18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S evgili arkadaşõm İlber Ortaylı hiç- birimizin cesaret edemeyeceği bir çõplaklõkla ülkemizin ve dünyanõn bugünkü şartlarõnda Türkiye’de her şehire bir üniversite açmanõn ah- laksõzlõk olduğunu haykõrõverdi ve Sayõn Baş- bakan’dan her türlü görgü sõnõrlarõnõ aşan, bil- gisizlik ve nezaketsizlik abidesi bir cevap ge- cikmedi: “Araştırdın mı hoca efendi?” Bu görgülü ve kültürlü bir ağza asla yakõşmaya- cak, hakaretâmiz ifadeye ve inanõlmasõ güç bir bilgi kõtlõğõnõ dile getiren muhtevaya cevap ge- rekmez, zira onu söyleyen kendi düzeyini or- taya dökmüştür. Ancak halkõmõzõn İlber Or- taylõ’yõ isyan ettiren gerçeği bilmesi gerek- mektedir. İlber Ortaylõ, her şehire bir üniver- site açmak ahlaksõzlõktõr sözünde yerden gö- ğe haklõdõr. İsterseniz bu haklõlõğõn nedenlerini, eğitim düzeyi ve eğitim kurumlarõ ve geleneği dün- yadakiler arasõnda en yüksek düzeyde bulunan bir ülke olan Almanya ile irdelemeye başla- yalõm: Bu ülkede seksenli yõllarõn sonundan be- ri bir Gymnasium tartõşmasõ sürmektedir. Gymnasium bizdeki ortaokul ve lise karşõ- lõğõ okul olmakla beraber onlar bizdekinden farklõ olarak elit okullardõr. Bunlarõn görevi üni- versitelere öğrenci yetiştirmektir. Almanya’da özellikle sol görüşlü politika- cõlar, Gymnasium sistemine, bir sõnõf ayrõca- lõğõ yarattõğõ, fõrsat eşitliğini bozduğu ve çeşitli nedenlerle başarõ şansõ düşük çocuklarõ daha ilk baştan toplumun alt sõnõflarõnda yaşamaya mahkûm ettiği iddialarõyla karşõdõrlar ve sis- temin, Gymnasiumlara kabul eşiklerinin in- dirilerek daha çok öğrencinin bu okullardan ya- rarlanmasõnõn temin edilmesini mümkün kõ- lacak şekilde değiştirilmesini isterler. Buna mu- kabil, Gymnasium sisteminin savunucularõ, ül- kenin genel bilgi ve beceri düzeyinin çok sa- yõda kötü veya yetersiz eğitimli kişiyle değil, az da olsa yüksek düzeyde bilgili ve eğitimli kişilerle yükseltilebileceğini savunurlar. Bu so- nuncular, Gymnasium sisteminin Wilhelm von Humboldt tarafõndan on dokuzuncu yüzyõl ba- şõnda yaratõlmasõndan bu yana, Alman bilim ve sanayiinin dünyada oynadõğõ lider rolünün ve Alman halkõnõn her iki yüzyõldõr her dö- nemde sergilediği yüksek yaşam standartlarõ- nõn bu sistemin eseri olduğunu hatõrlatõrlar. Öğrenci velileri belirler Ancak sol politikacõlar görüşlerinde õsrarlõ ve bilhassa Almanya’nõn Berlin, Hessen veya Hamburg gibi kuzey eyaletlerinde etkilidirler. Bu eyaletlerde, çocuklarõn Gymnasiuma gidip gidemeyeceklerini öğrenci velileri belirler ve giriş eşikleri düşük tutulur. Buna mukabil Ba- den-Württemberg ve Bavyera gibi güney eya- letlerinde eşikler yüksektir ve Gymnasiuma gi- dilip gidilemeyeceğini yalnõzca öğrencinin kişisel başarõsõ belirler. Bu başarõ farkõ üni- versiteye girişi tayin eden ve bizde de bir za- manlar olan bakalorya (olgunluk) imtihanla- rõna karşõlõk gelen Abitur imtihanlarõnda gö- rülmektedir. Gymnasiuma giriş eşikleri yüksek güney eyaletleri bu imtihanlarda her zaman daha ba- şarõlõ olmaktadõrlar. Bunun nedenini Alman- ya’nõn başarõlõ öğretmenlerinden, tüm meslek yaşamõ Gymnasiumlarda geçmiş olan 85 ya- şõndaki Hans Simons şöyle özetlemiştir: “Eğitim, giderek toplum politikası olarak al- gılanıyor ve bu da başarı beklentilerine yan- sıyor: Başarı beklentisi azaltılıyor, bu da okulları öldürüyor.” Simons, “Bu daha çok mezun, daha çok mezun haykırışını artık duymaya tahammül edemiyorum!” diye isyan ediyor. Türkiye’de 1946’dan beri üniversite eğiti- minin niçin perişan olduğunu, tüm bu dönemi hoca olarak yaşamõş olan, ülkemizin en büyük bilim adamlarõndan Doğan Kuban’a bir kez sormuştum: “Bizi sayılar perişan etti” dedi hoca. “Talebe sayısı sorumsuzca arttırıldı, sonuçta düzey yerlerde sürünmeye başladı.” İngiltere’de dostum, büyük yerbilimci Dan McKenzie aynõ nedenle seksenli ve doksan- lõ yõllarda Cambridge’in öğrenci kabul kõs- taslarõnõ on yõlda üç kez düşürmeye mecbur bõ- rakõldõğõnõ söylemişti. Daha çok üniversite diplomasõ, daha yüksek düzeyli eğitim ve öğrenim demek değildir. Bu- nun tersinin varit olduğu tecrübeyle sabittir. Yüksek eğitim düzeyi çok sõkõ bir eleme sis- temi ve bu eleğin üzerinde kalmak isteyenler arasõnda kõran kõrana bir rekabet gerektirir. Ancak böyle bir sistem sapõ samandan ayõ- rabilir ve ülkeyi gerçek kaliteli eğitimlilerin eli- ne bõrakõr. İlber’e “Hoca Efendi” diye hitap eden zat, her türlü saygõ duvarõnõ yõktõğõ için, bize de ay- nõ hürriyeti vermiş demektir. Ona, onun düzeyinde hitap bize yakõşmaz, ama ben gene de ilk ve son olarak ona kendi anladõğõ dille seslenerek “Başbakan Efendi” diyeceğim, “senin üniversite, bilim nedir, on- dan haberin var mı ki, saygıdeğer hocamı- za araştırma yapıp yapmadığını soruyor- sun? İlber Ortaylı dünya çapında bir bilim insanıdır. Önce ona hitap ederken iyi düşün, düşün ki onun bilgi ve aklından hem sen ya- rarlan hem de halkımızı yararlandır”. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Beşinci Kol İKİNCİ Dünya Harbi yıllarını yaşamamış olanlar bu terimi bilmezler. Terim, daha önce doğduğu halde, asıl o harpte sık sık kullanıldı. Beşinci kol, hasım bilinen bir gücü, örgütü, orduyu, ülkeyi ya da halkı içinden çürütmekle, insanları ve grupları birbirine düşürerek asıl vuruş için zemin hazırlamakla görevlendirilmiş gizli kuvvet anlamına gelir. Niçin “beşinci”? Çünkü, 1939’a gelmeden, İspanya’daki faşistlerle cumhuriyetçilerin kapıştıkları İç Savaş sırasında faşistlerin komutanı Queipo de Llano y Sierro’nun kuvvetleri dört koldan başkent Madrid üzerine yürürken gizli bir kol da hükümet kuruluşlarının, basının, toplumu yönlendiren bütün odakların içine sızıp yalan haber ve söylenti yayarak, insanların moralini bozarak cumhuriyetçi güçlerin aralarındaki dayanışmayı yok eder, öbür dört kolun işini kolaylaştırmaya çalışırdı. Hitler de Avrupa’nın bir bölümünü böyle zayıflatır ve emrindeki yıldırım savaşı kuvvetleriyle koskoca ülkeleri bir çırpıda işgal eder, temelleri kemirilmiş iktidarları kolayca devirir, Norveç’teki Quisling gibi işbirlikçilere kukla hükümetler kurdururdu. Alman ordusunun tankları gelmeden korkusu gelir, zayıflamış moraller birkaç günde teslim olurdu. Çekoslovakya, Avusturya, Norveç, Belçika ve hatta Fransa böyle düştü. Benzetmek gibi olmasın; çok şükür Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyete çullananların kolları henüz İspanya’daki Franco’cuların falanj kolları kadar silahlı ve güçlü değil. Ama, çullanıcıların medyadaki yandaşları, sanki kendiliklerinden iktidarın beşinci kolu olmaya soyunmuşlar gibi, cumhuriyetçiliğin moral cephesini çökertmek, Cumhuriyete sahip çıkan orduyu tedirgin etmek, İç Hizmet Kanunu tartışmalarında sözü geçen “Cumhuriyeti kollamak” kavramını ağza alınmayacak bir fiil gibi gösterip darbe tefrikaları yazarak yok yere gerginlikler yaratma görevini üstlenmişe benziyorlar, ne yazık ki. Aslında, birazcık tarih bilgileri olsa ve tutumlarıyla yaptıklarının beşinci kol kavramını akla getirdiğini bilseler, öyle bir duruma düşmenin ne kadar ayıp ve haince görüneceğinin bilincine varır, herhalde tutumlarını değiştirerek yazıp çizdiklerinden ve söylediklerinden vazgeçerler. Böyle olduğu içindir ki, hainlik falan gibi ağır suçlamalara gitmeden, yaptıklarını bilgisizliklerine vererek onlara hoşgörülü davranmak vatandaşlar arası ilişkilerin ahlakına daha uygun düşer. Bir insanın, kendi ordusunu yabancının askeriymiş gibi yıpratmayı bilinçli olarak isteyebileceğini düşünmek bile utanç verici değil mi? Ama, asıl üzücü olan, “asker millettir” diye bilinen bir halkın tarihinde hiç tartışma konusu olmamış bir durumun son yıllarda sıradan bir konuymuş gibi sıkılmadan ve yüzler kızarmadan konuşulabilir olmaya başlamasıdır. [email protected] PENCERE Yüzbaşı Selahattin’in Romanı... Irak’a saldıran “Angloamerikan” ordusuna kimi çevreler “koalisyon güçleri” diyorlar... Ne koalisyonu?.. Bizim “İngiliz” adını verdiğimiz kişi Frenk için “Angle”dir (Anglais); “Anglo” sözcüğü İngilizce konuşan bir Kuzey Amerikalıyı da vurgular. Angloamerika, İngilizce konuşulan Kuzey Amerika’yı dile getirir. Bugün Basra’da Iraklılara saldırıp kuzeyde Bağdat’ı ele geçirmek isteyen İngiliz, seksen yıl önce de bu haltı işlemiş, sonra çöl kumları üzerine emperyalizmin bastonuyla sınırlarını çizdiği sömürge devletleri kurmuştu. İkinci Dünya Savaşı ertesinde bu devletlerin az çok kanı bitlendi; yaşadıkları toprakların altındaki petrollerine sahip çıkmak istediler; Angloamerikanlar işte buna katlanamıyorlar; Irak savaşı bu işin ilk aşaması... Sonra?.. Ver elini Orta Asya... Angloamerikan, Afganistan’a yerleşti, Irak’a da konuşlandıktan sonra İran parantez içinde kalacak, sıra Tahran’a gelecek... Hesaba göre İran’ın batısında 15-20 milyon “Azeri Türk”ü yaşıyor, Türkçe konuşuyorlar, şimdilik soydaşların kafaları şeriatla yıkanıyor; ama, Angloamerikan, İran’ı nasıl bölecek?.. Bush takımının tasarımına göre “Yeni Dünya Düzeni”nde yalnız Anadolu’yu Kürdistan’la bölmek yok, İran’ı da Azeri Türk’ü ile yıkıp Asya coğrafyasını kendine göre şavullamak var. Geçen gün bundan otuz yıl önce yayımladığım “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”nı karıştırdım; İngiliz tıpkı bugün olduğu gibi Irak’ta Basra’dan Bağdat’a doğru yürümeye çalışıyor, karşısında Türkler var... Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın komutanlığını yaptığı 6’ncı Ordu “Kutsal Toprakları” savunmaya çalışıyor; çok şehit veriyoruz, ama, İngilizler 12 Mart 1917’de Bağdat’ı ele geçirip kuzeye doğru yürümeye başlıyorlar. Yüzbaşı Selahattin not düşmüş: “İngiliz siyasi tarihinde 3-B diye adlandırılan B’lerden birincisi Britanya’nın eline geçti; öteki ikisi Batum ve Bakû idi. Londra bu 3-B’nin kontrolünü ele geçirmek istiyordu.” Seksen yılda dünya epey değişti; ancak Sovyetler yıkıldıktan sonra geriye döndük; Angloamerikan’ın emperyalist damarları kabardı. Türkiye bu hengâmede ne yapacak?.. Yine Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’ndan bir sayfayı açalım. Halil Paşa’nın ordusu Erbil’dedir, asker çadır kurmuştur; bir ihtiyar köylü sorar: “- Oğul, böyle nereye gidiyorsunuz?..” Selahattin yanıtlar: “- Ne bileyim baba! Götürüyorlar gidiyoruz, ben buraların acemisiyim.” İhtiyar müstehzi bakışıyla: “- Oğul” diye seslenir, “bu yol Revandiz’e, oradan da İran’a gider. Duyuyoruz ki düşman Basra’yı almış, düşman Erzurum’a yaklaşmış; memleket düşmanın ayakları altındayken bizim askerin dışarda ne işi var...” Borç lobisi Türkiye’yi Angloamerikan’ın güdümünde savaşa sürüklemek istiyor... Bugün Irak, yarın İran mı?.. Buna ilişkin yazıları medyacılar şimdiden piyasaya sürüyorlar; inanılması güç; ama, emperyalizmin maşası olmaktan sakınalım; yoğurdu yemeden önce bin kez üfleyelim. (28 Mart 2003 tarihli yazısı) ‘B oşa akıyor’ bahane- siyle akarsularõmõz da yerli, yabancõ te- kellerin açõlõmõna sunuluyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlõ- ğõ tarafõndan satõş tahtasõna ko- nan elliden fazla akarsu kay- naklarõ ve HES (hidro elektrik santralõ) özelleştirmeye tabi tu- tularak halkõmõzõn malõ, kamu malõ olmaktan çõkarõlõyor. Daha önce Manavgat suyunun İsrail’e pazarlanacağõ bilini- yordu. Ancak bugüne kadar he- nüz gerçekleştirilme safhasõna ulaşamayan bu niyet, araya ya- pay İsrail geriliminin girmesi nedeniyle ertelenmiş gibi görü- nüyor. Artõk ülke kaynaklarõnõn sata sata bitme aşamasõna gelme- sinden sonra, sõra elde kalan ve halkõn yaşam kaynağõ olan su- lara geldi. Bunun da halkõn bo- ğazõnõ kurutmak demek olduğu ortada... Kiralama yoluyla el değiştiren akarsular üzerine yapõlacak HES’lerle ülkenin su kaynaklarõ da pazarlamaya açõlmõş olacak. Bu arada özel sektöre kiralama yolu ile devredilecek HES sa- yõsõnõn 150 olduğu açõklamala- rõ yapõlmaktadõr. Akarsularõ- mõz enerji santralõ kurulmasõ ge- rekçesiyle ve elektrik enerji- sindeki darboğaz öne sürülerek elden çõkarõlõyor. Su kaynakla- rõ üzerine kurulacak HES’ler için milli parklarõn, yaban hayatõ koruma alanlarõnõn ve su sporu (rafting) alanlarõnõn bulunmasõ da durumun yasa ve yasak ta- nõmazlõğõnõ ortaya koyuyor. Akarsular üzerine kurulacak HES’lerle ilgili olarak yapõlan proje çalõşmalarõnõn Antalya’da 59, Isparta’da 56’ya yükseldiği Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu ile TTKD (Türkiye Ta- biatõnõ Koruma Derneği) yetki- lilerinin açõklamalarõndan an- laşõlõyor. Özelleştirme İdaresi’nin 52 adet HES için teklif verme sü- resinin 19 Şubat’ta biteceği ilan edilmiş durumda. Bu da halkõn suyunun da ticari meta haline getirilmesi, ülkenin yaşam da- marlarõnõn, atardamarlarõnõn ku- rutulmasõ demektir. Bütün dereler, akarsular hal- kõmõzõn elinden alõnarak yerli, yabancõ şirketlere ya kiralanacak ya da yasa değişiklikleriyle sa- tõlacak. Çünkü şu andaki yasa- lar bu alanlarõn, yani doğal kay- naklarõn, doğal zenginliklerin satõşõna olanak vermemektedir. Sadece kiralanma söz konusu- dur. Anayasanõn 168. maddesi doğal varlõklarõn satõşõnõ engel- lemektedir. Karadeniz’de kurulacak HES’lerle bölgenin akarsularõ ve dereleri kurutulacak ve bir sü- re sonra Karadeniz çölleşerek çevre felaketinin yaşanmasõ söz konusu olacaktõr. Bunun bilim- sel açõklamalarõ, yetkilileri hiç de ilgilendirmemekte, kõsa erim- li çözümler halkõn gözünü bo- yamak için sürdürülmektedir. Akdeniz’i besleyen sular da kurutulacak İşte Karadeniz’i besleyen su kaynaklarõnõn üzerine yapõlacak sõnõrsõz HES’ler nedeniyle Ka- radeniz’in çölleşmesinden son- ra bu kez, Akdeniz de kendisi- ni besleyen akarsulardan, dere- lerden yoksun kalacaktõr. Su kaynaklarõnõn yerli tekellerin iştahõnõ kabartmasõnõn yanõnda yabancõ anglo-Amerikan şir- ketlerinin, İsrail firmalarõnõn iştahlarõnõ da kabartmamasõ dü- şünülemez. Zaten yerliden yabancõlara geçiş kolay bir rant halinde. Yine konuyla ilgili, demokratik kuruluşlarõn açõklamalarõndan HES yapõlacak akarsular; Ko- vada, Boğa Çayõ, Köprüçay, Alakõr Çayõ, Kargõ Çayõ gibi su- larla Kõbrõs Deresi gibi doğal ya- şamõ koruma alanlarõnõn olduğu anlaşõlõyor. Türkiye genelinde ise 1600’den fazla HES’in ya- põlacağõ bu açõklamalara ekle- niyor. Bir akarsu üzerine 20’den fazla HES’in kurulmasõ proje- lendirilmiş. Böyle olunca bu rakamõn 2000’in üzerine çõka- bileceği yapõlan açõklamalarda yer alõyor. Oysa enerji seçe- nekleri açõsõndan ülkemizin rü- gâr ve güneş enerjisi olanakla- rõ yeteri kadar değerlendirilmi- yor. Almanya ve gelişmiş ül- kelerin bu kaynaklarõ yüzde 20’nin üzerinde kullandõklarõ bir gerçek. HES’in kurulacağõ söz ko- nusu edilen ve projelendirildiği belirtilen akarsu kaynaklarõ: Antalya’da; Dim Çayõ, Balõk- Orhan ÖZKAYA Her Şehire Üniversite Açmak Üzerine... A.M.C. ŞENGÖR İlber’e “Hoca Efendi” diye hitap eden zat, her türlü saygõ duvarõnõ yõktõğõ için, bize de aynõ hürriyeti vermiş demektir. Ona, onun düzeyinde hitap bize yakõşmaz, ama ben gene de ilk ve son olarak ona kendi anladõğõ dille seslenerek “Başbakan Efendi” diyeceğim, “senin üniversite, bilim nedir, ondan haberin var mõ ki, saygõdeğer hocamõza araştõrma yapõp yapmadõğõnõ soruyorsun? Sularõmõz da Elimizden Alõnõyor... çayõ, Gönendere, Alakõr Çayõ (2 adet), Manavgat Çayõ (3 adet), Boğa Ça- yõ, Gevne Çayõ (2 adet), Aksu Çayõ, Finike Çayõ, Gömbe Çayõ, Akçay De- resi, Aykõrtça Deresi, İtice Deresi, Taşatan De- re, Kuru Dere, Çürüş Çayõ, Karaman Çayõ, Kõbrõs Deresi, Karpuz Dere, Çenger Dere, Ko- ca Dere, Ağva Çayõ, Ko- caçay, Kargõ Çayõ, Cer- le Dere, Köprüçay, Ak- su Deresi, Küçük Çay, Kargõ Çayõ, Alara Çayõ, Doyran Çayõ, Demre Ça- yõ. Isparta’ da; Kartoz Çayõ, Isparta Çayõ, Ağ- lasun Çayõ, Çukur Çayõ, Gökpõnar, Gelen Çayõ, Kovada Çayõ, Küçüksu Deresi, Aksu Çayõ, Köp- rü Irmağõ, Elsazõ Çayõ. Muğla; Kargõ Çayõ, Yu- karõçay (2 adet), Kargõ- cõk Deresi, Kargõ Çayõ, Eşen Çayõ, Kõzõl Dere, Çayhisar Deresi, Yuka- rõçay, Eşen Çayõ, Seki Çayõ, Delikpõnar Ulaş- dere, Karaçay Çayõ, Çal Dere, Derin Deresi, Di- kilitaş Deresi, Sarhoş Çayõ olarak düşünül- mekte olduğu yine bu kuruluşlar tarafõndan ka- muoyuna açõklanõyor. Bu yoksul halkõn sula- rõyla oynamak, onu göz- den çõkarmak ülkenin kan damarlarõ, kõlcal da- marlarõnõ kurutmak de- mektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle