25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ARAŞTIRMALAR tn o ARTERİYOZKLEROZVE GUTHASTALIĞI ARASINDAKİ BENZERLİK Amerikalı ve Alman bilim insanlan ar- teriyozklerozun (damar sertliği) ne şekildc ge- liştigini öğrcnmek için molekiillcrc kadar in- celcdiler. Bonn Ünivcrsitesi araştımıacısı Eicke Latz, hatalı beslcnme sonucunda kısa süre sonra damar cidarlarında kolesterol kristallerinin birikmeye başladığmı tespit ettik, diyor Narure dergisinde. Ve hu kristallcr daha sonra bağışıklık sisteminin obur hüc- releri tarafindan toplanıyor. Bu bağışıklık ya- nıtı ise tehlikeli bir :incir reaksiyonunu ha- rekete geçirmekte. Aşırı kristalle yüklenen obur hücreler ko- lesterolü sindirmeye çalışırken iç zarlarında hasarlar meydana geliyor ve hücrelerin bir- çoğu ölüyor. Fakat hücreler ölmeden önce "tak\'iyc güç" çağınyorlar. Bu şekilde diğer ba- gışıklık hücreleri için "çekici" olan bir pro- tein kompleksi salgılanıyor. Bu salgı nedeniyle hücreler "olay ye- rinde" top- lanmaya b a ş 11 y o r ama prob- lem yine çözüleme- diği için ikinci kc: "takviye güç" çağrı- larak, sü- rekli alamı durumuna geçiliyor. Daha önceleri kolesterol kristallerinin ar- teriyoklerozun son evresine ait olduğu sanı- lıyordu. Son araştırma bunlann hastalığm baş- langıcından itibaren varolduğunu gösterdi. Bu süreç ilginç bir şekilde gut hastalığına ben- zemekte. Bağışıkhk sistemi iki durumda da metabolizmada bir dengesizlik fark ediyor. Yani kolesterol ve ürik asit fazlalığı. Ve ba- ğışıklık sistemi iki durumda da kronik ilti- hapla karşılık veriyor. Kronik iltihap arteri- yozklerozda damarlara zarar verirken, gut has- talığmda eklemlerde şiddetli ağrılara neden olmakta. Bilim insanlan şimdi arreriyokleroz için gut hastalığmda uygulananlara benzcr ye- ni terapilerin geliştirilebileccğini söylemek- te. Mesela kolesterol kristallerinin doğrudan doğruya çözülmesini sağlamak mümkün ola- bilir ya da hastalar et ve et ürünlerinden uzak durarak kolesterolden doğal yollardan kur- tulabilirler. ASTEROİTTE ÎNCE BUZ TABAKASI Aslında asreroitlerde buzun bulunabile- ceği uzun bir süredir lahmin ediliyordu. İki araştırma ekibi kısa bir süre önce birbirinden bağımsız olarak 24 Themis asteroitinde in- ce bir buz tabakası saptadı. 24 Themis Mars ve Jüpiter arasmdaki asteroit kuşağındaki en büyük asteroittir. Bu gök cisimleri güneş sis- teminin gelişimi hakkında bilgi verirler. Birçokuzman dünyamızdaki okyanus sularının herhangi bir zamanda uzaydan gel- diğini ve kaynakların da asteroit veya kuy- rukluyıldızlar olabileceğini düşünüyordu. Fakat 24 Themis'teki buz tabakası bulunana dek bu teoıi kanıtlanamıyordu. John Hopkins Üniversitesi'nden S. Rivkin, Tennessee Üniversitesi'nden Joshua P. Emery ve Central Florida Üniversitesi'nden Humbcrtn Campias yönetiminde çalışan uluslararası ekip, Ha\vaii'deki 42CX)m yüksekliğindeki Mauna- Kea yanardağı üzerindeki enfraruj telesko- pundan yararlanmışlar. Bilim insanlan yansıyan güne^ ışığmm yardımıyla asteroi- tin üzerini incelerken donmuş su ve karbon i(,x;ıikli nıalzeme bulmuşlar. Buz tabakasının çok geniş bir alana yayılmı; olması bilim in- sanlar için sürpriz olmuş. Nitckim asteroi- tin güneşe yakın olması nedeniyle buzun milyarlarca yıl içinde erimiş olması bekle- nirdi. Buzun ne şekilde kalıcı olduğu henüz bilinmemekte. ERKEKLERİ DUYARLI HALE GETÎREN HORMON SPREYİ Kısa bir süre önce test edilen bir hormon spreyi bojanmalan azaltabilir. Araştırmadan oıtaya çıkan sonuca göre oksitosin hormonu, erkeklerde duygusal tepki verme becerisini ge- liştinııekte. Kırk sekiz sağlıkh erkeğe ömeğin ağlayan çocuk veya yas tutan erkek gibi duygu yüklü fotoğraf- lar gösterilmiş. Oksitosin hormonu alan erkekler, Plasebo (etkisiz ilaç) alan er- keklere kıyasla daha duygusal tepki vermisler. Honnon spreyiyle test edilen erkeklerde, kadmlar için tipik olan değerler clde edilmiş. Oksitosin doğum sancılannı harekcte geçi- ren bir homıondur. A>Tica anne ve bebek ara- sındaki duygusal bağı da güçlendinnekte. Orgazm sırasında da önemli miktarda oksi- tosin salgılanır. Bonn Üniversitesi'nden Rene Hurlemann, sevgi ve güven gibi duy- gularla ilişkilendirilen hormonun, çoğunlukla sosyal iletişim bozukluğu belirtileri gösteren jizofreni gibi hastalıkların tedavisinde kul- lanılabileceğini söylüyor. BEYİN TÜMÖRLERİ KÖKHÜCRELERİNDEN GELİŞİYOR Alman Kanser Araştırma N4eıkezi'nden Giintlıer Schütz ve Peter Lichter yönetiminde çalışan araştınna ekibi, kötü huylu beyin tü- mörlerinin doğrudan dogruya beyin kökü hüc- relcrinden gelişebileceğini buldu. Bir pro- teinin etkisiyle, yetişkin beyindc doku kök hücrelerinden ycni sinir hücreleri olus»ur. Farelerle gerçekleştirilen araştırmada, söz konusu protcinin kötü huylu beyin tü- möılerini tetiklediği ortaya çıktı. Yanal be- yin odacıkları boyu uzanan doku tabakasın- da yer alan beyin kökü hücreleri ihtiyaçha- linde yeni sinir hücreleri üretiyorlar. Bu subventriküler bölgc uzun zamandır belli hx%- lı kötü huylu beyin tümörlerinin üreme merkezi olarak da hiliniyordu. Gliomaların cn tehlikeli temsilcisi gli- oblastomadır. Blastomalar genelde agresif- leşen beyin kök hücrelerinden gclişir. Bu gc- lişmeden ise çeşitli genlerin etkinliğini te- tikleyen bir transkripsiyon faktörü olan Tlx proteini sorumludur. Tlx proteini yetişkin be- yinde doku kök hücrelerinden yeni sinir hüc- relerinin gelişmesini sağlıyor. Fakat fareler- le yapılan deneylcr sonucunda aşırı Tlx pro- teininin beyin kök hücrelerinden kötü huy- lu beyin tümörlerinin gelişimini tetiklediği görülmüş. Yetişkin farelerdc Tlx beyin kökü hüc- relerinden üretilmekte. Bilim insanlan Tlx proteinini devre dışı bıraktıklannda, beyin- de kök hücreleri saptanmamış vc yeni sinir hücrelerinin gelişimi dumıuş. Anlaşıldığı üzere kök hücrelerinin işlevi bu proteininin varlığına bağlı. Bilim insanlan araştırma sı- rasında tam tersi bir deney yaparak, Tlx üre- timini arttırmışlar. Bunun sonucunda sub- ventriküler bölgedeki hücre kilünme etkinliği Araştırma artmış ve hücreler kök hücre nişini terk ede- rek, glioblastomaya benzer doku değişimle- ri geliştirmişler. Buna ilave olarak bir de p53 proteini (önemli bir kanser önleyicisi) dev- re dışı bırakıldığında öncü kanser hücrele- rinden agresif glioblastomalar büyümüş. Araştımıacılar bu sonuçlardan yola çıkarak, aşırı Tlx üreten kök hücrelerinin yeni damar oluşumunu uyardığı sonucuna vardı. Bu sü- reçhücrelere beynin diğcr lxilgelerine yayılma imkanı vererek dallı budaklı mercan görü- nümündeki glioblastomanın gelişimini sağ- lamakta. ADADAYAŞAYAN DİNOZORLAR CÜCE KALMIŞ Brachiosaurus veya Argentinosaurus gi- bi sauropodlar özcllikle de dcv bedenleriyle tanınır. Uluslararası bir araştırma ekibi Argentinosaurusun yakın akrabası olan Magyarosaurus dacus'un kemik yapısmı in- celeyerek, hayvanın hiçbir zaman attan faz- la büyümediğini saptadı. Araştırmalarını Proceedings of the National Acadcmy of Sciences dergisinde ya- yımlayan Bonn Üniversitesi bilim insanlan, Transilvanya'da bulunan fosil kemikleri ke- serek mikro yapısını incelemişler. Kemik can- lı bir dokudur ve bir canlınm yaşamı lx>yunca sürekli yenilenir ve indirgenir. Mesela insan iskeleti yetişkinlik döncmine kadar gelişir vc kemikler yenilenir. Bilim insanlan Magyarosaurus'ta işte bu büyüme işaretlerini inceleyerek, küçük di- nozorun yetişkin olduğunu kanıtlamışlar. Magyarosaurus'u 2O.yy.'ın başlarında Transilvanya'da bulduğunda adada yaşayan cüce bir dinozora ait olduğunu tahmin ettiyse de bu teorisini kanıtlayamamıştı. Ama artık bu teorinin doğruluğunu gösteren birçpk örnek var. Mesela Sicilya, Malta ve Kıbns gi- bi Akdeniz adalannda bulunan cüceleşmiş fıl ve su aygırı fosilleri gibi. Cüceleşmiş Magyarosaurus'un anakaradan yolunu s,aşı- rarak adaya giden dinozorlardan mı yoksa cü- celeşmiş Magyarosaurus'un öncüsü mii olduğu bilinmiyor. Nilgün Özbaşaran Dede AFRİKA KURBAĞASININ KAUTIMI ÇÖZÜLDÜ Kalıtımı çözülmüş canlılar listesi gitgide uzuyor. v Afrika'da yaşayan Xenopus tropicalis kurbağası ge- netiği tamamen çözülmüş 175'inci organiztna oldu. Bilim insanlan yeni bilgilerle insan kalıtımını daha ' iyi anlayabilmeyi umuyorlar. Immünoloji uzmanı . J Jacques Robert'in konuyla ilgili araştırması Science dergisinde yayımlandı. En fazla altı santim büyüyebilen Xenopus tropicalis kurba- ğasının kalıtımı 20.000 gen- den oluşmakta ve bunlar- dan 1700tanesi insan gen- - lerine benzemekte. İnsan genomunda 23.000 gen bulunmakta. Baz çiftlerinin çözülümü, bu genlerin işleyiş biçimini öğrenmekle ay- «j, nı anlama gelmemekte. Afrika kurbağasının v ••: kalıtımını çözerek çok önemli bir başarı el- de ettik diyen Robert, insandaki genlerin iş- leyiş biçimlerini çözmek için verimli bir model olabileceğini dü- şünüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle