Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ARAŞTIRMALAR
tn
o
ARTERİYOZKLEROZVE
GUTHASTALIĞI
ARASINDAKİ BENZERLİK
Amerikalı ve Alman bilim insanlan ar-
teriyozklerozun (damar sertliği) ne şekildc ge-
liştigini öğrcnmek için molekiillcrc kadar in-
celcdiler. Bonn Ünivcrsitesi araştımıacısı
Eicke Latz, hatalı beslcnme sonucunda kısa
süre sonra damar cidarlarında kolesterol
kristallerinin birikmeye başladığmı tespit
ettik, diyor Narure dergisinde. Ve hu kristallcr
daha sonra bağışıklık sisteminin obur hüc-
releri tarafindan toplanıyor. Bu bağışıklık ya-
nıtı ise tehlikeli bir :incir reaksiyonunu ha-
rekete geçirmekte.
Aşırı kristalle yüklenen obur hücreler ko-
lesterolü sindirmeye çalışırken iç zarlarında
hasarlar meydana geliyor ve hücrelerin bir-
çoğu ölüyor. Fakat hücreler ölmeden önce
"tak\'iyc güç" çağınyorlar. Bu şekilde diğer ba-
gışıklık hücreleri için "çekici" olan bir pro-
tein kompleksi salgılanıyor. Bu salgı nedeniyle
hücreler
"olay ye-
rinde" top-
lanmaya
b a ş 11 y o r
ama prob-
lem yine
çözüleme-
diği için
ikinci kc:
"takviye
güç" çağrı-
larak, sü-
rekli alamı
durumuna geçiliyor.
Daha önceleri kolesterol kristallerinin ar-
teriyoklerozun son evresine ait olduğu sanı-
lıyordu. Son araştırma bunlann hastalığm baş-
langıcından itibaren varolduğunu gösterdi. Bu
süreç ilginç bir şekilde gut hastalığına ben-
zemekte. Bağışıkhk sistemi iki durumda da
metabolizmada bir dengesizlik fark ediyor.
Yani kolesterol ve ürik asit fazlalığı. Ve ba-
ğışıklık sistemi iki durumda da kronik ilti-
hapla karşılık veriyor. Kronik iltihap arteri-
yozklerozda damarlara zarar verirken, gut has-
talığmda eklemlerde şiddetli ağrılara neden
olmakta. Bilim insanlan şimdi arreriyokleroz
için gut hastalığmda uygulananlara benzcr ye-
ni terapilerin geliştirilebileccğini söylemek-
te. Mesela kolesterol kristallerinin doğrudan
doğruya çözülmesini sağlamak mümkün ola-
bilir ya da hastalar et ve et ürünlerinden uzak
durarak kolesterolden doğal yollardan kur-
tulabilirler.
ASTEROİTTE ÎNCE
BUZ TABAKASI
Aslında asreroitlerde buzun bulunabile-
ceği uzun bir süredir lahmin ediliyordu. İki
araştırma ekibi kısa bir süre önce birbirinden
bağımsız olarak 24 Themis asteroitinde in-
ce bir buz tabakası saptadı. 24 Themis Mars
ve Jüpiter arasmdaki asteroit kuşağındaki en
büyük asteroittir. Bu gök cisimleri güneş sis-
teminin gelişimi hakkında bilgi verirler.
Birçokuzman dünyamızdaki okyanus
sularının herhangi bir zamanda uzaydan gel-
diğini ve kaynakların da asteroit veya kuy-
rukluyıldızlar olabileceğini düşünüyordu.
Fakat 24 Themis'teki buz tabakası bulunana
dek bu teoıi kanıtlanamıyordu. John Hopkins
Üniversitesi'nden S. Rivkin, Tennessee
Üniversitesi'nden Joshua P. Emery ve Central
Florida Üniversitesi'nden Humbcrtn Campias
yönetiminde çalışan uluslararası ekip,
Ha\vaii'deki 42CX)m yüksekliğindeki Mauna-
Kea yanardağı üzerindeki enfraruj telesko-
pundan yararlanmışlar. Bilim insanlan
yansıyan güne^ ışığmm yardımıyla asteroi-
tin üzerini incelerken donmuş su ve karbon
i(,x;ıikli nıalzeme bulmuşlar. Buz tabakasının
çok geniş bir alana yayılmı; olması bilim in-
sanlar için sürpriz olmuş. Nitckim asteroi-
tin güneşe yakın olması nedeniyle buzun
milyarlarca yıl içinde erimiş olması bekle-
nirdi. Buzun ne şekilde kalıcı olduğu henüz
bilinmemekte.
ERKEKLERİ DUYARLI
HALE GETÎREN
HORMON SPREYİ
Kısa bir süre önce test edilen bir hormon
spreyi bojanmalan azaltabilir. Araştırmadan
oıtaya çıkan sonuca göre oksitosin hormonu,
erkeklerde duygusal tepki verme becerisini ge-
liştinııekte. Kırk sekiz
sağlıkh erkeğe ömeğin
ağlayan çocuk veya
yas tutan erkek gibi
duygu yüklü fotoğraf-
lar gösterilmiş.
Oksitosin hormonu
alan erkekler, Plasebo
(etkisiz ilaç) alan er-
keklere kıyasla daha
duygusal tepki vermisler.
Honnon spreyiyle test edilen erkeklerde,
kadmlar için tipik olan değerler clde edilmiş.
Oksitosin doğum sancılannı harekcte geçi-
ren bir homıondur. A>Tica anne ve bebek ara-
sındaki duygusal bağı da güçlendinnekte.
Orgazm sırasında da önemli miktarda oksi-
tosin salgılanır. Bonn Üniversitesi'nden
Rene Hurlemann, sevgi ve güven gibi duy-
gularla ilişkilendirilen hormonun, çoğunlukla
sosyal iletişim bozukluğu belirtileri gösteren
jizofreni gibi hastalıkların tedavisinde kul-
lanılabileceğini söylüyor.
BEYİN TÜMÖRLERİ
KÖKHÜCRELERİNDEN
GELİŞİYOR
Alman Kanser Araştırma N4eıkezi'nden
Giintlıer Schütz ve Peter Lichter yönetiminde
çalışan araştınna ekibi, kötü huylu beyin tü-
mörlerinin doğrudan dogruya beyin kökü hüc-
relcrinden gelişebileceğini buldu. Bir pro-
teinin etkisiyle, yetişkin beyindc doku kök
hücrelerinden ycni sinir hücreleri olus»ur.
Farelerle gerçekleştirilen araştırmada,
söz konusu protcinin kötü huylu beyin tü-
möılerini tetiklediği ortaya çıktı. Yanal be-
yin odacıkları boyu uzanan doku tabakasın-
da yer alan beyin kökü hücreleri ihtiyaçha-
linde yeni sinir hücreleri üretiyorlar. Bu
subventriküler bölgc uzun zamandır belli hx%-
lı kötü huylu beyin tümörlerinin üreme
merkezi olarak da hiliniyordu.
Gliomaların cn tehlikeli temsilcisi gli-
oblastomadır. Blastomalar genelde agresif-
leşen beyin kök hücrelerinden gclişir. Bu gc-
lişmeden ise çeşitli genlerin etkinliğini te-
tikleyen bir transkripsiyon faktörü olan Tlx
proteini sorumludur. Tlx proteini yetişkin be-
yinde doku kök hücrelerinden yeni sinir hüc-
relerinin gelişmesini sağlıyor. Fakat fareler-
le yapılan deneylcr sonucunda aşırı Tlx pro-
teininin beyin kök hücrelerinden kötü huy-
lu beyin tümörlerinin gelişimini tetiklediği
görülmüş.
Yetişkin farelerdc Tlx beyin kökü hüc-
relerinden üretilmekte. Bilim insanlan Tlx
proteinini devre dışı bıraktıklannda, beyin-
de kök hücreleri saptanmamış vc yeni sinir
hücrelerinin gelişimi dumıuş. Anlaşıldığı
üzere kök hücrelerinin işlevi bu proteininin
varlığına bağlı. Bilim insanlan araştırma sı-
rasında tam tersi bir deney yaparak, Tlx üre-
timini arttırmışlar. Bunun sonucunda sub-
ventriküler bölgedeki hücre kilünme etkinliği
Araştırma
artmış ve hücreler kök hücre nişini terk ede-
rek, glioblastomaya benzer doku değişimle-
ri geliştirmişler. Buna ilave olarak bir de p53
proteini (önemli bir kanser önleyicisi) dev-
re dışı bırakıldığında öncü kanser hücrele-
rinden agresif glioblastomalar büyümüş.
Araştımıacılar bu sonuçlardan yola çıkarak,
aşırı Tlx üreten kök hücrelerinin yeni damar
oluşumunu uyardığı sonucuna vardı. Bu sü-
reçhücrelere beynin diğcr lxilgelerine yayılma
imkanı vererek dallı budaklı mercan görü-
nümündeki glioblastomanın gelişimini sağ-
lamakta.
ADADAYAŞAYAN
DİNOZORLAR CÜCE
KALMIŞ
Brachiosaurus veya Argentinosaurus gi-
bi sauropodlar özcllikle de dcv bedenleriyle
tanınır. Uluslararası bir araştırma ekibi
Argentinosaurusun yakın akrabası olan
Magyarosaurus dacus'un kemik yapısmı in-
celeyerek, hayvanın hiçbir zaman attan faz-
la büyümediğini saptadı.
Araştırmalarını Proceedings of the
National Acadcmy of Sciences dergisinde ya-
yımlayan Bonn Üniversitesi bilim insanlan,
Transilvanya'da bulunan fosil kemikleri ke-
serek mikro yapısını incelemişler. Kemik can-
lı bir dokudur ve bir canlınm yaşamı lx>yunca
sürekli yenilenir ve indirgenir. Mesela insan
iskeleti yetişkinlik döncmine kadar gelişir vc
kemikler yenilenir.
Bilim insanlan Magyarosaurus'ta işte bu
büyüme işaretlerini inceleyerek, küçük di-
nozorun yetişkin olduğunu kanıtlamışlar.
Magyarosaurus'u 2O.yy.'ın başlarında
Transilvanya'da bulduğunda adada yaşayan
cüce bir dinozora ait olduğunu tahmin ettiyse
de bu teorisini kanıtlayamamıştı. Ama artık
bu teorinin doğruluğunu gösteren birçpk
örnek var. Mesela Sicilya, Malta ve Kıbns gi-
bi Akdeniz adalannda bulunan cüceleşmiş fıl
ve su aygırı fosilleri gibi. Cüceleşmiş
Magyarosaurus'un anakaradan yolunu s,aşı-
rarak adaya giden dinozorlardan mı yoksa cü-
celeşmiş Magyarosaurus'un öncüsü mii olduğu
bilinmiyor.
Nilgün Özbaşaran Dede
AFRİKA KURBAĞASININ KAUTIMI ÇÖZÜLDÜ
Kalıtımı çözülmüş canlılar listesi gitgide uzuyor. v
Afrika'da yaşayan Xenopus tropicalis kurbağası ge-
netiği tamamen çözülmüş 175'inci organiztna oldu.
Bilim insanlan yeni bilgilerle insan kalıtımını daha '
iyi anlayabilmeyi umuyorlar. Immünoloji uzmanı . J
Jacques Robert'in konuyla ilgili araştırması Science
dergisinde yayımlandı.
En fazla altı santim büyüyebilen Xenopus tropicalis kurba-
ğasının kalıtımı 20.000 gen-
den oluşmakta ve bunlar-
dan 1700tanesi insan gen-
- lerine benzemekte. İnsan genomunda 23.000
gen bulunmakta. Baz çiftlerinin çözülümü,
bu genlerin işleyiş biçimini öğrenmekle ay-
«j, nı anlama gelmemekte. Afrika kurbağasının
v ••: kalıtımını çözerek çok önemli bir başarı el-
de ettik diyen Robert, insandaki genlerin iş-
leyiş biçimlerini çözmek için verimli bir model olabileceğini dü-
şünüyor.