Bir- birine benzemez beş kitabı aldım masama: "15 Yazar 1 Çizer"in ortak verimiyle Adnan özyalçıner'in hazırladıöı Benim Istanbul'um (Evrensel, 2010), Adil Izci'den Evler Sokaklar Kitabı (Yitik Ülke, 2010), Ahmet Ş.Çakmak'ın yazıları eşliğinde Tahsin Aydoğmuş'un fotoğ- raflanyla yapılandıran Hagia Sophia/ Ayasof- ya (Shell, 2008), Mutlu Binark, Gani Çulha, Is- hak Kocabıyık üçlüsü tarafından "görsel ve sözlü tanıklık" bağlamında sunulan Zaman ve Uzam Içinde Haydarpaşa Gan (Mülkiyeliler Biriiği, 2007), son olarak da Mel Kenne'den Galata'dan (Çev: Ipek Seyalıoğlu, YKY, 2010) başlıklı şiirler... İSTANBUL'LA TANIŞMAK... Gelin ilk olarak Benim Istanbul'um'a göz ata- lım... Ferit Öngören'in çiz- gileriyle 15 yazar Istan- bul'unu paylaşıyor bizim- le... Kim bunlar? Adnan özyalçıner, Atilla Birkiye, Cengiz Bektaş, Deniz Ka- vukçuoğlu, Enver Ercan, Ferit Edgü, Gülsüm Cen- giz, Hilmi Yavuz, Semra- Hulki Aktunç, Kemal özer, Orhan Alkaya, Sen- nur Sezer, Tuğrul Tanyol, Uğur Kökten, Üstün Akmen. llkin yüzleşilmesi gerekiyor kentle. Bunun için insanın kendi bakışının ayırdında olarak ta- nışması, "Aa, ben bu kentte doğdum ama he- nüz tanışmadım, öyleyse kalkıp kentimle bir tanışayım" diye düşünmesi gerekiyor... Kemal özer, bizi kendi yüzleşmesine çağın- yor şu satırlarla: "Istanbul'un bendeki görüntü- sü bir sokakla başlıyor. önce bir sokak, evet. Okul çağına geiene değin, yalnız pencereden seyrettiğim bir sokak" "'Neredensin?' diye so- rulduğunda, 'Azimkâr Sokak'tanım' deniyordu. (...) Azimkâr Sokak, üç köşesini Aksaray, Ye- nikapı ve Laleli'nin oluşturduğu bir üçgenin içinde yer aiıyordu..." "...İstanbul olarak anılı- yordu bu kesim. Yukansı Beyoğlu, karşısı ise Kadıköy'dü." (285 vd.) Kemal özer'in üç yap- raklı yoncaya benzettiği kentin İstanbul denilen kesimindeki o görkemli yapı, Tahsin Aydoğ- muş'un Hagia Sophia/ Ayasofya'daki siyah be- yaz fotoğraflarında bü- yüsünü sanki daha bir ele veriyor. Leonardo da Vinci'nin ışık gölge konusundaki derslerinin uygulayımı- na dönüşmüş bir albüm bu. Böyle oyunca Ayasofya'nın yansıması yalnız görüntüyle dol- muyor içimize, bilincimizede akıyor usulca... Aydoğmuş hiçbir zaman ayırdına varamayaca- ğımız kimi aynntılanyla yüzleştiriyor üstelik bizi yapının... Taşı, mozaiği, emeği içselleştirircesine ken- dimizin kılıyoruz Ayasofya'yı... Amaç da bu değil mi zaten? Kendimizin kılmak gördükleri- mizi, kendimizin kılmak İstanbul'u? Ayasofya'yı ellerimizin altında biz yükselti- yormuşuz gibi bir duyguyla geziniyoruz Tahsin Aydoğmuş'un fotoğraflarında... Geçmişten bugüne bir tarihin eşliğinde, onun için dökülen terin yol göstericiliğinde... Öncekilerin ayak iz- lerine, dokunuşlarına, soluyuşlarına kendimiz- den bir şeyler ekleyerek... Demek kentle tanışmak, sıradan çabayla ol- muyor. Bunun için kente yaklaşma bilinci ka- zanmış olmak gerekiyorsüreç içinde... Peki biz bu bilinci gösterebiliyor muyuz? Bu yönde bir bilinç gerektiğinin ayırdına varabildik mi ye- terince? Benim Istanbul'um'da Cengiz Bektaş, "Yalnız duyarak değil, görmeyi bilerek bakmak ZAMAN VI WAM İÇİNDI HAYDA«PA}A CA«I da çeşitlendirecektir yaşamanızı" dedikten sonra ekliyor: "Beyoğlu'nda, Istiklal Caddesi'nde nedense hep yer katlanna bakarak yürürsünüzya... Bir gün deneyin, başınızı azıcık yukarı kaldınp, bi- rinci, ikinci katlara bakarakyürüyün. (...) Dene- yin bunu... Bilmediğiniz bir başka kenttesana- caksınız kendinizi..." (48) İSTANBUL'LA YÜZLEŞMEK... Cengiz Bektaş, anlatmayı sürdürüyor: "ölenlerini de saysanız, Istanbul'da 2600- 2700 yıldır yaşayıp geçenler 300-400 milyonu bulur./ Düşünün bütün o insanların birikimini... Siz o birikimin içinde, ortasında yaşıyorsunuz. Yaşamaktan yana sizden varsılı olabilir mi?" "Kentini yaşamak, yaşamın elbette en oylum- lusu, en kültürlüsü..." "Bu kent en katılan bile yüreklerinden yakalar..." (43,44) Bektaş'ın Ayasofya için dile getirdikleri, bir açıdan işte bu gerçekliği gözler önüne seriyor sanki: "Ayasofya Müzesi'nin kapanışına yakın- dı oraya vanşımız..." "O ulu oylumun içinde bizden başka kimseler kalmadı." "Irene Pa- pas'ın ses saptama aygıtımızdaki bir ezgisini koyuverdik... Yaşamalı bu deneyimi.../ Bir başka gün, Ahmet Adnan Saygun'un 'Yunus Emre Orotoryosu'nu dinleme mutluluğuna eriş- tim orada... Toplu insan sesi, koro, bambaşka algılamalara vardınyor kişiyi..." "Ayasofya'da ya da Süleymaniye'de müzikle neler duyumsa- dığımızı anlatabilmek isterdim..." (47,48) Bir yakasından Ayasofya'yı aldık, öteki yaka- sından da Haydarpaşa Gan'nı alalım kentin... Ister denizden bakın Haydarpaşa'ya, ister bir soluk koyuverip denize, martılara dalın... Ister ışıklar içinde yüzdürün vagonlan, ister bin bir kandilin süslediği tekneyle deniz yolculuğu- na çıkann koca gan... Binark, Çulha, Koca- bıyık üçlüsü, albüm ki- taplan Zaman ve Uzam İçinde Haydar- paşa Gan'nda "Hay- darpaşa'da Zamana ve Uzama Görsel ve Sözlü Tanıklık Yapmak" başlı- ğı altında bakış açılann- dan şöyle söz ediyor: "Haydarpaşa Gan hem yolun sonu hem de başlangıç noktasıdır. Farklı tren hatlannı kulla- nan yolcuların hedeflerine ulaşmasında Gar, buiuşma noktasıdır. Haydarpaşa Gan, sadece demiryolu taşımacılığına olanak sağlayan iç avlu ile bu avlu zemininde ve liman alanında gerçekleşen olaylar, geçenler, gidenler ile de- ğil, avluyu çevreleyen tarihi binası, bu yapı içersinde hizmet veren TCDD personeli ile farklı öykülere sahiptir. Bir yapının öyküsü, ya- pıya dokusunu veren yaşamöyküleri ile birlikte işlenmelidir." (13) Mel Kene de neredeyse Orhan Veli'ye "nazire" gibi verimlediği Galata'dan başlıklı şiir demetinde, kendi peşine takarak Istan- bul'la yüzleşmeye çağırıyor bizi. Çevirmen Ipek Seyali- oğlu, "Mel Kenne, şiiri Ingi- lizce yazmış olabilir ama içinde Türkçe bir ses gizli" diyor. Gerçekten Kenne'nin tüm şiirlerinde bu Türkçe çağıltıyı yakalayabilmek olanaklı: "Şim- di seni dinliyorum İstanbul/ gözlerim kapalı ve duyuyorum/ yıkık ruhunun içimde ağndığını,/ öylesine derin ki bilmiyorum/ neredesin ya da neredeyim,/ yalnızca içinde bir yerlerde,/ otu- ruyorum bir başıma/gözlerim kapalı, dinliyo- rum." "Kız Kalesi'nde Bir Hortumu Gözlerken" şiiri- ne dalıyorsunuz: "Sahiplenilemez bir duygu, denizi gökle biıieştiren,/ geçiyor zarifçe otel balkonumun önünden.//Tnzivaya çekilmiş uçuk pembe taştan kuşağında/ Kız Kalesi du- ruyor sakin ve bir başına.// Sessizce gördüm, bir Mevlana içre/ dönen gelinim için bürünmüş eşsiz bir mucizeye." Dizeler sürüyor şiirlerde: "Boğaziçi:/ Güzel, tıkalı/ boğazı Istanbul'un.// Bu aydınlık bahar günü,/ oturmuş yanında/ içerken çayımızı," Bir başka şiirinden de bir tadımlık: "Demleniyor çay bahçesinde erkekler/ ve kadınlar, şortlu, siperlikli; yükseliyor/ karşılannda inatçı bir taş dolgusu oyuk,/ evvel zaman içinde unutulmuş bir sözcük,/ vakitli dillenmeyi bekleyen bir cümle gibi." İSTANBUL'U YAŞATMAK... Ister bu topraklann insanı olsun, isterse uzak diyariardan gelip de Istanbul'un yaşamına ka- tılsın, tanıklık yapsın herkesin görevi değil mi böylesine yoğun, görkemli kalıta sahip çıkmak, adı "İstanbul" olan bir kenti yaşatmak! Gülsüm Cengiz, Benim Istanbul'um'da şöyle diyor: "Benim babam, ayağına çarıklannı çekip sütçülük yapmak için Istanbul'a doğru yola çıktığında henüz 14-15 yaşlarındaymış. Tıpkı Sütçüler'deki öteki gençler gibi. Tıpkı babası, dedesi, dedesinin dedeieri gibi... Önce çırak durmuş bir hemşerisinin yanında, sonra işi öğ- renip bir mahalle almış. "Mahalle almak" de- mek; o mahalledeki eylere, işyerlerine süt, yo- ğurt satma hakkının bir başka sütçüye hava parası ödeyerek devralınması demek... Ba- bam bazen atla, bazen de omzundaki sınğın iki ucuna asılan güğümleıie süt satmaya çıkar- dı. Cam kâselere mayalanan yoğurtlarsa, kü- çük tahta bir dolaba konur ve sınğın bir ucuna ya da atın bir yanına asılırdı./ Isparta'nın mer- keze en uzak ilçelerinden olan Sütçüler adını; çoğunlukla Istanbul'a (sonralan Ankara ve Iz- mir'e) gidip orada gezici sütçülük yapan insan- lann gerçeğinden alır.'(141) Demek İstanbul'u dinler- ken, tüm Anadolu'yu da dinleyebilirsiniz... Tüm kentlerini Anadolu'nun... Adil Izci, Evler Sokaklar Kîtabı'nda zaten İstan- bul'u anlatıyor değil. Tek bir uzam, tek bir zaman da değil bu. Izci, herkesin ayn ayrı deneylediği düşünce, duygu çökeltileriyle buluş- turup evler, sokaklar arasından geçiriyor oku- ru. Buna bir çocuğun duyarlı bakışlarını da ek- liyor bu arada. Bu izdüşüme bir kırpımcık da olsa göz atalım mı? "Anne ölünce çocukluk dönemi belleği de az çok ölürmüş." "...Benim en eski evim. Yoklu- ğa kanşalı ise çok uzun yıllar oldu." "Bir gün bu evden taşınıverdik." "Bir zaman geldi, so- kak ve ben içlidışlı olduk." "Evimizi öyle bir ba- şına bırakıp buraya getiriverdiler bizi. Hâlâ gündüz olsaydı ve yollarda yitmeyeceğimi bi- lebilseydim, kimşeye görünmeden kalkıp eski evimize gider; köşe bucağını hasretle kucaklar; sonra oturur konuşurdum biraz." "Çok katlı bir yapıdan başka bir şey yok ne yazık ki yerinde. Sağı solu da öyle artık." "Zaman, kendisinden başka kimseyi kolay kolay umursamıyor!" "Hiçbiri kurtulamamış ölümden, ne yapsak kurtarmaya gücümüz yetmediği için derin bir azap duyuyoruz biz de..." (15,37 arası) Ahh, çocukken yaşanan Istanbul'un ıstırabı- nı kim dindirebilir? Evet, çocukken tanışıp yüz- leştiğimiz İstanbul değil mi aslında yaşatmak istediğimiz?.. Tüm yazariar, bu yazıklanmayı vurgulamıyor mu? Çocukluğunda, ancak penceresinden gözle- diği sokağı kadar Istanbullu olan Kemal özer, yukarıda alıntıladığım anlatısını şu deyişle nok- talıyor: "Ben Istanbullu değil, Istanburum; sa- yıları azalan o Istanbullardan biri." (190) Ya biz, biz kimiz? Istanbul'un neresindeyiz, bizim için İstanbul ne anlama geliyor, neyi olu- yoruz onun, ne anlama geliyoruz biz Istan- bul'da? • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1069
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle