22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 12 ŞUBAT 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Mahallemizin Sansürcüleri Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın, dün birçok gazetenin birinci sayfasında ve haberi hak ettiği şekilde değerlendirerek yayımlanan sözlerini görmezden gelmeyi yeğlemiş olan yayın organları da vardı. 64 yılını, muhabirlikten başlayarak haber müdürlüğünde, genel yayın yönetmenliği, dergi sahipliği, köşe yazarlığı gibi, gazeteciliğin tüm basamaklarında geçirmiş olmanın birikimi ile bu mevkutelerin Oramiral Yiğit’in, Dz. Kurmay Albay Berk Erden’in tabutu başındaki sözlerine uyguladıkları sansür beni gerçekten şaşırttı. Komutan, çoğu Deniz Kuvvetleri’nde görev yapan subaylara bir süreden beri sistemli olarak yöneltilen ve özel yaşamlarını çarpıtarak, hatta asılsız karalamalarla sürdürülen suçlamalar karşısında suskun kalmanın artık mümkün olmadığını söylemek gereğini duymuştu. Bu tür suçlamaları yapanları “haysiyet cellatları” olarak tanımlıyor, sadece Levent Camii’ndeki cemaate değil, o avlunun dışında olanlara da, özetle hepimize sesleniyordu. Haysiyet cellatlarının, bir internet sitesinde dolaştırdıkları görüntülerden, eşleri, kız kardeşleri, abla ya da akrabaları adına pay çıkararak bir değerlendirme yapılmasını istemek “haber değeri” taşımıyor muydu? Komutana suikast iddiası Ya, dört şeritli bir kuvvet komutanının, kendisine suikast yapacakları ileri sürülerek suçlanılan iki albay için “Onlar değil bana suikast yapmak, saldırı olsa göğüslerini siper ederler” değerlendirmesi! Ünlü “amirallere suikast cuntası” davası bir gün görülmeye başlar da, o davada Eşref Uğur Yiğit’in kamu tanığı olarak ifadesine başvurulursa, mahkemede söyleyeceklerini şimdiden söyleyen kişinin anlattıkları da mı “haber değeri” taşımıyordu? Eşref Uğur Yiğit’in, 100’e yakın denizci personelin cuntacılıkla suçlandığını, “bu rütbelere gelmiş personelin” böyle bir faaliyet içinde olması durumunda komutanın bunu haber alamamasının mümkün olmadığını belirten açıklamasının altını ayrıca çizmek gerekiyor. Bu tür iddiaların Silahlı Kuvvetler’in moralini bozmaya yönelik olduğu doğrultusundaki değerlendirmesi ise sadece devletin değil, tüm ulusun birinci sıradaki sorunu olarak irdelenmelidir. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın o açıklamayı yaptığı saatlerde, Habertürk’ün iki yazarı Fatih Altaylı ile Murat Bardakçı, Genelkurmay Başkanı Başbuğ ile beş saat süren bir görüşme yapmışlar. TSK muz cumhuriyeti ordusu değil Dün yayımlanan o görüşmenin ilk bölümünde de Başbuğ’un, askerin moralini bozmaya yönelik suçlamaları yanıtlamak için Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nı ziyaret edeceğini söylemesi, daha önceden de Silahlı Kuvvetler’de general rütbesi ile görev yapan tüm subayları toplayarak konuştuğunu açıklaması, sorunun ciddiyetini göstermeye yetmiyor mu? İlker Paşa, “Hani kendi komutanlarına suikast yapacaklardı? Nerede? Aylarca suikast, suikast... Ne oldu? Hesabını kim verecek? Böyle rezillik olur mu?” derken Ergenekon’un 5. iddianamesinde, o suikast iddiası için tek satır bulunmadığını da anlatıyor. Avrupa Parlamentosu’nun son Türkiye raporuna da yansıyan Balyoz darbesi iddiaları karşısında, Silahlı Kuvvetler’in muz cumhuriyeti ordusu olmadığından son derecede emin olarak, ironi yapmak gereğini duyuyor: “Savcı dokümantasyonu istemiş. 5 bin sayfa kadar. Allah kolaylık versin” diyor ve ekliyor: “İnceleyecekler. Biraz zaman alır. Sabredin. Göreceksiniz. Ne neymiş göreceksiniz. Biraz sabır.” Sabırla koruktan helva yapılacağına inansak da kendimizi haysiyet cellatları yüzünden onurları ayaklar altına alınan, yüzlerini bile görmediğimiz yüzlerce insanımızın yerine koymalıyız. Aralarında dayanma güçlerini olabildiğince koruma başarısını gösterenler de var. O gücü yitirdikleri için yaşamlarına son verenler de. Tutukevi olarak sokuldukları demir kapıların arkasında Silivri Yerleşkesi’nin daha yargılanmaları bile başlamadığı halde kendileri için cezaevi oluşuna baş eğmelerini istediklerimiz de! Onlardan birisi olan genç meslektaşım, kapı yoldaşım Balbay, suçlu mu, suçsuz mu, hüküm giymeden üç hafta sonra mapushanede bir yılını doldurmuş olacak. Avukatlık yaptığım yıllarda ünlü 9 subay davasının Mahkeme Başkanı General Cemal Tural’a, savunmanı olduğum emekli Albay Cemal Yıldırım ve arkadaşları için tahliye isteminin ardından “Müvekkilerimden, geceleri hücrelerinde rahat uyuduklarını öğrendim. Ya siz” sorusunu yöneltmiştim. Avukatlığı bırakalı yıllar oldu? Onun için aynı soruyu Ergenekon yargıçlarına ve savcılarına sormam olanaksız.. Ama, bizim mahallede çalım satan haysiyet cellatları, özellikle onlara lojistik destek sağlayarak dezenformasyona yönelten kara maskeliler, “Ya siz” sorusunun yanıtını vermek için vicdanlarına başvurmalıdırlar. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net TEKEL’de tek yol direniş İşçiler AKP’nin kendilerine yönelik saldõrõlarõna büyük bir olgunlukla yanõt veriyor. Haklarõ için mücadele eden emekçiler kararlõlõkla ‘Ölmek var, dönmek yok’ diyor GAMZE ERBİL Kõzõlay’daki herhangi bir durakta indiği- nizde ve esnafa “TEKEL işçileri nerede” diye sorduğunuzda onlarõ kolayca bulabilir- siniz. Bayõndõr Sokak’taki Türk-İş binasõnõn civarõnda kurulu Direniş Çadõrkenti. TEKEL işçileri burada “ikamet” ediyor. Bayõndõr Sokak ve çevresindeki içkili mekânlar, iki aya yakõn süredir burada yatõp kalkan TE- KEL işçilerine kucak açmõş. İşçilerin ifade- siyle “büyük bir dayanışma göstererek iş- lerini aksatma pahasına işçileri dükkânla- rına buyur etmişler”. Hal böyleyken, hükü- met güdümlü çõkarõlan “esnaf rahatsız” söy- lentilerine de camlarõna astõklarõ dövizlerle yanõt yazmõşlar: TEKEL işçisinden değil, onu mağdur edenlerden rahatsõzõz. Ankaralõlar da TEKEL işçisine, onun hak mücadelesine desteklerini esirgememiş. Çadõrkentte dolaşõrken rahatsõz ediciliği açõk biçimde hissedilen “direniş turistle- ri”nden farklõ olarak, ekmeklerini paylaş- mõşlar. “Geçen emekli bir ağabey geldi, maaşını almış. Kusura bakmayın ancak çay getirebildim size, diyor. Bu bize güç veriyor” diyor işçiler. Karne parasõnõ dire- nişçilere getiren öğrenci, “Bugün tarator ve mercimekli köfte getirdim, İzmirlile- re. Sizinkiler genel grevi pek iyi yaptılar, bu da onun için” diye İzmir çadõrõna gelen ve kendisini “Diyarbakır, Muş, Adıya- man çadırlarının gönüllüsüyüm” diye ta- nõtan “Çadır annesi”, Bitlis çadõrõnda “Ya- hu sizin için okullarda olmadık şeyler söylüyorlar, neden bunu yapıyorlar an- lamadık” diye yanõndayõz mesajõnõ ileten kadõn öğretmenler ve daha niceleri… Bir de şu “marjinaller” var. Türkiye Ko- münist Partisi (TKP), Özgürlük ve Dayanõş- ma Partisi (ÖDP), İşçi Partisi (İP), diğer sol gruplar… Dayanõşma çadõrlarõyla, çay serv- isleri, televizyonlarõ, projeksiyon cihazlarõy- la. İki aya yakõn süredir direnişçi işçilere gerçek dayanõşmayõ hissettirmişler. “Hepi- miz marjinaliz” diyor işçiler. TEKEL işçisi aralõk ayõnõn ortasõnda An- kara’ya “özlük haklarını almaya” geldi. Şubat ayõ başõnda bu haklarõnõn tamamen “gasp edildiğini” söylüyorlar. 4/C’yi ka- bul etmenin köleliği kabul etmek anlamõna geleceğini, kendilerinin bunu istemedikle- rini ve sadece haklarõna sahip çõkmak için orada olduklarõnõ, başka bir şeyde gözleri- nin olmadõğõnõ anlatõyorlar. Biz buradayõz, istediğimiz basit, onu al- madan gitmeyeceğiz, diyorlar. Ve bunun için de, “Ölmek var, dönmek yok” diyor- lar. Bunu çok samimi olarak söylüyor, ka- rarlõ gözleriyle destekliyorlar. TEKEL İŞÇİLERİNİN YÜZDE 60-70’E YAKINI DAHA ÖNCE AKP’YE OY VERDİ ‘Önce inandõk, sonra gerçekleri gördük’ İ stanbul Cevizli TEKEL işçilerinin çadõrõndayõz. Kadõn işçiler bir kenarda toplanmõş. “İşsiz bir kadın ordusuyla karşı karşıyası- nız” diye karşõlanõyoruz. Ça- dõr görevlisi Songül, bizim kaldõğõmõz yerlerle ilgili ha- ber yapmayõn diyor: Ne iste- diğimizi yazõn. Yazõyoruz: “Biz özlük haklarımızı isti- yoruz, 4-C’yi istemiyoruz. Nedir 4/C? 4/C’de hastala- namazsınız, sendikal hak- kınız yok, tazminat hakkı- nız yok, annelik, süt hak- kınız yok, sözleşme yok, hiçbir şey yok. En az 4 en fazla 10 ay beni çalıştıracak, istediği her işi yaptıracak. İstemezse 6 ay sonra bana ‘Sana ihtiyacõm yok, git’ di- yecek. Ücret ortalama as- gari ücrete denk gelecek. Ben 22 yıllık işçiyim ve ken- di hakkımı istiyorum. 1 Şu- bat’ta bütün haklarım elim- den alındı, bunun için bu- radayım. Bir 50 gün, 100 gün neyse, o haklarımı alıp cebime koymadan hiçbir yere gitmeyeceğim. Size devletin parasını ye- dirmem, diyor Erdoğan. Ben ça- lışıp kazanacağım o parayı. Han- gi işçi oturarak para kazandı bu- güne kadar? Biz alışık değiliz, alın terimizi satıyoruz.” Sabah, Çalõşma Bakanlõğõ’na yü- rüyüş yapõlmõş, yine sloganlar at- mõşlar. Kadõn işçilerden biri “Slogan atmaktan ve röportaj yapmak- tan sesim kısıldı” diyerek gülüyor. Aileler İstanbul’da, tatilde çocukla- rõn çoğu gelmiş ama bu hafta başõn- da okullarõ açõldõğõ için dönmek zo- runda kalmõşlar. “AKP başta halkın sözcüsü gibi görünüyordu, sizler de oy verdiniz herhalde” diyoruz. “Önce inandık, sonra gerçekleri gördük. Biz buraya gelmeden ön- ce farkına varmıştık zaten. İkinci seçimde bir sürü kişi oy vermedi AKP’ye” yanõtõ veriyor kadõn işçi- lerden biri. Çadõrõn diğer köşesinde yine Ce- vizli TEKEL işçisi İbrahim oturu- yor. İlk günden beri Ankara’da, ço- cuğunu ailesini özlemiş. “Benim aşımı alıyor, benim işimi, çocu- ğumun geleceğini çalıyor. Ben, insanca yaşamak istiyorum. Bunu istemek suçsa, evet kardeşim biz bu suçu işliyoruz.” Sonra üzerinde “Gâvur İzmir” ya- zõlõ İzmir çadõrõna gidiyoruz. Hüse- yin, Mahmut ve Ali ağabeyle soba başõndayõz. İşsizliği soruyoruz. Hü- seyin, “İnsanları kışkırtıyor, işsiz insan ne olur? Kızgın olur. Tabii onlar da bizim eylemimizi neden yaptığımızı bilmediği için bize karşı düşünebilir. Başbakan’ın bunu yapmaması lazım. İşsizler bi- zim ayıbımız değil ki, bu ülkeyi yö- netenlerin ayıbı” diye yanõt veriyor. AKP’yi destekleyen TEKEL işçile- rinin adõm adõm bu partiden uzak- laştõklarõnõ ama en kritik kopuşun TEKEL işçisine “domuz” denme- siyle gerçekleştiğini anlatõyorlar. ‘Hepimiz marjinaliz’ A ntakya çadõrõnda eşi ve kõzõnõn yanõna gel- mesiyle yüzü gülmüş Mithat ile konuşuyoruz. Eşi 4/C mağduruymuş, soruyo- ruz: “Zamanında direnme- diniz, bugünlere geldik diyor musun eşine?” “Yok” diyor, “onların direnecek durumu yoktu, onarlı gruplar halin- de geçtiler, o zaman AKP rüzgârı da vardı, direnme ortamı hiç yoktu.” Özelleş- tirme süreçlerini ve nasõl bu- güne gelindiğini konuşuyo- ruz. Başbakan’õn saldõrõ cüm- leleri üzerinde duruyor. “Marjinal gruplar dedi, şimdi PKK’li olduğumuzu söylüyor. Biz iki aydır bu- radayız, içimizde varsa bu- yurun diyorum ben. Bütün sokaklar çevrilmiş, içimizde bir sürü polis var, evet içi- mizde marjinal polisler var. Bu hükümet her şeyi satı- yor. Bizim neyimiz kaldı, bir emeğimiz kaldı, bir de onurumuz. Bunu teslim et- meyeceğiz. Haklarımızı ala- na kadar buradayız. Ney- miş polis saldıracakmış, sal- dırsın. Marjinal miyiz, he- pimiz marjinaliz. Burada Halkevleri var, TKP’liler var, ÖDP’liler var. Daha önce AKP’ye oy vermiş olan işçi arkadaşlar ilk geldiği- mizde bu insanları görünce bana gelip ‘Mithat bak se- ninkiler geldi’ diyordu. Onuncu günden sonra ne oldu? ‘Bak bizimkiler geldi’ oldu. Hepsi bizimkiler oldu. Aşlarını, çorbalarını, nele- ri varsa bizimle paylaştılar. Bu pazar günü de, bir da- yanışma mitingi düzenliyor TKP, Halkevleri ve ÖDP, TEKEL işçisi için.” ‘Açılımı işçiler yaptı’ B itlis çadõrõnda Tek Gõda- İş Sendikasõ’nõn Şube Başkanõ Can Yenisöz ile işsizliği konuşuyoruz. Tür- kiye ortalamasõ yüzde 25’ler- deyken, bölgede yüzde 40’la- rõ aşmõş durumda. Hal buyken yaş ortalamasõ 38 olan 300’e yakõn TEKEL işçisi de işsizler ordusuna katõlmaya hazõrlanõ- yor. “Başbakan, bir kez daha başını ellerinin arasına alıp düşünsün” diyor Can Yenisöz. “Açılım” meselesini soru- yoruz. Bir gecede iş akdi fes- hedilen on bin TEKEL işçisi- nin üç bininin Doğu ve Gü- neydoğu’da olduğunu hatõrla- tõyor. “Önce bir zemin oluş- turulması lazım. İşsizlik ve sosyoekonomik şartları ül- kenin diğer bölgeleriyle oran- tılı duruma getirin önce. Ba- kın ben işimi kaybetmemek için Ankara’ya geldim, baş- kaları nereye gidiyor, görü- yorsunuz işte, 25-30 yıldır dağı tercih ediyor. Bunu gör- meyen ancak kör olabilir.” Hasan, Sait ve Nedim’le kahvede oturuyoruz, Diyarba- kõr çadõrõndan geliyorlar. Di- reniş boyunca farklõ illerden ge- len işçilerle ilişkilerinde yaşa- nan değişimi konuşuyoruz. “Biz artık horon oynuyoruz, Trabzonlu arkadaşlar da şemmamme oynuyor. Biz bü- tün illerin ismini yazdık ve ‘açõlõm burada’ dedik. Halk- ların birbiriyle problemi yok. 57 gündür burada ekmeği- mizi bölüşüyoruz. Bu hükü- metin yapacağı hiçbir kış- kırtma bizi birbirimizden ayıramaz. Ne yapacakları- nı, nasıl saldıracaklarını da bilmiyorlar artık. Her saldı- rı ters tepiyor.” AKP’nin iller bazõnda “TE- KEL işçisi haklı mı” anketi yaptõrdõğõnõ söylüyor işçiler. Buradaki amaç kaybedilen oy- larõ hesaplamak. “Biz ona oy kaybettirdik” diyorlar. “Se- çimlerin yönünü değiştirdik. Biz kendimizi zaten kazan- mış sayıyoruz.” Haklõlar. TE- KEL bir kõvõlcõm oldu. Hükü- metin maskesini düşürdü. ‘İŞSİZLİĞİ BAŞBAKAN ÇÖZMELİ’ A masya çadõrõna geçi- yoruz. Başbakan’õn Türk-İş Başkanõ ile gö- rüşmeyi kabul ettiği haberi geliyor. “Bizim ne istediğimiz net, onu söyleyecek aynı şe- kilde” diyor işçiler. Başba- kan’õn işsizlerle ilgili tehdidi- ni soruyoruz. “İşsiz varsa, o da Türkiye’nin başbakanıy- sa sorunu çözecek. Çözerken bizim elimizdeki işimizi alıp işsize vermeyecek. O zaman hep işsizler ordusuna geçe- lim. Zaten 10 gündür öyleyiz. Ben 43 yaşıma geldim işsi- zim, üç çocuğum büyüyor, üçü de işsiz kalacak. Ne ola- cak bunlar? Başbakan ol- mak kolay değil, işsizin so- rununu çözecek” diyorlar. Açõlõm ve demokratikleş- meyi konuşuyoruz: “Kürt bu- rada, Alevi burada, Sünni burada, Lazı burada, Çer- kezi burada. Arkadaşım Ale- vi, ben Sünni, öbürü Laz. Açılımı kime yapıyor? İş olunca açılım olur. İşi olan insan niye çıksın sokağa.” Peki, marjinal gruplar TE- KEL işçilerini kõşkõrtõyor mu? “Bizi Başbakan kışkırtıyor, başka kışkırtan yok. Ne sol- cular, ne başkası. Akşamla- rı buraya adam yolluyor, burada işçi yok dedirtiyor. Bizi kışkırtan Başbakan.” TEKEL direnişini, gelecek- te 4/C’nin hedefi olacak diğer işçilerle buluşturmak üzerine konuşuyoruz. “Sendika yö- neticileri illa ki bu konuda bir şey yapıyordur” diyor iş- çiler. Başbakan’õn ve hükümet üyelerinin “sinirlerinin bo- zulması” üzerine dedikodu yapõyoruz. Soğuk ve zorluklarõ konuşurken iyi geliyor. Amasya çadõrõndan yine Başbakan’a basit bir soru ge- liyor: “Bizim çalıştığımız fab- rikayı 17 dakikada Ameri- kalılara peşkeş çekti. Nasıl oluyor da 57 gündür bize çözüm bulamıyor?” 4 Şubat günü Ankara’daki TEKEL direnişi diğer işçilerin ve örgütlerin desteğiyle buluştu. Bu pazar Ankara’da TKP, ÖDP ve Halkevleri’nin dayanışma mitingi var. Direniş Çadırkenti’nin her köşesinde mizah var. Mithat’ın 4/C mağduru eşi ve 4 yaşındaki kızı Antakya çadırının misafirleri. Hasan, Sait ve Nedim horon oynamayı öğrenmişler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle