18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Gül, iç politikayı sakinleştirecekmiş! Güllabicilik mi yapacak! YağmurDeniz CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Politika ve Üniforma Otuz küsur yıl boyunca 27 Mayıs’ı ‘resmi bayram’ diye kutladık. Sonra “Darbenin iyisi olmaz!” diyerek vazgeçtik. Yetmedi, üstüne geçmiş - gelecek tüm darbeleri lanetlemeye yöneldik. İyi de ettik. Bu bazı kesimleri kesmedi. AKP iktidarı işbaşına geldiğinden beri darbe ile yatıyor, darbe ile kalkıyor. Neden? Nedenini herhalde sevgili Mustafa Balbay’ın yöntemiyle açıklamak gerekiyor: - Darbe söylemlerinin asıl nedeni, AKP’nin “Bu iktidar bana dar be!” zihniyetidir! Bu darlık yakınması, birçok kesimde AKP’nin sivil diktacılığa yöneleceği kuşkusu yarattı, yaratmakta... Zaman akıp gidiyor. Akıp giden zaman geçmişi çabuk unutturuyor. Tayyip Bey, başbakan oluşunun 2. ayında kendi milletvekilleri ve bakanları da dahil herkesi şaşırtan bir demeç patlatmıştı. “Biz DP’nin devamıyız!” Ardından da bir Menderes’li - Celal Bayar’lı propaganda ve afiş kampanyasına girişilmişti. Bu “DP’nin devamı” olma sevdası da nereden çıktı? Oysa “Hiçbir partinin devamı değiliz!” diyerek seçim kazanmışlardı. Ardından da Anayasa Mahkemesi’nde açılan davayı!.. Ve “Hiçbir partinin devamı olmama” sayesinde Tayyip Bey de başbakanlık koltuğuna oturabilmişti. “DP’nin devamıyız” iddiasının nedeni, ileride bu adla kurulacak partinin önünü kesmek olamazdı. Böyle olsaydı, geçenlerde Hüsamettin Cindoruk başkanlığında kurulup atağa geçen DP’ye iki çift laf dokundururdu. Ama görmezlikten geldi ve gelmeye de devam ediyor. Çünkü “DP’nin devamıyız!”ın tek amacı var. Kendilerine “darbe mağduru” süsü vermek. Ne kadar çok mağduriyet… O kadar çok siyasi galibiyet! “Celal Bayar - Adnan Menderes zincirinin son halkası Tayyip Erdoğan afişleri” artık duvarlarda değil. Ama bu kampanya hâlâ belleklerde.. Amaç, kapatılan MNP, MSP, Refah Partisi, Fazilet Partisi’ne ek olarak bir de mağdur DP üzerinden prim sağlamak… Ama asıl niyet, ekstradan bir “darbe lanetleme” bahanesi daha elde etmek. Genelkurmay Başkanı’nın darbe sözcüğünü ağzına almaktan nefret ettiğini anlatması falan yetmiyor. Darbe bir türlü ağızlardan düşmüyor. Prof. İlber Ortaylı’nın “Son yıllarda Türkiye’de milliyetinden utanma duygusu ve asker düşmanı bir topluma doğru gidiş körüklenmektedir” demesi boşuna değil. Oysa süngüsü düşük bir ordu ile ciddi ve güçlü bir devlet yaratmak mümkün değil. Fransız Devlet Başkanı De Gaulle, temel eseri olan ‘Politika ve Üniforma’ adlı kitabında, ünlü Fransız düşünür Musset’nin bir sözü ile bunu çok açık biçimde belirtiyor. “Dünya durdukça birlikte uygun adım yürüyecekler… Ve devlet adamının kazandığı hiçbir zafer, ulusal savunmanın ışığından yoksun değildir.” Erdoğan, devlet adamlığı ve ülke için bir zafer peşindeyse, ordu düşmanlığını körüklemeye de, gizli-açık, sinsi veya küstah her türlü imayı yüreklendirmeye de mutlaka son vermelidir. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen cuma günü “laik”lik ilkesinin anayasamızda yer alışının 73. yılıydı. “5 Şubat 1937”de o dönemdeki anayasanın “ikinci” maddesinde “Cumhuriyet”in “nitelik”leri bir bir sayılarak eklenmişti. Böylece bu niteliklerden biri olan “laik”lik de anayasamızda “yer” almış oluyordu. Alması gerekiyor muydu diye bir soru ortaya konulduğunda, “yanıt”ın “evet” olması kaçınılmazdır. Çünkü bilindiği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti”, Batı “emperyalizm”ine karşı verilen amansız bir savaşın, “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nın kazanılması sonucunda kurulmuştu. Bu “bağımsızlık” savaşı emperyalizmin temel hedeflerinden olan, “bölüp” parçalama, adım adım “elde” etme yöntemini tuz-buz etmişti. Kuşkusuz emperyalizmin yedeğinde başka yol da vardı; ayrıca bu yolun kullanılmasını kolaylaştıran ortam da oluşuyordu. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra art arda gelen “devrim”ler, cumhuriyetin nitemini de belirleyip, belirtmeye başlamışlardı. “Laik” bir cumhuriyet “yönetimi”ne doğru adımlar atılıyordu. 600 yıllık “şeriat” düzeni yıkılıyordu. İslamın, tüm güncel yaşamı “etkin” olarak düzenleyen bir din oluşu, kuşkusuz cumhuriyetin “laik” düzeninin “akıl”cı yasalarıyla çelişecekti. İşte bu durumdan yararlanan emperyalizm “irtica” kozunu sahneye çıkarabilirdi. Gecikmeden de çıkardı. “Devrim”lerin yapıldığı süreçte, Anadolu’da “Şeriat elden gidiyor!” çığlıklarının atılmasını sağladı. Bu bakımdan cumhuriyetimizin “can” damarını oluşturan “temel” ilkeleri, dolayısıyla “laik”lik de anayasanın değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi önerilemez anayasa maddesi içinde yer aldı. Kuşkusuz 1961 ve 1982 Anayasası’nın “ikinci” maddesinde de. Ne ki, Batı “yayılım”cılığının çok yararlandığı, evire çevire kullandığı şeriat, bu “İslamsal yaşam”, Batı ülkelerinde de yerleşip dal budak sarınca çığlıklar atılır oldu. “Laik”liğin doğduğu Fransa, ülkedeki “5” milyon Müslümanın yarattığı şeriata uygun “yaşam düzeni” karşısında bir bakıma irkildi. Ve öteki AB ülkelerinin de uygulayacağı bir bölük önlemler almaya başladı. Ama Fransa bununla da yetinmeyecek, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, “laik”liğin anlamını, tarihini dolayısıyla doğuş nedenini dile getiren uzun bir konuşmayla yalnızca kendi halkına değil dünyaya da seslenecekti. Elysee Sarayı’ndan, 2003 yılında. Chirac konuşmasında şunları da söylüyordu: “Bugün artık laikliği yeniden tanımlamak ya da sınırlarını değiştirmek söz konusu olamaz!” “Laiklik kamu alanı tarafsızlığıdır!” “Laiklik ilkesi Fransa için bir şanstır. Bunun içindir ki anayasamızın birinci maddesinde yer almaktadır!” “Bunun içindir ki tartışılmaz!” “Laikliğin zayıflatılmasına (kemirilmesine MV) göz yumamayız!” “Sahibi olduğu dini, gözle görülür biçimde sergileyen kıyafet ve işaretlerin okullarda kullanılmasına izin veremeyiz!” Ayrıca Cumhurbaşkanı Chirac, laiklikle ilgili yaptırımların izlenmesi için bir “Laiklik Gözlem Evi” kurulacağını da bildirir. Üstelik Fransa’da, amacı yalnız “laik”liği savunmak olan binlerce de dernek vardır. Öte yandan 21. yy. emperyalizminin patronu ABD’nin bu konudaki tutumu önceki patron İngiltere’den ayrımlıdır. ABD doğrudan İslama uzanıp, “sert İslam”, “ılımlı İslam” yapılanmalarını belirlemiş ve bu “ölçü”ye göre de iktidarı seçtirmekte, oluşturmakta. Böylece ABD’nin “süpürüp deliğe atmak”tan vazgeçtiği ve “Elhamdülillah şeriatçıyız!”, “Hem Müslüman hem laik olunamaz!” diyen R. T. Erdoğan’ın, “Laik sistemi değiştireceğiz!” diye söz veren A. Gül’ün iktidara getirilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti, “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüştürüldü. Böyle bir iktidardan “5 Şubat”ı anıp kutlaması düşünülemezdi. Ama kuruluş amaçları arasında “laik”liği korumanın, yaymanın, gerektiğinde savunmanın da yer aldığı sivil toplum kuruluşlarının bugünü unutmaması gerekirdi. “1923 Devrimi”nin bu dönemeçlerini kesinlikle anımsayıp, anımsatmalıyız. Not: Emekçilerimizi desteklemek için siyah kurdele takma eylemine katılır mısınız? Anımsayıp Anımsatmalıyız! [email protected] 12 ŞUBAT 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Deccal Tarık Emre: “İktidar tellallarından biri TEKEL işçilerini şeytanlıkla suçlamış. Olayları bu kadar çarpıtanlara, ‘deccal’ denmez de ne denir!” Parola Soner Önal: “Erzurum’daki özel yetkili savcı, 3. Ordu karargâhına girememiş. Paslaşma parolasını bilmiyordu herhalde!” Patent Metin Altay: “Recep, Baykal’a ‘Rüşvetle milleti peşinden sürükleyemezsin’ demiş. O işin patenti bizde, yasak sularda yüzme, demek istedi herhalde!” Siyasi partilerin politikasızlığı BİRKAÇ sorusu var Timur Demirel’in: “Et fiyatları aldı başını gidiyor. Ölen hayvancılığın yeniden doğması için ana muhalefet partisi CHP ne düşünüyor bilen var mı? Yok. Geçmişte kendi kendine yeten bir ülke idik, şimdi tarım ürünleri ithal ediyoruz. MHP iktidara gelirse tarım politikası ne olacak belli mi? Değil. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 13. BDP işsizliğe ne öneriyor? Kimse bilmiyor. Faili meçhullerin sayısını artık sayamıyoruz. Daha demokratik bir ülke için DP bu konuyu nasıl çözecek? Bilinmiyor. Gelişen bir ülke olarak en önemli gereksinimimiz enerji. SP ülke enerji ihtiyacını karşılamak için atacağı adımları belirlemiş mi? Hayır. Eğitim ve öğretim sistemi o kadar kötü ki düşünen değil ezberleyen bir gençlik yetiştiriyoruz. Sistemi iyileştirmek için TDH ne yapmayı planlıyor? Belli değil. Dünyada yolsuzluk sıralamasında üst sıraları zorluyoruz. BBP yolsuzlukları engellemek için neler yapacağını kamuoyu ile paylaştı mı? Hayır. Yönetime talip siyasi partilerin ülke ile ilgili her konuda bir politikası, bir söylemi ya da herhangi bir sorunu çözmeye yönelik önerisi olmalı. Maalesef yok. Sadece onların değil iktidar partisi AKP’nin de yok. Artık yeter! Bu güzel ülkenin insanları laf üretenden daha çok ne yapacağını söyleyen, ne yapacağını bilen siyasi partiler ve politikacılar bekliyor.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSTANBUL’DA yayımlanan “Hukuk-u Beşer” gazetesinde 14 Mart 1919’da ordu komutanlarını suçlayan bir yazı çıkar... Suçlamalar üzerine aynı gün Mustafa Kemal Paşa, bir dilekçe ile Harbiye Nazırlığı’na başvurur. Aziz Naci Doğan dostumuz da bu tarihi yanıtı anımsatma gereği duyar: “Hukuk-u Beşer gazetesinde Damat Ferit Paşa Kabinesi’ne yöneltilen gerekçeli sorulardan üç numaralısında ‘Paranın sözde geçerli olmadığı yerlerde ordu, dahası sivil yönetimin gereksinmelerinin karşılanması bahanesiyle Meskukat Müdüriyeti’nce (Para Basımevi Müdürlüğü) milyonlarca altın ve gümüş para basılarak kimi zaman vagon vagon ordu komutanı denilen yüksek alçaklara, daha doğrusu haydutbaşılara teslim edildi’ denilmektedir. Bu anlatımla ordu komutanlarının alçak ve haydutbaşı, dolayısıyla orduların haydut oldukları ilan edilmiş oluyor. Savunmalarına hiçbir zaman gerek görmeyeceğim kimi kişiler hakkında taşlamalarda bulunmak isterken, yurt ve ulus için tüm arılık ve suçsuzlukla, her türlü yoksunluk ve güçlükler içinde namus görevini gerçekten yerine getiren Osmanlı ordularını haydut, aynı yoksunluk ve güçlüklerle karşılaşan ve tek dayanağı namusundan ve onurundan ibaret olan söz konusu ordu komutanlarını alçaklık ve haydutbaşılıkla nitelemek ve sergilemek ne büyük bir ahlaksızlık ve ne alçakça bir vicdansızlıktır. Osmanlı ordularını, onların namuslu komutanlarını böylece sergileyebilmek yeteneği, ancak yurdun ve ulusun yok olmasını, yıkılmasını isteyen bir alçakta bulunabilir. Ben; Fevzi Paşa, İhsan Paşa, Cevat Paşa gibi namuslarından ve dürüstlüklerinden asla kuşkulanılamayacak olan ordu komutanı arkadaşlarımın bu rezilce sergilemeye karşı ne diyeceklerini bilemem. Yalnız kendi adıma belirtirim ki, benim Anafartalar’da, Diyarbakır’da, Suriye’de başlarında bulunmakla övündüğüm ordular, haydutlardan değil, soylu Osmanlı ulusunun namuslu çocuklarından oluşmuştu. O sefil karaçalıcı şunu da kesin olarak bilmelidir ki, ben de hiçbir zaman vagon vagon altın teslim alan alçaklardan ve haydutbaşılardan değilim. Bu nedenle Genel Savaş içinde komuta ettiğim Anafartalar Grubu, İkinci Ordu, Yedinci Ordu ve en son Yıldırım Orduları Grubu ve kendi adıma bu namussuzca kara çalmayı lanetlerim.” Karaçalıcı alçaklara karşı günümüzde Türk ordusunun namusuna sahip çıkan böyle bir komutan var mı! Karaçalıcı SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Asya’da ya- şayan, yeşil renkli ve uzun kuyruklu bir papağan cinsi. 2/ Yelkenli bir yarõş teknesi... Dağ, tepe gibi yamaçlõ şeyle- rin alt bölümü. 3/ Omletin arasõna kavur- ma ya da pey- nir konularak yapõ- lan yemek. 4/ Meriç Irmağõ’nõn bir ko- lu... Bir zaman biri- mi. 5/ Anadolu’nun en güney ucunu oluşturan burun. 6/ Bir düşünce yazõsõ türü... Yüz metre ka- re tutarõnda yüzey ölçüsü birimi. 7/ De- rebeylik Japonyasõ’nda en aşağõ sõnõfõ oluşturan halk... Yünden dövülerek yapõlan kalõn ve kaba kumaş. 8/ Bir nota... Kantoda Doğu giysileriyle yapõlan dansõn adõ. 9/ Yaz yağmuru... Türk mü- ziğinde bir makam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bursa yöresine özgü, yoğurtlu döner kebap. 2/ Büyük ün kazanmõş sinema ya da müzik sanat- çõsõ... Bir kadõn giysisi. 3/ Yumurta çalkanarak ya- põlan bir tür tatlõ. 4/ Maden yeri... Dünyamõzõn uy- dusu. 5/ Mersin’in bir ilçesi. 6/ Bir şeyin, bir kim- senin niteliklerini sõnamak için yapõlan işlem... “Kõnamazlar güzel sevse yiğidi/Güzel sevmek koç yiğide --- değil” (Karacaoğlan). 7/ Yunan abe- cesinde bir harf... Eski Türk güreşlerinden biri. 8/ Renyum elementinin simgesi... “Gümüş se- pet” de denilen ve pembe ya da beyaz çiçekler açan bir saksõ bitkisi. 9/ Kusma... Tesadüf. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ S T İ D R A K S A U N A K Ü R T A R A M A N E İ T Y A T A K A S E A R A R O T T E R D A M E F E M İ A M İ İ N C E L İ G A S O R Ş A N O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle