Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2010 PAZAR
16 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Eski Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarõ ve eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’ndan ciddi uyarõlar
ABD’yleyollardahafazlaayrõlõr
Eski Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarõ ve eski
Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu
sözde Ermeni soykõrõmõ tasarõsõnõn ABD
Temsilciler Meclisi Dõşişleri Komitesi
tarafõndan onaylanmasõnõn Türk-ABD
ilişkilerinde ciddi gerginliklere neden
olacağõnõ düşünüyor. Loğoğlu 1 Mart
tezkeresinin reddiyle birlikte ilişkilerde
meydana gelen çatlaklarõn kapanmasõ
beklentileri aşamasõnda bu yeni gelişmenin
ciddiyetine dikkat çekerken kararõn temsilciler
meclisi genel kuruluna gelip onaylanmasõyla
Ankara-Washington hattõnõ daha büyük
tehlikelerin bekleyebileceği mesajõnõ da
veriyor.
- Sözde Ermeni soykırımı tasarısı ABD
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde
kabul edildi. Bunun üzerine Türkiye’nin
Washington Büyükelçisi Namık Tan
istişareler için Ankara’ya çağrıldı. Bu
gelişmeler Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl
etkiler?
- Ermeni lobisi bağlayõcõ yönü olmayan bu
komite kararõnõ temsilciler meclisi genel
kuruluna -ki asõl önemli aşama orasõdõr-
götürüp orada onaylanmasõnõ sağlamaya
çalõşacak. Daha önceleri de aynõ komite benzer
kararlar almõş, ancak hiçbir zaman bu kararlar
genel kurul gündemine alõnmamõştõr. Ancak
komite seviyesinde de kalacak olsa bu
tasarõnõn kabulü Türkiye-ABD ilişkilerini
gerecektir. İlk tepki olarak büyükelçimiz geri
çağrõlmõştõr. Sanõrõm hükümetimiz tarafõndan
bazõ ek tepki ve önlemler daha
öngörülmektedir. İncirlik Üssü’nün ABD
tarafõndan kullanõmõna son verilmesi gibi... Bu
tedbirler hayata geçirildikçe ilişkilerimizde
yeni sõkõntõlar doğacaktõr. Öte yandan, komite
kararõ zaten tõkanmõş olan Türkiye-Ermenistan
sürecini ise tamamen çõkmaza sokacaktõr. İran
konusunda Türkiye ile ABD’nin yollarõ daha
da ayrõlabilecektir. Diğer bir deyişle Türkiye-
ABD ilişkileri buruk ve nispeten gerilimli bir
dönemin eşiğindedir. Eğer tasarõ genel kurul
gündemine alõnõrsa asõl gerilim o zaman
yaşanacaktõr.
Rusya ABD ve NATO’yu
tehdit olarak görüyor
- Rusya’nın açıkladığı son askeri doktrinde
baş tehdit olarak ABD ve NATO’yu telaffuz
etmesini nasıl karşıladınız?
- Rusya Güvenlik Konseyi tarafõndan 5
Şubat 2010’da kabul edilen ve 2000 tarihli
belgenin yerine geçen yeni askeri doktrin, bir
öncekinden temelde ciddi farklõlõklar
göstermiyor. Doktrin, Rusya’nõn güvenliğine
tehdit teşkil eden iç ve dõş unsurlar arasõnda
kitle imha silahlarõnõn yayõlmasõ, uzun menzilli
füze teknolojileri, yeni konvansiyonel silahlar,
uzayõn askerleştirilmesi, Rusya’ya ve
müttefiklerine yönelik toprak talepleri,
içişlerine müdahale, küresel terorizm, etnik
çatõşmalar, aşõrõ dincilik, ayrõlõkçõ hareketler
ve uluslararasõ muhtelif sorunlarõ sayõyor.
Ancak, Rusya NATO’dan ve münferit NATO
üyelerinden gelebilecek tehditleri yine ön
plana çõkarõyor. Bunu şaşõrtõcõ bulmuyorum.
Rusya bugün hâlâ Sovyetler Birliği’nin içgüdü
ve refleksleriyle hareket etmektedir. Sovyet
İmparatorluğu sona erdi ama Rusya egemen
olduğu eski topraklar üzerindeki hâkimiyetini
başka yollardan sürdürmeye çalõşmaktadõr.
Rus kamuoyunu ülkenin NATO kuşatmasõ
altõnda olduğuna inandõrmaktadõr. Oysa
NATO’dan veya herhangi bir üyesinden
kendisine bir tehdit gelmeyeceğini Rusya
çok iyi bilmektedir. Buna rağmen en başat
tehdit olarak aslõnda sadece bir savunma
örgütü olan NATO’yu göstermeyi sürdürmesi
ve NATO’nun genişlemesine karşõ çõkmasõ,
Rusya’nõn yakõn çevresi ve arka bahçesi olarak
telakki ettiği coğrafyalarda ABD ve
Avrupa’nõn varlõğõnõ istememesinden
kaynaklanmaktadõr. Nitekim Rusya’nõn
Gürcistan topraklarõna saldõrõsõnda Tiflis bir
NATO müdahalesi beklentisi içinde olmuştur.
Rusya’nõn sõkõntõsõ işte budur.
Öte yandan, bu yaklaşõmõyla Rusya
uluslararasõ güvenlik yapõ ve düzenlemelerinin
oluşumunda söz sahibi olma iddiasõnõ ortaya
koymuş olmaktadõr. Rus liderlerinin Soğuk
Savaş döneminin kalõplarõndan henüz
kurtulamadõklarõ da ayrõ bir gerçektir.
ABD’nin AKP’ye kızgınlık nedenleri
- İran; ABD, İsrail ve uluslararası
camiadan gelen bütün uyarılara karşın
zenginleştirilmiş uranyum programını
sürdürmekte ısrar ediyor. Bu ısrarı sizce ne
gibi sonuçlar doğurur?
- İran’õn nükleer programõnõ õsrarla
sürdürmesinin üç ana nedeni vardõr. İran için
bu faaliyet 20 yõldan fazla geçmişi olan milli
bir projedir. Diğer bir deyişle, bir
Ahmedinejad kaprisi değildir. İran halkõnõn
büyük bir çoğunlukla arkasõnda olduğu bir
programdõr. Diğer bir neden ise İran’õn kendini
ABD ve İsrail’in tehdidi altõnda hissetmesidir.
Bir üçüncü neden de, İran’õn nükleer bir güç
olarak hem bölgenin lideri, hem küresel planda
söz sahibi olmak istemesidir. İran’õn bu
tutumunu sürdürmesinin kõsa vadedeki en
görülebilen sonucu bir BM Güvenlik
Konseyi’nin, o olmadõğõ takdirde ABD ve
ortaklarõnõn yeni yaptõrõmlarõna maruz kalmasõ
olacaktõr. Yaptõrõmlar, zaten sõkõntõlõ olan
İran’õ daha da zorlayacak ama muhtemelen
halkõ rejim arkasõnda kenetlenmeye
götürecektir. Ayrõca, İran’õn ABD ve
Avrupa’yla ilişkileri yeni gerginliklere sahne
olurken Ortadoğu bölgesindeki dengeler bir
daha dalgalanacaktõr. Öte yandan, İran’õn
nükleer programõnõ varlõğõna doğrudan bir
tehdit olarak gören İsrail’in askeri bir
operasyona kalkõşmasõ, çok zayõf bir olasõlõk
da olsa, tamamen dõşlanamayacak bir
senaryodur. ABD ise askeri bir seçenek
yönüne değil İran’la diyalog kanallarõnõ
denemeye bir süre daha devam edecektir. Bu
bağlamda ABD/AB ile İran arasõnda daha
belirgin tercihler yapmasõ gereken ve BM
Güvenlik Konseyi üyesi sõfatõyla Türkiye
zorlanacak, bu nedenle İran nezdinde sorunu
çözme çabalarõnõ arttõracaktõr.
- ABD-Türkiye ilişkilerine dönersek,
1 Mart 2003 tezkere krizinden sonra
Washington ve Ankara arasındaki ilişkiler
iyice limonileşti. Oysa AKP Bush yönetimine
yakın bir hükümet görüntüsü veriyordu.
Acaba esas mesele ya da meseleler ne
olabilir?
- Bush yönetiminin AKP’ye başlangõçta
duyduğu yakõnlõğõn da tezkere olayõndan
sonraki kõzgõnlõk ve hayal kõrõklõğõnõn da ilk
nedeni Irak’tõr. AKP 2002 Kasõm’õnda
seçimleri kazandõğõnda, başkan Bush Irak’a
müdahale kararõnõ çoktan vermişti. Bu nedenle
Türkiye’nin tutumu ABD için ayrõ bir önem
taşõyordu. Tezkere öncesi Türkiye’nin el
üstünde tutulmasõ, sonrasõnda ise tatsõz
muamelelere maruz bõrakõlmasõ, Irak’taki
PKK’yle mücadelede işbirliği yapmamasõ hep
Irak meselesiyle bağlantõlõdõr. Öte yandan, 11
Eylül saldõrõlarõndan sonra ABD radikal İslami
akõmlar ve ona bağladõğõ terör saldõrõlarõnõn
etkisi altõnda İslam dünyasõna model
oluşturabilecek bir örnek arayõşõ içine
girmiştir. Bulduğu model Türkiye, ancak
yakõştõrdõğõ pafta “ılımlı İslam” olmuştur. Bu
çõkõş noktasõ Irak pürüzüne rağmen
Washington’õn AKP iktidarõna hep yakõn
davranmasõnõn ana amillerinden biri olmuştur.
Ayrõca, Afganistan, Irak, İran, Ortadoğu,
Balkanlar, Kafkasya ve enerji konularõndaki
çõkarlarõ nedeniyle de ABD Türkiye’yi
yanõnda tutmak istemektedir. Obama’nõn
Türkiye ziyaretiyle yeni bir ivme kazanmõş
gibi görünse de İran konusundaki farklõlõklar,
Ermenistan açõlõmõndaki tõkanõklõk,
AB’ye katõlma sürecindeki durgunluk, Türk-
Rus ilişkilerinde bağõmlõlõk ölçüsüne varan
yoğunluk ve en önemlisi Türkiye-İsrail
ilişkilerinde yaşanan sõkõntõlar, Türk-Amerikan
ilişkilerini olumsuz etkileyebilecek
unsurlardan bazõlarõdõr. AKP iktidarõ ise
ülkenin ABD ve Avrupa’yla bağlarõndaki güç
kaybõnõn kuzey, güney ve doğumuzdaki
devletlerle dengelenebileceğini düşünmekte,
giderek bir Ortadoğu ülkesi gibi hareket
etmektedir. AKP’nin bu tutumu, Türk
kamuoyundaki ABD karşõtlõğõyla birleştiğinde,
Türkiye ile ABD arasõndaki mesafenin bir
bunalõm halinde süratle büyümesini
hõzlandõracaktõr.
Türkiye Ermenistan açõlõmõnda ciddi hatalar yaptõ
- Washington kaynaklı kimi
gözlemciler yeni dünya
düzeninde artık Ankara ve
Washington’ın çıkarlarının
örtüşmeyebileceği yorumunu
yapıyorlar. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
- Böyle bir öngörü kaçõnõlmaz
bir akõbet değildir. Taraflarõn çõkar
anlayõşlarõna, önceliklerine,
çevresel koşullara ve zamanlama
faktörlerine bağlõ olarak, çõkar
örtüşmesi oranõ değişebilir.
Aslõnda iki ülkenin paylaştõklarõ
temel değer ve tercihler vardõr:
Demokrasi, hukukun üstünlüğü,
insan haklarõ, pazar ekonomisi...
Bunun yanõ sõra, iki ülkenin
uluslararasõ ve bölgesel sorunlar
ile ihtilaflara yaklaşõm ve çözüm
anlayõşlarõ da genelde birbirine
benzer. ABD’yle ilişkilerimizin
geleceği daha çok Türkiye’nin
yapacağõ tercihler, alacağõ
kararlara bağlõ olacaktõr. Eğer iki
ülkenin liderleri ortak değerler ve
örtüşen çõkarlarõ ön plana çõkaran
politikalar izler ve işbirliği
yapabilirlerse, barõş, refah, istikrar
ve güvenliğe çok değerli
katkõlarda bulunabilirler. Bu da
önce, taraflar arasõnda önyargõsõz,
eşitlik ve karşõlõklõ saygõya dayalõ
bir ilişki kurulmasõ gerekmektedir.
- Kafkasya bölgesini çok iyi
bilen bir diplomat olarak
Ankara’nın Ermenistan açılımını
nasıl değerlendirdiniz?
- Ermenistan açõlõmõnõ niyet,
amaç ve tasarõm olarak yerinde,
doğru ve olumlu
karşõlayanlardanõm. Ancak sürecin
yönetiminde Türkiye ciddi hatalar
yapmõş, Ermenistan’a beklediği
koz ve bahaneleri eliyle hediye
etmiş ve bugün için süreç ciddi bir
çõkmaza girmiştir. Açõlõm
doğrudur çünkü iki komşu ülkenin
kendi çõkarlarõ ve bölgenin
kalkõnmasõ bakõmõndan ilişkilerini
düzeltmeleri gerekmektedir.
Tarihte kalan olaylar bağlamõnda
da bu iki köklü millet, tarihi
gerçeklere ulaşarak barõşsõn,
barõşmalõ derim. Ermenistan için
de tarihiyle yüzleşme zamanõ
gelmiştir. Türkiye’nin açõlõmõn
yönetimindeki hatasõ
Azerbaycan’la ilişkilerimizi ve
Dağlõk Karabağ sorununu Ermeni
açõlõm sürecine doğru bir
bağlantõyla bağlayamamasõ
olmuştur. Bu konu Ermenistan’la
imzalanan iki protokolün içine
konulamazdõ. Ama Ermenistan,
Rusya, ABD ve Fransa’dan
takvime bağlõ teminatlar
istenebilirdi. Ayrõca, Bakû’yla
daha derin işbirliği yapõlabilirdi.
Erivan, Ermeni diasporasõnõn da
baskõlarõ ve etkisiyle, Türkiye’yi
Dağlõk Karabağ şartõ koştuğu
bahanesiyle sõkõntõya sokmuş,
süreci yokuşa sürmeye
başlamõştõr. Son darbe ise
Ermenistan Anayasa Mahkemesi
tarafõndan vurulmuş, iki ülkenin
ileride varacaklarõ mutabakatlarõ
bile onaylamayabileceği kararõnõ
alarak açõlõm sürecini komaya
sokmuştur. Gelişmeler ABD’deki
Ermeni lobisini cesaretlendirmiş
ve Kongre’de bir karar alõnmasõ
girişimini yeniden başlatmõşlardõr.
Dolayõsõyla, yeni Washington
büyükelçimizi sõkõntõlõ günler
beklemektedir.
Ilõmlõ İslam
politikasõ akõl dõşõ
- Siz ABD’deki özellikle
Cumhuriyetçi plan yapıcıların
ılımlı İslam projesinin ne kadar
gerçekçi olduğunu
düşünüyorsunuz?
- ABD’nin õlõmlõ İslam anlayõşõna
bir proje demek abartõlõ olur.
Aslõnda oldukça sõğ bir arka planõ
vardõr. 11 Eylül saldõrõlarõndan sonra
ABD kendisine yönelik tehditlerin
kaynağõnõ radikal İslam olarak
görmüştür. Radikalin karşõtõ olarak
“ılımlı” bir İslam anlayõşõ ve
uygulamasõnõn bu tehlikenin
panzehiri olabileceğini
düşünmüştür. Bu değerlendirme
Bush yönetimini Türkiye’yi ön
plana çõkarmaya götürmüştür.
Ancak Amerikalõlarõn burada
yaptõklarõ yanlõş, nüfusunun
çoğunluğu Müslüman olmasõ ve
demokratik bir idareye sahip
bulunmasõ hesabõyla Türkiye’nin
aynõ zamanda “ılımlı bir İslam”
devleti olduğu sonucuna varmalarõ
olmuştur. Anlamadõklarõ nokta,
Türkiye’nin nüfusu çoğunlukla
Müslümanlardan oluşan, ancak
demokratik ve laik bir düzene sahip
bir ülke olduğu gerçeğidir. Obama
da, Kahire’de yaptõğõ İslam
dünyasõna sesleniş konuşmasõnda
radikal İslam ile õlõmlõ İslam
ayrõmõnõ yapmaya çalõşmõştõr.
Sanõyorum, böyle bir ayrõma önce
Müslümanlar karşõ çõkõp tek İslamõn
olduğu ve radikal cereyanlarõn
İslamla ilgisi olmadõğõna işaret
edeceklerdir. İşte bu nedenlerle,
õlõmlõ İslam anlayõşõnõn bir
politikaya dönüştürülebilmesini
beklemek gerçekçi değildir.
Türkiye’nin başarõsõnõn altõnda yatan
ilke laikliktir.
- 2007 yılında Washington’daki
Türkiye izleyicilerinin bir kısmı
Ankara’nın De Gaulle siyasetini
benimseyerek NATO’nun askeri
kanadından çekileceği ve daha
bağımsız bir dış siyaset izleyeceği
görüşünü ortaya attılar. Bu görüş
ne kadar gerçekçidir?
Bu görüş hiç gerçekçi değildir.
AKP iktidarõna göre Türkiye zaten
çok boyutlu, bağõmsõz bir dõş
politika izlemektedir. 1960-61 Küba
bunalõmõ, 1964 Johnson mektubu,
1974 ABD silah ambargosu, 1991
Körfez Savaşõ, 2003 Irak savaşõ
tecrübelerimiz, NATO’nun
Türkiye’ye hakkõ olan güven ve
güvenceyi her zaman vermediğini
yeterince göstermiştir. Fakat NATO
bugün Avrupa-Atlantik camiasõnõn
hâlâ anahtar güvenlik ve savunma
örgütü olmaya ve üyelerini olasõ
tehdit ve tehlikelere karşõ korumaya
devam etmektedir. Türkiye ulusal
güvenliği konusunda tarihi ve
stratejik nedenlerle hep duyarlõ
olmuştur. Evet, tehdit ve tehlike
kaynaklarõ da algõlamalarõ da
değişmiştir. Türkiye için de bu
böyledir. NATO bugün artõk
bölgesel değil, küresel, sadece askeri
değil, gayri-askeri işlevleri daha
fazla olan bir savunma örgütüdür.
Hõzla değişen dünya ve güvenlik
koşullarõnda, NATO’nun askeri
kanadõ dõşõndaki bir Türkiye’nin
maruz kalabileceği tehditler
karşõsõnda zayõf düşebileceği açõktõr.
P
O
R
T
R
E
FARUK LOĞOĞLU
Ankara, 1941 doğumlu. Ortaöğrenimini Tarsus
Amerikan Koleji’nde yaptõktan sonra ABD’de
Brandeis Üniversitesi’nden mezun oldu. Princeton
Üniversitesi’nden siyasi ilimler alanõnda
doktorasõnõ aldõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na katõlmadan
önce ABD’de Middlebury College’de bir yõl
öğretim üyeliği yaptõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na
1971’de girdi. 1993’te Danimarka, 1996-98 arasõ
Azerbaycan büyükelçiliği yaptõ. 2000-2001 arasõ
Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarlõğõ görevini yürüttü.
2001-2006 arasõ Washington büyükelçisi oldu.
2006’da emekliye ayrõldõ. UNESCO Türkiye Milli
Komisyonu’nda başkanvekilliği görevini yürütüyor.
İngilizce yayõmlanmõş “İsmet İnönü ve Çağdaş
Türkiye’nin Oluşumu” adlõ bir çalõşmasõ ve çok
sayõda makalesi bulunuyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet
Davutoğlu’nun “komşularla sıfır
sorun” siyaseti konusunda ne
düşünüyorsunuz?
- Komşularla “iyi ilişkiler” siyasetini
doğru bulurum. Çünkü bu Cumhuriyet
kurulduğundan beri Türkiye’nin izlediği
bir siyasettir. Prof. Davutoğlu bu
yaklaşõmõ daha geniş bir strateji içine
oturtmuş ve ülkemiz son yõllarda
özellikle ekonomi, ticaret ve beşeri
ilişkiler bağlamõnda öncelikle Suriye ve
Irak’la olumlu gelişmeler hayata
geçirmiştir. Ancak Dõşişleri Bakanõ Sayõn
Davutoğlu’nun komşularla “sıfır sorun”
politikasõnõ gerçekçi bulmuyorum ve
üstelik hatalara sebep olabilecek bir
söylem olarak görüyorum. Daha önceki
dönemlerde ilişkilerimizin normalleştiği
Bulgaristan hariç, bugün Türkiye
komşularõndan hiçbiriyle, bilinen olumlu
gelişmelere rağmen var olan sorunlarõn
hiçbirini çözebilmiş değildir.
Gürcistan’la Abhazya’dan kaynaklanan
meseleler ve Ahõska Türklerinin
geri dönüşleri, İran’la nükleer
program ve doğalgazla bağlantõlõ
hususlar, Irak’la su, Kerkük, Türkmenler
ve PKK, Suriye’yle Hatay, su, emlak
sorunlarõ, Yunanistan’la Ege ve azõnlõk
sorunlarõ, Kõbrõs, hepsi hâlâ
gündemdedir. “Sıfır sorun” yaklaşõmõ
gereksiz bir aceleciliğe ve daha önce
vermediği kimi tavizleri Türkiye sanki
şimdi verebilirmiş gibi bir izlenimin
oluşmasõna yol açabilmektedir. Bu
çerçevede Rusya’yla ilişkilerimize ayrõca
değinmeliyiz. Rusya sõradan bir
komşumuz değildir. Arka bahçesi ve
yakõn çevresi kavramlarõyla ve enerji
silahõyla büyük devlet olmak iddiasõnõ
sürdüren, ortak uzun bir geçmişimiz olan
Rusya’yla ilişkilerimize dikkat etmeliyiz.
Ekonomi, ticaret, yatõrõmlar, turizm ve
enerji gibi alanlarda bağlarõmõzõn artmasõ
ve gelişmesi iyidir, olumludur. Endişem,
Türkiye’nin Rusya’ya bağõmlõ hale
gelmesi noktasõndadõr.
Hükümetin İncirlik Üssü’nün ABD
tarafõndan kullanõmõna son vermesi gibi
tedbirler hayata geçirildikçe ilişkilerde yeni
sõkõntõlar doğacaktõr. Türkiye - ABD ilişkileri
buruk ve nispeten gerilimli bir dönemin
eşiğindedir.
Ermenistan açõlõmõ sürecinde Türkiye
ciddi hatalar yapmõş, Ermenistan’a
beklediği koz ve bahaneleri eliyle hediye
etmiştir. Bugün için süreç ciddi bir
çõkmaza girmiştir.
‘SIFIR SORUN’ POLİTİKASI GERÇEKÇİ DEĞİL