25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2010 PAZAR 16 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Eski Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarõ ve eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’ndan ciddi uyarõlar ABD’yleyollardahafazlaayrõlõr Eski Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarõ ve eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu sözde Ermeni soykõrõmõ tasarõsõnõn ABD Temsilciler Meclisi Dõşişleri Komitesi tarafõndan onaylanmasõnõn Türk-ABD ilişkilerinde ciddi gerginliklere neden olacağõnõ düşünüyor. Loğoğlu 1 Mart tezkeresinin reddiyle birlikte ilişkilerde meydana gelen çatlaklarõn kapanmasõ beklentileri aşamasõnda bu yeni gelişmenin ciddiyetine dikkat çekerken kararõn temsilciler meclisi genel kuruluna gelip onaylanmasõyla Ankara-Washington hattõnõ daha büyük tehlikelerin bekleyebileceği mesajõnõ da veriyor. - Sözde Ermeni soykırımı tasarısı ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde kabul edildi. Bunun üzerine Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan istişareler için Ankara’ya çağrıldı. Bu gelişmeler Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkiler? - Ermeni lobisi bağlayõcõ yönü olmayan bu komite kararõnõ temsilciler meclisi genel kuruluna -ki asõl önemli aşama orasõdõr- götürüp orada onaylanmasõnõ sağlamaya çalõşacak. Daha önceleri de aynõ komite benzer kararlar almõş, ancak hiçbir zaman bu kararlar genel kurul gündemine alõnmamõştõr. Ancak komite seviyesinde de kalacak olsa bu tasarõnõn kabulü Türkiye-ABD ilişkilerini gerecektir. İlk tepki olarak büyükelçimiz geri çağrõlmõştõr. Sanõrõm hükümetimiz tarafõndan bazõ ek tepki ve önlemler daha öngörülmektedir. İncirlik Üssü’nün ABD tarafõndan kullanõmõna son verilmesi gibi... Bu tedbirler hayata geçirildikçe ilişkilerimizde yeni sõkõntõlar doğacaktõr. Öte yandan, komite kararõ zaten tõkanmõş olan Türkiye-Ermenistan sürecini ise tamamen çõkmaza sokacaktõr. İran konusunda Türkiye ile ABD’nin yollarõ daha da ayrõlabilecektir. Diğer bir deyişle Türkiye- ABD ilişkileri buruk ve nispeten gerilimli bir dönemin eşiğindedir. Eğer tasarõ genel kurul gündemine alõnõrsa asõl gerilim o zaman yaşanacaktõr. Rusya ABD ve NATO’yu tehdit olarak görüyor - Rusya’nın açıkladığı son askeri doktrinde baş tehdit olarak ABD ve NATO’yu telaffuz etmesini nasıl karşıladınız? - Rusya Güvenlik Konseyi tarafõndan 5 Şubat 2010’da kabul edilen ve 2000 tarihli belgenin yerine geçen yeni askeri doktrin, bir öncekinden temelde ciddi farklõlõklar göstermiyor. Doktrin, Rusya’nõn güvenliğine tehdit teşkil eden iç ve dõş unsurlar arasõnda kitle imha silahlarõnõn yayõlmasõ, uzun menzilli füze teknolojileri, yeni konvansiyonel silahlar, uzayõn askerleştirilmesi, Rusya’ya ve müttefiklerine yönelik toprak talepleri, içişlerine müdahale, küresel terorizm, etnik çatõşmalar, aşõrõ dincilik, ayrõlõkçõ hareketler ve uluslararasõ muhtelif sorunlarõ sayõyor. Ancak, Rusya NATO’dan ve münferit NATO üyelerinden gelebilecek tehditleri yine ön plana çõkarõyor. Bunu şaşõrtõcõ bulmuyorum. Rusya bugün hâlâ Sovyetler Birliği’nin içgüdü ve refleksleriyle hareket etmektedir. Sovyet İmparatorluğu sona erdi ama Rusya egemen olduğu eski topraklar üzerindeki hâkimiyetini başka yollardan sürdürmeye çalõşmaktadõr. Rus kamuoyunu ülkenin NATO kuşatmasõ altõnda olduğuna inandõrmaktadõr. Oysa NATO’dan veya herhangi bir üyesinden kendisine bir tehdit gelmeyeceğini Rusya çok iyi bilmektedir. Buna rağmen en başat tehdit olarak aslõnda sadece bir savunma örgütü olan NATO’yu göstermeyi sürdürmesi ve NATO’nun genişlemesine karşõ çõkmasõ, Rusya’nõn yakõn çevresi ve arka bahçesi olarak telakki ettiği coğrafyalarda ABD ve Avrupa’nõn varlõğõnõ istememesinden kaynaklanmaktadõr. Nitekim Rusya’nõn Gürcistan topraklarõna saldõrõsõnda Tiflis bir NATO müdahalesi beklentisi içinde olmuştur. Rusya’nõn sõkõntõsõ işte budur. Öte yandan, bu yaklaşõmõyla Rusya uluslararasõ güvenlik yapõ ve düzenlemelerinin oluşumunda söz sahibi olma iddiasõnõ ortaya koymuş olmaktadõr. Rus liderlerinin Soğuk Savaş döneminin kalõplarõndan henüz kurtulamadõklarõ da ayrõ bir gerçektir. ABD’nin AKP’ye kızgınlık nedenleri - İran; ABD, İsrail ve uluslararası camiadan gelen bütün uyarılara karşın zenginleştirilmiş uranyum programını sürdürmekte ısrar ediyor. Bu ısrarı sizce ne gibi sonuçlar doğurur? - İran’õn nükleer programõnõ õsrarla sürdürmesinin üç ana nedeni vardõr. İran için bu faaliyet 20 yõldan fazla geçmişi olan milli bir projedir. Diğer bir deyişle, bir Ahmedinejad kaprisi değildir. İran halkõnõn büyük bir çoğunlukla arkasõnda olduğu bir programdõr. Diğer bir neden ise İran’õn kendini ABD ve İsrail’in tehdidi altõnda hissetmesidir. Bir üçüncü neden de, İran’õn nükleer bir güç olarak hem bölgenin lideri, hem küresel planda söz sahibi olmak istemesidir. İran’õn bu tutumunu sürdürmesinin kõsa vadedeki en görülebilen sonucu bir BM Güvenlik Konseyi’nin, o olmadõğõ takdirde ABD ve ortaklarõnõn yeni yaptõrõmlarõna maruz kalmasõ olacaktõr. Yaptõrõmlar, zaten sõkõntõlõ olan İran’õ daha da zorlayacak ama muhtemelen halkõ rejim arkasõnda kenetlenmeye götürecektir. Ayrõca, İran’õn ABD ve Avrupa’yla ilişkileri yeni gerginliklere sahne olurken Ortadoğu bölgesindeki dengeler bir daha dalgalanacaktõr. Öte yandan, İran’õn nükleer programõnõ varlõğõna doğrudan bir tehdit olarak gören İsrail’in askeri bir operasyona kalkõşmasõ, çok zayõf bir olasõlõk da olsa, tamamen dõşlanamayacak bir senaryodur. ABD ise askeri bir seçenek yönüne değil İran’la diyalog kanallarõnõ denemeye bir süre daha devam edecektir. Bu bağlamda ABD/AB ile İran arasõnda daha belirgin tercihler yapmasõ gereken ve BM Güvenlik Konseyi üyesi sõfatõyla Türkiye zorlanacak, bu nedenle İran nezdinde sorunu çözme çabalarõnõ arttõracaktõr. - ABD-Türkiye ilişkilerine dönersek, 1 Mart 2003 tezkere krizinden sonra Washington ve Ankara arasındaki ilişkiler iyice limonileşti. Oysa AKP Bush yönetimine yakın bir hükümet görüntüsü veriyordu. Acaba esas mesele ya da meseleler ne olabilir? - Bush yönetiminin AKP’ye başlangõçta duyduğu yakõnlõğõn da tezkere olayõndan sonraki kõzgõnlõk ve hayal kõrõklõğõnõn da ilk nedeni Irak’tõr. AKP 2002 Kasõm’õnda seçimleri kazandõğõnda, başkan Bush Irak’a müdahale kararõnõ çoktan vermişti. Bu nedenle Türkiye’nin tutumu ABD için ayrõ bir önem taşõyordu. Tezkere öncesi Türkiye’nin el üstünde tutulmasõ, sonrasõnda ise tatsõz muamelelere maruz bõrakõlmasõ, Irak’taki PKK’yle mücadelede işbirliği yapmamasõ hep Irak meselesiyle bağlantõlõdõr. Öte yandan, 11 Eylül saldõrõlarõndan sonra ABD radikal İslami akõmlar ve ona bağladõğõ terör saldõrõlarõnõn etkisi altõnda İslam dünyasõna model oluşturabilecek bir örnek arayõşõ içine girmiştir. Bulduğu model Türkiye, ancak yakõştõrdõğõ pafta “ılımlı İslam” olmuştur. Bu çõkõş noktasõ Irak pürüzüne rağmen Washington’õn AKP iktidarõna hep yakõn davranmasõnõn ana amillerinden biri olmuştur. Ayrõca, Afganistan, Irak, İran, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve enerji konularõndaki çõkarlarõ nedeniyle de ABD Türkiye’yi yanõnda tutmak istemektedir. Obama’nõn Türkiye ziyaretiyle yeni bir ivme kazanmõş gibi görünse de İran konusundaki farklõlõklar, Ermenistan açõlõmõndaki tõkanõklõk, AB’ye katõlma sürecindeki durgunluk, Türk- Rus ilişkilerinde bağõmlõlõk ölçüsüne varan yoğunluk ve en önemlisi Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan sõkõntõlar, Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkileyebilecek unsurlardan bazõlarõdõr. AKP iktidarõ ise ülkenin ABD ve Avrupa’yla bağlarõndaki güç kaybõnõn kuzey, güney ve doğumuzdaki devletlerle dengelenebileceğini düşünmekte, giderek bir Ortadoğu ülkesi gibi hareket etmektedir. AKP’nin bu tutumu, Türk kamuoyundaki ABD karşõtlõğõyla birleştiğinde, Türkiye ile ABD arasõndaki mesafenin bir bunalõm halinde süratle büyümesini hõzlandõracaktõr. Türkiye Ermenistan açõlõmõnda ciddi hatalar yaptõ - Washington kaynaklı kimi gözlemciler yeni dünya düzeninde artık Ankara ve Washington’ın çıkarlarının örtüşmeyebileceği yorumunu yapıyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Böyle bir öngörü kaçõnõlmaz bir akõbet değildir. Taraflarõn çõkar anlayõşlarõna, önceliklerine, çevresel koşullara ve zamanlama faktörlerine bağlõ olarak, çõkar örtüşmesi oranõ değişebilir. Aslõnda iki ülkenin paylaştõklarõ temel değer ve tercihler vardõr: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarõ, pazar ekonomisi... Bunun yanõ sõra, iki ülkenin uluslararasõ ve bölgesel sorunlar ile ihtilaflara yaklaşõm ve çözüm anlayõşlarõ da genelde birbirine benzer. ABD’yle ilişkilerimizin geleceği daha çok Türkiye’nin yapacağõ tercihler, alacağõ kararlara bağlõ olacaktõr. Eğer iki ülkenin liderleri ortak değerler ve örtüşen çõkarlarõ ön plana çõkaran politikalar izler ve işbirliği yapabilirlerse, barõş, refah, istikrar ve güvenliğe çok değerli katkõlarda bulunabilirler. Bu da önce, taraflar arasõnda önyargõsõz, eşitlik ve karşõlõklõ saygõya dayalõ bir ilişki kurulmasõ gerekmektedir. - Kafkasya bölgesini çok iyi bilen bir diplomat olarak Ankara’nın Ermenistan açılımını nasıl değerlendirdiniz? - Ermenistan açõlõmõnõ niyet, amaç ve tasarõm olarak yerinde, doğru ve olumlu karşõlayanlardanõm. Ancak sürecin yönetiminde Türkiye ciddi hatalar yapmõş, Ermenistan’a beklediği koz ve bahaneleri eliyle hediye etmiş ve bugün için süreç ciddi bir çõkmaza girmiştir. Açõlõm doğrudur çünkü iki komşu ülkenin kendi çõkarlarõ ve bölgenin kalkõnmasõ bakõmõndan ilişkilerini düzeltmeleri gerekmektedir. Tarihte kalan olaylar bağlamõnda da bu iki köklü millet, tarihi gerçeklere ulaşarak barõşsõn, barõşmalõ derim. Ermenistan için de tarihiyle yüzleşme zamanõ gelmiştir. Türkiye’nin açõlõmõn yönetimindeki hatasõ Azerbaycan’la ilişkilerimizi ve Dağlõk Karabağ sorununu Ermeni açõlõm sürecine doğru bir bağlantõyla bağlayamamasõ olmuştur. Bu konu Ermenistan’la imzalanan iki protokolün içine konulamazdõ. Ama Ermenistan, Rusya, ABD ve Fransa’dan takvime bağlõ teminatlar istenebilirdi. Ayrõca, Bakû’yla daha derin işbirliği yapõlabilirdi. Erivan, Ermeni diasporasõnõn da baskõlarõ ve etkisiyle, Türkiye’yi Dağlõk Karabağ şartõ koştuğu bahanesiyle sõkõntõya sokmuş, süreci yokuşa sürmeye başlamõştõr. Son darbe ise Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafõndan vurulmuş, iki ülkenin ileride varacaklarõ mutabakatlarõ bile onaylamayabileceği kararõnõ alarak açõlõm sürecini komaya sokmuştur. Gelişmeler ABD’deki Ermeni lobisini cesaretlendirmiş ve Kongre’de bir karar alõnmasõ girişimini yeniden başlatmõşlardõr. Dolayõsõyla, yeni Washington büyükelçimizi sõkõntõlõ günler beklemektedir. Ilõmlõ İslam politikasõ akõl dõşõ - Siz ABD’deki özellikle Cumhuriyetçi plan yapıcıların ılımlı İslam projesinin ne kadar gerçekçi olduğunu düşünüyorsunuz? - ABD’nin õlõmlõ İslam anlayõşõna bir proje demek abartõlõ olur. Aslõnda oldukça sõğ bir arka planõ vardõr. 11 Eylül saldõrõlarõndan sonra ABD kendisine yönelik tehditlerin kaynağõnõ radikal İslam olarak görmüştür. Radikalin karşõtõ olarak “ılımlı” bir İslam anlayõşõ ve uygulamasõnõn bu tehlikenin panzehiri olabileceğini düşünmüştür. Bu değerlendirme Bush yönetimini Türkiye’yi ön plana çõkarmaya götürmüştür. Ancak Amerikalõlarõn burada yaptõklarõ yanlõş, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasõ ve demokratik bir idareye sahip bulunmasõ hesabõyla Türkiye’nin aynõ zamanda “ılımlı bir İslam” devleti olduğu sonucuna varmalarõ olmuştur. Anlamadõklarõ nokta, Türkiye’nin nüfusu çoğunlukla Müslümanlardan oluşan, ancak demokratik ve laik bir düzene sahip bir ülke olduğu gerçeğidir. Obama da, Kahire’de yaptõğõ İslam dünyasõna sesleniş konuşmasõnda radikal İslam ile õlõmlõ İslam ayrõmõnõ yapmaya çalõşmõştõr. Sanõyorum, böyle bir ayrõma önce Müslümanlar karşõ çõkõp tek İslamõn olduğu ve radikal cereyanlarõn İslamla ilgisi olmadõğõna işaret edeceklerdir. İşte bu nedenlerle, õlõmlõ İslam anlayõşõnõn bir politikaya dönüştürülebilmesini beklemek gerçekçi değildir. Türkiye’nin başarõsõnõn altõnda yatan ilke laikliktir. - 2007 yılında Washington’daki Türkiye izleyicilerinin bir kısmı Ankara’nın De Gaulle siyasetini benimseyerek NATO’nun askeri kanadından çekileceği ve daha bağımsız bir dış siyaset izleyeceği görüşünü ortaya attılar. Bu görüş ne kadar gerçekçidir? Bu görüş hiç gerçekçi değildir. AKP iktidarõna göre Türkiye zaten çok boyutlu, bağõmsõz bir dõş politika izlemektedir. 1960-61 Küba bunalõmõ, 1964 Johnson mektubu, 1974 ABD silah ambargosu, 1991 Körfez Savaşõ, 2003 Irak savaşõ tecrübelerimiz, NATO’nun Türkiye’ye hakkõ olan güven ve güvenceyi her zaman vermediğini yeterince göstermiştir. Fakat NATO bugün Avrupa-Atlantik camiasõnõn hâlâ anahtar güvenlik ve savunma örgütü olmaya ve üyelerini olasõ tehdit ve tehlikelere karşõ korumaya devam etmektedir. Türkiye ulusal güvenliği konusunda tarihi ve stratejik nedenlerle hep duyarlõ olmuştur. Evet, tehdit ve tehlike kaynaklarõ da algõlamalarõ da değişmiştir. Türkiye için de bu böyledir. NATO bugün artõk bölgesel değil, küresel, sadece askeri değil, gayri-askeri işlevleri daha fazla olan bir savunma örgütüdür. Hõzla değişen dünya ve güvenlik koşullarõnda, NATO’nun askeri kanadõ dõşõndaki bir Türkiye’nin maruz kalabileceği tehditler karşõsõnda zayõf düşebileceği açõktõr. P O R T R E FARUK LOĞOĞLU Ankara, 1941 doğumlu. Ortaöğrenimini Tarsus Amerikan Koleji’nde yaptõktan sonra ABD’de Brandeis Üniversitesi’nden mezun oldu. Princeton Üniversitesi’nden siyasi ilimler alanõnda doktorasõnõ aldõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na katõlmadan önce ABD’de Middlebury College’de bir yõl öğretim üyeliği yaptõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na 1971’de girdi. 1993’te Danimarka, 1996-98 arasõ Azerbaycan büyükelçiliği yaptõ. 2000-2001 arasõ Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarlõğõ görevini yürüttü. 2001-2006 arasõ Washington büyükelçisi oldu. 2006’da emekliye ayrõldõ. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda başkanvekilliği görevini yürütüyor. İngilizce yayõmlanmõş “İsmet İnönü ve Çağdaş Türkiye’nin Oluşumu” adlõ bir çalõşmasõ ve çok sayõda makalesi bulunuyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” siyaseti konusunda ne düşünüyorsunuz? - Komşularla “iyi ilişkiler” siyasetini doğru bulurum. Çünkü bu Cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye’nin izlediği bir siyasettir. Prof. Davutoğlu bu yaklaşõmõ daha geniş bir strateji içine oturtmuş ve ülkemiz son yõllarda özellikle ekonomi, ticaret ve beşeri ilişkiler bağlamõnda öncelikle Suriye ve Irak’la olumlu gelişmeler hayata geçirmiştir. Ancak Dõşişleri Bakanõ Sayõn Davutoğlu’nun komşularla “sıfır sorun” politikasõnõ gerçekçi bulmuyorum ve üstelik hatalara sebep olabilecek bir söylem olarak görüyorum. Daha önceki dönemlerde ilişkilerimizin normalleştiği Bulgaristan hariç, bugün Türkiye komşularõndan hiçbiriyle, bilinen olumlu gelişmelere rağmen var olan sorunlarõn hiçbirini çözebilmiş değildir. Gürcistan’la Abhazya’dan kaynaklanan meseleler ve Ahõska Türklerinin geri dönüşleri, İran’la nükleer program ve doğalgazla bağlantõlõ hususlar, Irak’la su, Kerkük, Türkmenler ve PKK, Suriye’yle Hatay, su, emlak sorunlarõ, Yunanistan’la Ege ve azõnlõk sorunlarõ, Kõbrõs, hepsi hâlâ gündemdedir. “Sıfır sorun” yaklaşõmõ gereksiz bir aceleciliğe ve daha önce vermediği kimi tavizleri Türkiye sanki şimdi verebilirmiş gibi bir izlenimin oluşmasõna yol açabilmektedir. Bu çerçevede Rusya’yla ilişkilerimize ayrõca değinmeliyiz. Rusya sõradan bir komşumuz değildir. Arka bahçesi ve yakõn çevresi kavramlarõyla ve enerji silahõyla büyük devlet olmak iddiasõnõ sürdüren, ortak uzun bir geçmişimiz olan Rusya’yla ilişkilerimize dikkat etmeliyiz. Ekonomi, ticaret, yatõrõmlar, turizm ve enerji gibi alanlarda bağlarõmõzõn artmasõ ve gelişmesi iyidir, olumludur. Endişem, Türkiye’nin Rusya’ya bağõmlõ hale gelmesi noktasõndadõr. Hükümetin İncirlik Üssü’nün ABD tarafõndan kullanõmõna son vermesi gibi tedbirler hayata geçirildikçe ilişkilerde yeni sõkõntõlar doğacaktõr. Türkiye - ABD ilişkileri buruk ve nispeten gerilimli bir dönemin eşiğindedir. Ermenistan açõlõmõ sürecinde Türkiye ciddi hatalar yapmõş, Ermenistan’a beklediği koz ve bahaneleri eliyle hediye etmiştir. Bugün için süreç ciddi bir çõkmaza girmiştir. ‘SIFIR SORUN’ POLİTİKASI GERÇEKÇİ DEĞİL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle